Mafya [bxb] • Tamamlandı

By valentinusx

4.1M 264K 250K

Korel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve a... More

Page 1
Page 2
Page 3
Page 4
Page 5
Page 6
Page 7
Page 8
Page 9
Page 10
Page 11
Page 12
Page 13
Page 14
Page 15
Page 16
Page 17
Page 18
Page 19
Page 20
Page 21
Page 22
Page 23
Page 24
Page 25
Page 26
Page 27
Page 28
Page 29
Page 30
Page 31
Page 32
Page 33
Page 34
Page 35
Page 36
Page 37
Page 38
Page 39
Page 40
Page 41
Page 42
Page 43
Page 44
Page 45
Page 46
Page 47
Page 48
Page 49
Page 50
Page 51
Page 52
Page 53
Page 54
Page 55
Page 56
Page 57
Page 58
Page 59
Page 60
Page 61
Page 63
Page 64
Page 65 • son

Page 62

40.1K 2.4K 2K
By valentinusx

merhabalar, nasılsınız?

••

"Bebeğim."

Kulağımda yankılanan fısıltıyla yanağımı yattığım yastığa sürtüp "Kırk dakikacık daha." dedim çatlamış bir sesle. Sonra aynı kulağımın üstünde bir nefes ve gülüş sesleri duydum. Rüyada olup olmadığımı anlamamıştım ama soğuk havada gelen bu sıcak hava dalgası hoşuma gitmişti. Bu yüzden gülümsedim.

Bunun üstüne sıcak ve büyük bir el önce yanağımı okşayıp oradan saçlarıma doğru gitti ve muhtemelen her teli ayrı yere dağılmış olan saçlarımı geriye doğru taradı. Hissettiğim huzurla bir kez daha gülümserken "Peki uyu sen o zaman, ben de tek giderim Kaliforniya'ya." diye bir ses geldi.

Beynimin bu cümleyi algılaması birkaç saniye sürdü, algıladığı an gözlerim düğmesine basılmış gibi hızla açıldı. Sanki yeni uykudan kalkmamış gibi açık gözlerimle hemen tepemde dikilen Korel'in muzip bakan yüzüne bakarak "Kaliforniya'ya mı gidiyoruz? Kaliforniya dedin değil mi, yanlış duymadım? Çünkü ben bazen öyle yanlış duyabiliyorum. Mesela ortaokulda bir hocam bana 'Satacaksın.' dediğinde onu 'Sikeceksin.' olarak anladığım için 'Kimi sikeceğim?' diye sormuştum. Kadın da beni yanlış anlayıp 'Sizi sikeceğim.' dedim sanmıştı. Az kalsın disipline gidiyordum da zor kurtardım paçayı. Böyle şanssızlıklar da hep beni bulur yahu... Neyse, ne diyordum? Ha, Kaliforniya! Kaliforniya'ya mı gideceğiz?" diye sordum tek nefeste. Ve gözlerimi heyecanla kırpıştırdım.

Korel'in düz duran dudakları yavaşça kıvrılırken cümlem sonlandığı an eğilip yanağımı sıkıca öptü. Yeni uyandığım için zaten olup biteni tam olarak kavrayamamışken yaptığı bu hareket gözlerimi üst üste hızlıca kırpmamı sağlarken o "Yüzünü yıka kendine gel, aşağıda bekliyorum. Hızlı ol." dedi ve geri çekildi. Sanırım gerçekten acele vardı çünkü adımları normalden bile büyük ve hızlıydı.

Arkasından bakarken dudaklarım kendi kendine kıvrıldı. Yeni uyanmama rağmen büyük bir enerjiyle yattığım Korel'in yatağından kalktım ve odanın içindeki banyoya sekerek ilerlemeye başladım. Çok mutluydum! Çünkü dün bir sürü hediye almıştım!

Tüm mafyalar -evet hepsi, sayımıma göre elli dokuz tane- hediye vermişti. Hepsi ayrı ayrı kendilerince anlamlı ve düşünülmüş hediyeler verirken en beğendiklerimden birisi Tamer'in benim boyumda olan niloya'sı olmuştu. Bir de Kamil abinin aldığı on kasa süt de çok yararlı olmuştu, eğer son kullanma tarihi diye bir şey olmasaydı ömrüm boyunca süt alma derdinden kurtulmuştum.

