Counterclockwise | Yoonmin

By sadqueenx

133K 12.1K 11K

Bir kum saatinin içindeki kum aksa da tükenmez, tükenmediği gibi size geri döner. - Yoonmin x Omegaverse 19.0... More

Counterclockwise
OMEGAVERSE
1|Green grapes and sweet almonds
2|Submissive kitty
3|Bound with ring
4|Our birthmarks
5|Olly olly oxen free
6|Scent
7|Do you want me to stop?
8|Don't...
9| Can i sleep next to you?
10|More than love
11|Dragon blood and cinnamon
12| Round table wolf
13| Our scars 1/2
14| Our scars 2/2
15| Touch
16| 'Yi ri san qie'
17| Liar's candle
18| Last favor
19| Goodbye, dear friend
20| End of everything
21|'Shuushi'
23| 'Unmei no akai ito' 2/2
24| God hates lovers
25| Sands & Clocks
26| Hamlet, Romeo and other lovers
27| As before
Final
-Teşekkür-
special episode 1
special episode 2
Special episode 3
Special episode 4
Special episode 5
-başka bir evrende, en güzel halleriyle-

22| 'Unmei no akai ito' 1/2

2.4K 261 147
By sadqueenx

"Başkaları zamana düşer; bense zamandan düştüm. Zamanın üzerinde yükselen ebediyetin yerini, onun aşağısında kalan öteki ebediyet alır; o kısır mıntıkada artık ancak tek bir arzu duyulur: Tekrar zamanla bütünleşmek, her ne pahasına olursa olsun ona yükselmek, yerleşilen bir yuva yanılsaması için ondan bir parseli sahiplenmek. Ama zaman kapalıdır, ama zaman erişilmezdir: Bu negatif ebediyet, bu kötü ebediyet de zamana nüfuz etmenin imkansızlığından ibarettir zaten."

1830, Goryeo ve Joseon Bölge Krallıkları

Güneşin solgun ışınları odayı hafifçe aydınlatarak yeni bir güne hazırlarken alfasının kürküne sarılarak uyuyan omega, odanın içinde ondan başka birinin daha olduğundan habersizdi. Sabahın ilk saatlerinde olduğu için uykusunun en tatlı yerinde, yüzüne çarpan sıcak nefeslerle hafifçe irkildi. Önce yüzünü buruşturdu ardından da başını koyduğu yastığa bastırıp gözlerini araladı.

Karşılaştığı şey, yıldızlardan daha parlak olarak tabir edebileceği minicik, iki ucu nizami bir şekilde çekilmiş boncuk gözlerdi. Simsiyahlardı ve ona sabırsızca bakıyorlardı. Omega irkildi ama çabuk toparlandı, buraya nasıl girmiş olabileceğini düşünürken kız çocuğu, ona yaklaşıp koklar gibi yaptı "Oppa D gibi kokuyorsun. Onun eşi misin?"

Uyku sersemi olduğundan sorusu bir an idrak edemedi. Hatta onun küçük Heran olduğunu bile birkaç saniye sonra algıladı. Ne diyeceğini bilemedi ilk başta, onun eşi değildi ama olacak mıydı ki?

"Zor bir soru mu sordum?" dedi tatlı tatlı gülümseyerek hafif çıkık ön dişlerini gözler önüne sermişti "Omega babam hep zor sorular sorduğumu söyler."

Yutkundu omega, gerçekten de öyleydi, cevabını veremeyeceği bir soru sormuştu. Henüz her şey daha yeniyken soruya bir cevap değil de başka bir soruyla yanıt vermekle geçiştirdi "Buraya nasıl girdin?"

"Kapıdan."

Afalladı ve tekrardan yineledi sorusunu "Hayır, yani demek istediğim nasıl girdin? Kapıda hizmetliler var."

"Canım istedi, girdim. Bazı şeylerin sebebi olması gerekmez." Küçük omuzları aşağı ve yukarı kalkıp silkindiğinde beklemeden devam etmişti konuşmasına "Hem, bu sarayda benim giremeyeceğim bir yer yok ki. Bir daha bana böyle sorular sormazsan sevinirim."

"Ne?" dedi hayretle.

"Öyle işte."

Küçük bir çocuk tarafından alt edildiğini hissetmişti aniden, hazır cevaptı Heran ve onun bu halleri karşısına kim çıkarsa çıksın herkesi alt ederdi. Genlerini alfa ve omega babasından almıştı ne de olsa.

"Çok geç uyanıyorsun. Daeugu'da kimse bu kadar geç uyanmaz. Kendi bölgende hiç işin olmuyor mu senin?"

