17. Bölüm

348 31 12
                                    

Jacob karşımda otururken ikimizin de yaptığı tek şey birbirimizi izlemekti. Ben çoğunlukla gözlerimi kaçırıyordum ve onun da aynısını yapmasını diliyordum ama bana bakmadığı bir saniye bile olmamıştı şimdiye kadar.

Sadece bir gün geçmişti. O iğrenç gecenin sonunda yine yatamamış ve saatlerce ağlamıştım. Uykuya dalana dek. Tüm gün boyunca da uyanmamıştım. Sadece yemek yiyip anlamsız bir şekilde tavanı izlemek için bir kaç defa uyanmıştım ve o zamanlarda da gözlerim açamayacağım kadar şişmişti.

Anlaşılmaması için güneş gözlüğü takmıştım, evet. Bu ev içinde yapılınca çok şüpheli bir hareketti ama annem sadece bana dönüp bir kere daha bakmış, gülümseyip "Ne yapıyorsun sen?" demişti. Cevap isteyen bir soru da değildi zaten, o yüzden sadece susmuştum.

Kendim olmayı sevmiyordum. Bir gün içerisinde bu kadar çok ağlamayı sevmiyordum. En çok da aptal olmayı sevmiyordum. Sorularımın cevapları yoktu çünkü kimse bana doğru düzgün şeyler söylemiyordu.

"Tatil nasıl gidiyor?" Dediğini duydum Jacob'un. Yaklaşık on beş dakikadır bu kafenin bahçesinde oturuyorduk ve benim kahvem soğumuştu. Kahve sevmezdim ki ben. Jacob bunu neden bilmiyordu? Belli ki bu sıkıcı sessizlikten bıkmıştı. Ben de bıkmıştım ama böyle sessizce durmayı konuşmaya tercih ederdim. Anlatacak hiçbir şeyim yoktu. Hayır, biraz anlatabilirdim. Aslında... bir sürü anlatılacak şey gelmişti aklıma şimdi. Sadece anlatmak istemiyordum.

Çok fazla yakın olduğunuz birine, kendiniz hakkında her şeyi anlatabilirdiniz.

Yoldan öylesine çevirdiğiniz, herhangi birine, belki de bir daha asla görmeyeceğimiz birine de her şeyi anlatabilirdiniz. Özellikle en çok ona anlatabilirdiniz. Çünkü onu ömrünüzün geri kalan zamanı boyunca bir daha görmeyecektiniz.

Ama söz konusu daha öncesinde yakın olduğunuz ve şimdi de aranızda uçurumların olduğunu hissettiğiniz biri olduğunda, taş kesiliyordunuz.

Kelimeleriniz ağzınızda tıkalı kalıyordu çünkü hiçbirinin kendini gösterme isteği yoktu.

Ve ben tüm bu durumların üçüncüsündeydim. Anlatılacak şeylerim bende gizlenmeyi tercih ediyordu, Jacob'a bir daha asla açılmamayı istiyorlardı. Ama artık ağzımı açıp, aptal gibi durmayı bırakmamın zamanı gelmişti sanırım.

"Güzel. Deniz, kum, kumdan kale." dedim. Sonrasında ne olduğunu anlayamadan "Car-" dedim ve kısa sürede ne yaptığımı idrak edip sustum. Tanrım, onu cümlelerime dahil etmeden konuşmayı nasıl başarabilirdim? Şu ana kadarki tüm tatilim ondan ibaret olduğu için diyecek başka bir şey bulamıyordum. Kendimi toparlamaya çalışarak "Araba. Arabalar." dedim. Ama bence bu, her şeyi daha rezil bir hale getirmişti.

Jacob, "Arabalar?" diye sordu, kaşlarını çatıp. Bir saniye bile düşünmeden konuşmaya başladım. Yine aynısını yapıyordum. Umduğum tek şey, ağzımdan, sonrasında düzeltmek zorunda kalacağım kelimelerin çıkmamasıydı. Onları düzeltmekten yorulmuştum çünkü. Beni giderek daha aptal gösteriyorlardı.

"Yani, demek istediğim... şu sıralar arabalara kafayı takmış durumdayım. Ehliyet almak ve hemen bir araba kullanmak istiyorum, çok heyecan verici. Değil mi?"

"Daisy, sen arabaya binmekten bile nefret edersin. Şimdi sürmek mi istiyorsun?" Derin bir nefes verdim, gözlerim büyüdü ve gülümsemem genişledi. Bu, lütfen daha fazla soru sorma çünkü ben konuştukça boka batıyorum bakışımdı. Ama o bunu böyle algılamayacaktı.

Madem kahve sevmediğimi bilmiyordu, o zaman araba sevmediğimi de bilmeyiversindi! Beni daha çok zor bir duruma sokuyordu. Geriliyordum.

"Evet! Görüyorsun değil mi? Her şey ne kadar da çabuk değişiyor. Bir anda ilgilenmeye başladım ve sonrasında kendimi bir araba isterken buldum!" İçinden göz devirmek nasıl bir şeydi bilmiyordum ama cümlem bitince ben, içimden göz devirmiştim. Ben kendi söylediklerime inanamıyordum ve onun inanması için de daha fazla bir çaba harcamayacaktım. Konuyu her an değiştirebilirdim.

pinky promise (gxg)Where stories live. Discover now