Bir de tüm ekibin ortaklaşa aldığı bir hediye vardı! Aklıma geldiğinde gözlerim kısıldı. Sarı, zayıf ve robota benzeyen bir oyuncaktı bu. Buraya kadar sorun yoktu. Asıl sorun sürekli hareket etmesi ve konuşmasıydı! Konuşmasını kapatma düğmesi bile yoktu, bir sürü konuşuyordu. Onunla yarışıyordum ve üç kere ben kazansam da bir kere o benden daha çok konuşarak beni yenmişti!

Bu hediyeyi verirken bir de 'Tanıdık geleceğine eminiz.' demişlerdi. Bir ev dolusu mafyanın belki de ilk doğru düzgün örgütlenmeleri bana garip bir hediye almak için olmuştu.

Ama asıl hediyelerimin yanında bunlar bir hiçti. Camın yanından geçerken aşağıda duran ve şu an yıkanan arabama baktım. Evet, artık bir arabam vardı! Elmas abla bana siyah son model bir araba almış, hediyeler verilirken de anahtarı sanki minik bir şey verir gibi vermişti. Şu ana kadar rahat rahat sürdüğüm tek araba köydeyken dedemin tırtırı olduğu için çok heyecanlanmış, bayılma tehlikesi atlatmıştım.

Bundan sonra gelen hediye o ise o tehlikeyi gerçek kılmıştı. Korel, beni tenha bir köşeye çekmiş ve hiçbir şey demeden bir anahtar uzatmıştı.

Ev anahtarı.

Pardon pardon, villa anahtarı!

Adam bildiğin villa almıştı bana! Bu eve yakın bir yerde -bir şey olursa hemen yakın olalım diyeymiş- üç katlı bir villa! Okulum bittikten sonra tabii ki ailemin yanından taşınmayı düşünüyordum ama benim düşündüğüm bizim mahalleye yakın minik, tek oda tek salon öğrenci evine benzer bir evdi. O bile olur mu emin değildim ama şimdi bir villam vardı! İnanabiliyor musunuz? Çünkü ben inanmak için yaklaşık üç buçuk saat boyunca yatağa uzanıp kendimi ikna etmiştim buna.

Korel anahtarı verdiğinde olgun bir tepki vermek için abartısız şekilde tüm yüz kaslarımı kullanmıştım. Anahtarı aldıktan ve evi gördükten sonra döndüğümde yatağa geçip kendimi uzun süre ikna etmiş, ettikten sonra da iki saat boyunca yatakta tepinmiştim.

Tekrar bir evim ve arabam olduğu aklıma geldiğinde kocaman sırıtıp banyoya girdim. İlk önce tuvaletimi yapıp sonra ellerimi ve yüzümü yıkadım. Gözlerim dağılmış ve karışmış saçlarıma kayınca yüzüm buruştu. Sabah kalkınca güzel olan tiplerden olmak istesem de ben gözlerimin kenarında çapaklar oluşmuş, dudaklarım şişmiş ve saçlarım dağılmış şekilde uyanıyordum. Sanki uyumak yerine üstümden bir kamyon geçiyordu anasını satayım. Hem de yük kamyonu.

Düşüncelerime dudak büküp yüzümü bir kez daha yıkadım ve önce banyodan sonra da odadan çıkıp aşağı kata inmeye başladım. Üstümde pijamalarım vardı ve saçlarım dağınıktı ama Korel düzeltirdi, çünkü o saçlarıma dokunduğunda saçma bir şekilde hemen şekil alıyorlardı. Bense üç saat uğraşsam bile şekil alması zordu.

Sekerek indiğim merdivenlerin sonunda acıkan karnım yüzünden direkt mutfağa girdiğimde Korel'i burada bulmak gülümsememi sağlamıştı. Sessizce girmiş olsam da hemen fark edip bakışlarını bana döndürdü, yüzümdeki gülümsemeyi büyütüp ona doğru ilerledim. Yaklaştıkça elinde iki sandiviç tuttuğunu fark etmiştim.

