9. Bölüm

378 34 4
                                    

Yarım saatlik bir yürüyüş, yarım saatlik bir sessizlik ve sonrasında vardığımız bu minik kafe. Her şey yolundaydı, kötü olan hiç bir şey yoktu. Kötü olan herhangi bir his, herhangi bir düşünce. Tamamen bunlardan yoksunduk ama bir sorun vardı.

Biz yan yana olmaya devam ettiğimiz sürece işler daha garibe gidiyordu. Bazen aramızda garip sessizlikler oluyordu, bazen hiç olmadığım kadar tuhaf hissediyordum. Çünkü tüm bunlar iplerle sarılan ve gittikçe daha düğümlenen, büyük ve karmaşık bir iplik gibi büyüyordu. Tüm bu hisler.

Carmen karşımda duruyordu, ben ise ona bakmadan kafamı aşağıya eğmiş, oturduğumuz masanın kırmızı desenlerini inceliyordum. Dış taraftaydık ve rüzgar hafifçe tenimize çarpıyordu.

Ben portakallı pasta istemiştim, o da garsonla bir dakikalık bir konuşma yapıp yanıma geri gelmişti. Kibar görünüyordu, belki de bir mekanda olduğumuz içindir, diye düşündüm.

Pastalarımız önümüze kondu ve sadece görünüşünden bile daha fazla acıktığımı anladım. Büyük bir çatal ağzıma attığımda bana "Afiyet olsun." dedi, bu tüm sessizliğin onu öptüğümden beridir bozulduğu ilk dakikaydı. "Sana da." dedim, karşılık vererek.

İkinci çatalımı aldığımda bunun hakkında düşünmekten kaçmayı bıraktım. Sormak istedim. Seni öptüğümde ne hissettin? İğrendin mi? Fazla samimi mi geldi? Ya da benim gibi büyük bir mide bulantısı hissettin mi? Belki de hiçbir şey hissetmemişsindir. Söylesene, hangisi? Hiç birini sormadım. Pastamı daha hızlı yemeye başladım, aç karnıma doymak için değil, fazla düşünceye doymak ve onları kendimden uzaklaştırmak için daha hızlı yedim.

Konuş, bir şeyler söyle. Hoşuna gittiğini söyle.

Yemeklerimiz bittikten sonra bile bunun hakkında ikimiz de tek kelime etmedik. Belki de önemsiz bir şeydi. Belki de üzerine bile düşünmemeliydim. Belki de onu bir daha asla öpmemeliydim.

🌸⛓

"Şey..." dedim. Akşam olmuştu ve şimdi ikimizin de kendi evimize gideceğimiz zaman gelmişti. "Telefon numaranı alabilir miyim? Sonrasında ulaşmam konusunda bir sorun yaşamamak için." diye kendimi açıkladım.

"Ulaşmak mı istiyorsun?"

"Sen istemiyor musun?"

Cevapsız bıraktı. "Telefonum yok." Şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. Bu da ne demekti?

"Yani, bozuldu mu demeye çalışıyorsun?" diye sordum.

"Olmayan bir şey nasıl bozulabilir, Daisy?" dedi. "Ben telefon kullanmıyorum." Kaşlarım bu defa havaya kalktı.

"Ciddi misin?! Ben telefonum olmadan bir günümü bile geçiremem. İhtiyaç da mı duymuyorsun? Fotoğraf çekmek, sosyal medya hesapları kullanmak, ya da en azından birileriyle iletişim halinde olmak. Bunlar benim için önemli şeyler."

"Hayır," dedi. Sanki bir aptala anlatırmış gibi tane tane konuştu. "Fotoğraf da çekmiyorum, sosyal medya da kullanmıyorum. İnsanlarla iletişim halinde de değilim. Ve bunlara ihtiyaç duymuyorum. Çalışıyorum ve hobilerimle ilgileniyorum. Hayatım bundan ibaret."

"Ha," dedim. "Kullanmayı da mı bilmiyorsun? Yani çok kolay bir şey, sadece garipsiyorum."

"Evet, kullanmayı da bilmiyorum." Afalladım çünkü garip görünebilecek ama uzaktan bakıldığında çok kıskanılabilecek bir yaşam biçimi vardı. Aslında onun yaşadığı gibi yaşamak zor olan değildi, zor olan bir şeylere böyle bağlı olarak yaşamaktı. Böyle kalabilmesi ve devam etmesi bile beni ona hayran bıraktı. "Anladım."

pinky promise (gxg)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt