pinky promise (gxg)

By ceremdenizer

12.6K 956 341

More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm. (Son Bölüm)

27. Bölüm

216 20 0
By ceremdenizer

Halsey - Ghost
girl in red - midnight love

Sabah, ne zaman gelmem gerektiğini mesaj atıp sormuştum ve o da akşama doğru saat yedide işten çıkacağını söylemişti. "Yedide iş bitiyor." "O zaman gelebilirsin." Uzun zaman sonra bana bu iki mesajı atmıştı.

Tüm günün her saniyesi boyunca saatin yediye ulaşmasını bekledim ve bu sırada giymek için bir elbise seçtim. Son kez. Son kez değil. Evet, son kez. Kafamda tekrarladım. Güzel görünmeye çalıştım. Makyajımı bir kez sildim ve kafamda tekrarlamaya devam ettim. Altı buçukta dışarı çıktım. Şimdi buradayım. Yaklaşık bir ay önce olduğumuz yerdeyiz. Çatımızda. Yani, çatısında. Artık benim olmadığını biliyorum. Ama farkındalık, her zaman kabullenmek değildir. Farkında olduğunuz şeyleri görmezden gelmek çok kolaydır.

Tek kelime etmeden üçüncü sigarasını içişini izliyorum. Ayakta, büyük tuğlaya yaslanmış bir şekilde duruyorum. Ondan biraz uzaktayım ama sokak lambalarının yukarıya ulaştırabileceği kadar ulaştırdığı ışıktan onu görebiliyordum.

Geldiğimden beri bir saniye olsun yüzüme bakmamıştı. Konuşmamıştı da.

En kötü ihtimal üzerinden gittim ve belki de son kez görüşeceğimizi düşünerek, ondan daha fazla uzak kalmayı reddettim. Yanına oturdum, çıplak ayağımı yere sürterek bizi salladım. İç çekişini duydum. Burada mutlu oluşumuz aklına gelmişti, kendimden biliyordum çünkü.

"Burası artık aklıma seni getiriyor." dedi. Kaşlarımı çattım. "Koltuk aklına beni mi getiriyor?" Kıkırdadı. Beni omuzlarımdan tuttu, hareket ettirdi, oturttu. Küçük bir yerdi, ama ikimizde tam sığdık ve sıkışmadık. Kendisi de yanıma oturdu.

"Hayatım boyunca kendimi açtığım tek kişisin."

Ben hâlâ onu incelerken birden bana döndü ve tüm dumanını yüzüme üfledi. Afalladım, gözlerimi kapattım ve öksürmeye başladım. Kafam aşağıdayken, onun sesini duydum. "Çok uzun bakıyorsun bana, sinirimi bozuyor." dedi.

Ne olursa olsun, gecenin sonunda beni aşırı düşünmeye ve neden bir şey söylemeden evime bıraktığını anlamaya çalışmaya ittiğinde bile her saniyesi çok güzeldi. Her lanet saniyesi. Çok büyüleyiciydi.

"Bu kadar çok içme." dedim, bıkkınlıkla. "Ciğerlerini öldüreceksin."

"Umarım ölürler." dedi.

"Öyle konuşma." dedim, kısık sesimle. Gerçekten böyle konuşmasından nefret ediyordum. Yüzünü bana çevirdi ve arkasına yaslandı. Sigaranın dumanı, onun ve benim yüzümüze uzakta etrafa yayılırken, ilk defa benimle göz teması kurdu. Sigarayı yukarı kaldırdı, dudaklarına götürdü, çok büyük bir yudum içti ve sonra hepsini yüzüme üfledi. Gözlerimi kırpıştırdım ve öksürmeye başladım. Bu defa, öncekinden çok daha fazla yakmıştı boğazımı.

Deja vu. Gözlerimi sonunda açabildiğimde, ifadesiz bir şekilde beni izlemeye devam ettiğini gördüm.

"Bunu hak etmedim." dedim.

"Çok konuştuğun için hak ettin."