Başka bir soruyla daha afalladığını hissettiğinde nasıl oluyor da küçücük bir çocuğun içini cız ettiren bir soru sorduğunu anlayamıyordu. Ne diyebilirdi ki buna? Kendisi, Joseon'da sadece kralın oğluydu. Başka hiçbir vasfa sahip değildi. Yemek yiyor, ki bazen o bile zulümdü, bahçede birkaç dakika dolanıyor ve sonra odasına geri gidiyordu. Tüm hayatı, odası ve bahçesi kadardı siyah saçlı omeganın.

Neyseki bir cevap veremeden kapısı tıklanmış, içeriye kendi hizmetlisiyle birlikte Heran'ın babası omega Jungkook girmişti. Aceleyle altın işlemeleri olan siyah hanboklarını düzeltip yatağa, kızına koşturdu.

"Heran! Tanrım, ne kadar kötü bir kız oldun sen böyle!" Babasının tüm söylenmelerine karşın Heran, onu kucağına alması için kollarını kaldırmış sevgi dolu bir sesle boynunu sarmıştı.

"Onun adına çok özür dilerim." dedi Jungkook "Nasıl oluyor da aniden kayboluyor anlamıyorum. Çok hızlı."

"Ah, önemli değil." dediğinde baba ve kız öoktam tartışırlarken hizmetlisiyle birlikte içeri girmiş diğer hizmetliler de sabah için güzel yiyeceklerle donatmıştı yerdeki masayı. Onları görene kadar, karnının guruldadığından bir haberdi.

"Ben de yemek istiyorum. Oppa D'nin gönderdiği yemeklerden ben de yemek istiyorum, baba. Lütfen baba, lütfen!"

Omega, küçük Heran'ın cümlelerinden çıkarttığı kelimelerden gelen yemeklerin komutan tarafından yollandığını öğrendiğinde hizmetlisine baktı. Bilmediği için başını sallamıştı hizmetlisi ve omega bakışlarını, bu sefer de baba ve kıza çevirmişti. Jungkook'un bakışları kızına döndüğündeyse Heran saçlarının uçlarıyla oynayarak "Sabah Oppa D'yi hizmetlisine buraya en güzel yemeklerden göndermesini söylerken gördüm. Sonra da merak edip geldim." şöyle bir etrafa bakındı ve gözleri siyah, uzun saçlı omegada duraksadı "Merakıma pek değmedi. Ama yemekler güzel görünüyor."

Heran, karşısındaki omegayı kıskanıyordu apaçık çünkü komutana gönlünü kaptırmıştı. Her çocuk gibi o da hayatında bir kahramana ihtiyaç duyuyordu ve o kahraman da elbette Komutan D'ydi.

"Çok ayıp. Sen gerçekten kötü bir kız olmaya başladın." diye azarladı babası Heran'ı.

"Senin gibi mi?"

"Bu ne demek?"

"Babam da bazen sana söylüyor ya geceleri, sen kötü bir omegasın Jungkook, seni cezanlandıracağım diyor. Duyuyorum ki ben."

Jungkook'un gözleri kocaman olurken siyah saçlı omega da küçük kızın neden bahsettiğini anlamıştı. Elleriyle kızının ağzını kapatarak kısık sesli bir küfür etmişti babası "Sakın bir daha bunu söyleme tamam mı?"

"Ama niye?"

"Öyle. Her şeyi sorgulama, baban ne diyorsa o."

Derince oluşan sessizlikle siyah saçlı omega nezaketle yemeğe kalmaları teklifinde bulundu. Jungkook utandığı için bunu pek istemese bile Heran'ın yaptığı mızmızlık yüzünden kabul etmek zorunda kalmışlardı. Komutan'ın en güzel ve en tazelerinden hazırlattığı yemekleri afiyetle yemek omegayı çok mutlu etmişti, ona teşekkür etmeyi aklına kazıdı ama birden hatırladı, yarın bütün gününüz bana ait olacak demişti. Bunun üzerine kulakları duymaz oldu kalbinin çarpma seslerinden, sohbet ettikleri konuya bile odaklanamadı. Hatta farkında olmadan utangaç gülümsemesini kondurdu dudaklarına. Onun bu hallerini fark eden kişiyse Heran'dı. Etrafındaki her değişilik dikkatini çekiyordu ve omeganın gülümsemesini babasının kucağında otururken gördüğünde bunun çok sevdiği komutan tarafından oluştuğunu anlamıştı. Bu yüzden de oturduğu kucaktan emekleyip omegayı şaşırtarak onun kucağına yerleşti hemen. Siyah saçlı omega ise kucağında oturan kız için ne yapacağını bilemeden bekliyordu, birden aklı dağılmıştı bu hareketle. Nazikçe eliyle Heran'ın küçük bedenini sarıp onları izleyen babalarına gülümsedi.

