Hyunlix- DÜŞÜŞ

By hyunjinfelix8

93.3K 7K 6.1K

18 yaşında hayattan zevk almayan felix intihar etmeye kalkıştığı günün sonunda gözlerini hastanede açar. Gözl... More

1
2
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13|FİNAL

3

9.1K 626 774
By hyunjinfelix8

Ellerimi yavaşca felix'in yanaklarına doğru götürdü.
"Sen ağlayabiliyorsun."
Sanki az önce sözleri ile onu ağlatan o değilmiş gibiydi.
Az önce sessiz soğuk kendince güçlü duran felix karşısında ağlıyordu.
Onun bu bebeksi haline tebessüm etti hyunjin.
İkiside duygu karmaşası yaşıyordu kimse bir 5 dk öncekiyle aynı kişi değildi.

Ardından hyunjin duyduğu ayak sesleriyle kapıya çevirdi gözlerini.
Felix gözyaşlarını silerken Hyunjin bir haşimle çıktı odadan.
Ardında kalan felix, onun ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
Koşarak nereye gittiğine bakmak istiyordu kafasını kapıdan çıkarıp hızla ona bakarken birkaç hemşire ve annesiyle göz göze gelmişti.

Ağlamaktan yüzü kızarıp şişmiş annesiyle gözgöze gelmek güzel değildi. Üstelik onu bu hale o getirmişti. Bunu bilmek bile o gözlerden gözünü kaçırması için yeterliydi.

Hemşireler ve lix odaya tekrar yüzlerini çeviriken felix hariç herkes çok şaşkındı.
Sadece yarım saatliğine lix'e sakinleştirici verilmişti.
Bu sayede annesi yemek yemek için aşağı inmişti.
Bu oda nasıl bu hale gelebilirdi. Annesi ve hemşireler hala odaya şaşkınlıkla bakarken
Lix kapıdan hyunjin'in nereye gittiğine bakıyordu.

"Neden çıkardın bunları?
Bu cam kırıkları ne?"
Annesi elindeki kabloları tutarken sakin bir o kadar korkmuş biri dokunsa ağlayacak bir vaziyetteydi.

Yanlarında duran hemşire gülümseyerek
"sorun değil efendim başka odaya geçebilirsiniz."
Dedi. Para nasıl bişeydi böyle herşeyden  nasıl bu kadar hızlı kurtulabiliyorlardı.

Sadece hemşireleri takıp ederek koridorun en sonundaki odaya girdi.
Daha sonra hiçbir şey demeden sadece yatağa tekrar uzanarak kolunu hemşirelerin tekrar  serumu takması için izin vererek susup sadece onları dinledi.
Ölmeyi bile başaramazken ailesine bu kadar zarar vermeye hakkı yoktu.

Ailesi hiçbir zaman ona asla kötü bişey yaşatmamıştı. Ama o bencil bir çocuktu hiçbişeyden mutlu olmadan sadece kendini düşünen..

Hayatında birkez olsun annesini düşünüp döndü yatağına her ne kadar iyileşmek istemesede.

Hemşireler odadan çıktığında aralık bıraktıkları kapıyla beraber annesinin sessizliği ile yanyanaydı.
Ağzından bir kelime çıksa annesinin hıçkırıklara boğulup ağlaması bir olurdu.

Sadece gözlerini kapatıp huzurlu bir şekilde uyumayı denedi. Ama başarmıyordu gün batımı tam karşısındaydı. Yüzünü aydınlatan kırmızı turuncu ahenklere bürünmüş ışıklarla annesi yanından kalkarak odadan çıktığını gözlerini açmasa bile hissediyordu.

Gözlerini aralayıp penceredeki manzarayı izledi. Bu oda önceki odasına göre daha lükstü anlaşılan. Önceki odası aceleyle getirildiği için herkese verilen bir odadaydı. Şimdi ise bir otelden farkı yoktu. Önündeki pencereye bakarken hiç susmayan kafasındaki düşünceleri dinliyordu.

"Onun için hayat bitmişken güneş nasıl bu kadar güzel görünüyordu?Gece gelirken, güneşim dünyaya hakimliği biterken,Aya karşı kaybederken, güneş nasıl güzel gözükebilirdi?"

"Bana karşı yenilirken göz yaşların yanaklarından süzülürken nasıl güzel gözüktüğünü görmedin lix."

