23. Bölüm

231 22 5
                                    

İçimden mırıldandığım kırk beşinci şarkı eşliğinde bahçede oturuyordum, yalnızdım ve aklımda dolanan tek şey Carmen'ın mesajlarıma neden cevap vermediğiydi.

İşte olabilirdi, bahçeyle ilgileniyor olabilirdi, ya da başka herhangi bir şey. Tüm hayatının benden ibaret olmadığı gerçeğini kendime kabul ettirmeliydim ama yine de merak etmeden duramıyordum.

Ve telefonunu defalarca kez, sadece tek bir kişi için kontrol etmek ve her seferinde bir hiçle karşılaşmak, hiç güzel duygular uyandırmıyordu.

Hiç.

Annem ve babam şehrin içinde gezmeye gitmişlerdi, ya da başka bir yere. Konuşmanın yarısında kafam başka yerlerde olduğu için pek fazla bir şey hatırlamıyordum. Tek başımaydım ve yapacak bir şey göremiyordum önümde. Şaka gibiydi ama, artık sahip olduğum tek insan Carmen'dı.

Bahçe kapısının çalınma sesi, beni, dikkatimi verdiğim ve yerde bir şeyler didikleyen kuştan ayırmama sebep oldu. Telefonu bir kenara bıraktım ve ayağa kalktım. Tam zamanında gelmişlerdi.

Kapıyı açtığımda karşımda duran kişinin annem ve babam yerine Charlie olması, birkaç saniye afallamama sebep olmuştu. Yüzüme ifadesiz bir şekilde baktı, ben de aynı şekilde onun yüzüne baktım. Ve kapının kenarından sıyrılarak içeri girdi. Beni bu defa neyin beklediğini merak etmeli miydim?

Buraya eskiden yaptığımız şeyleri yapabilmek için gelmiş olamazdı.

Kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde, az önce oturduğum koltuğa oturduğunu gördüm. Karşısındakine geçip ayaklarımı birbirine topladım. Bir süre boyunca, sadece dik dik birbirimizin suratına baktık. Pekala ama bu nereye kadar sürecekti?

"Neden geldin?" dedim sonunda, sessizliği bozarak.

"Jacob'tan ayrılmışsın." dedi. Derin bir nefes verip gözlerimi devirdim. Gerçekten, Jacob'tan ayrılmam hakkında mı konuşacaktık? En sonunda bunun olacağı zaten belliydi.

"Bunun için mi geldin? Fazla üzülmüşe benzemiyordu oysa." dedim.

"Üzülmedi zaten." dedi. Bu, fazla gizli olan bir şey değildi. Eğer aramızdaki şey yavaş yavaş bitmek yerine bir anda bitseydi, gerçekten üzülebilirdi ama bu öyle olmamıştı işte.

"Yani, Charlie?" dedim. Uzatmasını istemiyordum ama hep suratında taşıdığı o aptal bakışla, bir süre burada kalacağını gösteriyordu.

"O geceden de bahsetmişsin, Daisy. Bayağı öfkeli geldi."

Kıkırdadım istemsizce. "Sana çiçek getirmesini mi bekliyordun?" Saçımı elimle kulağıma sıkıştırdığında böyle bir durumda verilebilecek en normal tepkinin öfke olduğunu biliyordum.

"Ah, tabii ki hayır."

"Yaptığın şeyi normal mi görüyorsun hâlâ? Bana söylediğin şeyleri? Beni neyle tehdit ettiğini? Sadece merak ediyorum. Hâlâ hepsinin arkasında mısın?"

"Hmm... Bilmem." Lanet olsun.

"Tedavi ol."

"Sen de ol. Ben, bana minicik ilgi veren insanlara şak diye aşık olmuyorum en azından." Bu, biraz duraksamama sebep oldu. Dışarıdan öyle mi görünüyordum? Ya da, asıl soru; Ben gerçekten bana azıcık ilgi gösteren insanlara aşık mı oluyordum?

"Neden konuşmuyorsun? Çünkü haklıyım, değil mi?"

"Pekala, iki kişiyi aynı anda idare etmektense bana ilgi veren insanlara direkt aşık olmayı tercih ediyorum. Bir sorun mu var? En yakın arkadaşım bu özelliğim yüzünden kötü mü etkilenecek? Ya da herhangi başka biri? Tam olarak sıkıntın nerede?"

pinky promise (gxg)Where stories live. Discover now