"Senin adın ne ki?"

İşte, yine aynı soru gelmişti üstelik küçücük bir kızdan. Her seferinde bu soru canını yakıyordu işte ve asla engelleyemiyordu.

"Benim bir adım yok." dedi yavaşça çubuğuyla meyve alırken "Bizim bölgemizde omegalara isim verilmez."

"Neden ki?"

"Bilmem, düşünmedim." dese bile elbette düşünüyordu.

"Size değer vermiyorlar mı ki?" Ve en sarsıcı soru dökülmüştü kızın dudaklarından. Siyah saçlı omeganın içi küle döndü bununla. Minicik çocuktu ama o bile anlamıştı işte gerçekleri, ne kadar değersiz olduklarını. Sustu, susmaması gerekiyordu. Buraya gelmeden önce bölgeleriyle ilgili kötü bir şey söylememesi gerekliydi yoksa tehlikeye girerdi ve artık daha da dikkatli olmalıydı.

"Yine zor bir soru sordum değil mi?"

"Pekala, bu kadar yeter bakalım küçük hanım. Omegayı yalnız bırakalım ki dinlensin. Eminim yapacak işleri vardır." Jungkook yetişti imdadına, birbirlerine güzelce gülümseme verdikten sonra baba ve kızı odadan ayrıldılar. Aralarında oluşan derin sessizliği hizmetlisi bozmuştu.

"Bugün güzel bir gün olacak, hissediyorum. Hadi, size en güzel ipeklerden dikilmiş kıyafetlerinizi giydirelim."

Baş salladı omega ve ayaklandıklarında kapılarının çalmasına karşın duraksadılar. İçeriye komutanın hizmetlilerinden birisi girmiş, elindeki işlemeli örtüye sardığı eşyayı omegaya uzatmıştı. Anlaşılan o ki, komutanın bugün için gerçekten bir planı vardı.

Ona verilmiş kıyafetleri özenle giyerek aynadan kendine baktığında artık saraylı gibi değil de dışarıda yürüyen halktan birine benziyordu. İpekten bir pantolon, bizon derisinden botlar ve sıradan işlemelerle kaplı mor bir gömlekle bile ne kadar soylu birisine benzediğini bilmiyordu aslında. Baktığından her zaman gördüğü kişi sadece bir bedenden ibaretti.

"Saçlarınızı yapmamı ister misiniz?"

Hizmetlisinin teklifine hafifçe baş sallayarak onay verdiğinde uzun, siyah saçlarının tepesinden bazı tutamlar aldı, onları ördü ve başının ortasında topuz yaparak oraya kırmızı mercan taşlı bir toka sıkıştırdı. Artık, saçları daha düzenli ve toplu duruyordu. Omega kendine son kez bakıp çıktığında komutanın dışarıda onu beklediğini görmesiyle çiçeklerinin ısındığını hissetti. Tıpkı onun gibi ipekten bol kıyafetler giymiş, başına da büyük hasır bir şapka geçirmişti. Komutan omegasını fark ettiğinde yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirip ona güzelce süzdü.

"Üzerindeki kıyafetleri halktan biri gibi görün diye seçmiştim fakat görüyorum ki dünya üzerindeki hiçbir kumaş parçası asil bir kandan geldiğini gizleyemezmiş."

Daha ne kadar kızarabilirse o kadar kızarmıştı omega iyice dip dibe girdiklerinde. Alfa bir şey diyemedi, zarifliğine diyecek binlerce söz vardı bu yüzden sadece elinde tuttuğu başındaki şapkanın bir benzerini onun başına koyup yürümeye başladılar. Yan yana konuşmadan yürüseler de çiçeklerinin ısınması ve feromonları hissettikleri şeyleri gizlemelerine engel değildi.

"Normalde," dedi alfa omegasını surların çıkışına doğru yönlendirirken "Bugün için planlarım dokunuşlarımı senden esirgememekti fakat ben görevlerini aksatmayan bir alfayım. Kral sizinle güzelce ilgilenip bölgemizi tanıtmamı istedi bu yüzden şimdilik bölgemizi tanıtmakla başlıyorum. Daha sonra da..." sesi git gide fısıltıya dönüştüğünde elini omeganın ince beline hafifçe koymuş, heyecanlı kokusunu içine çekmişti. Doyamıyordu kokusuna, hissettiği her bir duygunun kokusuna yansıması ve onu ciğerlerine doldurması... Bunu sonsuza kadar yapabilirdi, asla bıkmazdı.