Yerimden doğrulup, ne yaptığım hakkında düşünmeden kucağına oturdum. Az önce, kollarımızın birbirine değmesinden bile korkuyordum ama şimdi, yaptığı şeyin farkında olup olmadığımı bile bilmiyordum. Eğer bir şeyin beni çektiğini hissedersem, düşünmeden içine atlardım. Ve atladım.

Kaşları, çok hafifçe çatıldı ama sonra düzeldi. Yüzüme bakmayıp sigarasını içmeye devam ettiğinde, sıyrılmış eteğim daha fazla açılmasın diye elimle düzelttim. Kafamı göğsüne yasladım ve gözlerimi kapattım. Kokusunu çektim, ciğerlerimin içine kadar. O sigarayı nasıl çekiyorsa ben onu öyle çektim. Hava serindi ve onun vücudu sıcacıktı.

"İşleri benim için zorlaştırdığının farkında değil misin?" dedi, soğukkanlı bir ses tonuyla.

"İşler zaten çok zor. Seni özledim, hiçbir şey umrumda değil." dedim, küçük bir çocuk gibi. O, benim evimdi, yuvamdı ve bunu bilmesi gerekiyordu. "Sen beni özlemedin mi?"

Aslında bunu eğer cevaplasaydı o zaman şaşırırdım. Normalini yaptı ve sustu. Kafamda çenesinin baskısını hissettiğimde, konuşacağını anladım.

"Ne zaman gideceksin?" dedi.

"Nereye?" dedim, neyi kastettiğini anlayamamıştım.

"Kendi şehrine." dedi. Bu evin bana da ait olduğunu söylemişti. Eğer bu şehir benim değilse, artık ev de sadece onun oluyordu. Ben bir yabancıydım. Dolan gözlerimi kontrol altına aldım.

"Bu soru niye? Çok mu istiyordun gitmemi?"

"Ne alakası var? Bir soru sordum." dedi, bıkkınca.

"Ağustos'un sonu, yaz bitince. Yaklaşık bir buçuk ay kaldı." Kafasını salladığını hissettim. "Neden bunu sordun?" dedim, içimdeki merakı gizlemeyerek. "Her şeyde sebep arama." dedi. "Tamam. Özür dilerim." dedim. "Her şeye özür dileme." dedi. "Özür-" Ne yaptığımın farkına sonra vardığımda, kelimelerimin devamını getirmedim.

Sigarasını bir köşeye attı ve elini belimde hissettim. Okşadı, tişörtü sıyırdı, sırtımın içine girdi, karnımda gezindi. Ona daha sıkı sarıldım. Bunun, affetmek demek olmadığının çok kötü farkındaydım. Beni özlemişti, vücudumu özlemişti, ama özlemenin her şeyi düzeltip düzeltmediği konusunda çok fazla kararsızdım.

"Beni bu gece," dedi. Saçımı kokluyordu, ciğerlerine kadar alıyordu beni. "Son kez mutlu et, kendinle. Her şeyinle."

Elimi boynuna götürdüğümde ve gezindiğimde, bu lanet kelimeyi her duyduğumda ne kadar şuradan dışarı atlamak istesem bile, hevesli olduğumu belli etmekten çekinmediğim ses tonumla, "Her şeyi yaparım, istediğin her şeyi yaparım." dedim.

Burnunu kafama sürtüyordu, sanki saçımın her bir telini koklamak için uğraşıyor gibiydi.

"Beni sevecek misin?" diye sordum. Cevap vermek yerine, elleriyle saçımı kavrayıp beni hafifçe sağa yatırdı. Çok fazla durmadı. Ben de dudaklarımda sigara tadının gezinişinin keyfini çıkardım.

Bunu sevgi olarak algılayabilirdim. İçinde onun olduğu her şeyi sevgi olarak algılardım.

Eğer beni tutmasaydı ve elini çekseydi, tam şu an dengemi kaybedip yere kapaklanabilirdim ama diğer eli duruşumu sabitliyordu.

Sıcak nefesini tüm yüzümde hissediyordum. En çok, dudaklarımda ve boynumda. Sevgi dolu olmadığını biliyordum ama içinde birazcık bile olduğunun farkında olmak, benim için tutunulabilecek bir şeydi.