Yanına ulaştığımda ellerimi omzuna koyup parmak uçlarıma çıktım ve dudaklarımı sağ yanağına bastırdım. Bu hareketim yutkunmasını sağlarken geri çekilip "Of, çok acıktım! Midemdeki seslerle bir koro bile oluşturabilirim! Umarım bizedir bunlar, alıyorum bir tanesini. Bu arada sen ne dedin az önce, Kaliforniya mı demiştin? Çünkü biliyorsun ben bazen anlamıyorum." dedim ve elinden kaptığım sandiviçten büyük bir ısırık aldım.

O da kendi sandiviçinden bir ısırık aldı, parmağıyla dudağımın kenarında kalmış kırıntıları silerken "Yarım saate evden çıkıp uçağa gideceğiz. Oradan da Kaliforniya'ya, orada birkaç işim var. Gelmek isteyeceğini düşündüm." dedi.

Gözlerim, aldığım ısırıktan dolayı kocaman olmuş yanaklarıma katılırken ağzımdakileri büyük bir hızla çiğneyip bitirdim ve "Oha! Hayatımın hiçbir döneminde aceleyle kaldırılıp Kaliforniya'ya götürüleceğimi hayal etmemiştim! Yaşasın! Ama ben çok ingilizce falan bilmiyorum, nasıl konuşacağım orada? Ya kaybolursam? Bir kere bir dizide kendini ifade edemediği için yabancı ülkede hapse atılan bir adam görmüştüm. Ya beni de atarlarsa? Hem ne işin var ki orada?" dedim heyecanla.

Tek eli dağınık saçlarıma çıkıp onları tam da istediğim gibi düzeltmeye başlarken aynı anda hiçbir sorumu es geçmeden "Senin konuşmana gerek yok, ben halledeceğim. Kaybolmana izin vermem. Pasaportun yanında olacak, hapse atamazlar. Oradaki işime gelirsek..." diye açıkladı, dudaklarını ıslatıp cümlesine "Bir adam, yapmaması gereken bir şey yaptı. Sonra da onu bulmamam için Kaliforniya'ya kaçtı. Onunla olan işimi bitireceğim." diye devam etti.

Yalnız fark ettiniz mi, adam resmen Korel'i sinirlendirdi diye Kaliforniya'ya kaçmıştı! Ben annemi her gün sinirlendiriyordum ama en fazla mahallenin bakkalına kadar gidebiliyor, sonra tıpış tıpış dönüyordum. Zenginlerin kaçma stili bile başka oluyordu.

Dudak büküp sandiviçimden bir ısırık daha aldım ve "Tamam ama sen benimle konuş, konuşmazsam benim canım sıkılır. Tamam mı?" dedim. Elleri saçlarıma son dokunuşları yaparken dudakları bu dediğimle havalandı, hiç itiraz etmeden "Tamam." dedi. Kocaman sırıttım.

"Abi- Öhö öhö." Bir anda kapıdan gelen sesle başımı oraya çevirdiğimde Meriç'i görmüştüm, gerçi ben döndüğüm an bedenini arkaya çevirmişti. Tek eli ensesine giderken "Abi şey, rahatsız ettim ama uçak hazırlanmış. Onu haber verecektim." dedi.

Dudaklarımdan bir gülüş çıkarken göz ucuyla Korel'in de dudaklarının kıvrıldığını görmüştüm, buna rağmen son derece ciddi bir ses tonuyla "Tamam, geliyoruz on dakikaya." dedi. Bununla birlikte Meriç hemen başını sallayıp kapıdan ayrıldığında ben de elimdeki son lokmayı ağzıma sıkıştırmıştım, Korel eliyle ağzımı temizleyip "Üstünü giyin gel, kapıda bekliyorum." dedi. Hemen başımı sallayıp büyük adımlarla odaya yürümeye başladım.

Odaya ulaştığımda Korel'i bekletmemek için hızlıca üstümdeki pijamaların yerine altıma siyah bir pantolon ve üstüme beyaz bir kazak giydim. Saçlarım zaten Korel tarafından yapıldığı için onlara hiç dokunmadan telefonumu aldım ve geldiğim gibi çıktım odadan. Kapının önünde Korel'den başka Tamer, Miraç, Selim ve Deniz vardı. Sanırım onlar da gelecekti.

Merdivenlerden sekerek indikten sonra onların yanında bittim. Herkesin enerjisi sabah saati olması sebebiyle düşük olsa da "Günaydın!" diye canlı bir şekilde konuştuğumda hepsi benimkine yakın bir canlılıkla cevap verdi dediğime.

Malik abi kapıyı açarken çaktırmadan bana yaklaştı ve "Aman Yekta'm dikkat et, bilmediğin yerler oralar. Ben seni okuyup üfledim ama sen de bir oku kendini. Zaten abinin yanından ayrılmazsan bir şey olmaz ama sen durmayabilirsin yerinde." diye fısıldadı.

Onu ciddiyetle onaylayıp "Tamam abi sen merak etme, okuyorum hemen." diye fısıldadım ve babaannemin öğrettiği bir duayı okumaya başladım. Bitince de çaktırmadan herkesin üstüne üfledim.

Evden çıktıktan sonra biz Korel'le onun arabasına, diğerleri de tek arabaya bindi ve uçağın kalkacağı alana doğru yolculuğa başladık.  Her zamanki pozisyonumda onu izleyerek bir şeyler anlatmaya başladım, o da hep olduğu gibi sessizce ve ufak bir gülümsemeyle beni dinledi. Ben bazen kendi başımı bile şişiriyordum ama adam asla şikayet etmeden beni dinliyordu, gerçekten çok garipti.

Sadece yirmi dakikalık bir yolculuğun sonunda vardığımız alanla konuşmamın ortasında durup etrafa baktım. Dümdüz bir yerdi, havaalanlarına benziyordu. Tek fark her yerde uçak olmamasıydı, burada sadece alanın ortasında iki tane uçak vardı ve biri hayatımda gördüğüm en havalı uçaktı!

Gözlerim ve ağzım aynı oranla açılırken "Korel, bunlar senin mi?" dedim parmağımla ilerdeki uçakları göstererek. Tamam, adamın zengin olduğunu biliyordum ama uçak koleksiyonu yapacak kadar da parası olduğunu hiç düşünmemiştim! Özellikle de klasik beyaz olan uçağın yanındaki mat siyah renkli, Korel için yapıldığı belli olan uçağı!

Korel kendi kemerinden sonra benim kemerimi de bana doğru uzanıp çıkartırken "Hayır, bizim." dedi net bir sesle, ikimizi kastederek. Okurken dalgasına söylediğim zengin kocayı sanırım gerçekten bulmuştum.

Hiç itiraz etmeden büyük bir heyecanla "Hadi binelim bizim olan uçaklara! Buradan Kaliforniya'ya gidelim!" dedim. Açıkçası Kaliforniya'nın tam olarak nasıl bir yer olduğu veya ne kadar uzakta olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama ismi çok havalıydı! Oraya özel uçakla gitmek daha da havalıydı!

Korel'in dudakları bu heyecanımla yukarı havalanırken filmli camlar sayesinde rahatça -ki bence filmli olmasa da rahat olurdu- dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Ne zaman beni öpse, nerem olduğu hiç fark etmeksizin tüm vücudumda bir elektrik geziniyordu. Bu his çok güzeldi.

Kısa öpücüğünün ardından benim kapımı açtı ve "İnelim bakalım." diye mırıldandı. Kocaman gülümseyip hızla arabadan indim, arkamdan hemen o da kendi tarafından indi. Onun inişiyle birlikte arkamıza park etmiş arabadaki dört kişi de beklemeden indi ve yanımıza geldi.

Korel, her zamanki dominant tavrıyla "İndikten sonra yanımdan ayrılmayın, otele yerleşip halledelim direkt şu işi. Aranızdan ikisi Yekta'nın yanında kalacak, diğer ikisi benimle gelecek." dedi. Dördü de senkronize bir biçimde onu onaylarken benim başım da istemsizce onaylar anlamda sallandı, ama sonra ne dediğini fark edip toparlandım ve "Yahu çocuk muyum ben? Ne gerek var iki adama? Bir kişi yeter, o da sıkılıp duvarlarla falan konuşmamam için. Bence birisi benimle kalsın diğer üçü seninle kalsın, hem koca otelde ne olabilir ki bana?" diye konuşmaya başladım ki sözümü "Çocuksun, Yekta." diyerek kesti.

Gözlerimi kısıp ona dil çıkardığımda dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdı ve boğazını temizleyip "Geçelim uçaklara." dedi. Hepsi yine başını salladığında kolunu omzuma atıp beni yanına çekti ve biraz ilerde bulunan uçaklara doğru yürümeye başladı. Başımı anca yetişebildiğim göğsüne yasladım.

Onun büyük adımlarına ayak uydurmaya çalıştığım için zorlu geçen bir yürüyüşün sonunda uçakların yanına vardık. Önlerinde üçer tane adam ve ikişer tane kadın vardı iki uçağın da, hemen bir tanesi -sanırım en yetkilisi- öne çıkıp "Hoş geldiniz Korel bey, her şey hazır. Uçuş haritası eğer bir aksilik çıkmazsa dört saatlik şekilde ayarlandı." dedi.

Bu arada adamın gözleri ilk önce bana, sonra da omzumdaki kola kaydı. Yüzü bariz bir şaşkınlığa uğrarken Korel bu konuşmayı fazla uzatmadan "Aksilik çıkmasın." dedi katı bir şekilde. Adam hızla toparlanıp ona döndü ve başını sallayıp "Emredersiniz efendim, iyi yolculuklar." dedi.

Korel hiçbir yanıt vermeden yürümeye başladığında başımı arkaya çevirmeye çalışıp "Teşekkürler!" diye seslendim. E adam o kadar iyi yolculuklar demişti, değil mi? Teşekkür etmek gerekirdi.

Kısa bir yürüyüşün ardından, kısa olmasında Korel'in bir metrelik adımlarının da etkisi vardı, siyah uçağın merdivenlerine ulaştık. Uçağın dıştan görebildiğim her yeri siyahtı, heyecanla "Of, çok heyecanlı! Resmen ekonomi sınıfı saçma uçaklar yerine sevgilimin uçağına biniyorum!" dedim ve merdivenlere ilk adımımı attım.

Korel'in gülüş sesi arkamdan gelirken o da çıkmaya başladı, hemen arkamdan geliyordu. Yanlardaki tutunma yerlerine tutuna tutuna çok da uzun olmayan merdiveni tamamlayıp kapısı açık olan uçağa girdim.

Dışarısının aksine içerisi sıcacıktı ve içerde siyahtan başka bordo ve beyaz tonları da kullanılmıştı. Uçağın içi dışardan belli olmasa da upuzun ve genişti, birkaç tane koltuk ve bir yatak vardı. Duvara dayalı bir içki dolabı, onun yanında küçük bir buzdolabı ve kocaman bir televizyon bile vardı! Benim her gün yaşadığım, barındığım ev bile buranın yanında gecekondu gibi kalıyordu anasını satayım!

Gözlerim büyümüş şekilde tüm her yeri incelerken arkamdan giren Korel, sanırım içeri soğuk girmemesi için kapıyı kapattı. Uçağın diğer tarafında önü camla kaplı bir kütüphane, abur cubur dolabı ve oyun konsolu vardı. Sanırım ben hayatım boyunca yaşayacağım yeri bulmuştum. Ne demişti adam, dört saat mi? Dört yıl buraya hapsedilsem ağzımı bile açmazdım.

Ben hâlâ etrafı inceleyip her gördüğüm ufak ayrıntıyla daha da şaşırırken iki kol arkamdan belimi sardı ve sırtımı göğsüne yasladı. Eş zamanlı olarak omzuna konan bir kafayı "Demek sevgilin?" diyen keyifli bir ses takip etti.

Dudaklarım havaya kalkarken gözlerimi hemen yanımdaki gözlere çevirip "Yani, bir çocuğun sana sevgilim demesi nasıl hissettirir bilemem ama..." dedim. Bu dediğim dudaklarından nadir duyduğum sesli bir gülüşün çıkmasını sağlarken "Yekta..." dedi. "Bir gün seni yemekten korkuyorum."

Bu dediği gülümsememi büyütürken bedenimi sıkı sıkı sardığı kollarından biraz ayrılıp yüzümü ona çevirecek şekilde döndüm. Tabii başımı da biraz arkaya attım çünkü diğer türlü göğsüyle bakışıyordum.

Gözlerim gözlerinden ayrılmazken ellerimi yanaklarına koyup "Seni öpeyim mi?" diye sordum. Yüzünde onun suratında çok nadir gördüğüm bir ifade vardı: huzur. Genelde hep temkinli ve gergin olan yüzü şu anda hiç de öyle değildi. Bu yüz ifadesiyle başını hafifçe sallayarak onayladı beni.

Bu onayla birlikte dudaklarımı ona yaklaştırıp dudaklarının üstüne bastırdım. Tanıdık dudakları yavaşça öpüp arasından bir nefes aldım ve "Korel." diye mırıldandım. Alnı alnıma yaslanırken "Hm?" diye sordu bekletmeden.

Gözlerim kırpışırken "Şey, şu kenarda duran abur cuburlar da mı benim?" diye sordum ve parmağımla abur cubur standını gösterdim. Bu dediğim şeyle Korel bir an duraksadı, ardındam bugün ikinci kez sesli şekilde güldü. Benim böyle gülüşüm olsa cenazede bile gülerdim, adam herkesten sakınıyordu resmen!

Kısa gülüşünün ardından "Senin ufaklık, buradaki her şey gibi." dedi. Sonra dediği şeyle bir anlık durup "Alkoller hariç, içmek sana yaramıyor." diye ekledi. Kaşlarımı çatarken "Gören de içince çok kötü şeyler yapıyorum sanacak." diye homurdandım. Kaşlarını kaldırdı.

Gözlerim kısılırken "İyi tamam ya, içmek yok. Aman zaten al o alkolleri sen iç, sağlıksız sağlıksız. Benim abur cuburlarım var. Hem de galiba gördüğüm kadarıyla sodam falan da var." dedim. Dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı.

Ona arkamı dönüp abur cubur standına doğru ilerlerken başımı ona çevirip "Bak gidiyorum soda almaya. Ama eğer dersen ki 'Yektacığım, ben sensiz içemem lütfen bana eşlik et.', o zaman biraz düşünüp sana katılabilirim." dedim ve şirince sırıttım. Yüzü muzip bir ifadeye evrilirken "Yektacığım," dedi, heyecanla ona baktım. "Bana eşlik etmene hiç gerek yok, sen sodanı iç."

Omuzlarım yenilgiyle çökerken önüme dönüp "Sen de hep kıy bana!" diye seslendim. Arkamdan "Kıyamadığım tek kişi olmasan ciddiye alırdım bunu." gibi bir şey mırıldandı ama standın kapağını açtığım için tam duymamıştım.

Elimi sodalardan birine atıp aldım ve yine ona dönüp "Hadi bir pes atalım!" dedim. Yüzü alaya bulanırken anında geçenki maçtan laf açacağını anlayıp "Bunu yeneceğim bak, önceki formda olmadığım bir güne denk gelmişti." diye atıldım.

Ellerimdeki bir dakikadır açmaya çalıştığım soda şişesini alıp tek harekette açarken "Oynayalım bakalım." dedi ve elimden tutup oyun konsoluna ilerlemeye başladı.

Bu Kaliforniya işi şimdiden çok keyifli geçmeye başlamıştı!

••

bölüm sonu. nasıldıı?

bu ikisinin böyle soft ve çift halinde olduğunu pek yazamamıştım, ben yazarken keyif aldım. umarım siz de okurken almışsınızdır...

sonraki bölüm kaliforniya'ya gidiyoruz. orada biraz aksiyon tarzı şeyler olacak ama kaosa yeterince doyduk bence, hemen aklınızdaki o üzücü ve uzun kaosları atın haldkpfkel

bir de bir yandan üvey abi'yi aktif yazmaya çalıştığım için çok sık bölüm gelmiyor, farkındayım ama idare edin bebeklerim

bugünlük bu kadardı. sizi seviyor, öpüyor ve gidiyorum ❤️

15.01.22 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

724 64 4
Ölüm beni asla kurtaramıcak.... Yaptıklarım affedilecek şeyler değildi ama bunların hepsi milletim içindi.. 3. Dünya Savaşı'nın kıvılcımı ben olama...
217K 6.4K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...
1M 42.4K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
44.2M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...