Birlikte dışarı çıkıp halkın arasına karıştıklarında omega etrafa öyle bir bakıyordu ki komutan şaşkınlığı karşısında hayrete düşmüştü. Onunla ilgili bilmediği şeyler vardı elbette ancak ona göre normal olan olayların neden omegada garip ve şaşkın hisler yarattığını bir türlü çözemiyordu. Fark ettiği ilk şey zaten seviştiklerinin sabahı korkudan ölecek gibi hissetmesiydi. İkincisi ise dışarıda gördüğü omegalar ve alfalara şaşkınca bakmasıydı. Zeki bir adamdı, zaten bu yüzden herkesin dilindeydi adı. Kral dikkatli olmasını söylese de o her zaman dikkatliydi yabancı insanlara karşı fakat ruh eşi olan omega farklıydı. Bir gariplik vardı ancak bunun bölgelerindeki sıkı yönetimden kaynaklı olduğunu tahmin etmişti. İçindeki özgür olmak için yalvaran kurdun kendi kurduma çağrısı da bu yüzden olmalıydı fikrine kapılmıştı. Komutan D, kendisi daha farkına varmasa bile ilk kez yanılıyordu çünkü aşk, kim olursa olsun bir kez kör etti mi önünüzdeki gerçekleri bile görememeye sebep olurdu.

Alfalarla omegaların mükemmel uyum içerisinde anlaşmalarını izleyen siyah saçlı omega pazar yerini boydan boya dolaştı alfasıyla. Gün boyu birlikte halkın arasında kaldılar, Goryeo'nun Daegu şehri hakkında bolca bilgi edindi. Alfası yanındayken düşünmemeye çalışsa da babası Delta Kral'a edindiği bilgileri iletmesi gerektiğini bildiğinden biraz durgundu aynı zamanda ama neyseki alfasının ona her bir teması düşüncelerde boğulmasını engelliyordu.

Hava solmaya, gün batımı gökyüzünü kızıla bürümeye başladığında son durakları limana ticaret için gönderilen değerli kaynaklara bakmaktı. Birçok kaliteli meyve ve savaş eşyası buradan diğer bölgelere, Goryeo'nun küçük ve bağımsız krallıklarına gönderilirdi.

İşleri orada da bittiğinde artık saraya dönme vakitleri gelmişti. İkisinin de kokuları aniden değişti çünkü kurtları zamanın geldiğini biliyordu. Onlara göre Komutan omegayı odasına davet edecekti. Ki gerçekten edecekti ama komutanın yakın dostu Komutan Taehyung hızlı adımlarla onlara yaklaşmış, omegaya kısa bir selam verip alfasınıyla konuşmak için biraz ileriye çağırmıştı.

"Bu gece olmasa da diğer gece yanına geleceğimden emin olabilirsin." diyerek omeganın şapkasını çıkartmış ve alnından öperek gitmişti. Omega o gece yalnız başına kaldığı daireye gitti fakat ondan sonraki günler asla tek olmadı. Komutan her gece yanına geldi ve bazen de o gitti. Çoğu zaman sabaha kadar seviştiler, kokularıyla kayboldular, bir oldular. Çoğu zaman da komutan ona bölgelerini gezdirip bilgiler verdi. Gün geçtikçe bilgilendi ve kabuğundan sıyrıldı omega. Eskisi gibi çekingen değildi, artık özgüven kazanmıştı çünkü bildiği her şeyi ona alfası öğretmişti. Tüm bu süreçte babasına bilgi göndermeyi de de ihmal etmemişti hatta bu zamanlarda alfasıyla görüşmemiş, hasta numarası yapmıştı.

Fakat o gün, omega saray içinde edindiği arkadaşları soylu alfa ve omegalarla yemek masasındayken alacağı haberden bihaberdi. Gülerek yudumlamıştı armut şarabını ve yanındaki omega Jungkook'la sohbete dalmıştı.

"Baba!" diye eteklerini sürüyerek kapıdan ağlar vaziyette giren Heran ortalığı bir anda sessizliğe gömmüştü. Babası hemen ayaklandı ve kızına kollarını sardı "Ne oldu güzelim, bir şey mi oldu?"

Heran iç çekerek ince dudaklarını büzdü ve gözlerini ovuşturdu "Oppa D dedi ki savaşa gidecekmiş. Öyle duydum, o giderse babam da gider. Gitmesin, gitmesin işte. Çok özlüyorum ben babamı!"