🌸⛓

"Ağustos'un sonunda falan gitmeyeceğim." Ailem gece yarısı olduğu halde burada olduğumu biliyorlardı çünkü telefonum yanımdaydı ve bir mesajla haber vermiştim. Yani, onayladıklarını falan söylemiyordum ama en azından haberleri vardı.

"Ne?" dedi. Elindeki kahvenin kokusunu duyabiliyordum.

"Eşyalarımı toplayacağım. Eve gitmek istediğimi söyleyeceğim, muhtemelen kabul edecekler. Birkaç gün içinde buradan yok olacağım." Nefesimi verdim. "Senin olmasını istediğin şekilde."

"Benim adıma konuşma."

"Ama öyle değil mi?" diye sordum.

"Bu şehir bana ait değil, kalıp kalmamana karar verecek durumda değilim." dedi.

"Ama istediğin bu, değil mi?"

"İsteyip istemediğim bir durum yok. Sonrasında ne yapacağın sana kalmış. Ve seni bu konuda etkilememe izin verme."

"Ama etkiliyorsun." dedim. "İstesen de, istemesen de." Bıkkınca gözlerini kapadı. "Bir daha birbirimizi hiç görmeyeceğiz, değil mi?" diye sordu. Hâlâ umursadığının farkındaydım ama bu soruyu beklemediğim için kaşlarımı çatmıştım.

"Galiba. Öyle olacak, bilmiyorum." dedim. "Buraya daha önce dört kez geldik." Önceki dört yaz boyunca da buradaydım, ve kader bizi beşincisinde birleştirmişti.

"Düzenli olarak geldik, ama sonrasında ne olacağını bilmem. Dördünde de şehrin farklı bir tarafındaydık. Babam bu defa bir değişiklik olsun istedi, o yüzden buraya yakın bir ev kiraladık. Eğer kafasına böyle bir şey esmeseydi, belki de hiç karşılaşmayacaktık."

"Sanmıyorum." diye mırıldandı, neredeyse duymayacaktım. Dikkatimi ona verdim.

"Ne? Bu ne demek? Niye öyle söyledin?"

Arkasına yaslandı, "Bazı şeyler olmak zorundadır." dedi. "Nerede olursan ol, hangi zamanda olursan ol, küçük değişiklikler bunu engelleyemez."

"Yani, ne olursa olsun bir şekilde seni bulacaktım, değil mi?" Ben de arkama yaslandım, yıldızlara baktım. "Evet, yapardım bunu. Ne olursa olsun." İçimden bir ses, onun bu konuda benimle aynı şeyleri düşünmediğini ama gereksiz bulduğu için dile getirmediğini söylüyordu.

"Bu kararı ne zaman aldın?" diye sordu, konuyu değiştirip. Çünkü bu işleri onun için zorlaştırıyordu.

"Hangi kararı?" diye sordum, kafam başka bir yerdeyken.

"Birkaç gün içinde buradan yok olma kararı."

"Az önce. Şimdi. Yani, bu eğer seni son görüşümse, burada kalmam için bir sebebim yok. Çünkü buradaki her şey aklıma seni getirecek. Her şey. Bu yüzden."

"Önceden ben yoktum. Yani bir sebebin de yoktu ama tüm yazını geçirecektin." dedi, bunu sorar gibi söylemişti.

"Evet, varlığından haberim olmadığı bir şeyi sebep sayamazdım çünkü. Ama eğer onu bir kere tattığında ve kaybettiğinde, bir sebebin kalmamış oluyor." Konuşmak istemiyordum. Konuştuğu ve konuştuğum her şey, bana acı veriyordu ve her seferinde kendimi her an ağlayabilecekmiş gibi hissediyordum.

"Benimle hiç tanışmamış olsaydın, bu acıyı sana vermezdim." dedi. Önce birkaç saniye afalladım ve sonra çok fazla durmadan dudaklarımı araladım.

"Ben, sana daha çok acı verdim! Kendini mi suçluyorsun?" diye sordum.