(1 sene önce)
"Ah! Hyunjin senin yüzün!"
"ne oldu sana böyle?!"
Sessizce odasına yürürken annesi söylenmeye devam ediyordu.
"Kavga mı ettin? Ne oldu sana böyle?!"

Ardından giren adam gayet rahattı elindeki market poşetlerini tezgaha bırakıp yukarı,
hyunjin'in odasına ilerlerledi.

Merdiven basamaklarını her geçtiğinde oğluna attığı her tokatın gururunu yaşıyordu.

Odaya ilerleyip kapı ağzında oğlunun yaralarına dokunmaya çalışan karısını, dolabının kapağını açmış kıyafetlerini toplayan oğlunu gördü.

Onu gören karısı büyük bir telaşla kocasına koştu.

"Suhoo hyunjin kavga etmiş birileriyle!"

Gözleri yaşlı telaşlı kadın kocasının gömleğini sıkıp onu sarsarken,
Hyunjin  bakışlarını babasına çevirdi.

Evin 2 erkeğinin bakışları arasında duran kadının kafasına yeni dank etmişti.
"Yoksa.."
Suratını çevirdiği adamın bunu onaylamamasını ve oğlunu bu hale getirenin babası olmamasını umuyordu, ama karşında buna dair hiç bir tepki almamıştı.
Her şeyi anlayan kadın adama haykırdı.

"yoksa sen! Sen mi yaptın bunu?"
Hyunjin annesinin omzunu sıvazladı.
"Anne sorun değil ben bizimkilerle kalıcağım."
"hayır hyunjin gitme!"
"Sen nasıl babasın nasıl oğlunu bu hale getirebilirsin?"

Hyunjin dinlemeden kapıya yönelip aşağı indi.
Annesi peşinden koşarak gitmesini engelliyordu.
Hyunjin annesini kırmadan ilerlemeye çalışırken yukarı kattan duyulan sesle başını yukarı çevirdi,

"bırak gitsin altına bir erkek alır acısını unutur zaten."

Hyunjinin gözlerindeki öfke tarif edilemezdi.
O depoda babasının söylediği tüm sözler kulaklarında yankılanıyordu. Onca şeye rağmen karşılık vermeden susuyordu.
Ama susmak çok zor geliyordu artık bu evden çıkmasa kötü şeyler olacaktı.

Kapıdan haşimle çıkıp, hızlı adımlarla yürüyordu.
Bindiği ilk otobüsle arkadaşının evine gelmişti.
İçeri girdiğinde görünen görüntüye kapıda gülerek karşıladı;
"bu ne olum bu tip ne?"
Hyunjin gülmemek için yukarı kaldırıp kafasını dudaklarını sıktı.
"geç içeri geç."

İçeri adımlayarak paltosunu çıkardı. 
"şşt nerdeler?"
Han'ın gösterdiği odaya adımlayarak derin bir nefes aldı.
Hyunjin bu gece her şeyin acısını çıkaracaktı.  Ne o eve bir daha dönecekti. Ne de babasına boyun eğip, ömür boyu bir korkak gibi yaşayacaktı.
Herkesin elinde olan bira şişelerinden birini alıp tokuştu.
Herkes sarhoşken kimse hyunjinin yara bere içindeki yüzünü umursamıyordu.
Koltuğa geçip telefonunu çıkardı.
Çoğu kişiyle yakınlaşarak fotoğrafladı.
İçtiği şeylerden hayat daha  hoş gelirken, etraf bulanıklaşıyordu.
Çektiği fotoğraflar edebsizleşiyor, çıplaklaşıyordu. Gönderme tuşuda babasına iletiyordu hepsini.

Hyunjin şişmiş dudaklarla her attığı resimde sırıtıyor bu arzusu artıyordu.
Babasının çılgına dönmüş olduğu düşencesiyle sarhoş bir halde gülümseyip bulanıklaşan tavanın kayıboluşunu, karanlık oluşunu izliyordu.

-Sabah-

Otobüste arkadaşlarıyla beraber tüm derdini unutup kahkahalara boğulurken okula yaklaşmıştı.
Sınıfa girerken havada uçuşan küfürlerle tekmelerle kahkahalar artıyordu.

Groot changbin ve chan en çok kim groot diye kavga ederken sırasına oturup, çantasını bıraktı güneşi izledi yeni doğuyordu. 

Kızıla boyanmış sabah kan damlatmıştı gökyüzüne

bugün hiç olmadığı kadar mutluydu.Bu güneşin doğumu onun zaferiydi.
Daldığı gökyüzünün kızıllığla arasına giren şey omzuna değen eldi.

"sana diyor baksana"
Jeongin'in suratına bakıp gülümsedi.
"dudağın mı kanadı senin?"
"olmaması imkansızdı."

"seni çağırıyorlar aptal baksana!"
Bu flört konuşmasını kesen han'nın cırtlak sesiyle yüzünü buruşturan hyunjin kapıda ki öğrenciye yaklaşarak önden yürüdü.

"çantanıda almalısın."

"neden?"

"alman söylendi bilmiyorum."

Hyunjin sınıfa döndüğünde birden herşeyin terse döndüğünü hissetmişti.
Sanki herkesin yüzünde bir hüzün vardı kalbi anlamsızca telaşlı bir şekilde atıyordu. Çantasını alıp sınıftan çıkarak aşağı kata indi.
Müdürün kapısının önünde durup içeri girdi.

Ellerinden hınçını çıkararak oturan küplere binmiş babasını görünce sırıtmadan edemedi.
Ansızın babası kolundan tutarak okul dışana çıkartıp arabaya bindirdi onu.
Babası hızla arabayı sürerken hyunjin hala gülüyordu.
Aynen babası hyunjinin evden çıkışını izlerken nasıl gülüyorsa hyun'da aynı şekilde şuan gülümsüyordu.
Babasıda tıpkı onun gibi gülüyordu.
Ama hyunjin kazanmıştı.

Hızlıca babası onu yine o depoya getirmişti. Hyunjin deponun önündeyken  kahkaha attı.
"ne o yine mi döveceksin? Bu sefer karşılık vermeden durmayacağım haberin olsun."

Küçümseyerek gözlerinin içine baktığı babası onu haşimle arabadan çıkartıp, bir yumruk indirdi suratına  hyunjin biraz ilerisinde sendelerken, yüzünü sıvazladı.

Hyunjin her ne kadar karşılık vereceğini söylesede vermemişti.  Babası onu yakasından tutup depoya sürüklemişti. Depo girişinde dünden kalma gücü yerinde olmayan hyunjin kendini yerde buldu.
Kafasını çarptığı taşın etkisindeyken babası boğazına yapışıp onun nefesssiz kalmasını sağlıyordu.
Hyunjin tüm gücüyle babasını altına alıp yumruklamaya başlamıştı.
"biliyor musun baba bu pozisyon çok zevk veriyor!"

Bu sözlerinin sonunda tekrar yerde buldu kendini
Kendini korumak için gözlerini kapatırken tek duyduğu o bıçağın sesiydi.

Gözlerini aralayıp bakarken herşey için çok geçti
Defalarca delik deşik edilmişti bedeni. Yine bulanıktı herşey depodan kaçan babasının gölgesi , tavan ama bu bulanıklık onu rahatlamıyordu. Yada bu kanlar Dün ki gibi değildi herşey

Ölüceğini biliyordu  yavaşça gözleri kapanırken ayak sesleriyle  etraf netleşiyordu. Ağlayan bir çocuğun küçücük elleriyle hayata tutunmaya çalışıyordu ve gülümsedi.. tek gördüğü şey bu yüzüktü daha sonrası karsnlık ıssızdı aklında dönen tek şey bu dudakların haykırış ağlayışıydı. Kimdi bu oğlan? Kim di bu kızıl kanına dokunup ağlayan? Kimdi buraya melek gibi "DÜŞEN"?

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 160 15
Bir çocuk... Hayır hayır bir yetişkin... Yoksa çocuk mu? Belki de o çocuğu Han Jisung büyütüyordur. Akıl hastahanesi, bir kişilik bozukluğuna sahip b...
335K 16.3K 44
AYLARCA PARANORMAL KATEGORİSİNDE 1.SIRADA YER ALDI! AZAB-I AŞK 1 VE AZAB-I AŞK 2 SERMİNA'NIN LANETİ TEK KİTAPTA! BU KİTABI OKUMAYA CESARETLİYSEN B...
2.8K 311 11
Tamamlandı. Sonsuz bir yalınlığın içinden Adını sesleniyorum Bana cevap verecek Nerede olursa "Benim güzel Meruem'im." Yine işsiz gibi fic yazdım amk
154K 12.2K 21
hyunjin beş liraya öperim 7 eylül 2022