12. Bölüm

409 33 3
                                    

Elleriyle yüzümü sarmış, sıkıca tutuyor ve sanki hiç bırakmayacak gibi. Nefes al, Daisy. Dudakları çok sıcak, dudaklarımı eritirken aynı zamanda tüm vücudumu kaskatı bir buz kütlesine çeviriyor. Nefes almayı mı unuttun Daisy?

Nefes almayı unuttum.

Onun elleri benim yanaklarımı tutuyordu ama benim ellerim hiçbir yere bağlı değildi. Sanki o öptükçe daha fazla taşlaşmıştım, daha fazla hareketsizleşmiştim. Sadece dudaklarım onun sert öpücüğüne karşılık vermeye çalıştı. Ne yaptıysa peşinden gittim.

Bunu daha önce hiç böyle yaşamamıştım. Öpüşmek bu muydu? Hayır. Daha önce öpüşmüştüm, kesinlikle böyle hissettirmemişti. Bunun adının ne olduğuna dair bir fikrim yoktu, ilk kez yaşıyordum ve daha öncesinde kimse anlatmamıştı. Ben... keşfediyordum, bambaşka bir şeyi.

Onun sıcak, güven veren dudaklarında daha fazla gezinmek istedim. Ona daha fazla yakınlaşmak, onu daha fazla keşfetmek istedim. Çok yakınımızdan duyduğum ses buna engel oldu. Korkuyla yerimden sıçradığımda, dudaklarımız ilk kez birbirinden ayrıldı. Sesin geldiği yerde, hemen yatak odasının kapısında Brendon durmuş, yere düşürdüğü poşeti geri almıştı.

İkimiz ona bakarken, o da tekrar bize baktı. Carmen'ın yüz ifadesi şu an görmek istediğim son şeydi. O yüzden ona bakmadım. Umarım o da bana bakmazdı çünkü gözlerini pörtletmiş kocaman bakan bir kediden farksız olamazdım. Beni böyle görmemeliydi.

Hâlâ onun kucağındaydım, o da hâlâ uzanıyordu ve ellerini göğsünde birleştirmişti. Ben ne yapacağımı bilemediğimden onun üzerinden kalkmıyordum, o da uzandığı yerden doğrulmuyordu ama benden farklı bir şekildeydi. Sanki çok rahat gibiydi ve her gün öpüşürken birilerine yakalanmış gibi davranıyordu.

Brendon ağzını açtığında, ortamdaki garip sessizliği bozdu. Zaten ben ağzımı açıp bir şey diyebilecek bir durumda olmadığım için derin bir nefes verdim.

"Yiyecek bir şeyler aldım." dedi, sonra tekrar bizde göz gezdirdi. "Ama siz yemişsiniz, tüm yemekler benim sanırım."

Yanaklarımı ısırdım. Böyle garip bir anda şak diye gelmiş olması ve sonrasında yanlış bir şey yapmamış gibi dalga geçmesi utanç vericiydi.

"Nereden girdin?" diye sorguladı, Carmen.

"Yedek anahtar, bebeğim."

"Yerini değiştirme zamanı gelmiş."

"Farketmez, camı kırıp ordan girerim."

"Özel alanımı sikmeyi bırak, Brendon."

"Şakaydı, istemesen de bırakacağım çünkü bu görüntüye dayanamıyorum." Eliyle ikimizi işaret etti. "Ayrıca, size ne oldu amına koyayım? Bunu siz mi yaptınız?" İlk başta ne olduğunu anlamadım ama sonra kafamı Carmen'ına çevirdiğimde yüzümüzdeki makyajlardan bahsettiğini anladım. Gerçekten, az önce neler olmuştu? Sırf eğlenmek için onu bir paylaçoya çevirmiştim ve o da intikam almak için bana ruj yedirmişti. Böyle şeylerin sorgulanması da mantıklı olmazdı herhalde.

"Her şeye karışmasana sen." diye cevap verdim, Brendon'a. Sanki ben hastalıklıymışım gibi göz devirdi ve söylediğim şeyi umursamadı. Carmen'a karşı bir şeyler hissediyor olabilir miydi? Pek öyle görünmüyordu ama yine de emin olamazdım.

"Mutfaktayım." dedi ve tek kelime daha etmeden çıktı. Ortamdaki gergin hava artık yarıya inmişti.

Benimse gözlerim tekrar Carmen'a kaydı. O, odanın köşesine dalmıştı ve bana bakmıyordu, bir şeyler düşünüyor gibiydi. Suratındaki renkler çok komik görünüyordu. Biz yakınlaştığımızda düşüncelerimden ve hislerimden dolayı pek odak noktam olmamıştı ama eğer yüzüne dikkat etseydim, kahkahalara boğulurdum ve biz asla öpüşmezdik. Şimdi de kahkaha atmak istedim, ama bu sessizliğin arasında gülmek saçma olur diye düşünüp aklıma komik olmayan şeyler getirmeye çalıştım.

pinky promise (gxg)Where stories live. Discover now