"Kendimi suçlamıyorum." dedi. "O zaman niye bunu söyledin?" diye sordum. "Bizim için iyi bir seçenek olurdu." dedi. Ne yaptığının farkında mıydı bilmiyordum, ama şu an bu söylediği, bana, yüzüme bakıp doğrudan "Kendini öldür." demiş gibi hissettiriyordu.

Bunu dese, "Bizim için daha iyi olurdu" lafındandan daha az acıtırdı. Yemin ederim, keşke bunu söyleseydi.

"Ne zamandan beri, hiç tanışmamış olmak bizim için daha iyi?" diye sordum. Gözlerim dolmuştu ve bunu saklamıyordum. "Benden o kadar mı nefret ediyorsun?"

"Hayır, senden nefret falan etmiyorum. Lanet cümlelerimden lanet alakasız anlamlar çıkarmayı bırak." dedi, öfkesini gizlemeden.

"Bana bak, hem böyle yapıp hem bana paranoyakmışım gibi hissettirmeyi kes, tamam mı?" diye bağırdım. Doğrudan ona bakıyordum ama hiç umrunda değilmiş gibi yeri inceliyordu. "Gözlerime bak! Seninle konuşuyorum, bana kendimi bir bok parçasıymışım gibi hissettirme!" Gözlerini yerden kaldırdı, bana baktı.

"Benimle tanıştığın için," duraksadım. Sesim titriyordu ama düzeltemiyordum. "Pişman mısın?" Gözlerimden iki damla yaş, ard arda aktı.

Onun da gözleri dolduğunu gördüm. Sadece bana bakıyordu ve dudaklarını birbirine bastırmıştı. Ne düşündüğümü bilmiyordum, nasıl olmasını istediğimi ya da nasıl olması gerektiğini de bilmiyordum. Tabii ki benimle tanıştığına pişman olacaktı. "Hayır tabii ki, bana ihanet ettin ama ben hâlimden yine de o zamanlar çok memnundum. Yine olsa yine seni evime alırdım." falan diyemezdi. Demedi zaten. Sustu.

"Haklısın." dedim. Gözlerimi ellerimle sildim. "Özür dilerim. Bunun cevabını duymak istemek aptalca bir şeydi. Gerçekten özür dilerim."

Hayatımda yaptığım en iyi şeyin onunla bir konuşma başlatmak olduğunu bilip bilmediğinden haberim yoktu ama yine de söyleyecektim. Yine de duysun ve bilsin istedim. Ve söylememi herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda tekrar isteseydi, tekrar söylerdim.

"Ben değilim. Şu kadarcık olsun, pişman değilim. Yine olsa yine seni suya iterdim, yolunu defalarca kez keserdim ve duymaktan bıktığın sorularımı tekrarlardım. Değilim, olmadım, olmayacağım."

Bazı şeyleri söylemeden önce içinizdeki arzunun dibine kadar dolup taşmasını beklerdiniz ve taştığında, sonunda kendinize hakim olamayarak söylerdiniz.

Bu iyi bir itiraf olsa da, kötü bir itiraf olsa da. En iyisi olsa da, en kötüsü olsa da.

Bazı şeyleri dibine kadar hissettiğinizde, kapatamazdınız ve sonrasında patlardınız.

İlk birkaç saniye boyunca rahatlardınız söylediğiniz için. Derin bir nefes almış ve o nefesi rahatlıkla vermiş gibi hissederdiniz. Ama sadece ilk bir kaç saniye boyunca. Sonra etkisini kaybetmesi uzun sürmezdi.

Sonrasında, dilinizi ateşe verip yanmasını dilerdiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

5.3K 523 19
"Daha meydan okuyacağın çok karanlığın var, Violet"
479K 4.1K 25
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
52K 5.3K 59
Rin,kardeşi Midoriya Izuku ile U.A. lisesini kazanmıştır.Rin'in amacı herkese ve Midoriya'ya kahramanlık yapmaktır. Ama her şey onun için güzel gider...
19.9K 1.7K 26
"Umutla yeşeren bir tohumsun sen. Her şeyden çok istiyorsun o topraktan çıkmayı ve başarıyorsun da her seferinde. Ekinsin çünkü, olayın bu senin. Büy...