Jungkook'u da hüzün kaplamıştı, ne kadar çaktırmamaya çalışsa da kızı durumu çoktan anlamıştı. Ağlaması aniden şiddetlendiğinde Heran yüzünü babasının boynuna gömdü. Komutana olan minik aşkı, babasının yeniden savaşa gideceğini öğrenene kadardı çünkü. Ama komutan için üzülen bir kişi vardı, o da duyduklarını henüz sindirememiş omegasıydı. İçini ölesiye bir keder kaplamış, kalbi duracak gibi teklemişti, neredeyse elindeki gümüş bardaklığı düşürecekti. Kalkmak için davrandı ve izin istedi içerdekilerden sonrasında ise deli gibi koştu, hizmetlisi bile yetişemedi ona. Hedefi odasıydı komutanın, kapının önündeki muhafızları es geçti, muhafızlar durdurmadılar bile omegayı çünkü komutan çoktan duymuş olacağını bildiğinden tahmin etmişti odasına geleceğini ve muhafızları tembihlemişti.

Telaşla odanın içine girdiğinde nefeslerini düzenlemeye çalışarak alfasını aradı gözleri. Kokusundan buldu onu hemen az ileride, arkası dönük bir halde ve koşarak sardı ellerini geniş bedenine. İçinde yangınlar vardı omeganın, bağırmak, çağırmak istiyordu gitmesin diye ama tek yapabildiği kollarını sıkıca sarıp dudaklarından sakince "Gitme." kelimesini dökmekti titrekçe. Bu, onun resmiyeti ilk kez bıraktığı andı.

Kalbi sıkıştı komutanın çünkü omegasının da kalbi sıkışmıştı. Kendisini saran elleri yavaşça tuttu ve ona dönmek için hafifçe bollaştırdı. Bunun üzerine omega onun gözlerine bakmamak için yüzünü göğsüne gizledi alfasının ve kokusunu derinlerime çekti.

"Yüzünü göreyim, yapma, izin ver gitmeden görmeme."

Sırf yüzünü görmedi diye gitmeyeceğini düşünüp devam etmek istedi göğsüne gizlenmeye ama dayanamadı, hemen kaldırdı başını ve komutan da küçük yüzünü elleri arasına aldı yeniden saklanmasın diye. Gözleri dolu doluydu, bunu görmesi hiç iyi olmamıştı. Nasıl katılacaktı savaşa omegası böyle harap olmuşken?

"Ağlama, sen güçlü olursan daha çabuk dönerim."

"Hiç gitmesen? O zaman dönmek zorunda kalmazsın. Hep bende kalırsın?"

Komutan onun gözlerini kocaman açıp gitmemesi için tatlı tatlı konuşmasına oldukça heyecanlanmıştı. Evet,  belki son birkaç zamandır içindeki o çekingenliği olmasa da şu an karşısında gördüğü omegası bütün o hislerini aşmış gibiydi. Memnundu bu durumdan, onu gerçekten bu şekilde kendisine bakarken gördüğü için savaşta daha bir güçlü olacaktı hissediyordu.

"Ben," dedi baş parmağını sol gözünün altındaki gelincik çiçeklerine sürterken "Hep sendeyim. Bu yüzden sen güçlü olduğun sürece bana hiçbir şey olmaz."

Omega komutanın ne demek istediğini bilse de elinde değildi. Ona bağlanmıştı, ondan uzak olduğu her an yüreğinde yaralar açılıyordu, nasıl dayanacaktı, ne kadar sürecekti, yaralanacak mıydı gibi sorularla doluydu zihni. Tüm bunları unutmak istedi, sanki gitmeyecekmiş gibi düşünmek istedi ve bu anda aklıma komutanın söylediği şey geldi, demişti ki 'seni öptüğümde her şey zihnimden uçuveriyor. Lütfen, beni çekinmeden, daha sık öp ki senden başka bir şey düşünemeyeyim.'

Omega da tam olarak öyle yaptı. Hem kendisinin hem de alfasının zihninde sadece birbirlerinin olması için öptü onu. Komutan dudaklarını en güzel şekilde karşılayıp ilk önce nazik ardından da bundan çok çok uzak bir vahşilikle öptü. Yeşil üzümlü tatlı badem kokusu öylesine baskınlaştı ki omeganın komutan çıldıracak gibi oldu, sakinleşmek için ellerini hemen önündeki zarif bedenin kalçalarına koydu fakat omegası rahat durmamış kendini ona yaslayarak kucağına tırmanmıştı.

Komutan, tek eliyle omegasının kalçasından tutup kucağında sabitlemiş ardından da diğer eliyle yüzünü tutup öpüşmelerini yatağın ucuna oturasıya kadar aksatmamıştı. Oturduklarındaysa artık rahatça tutuyordu omegasını. Kendini kurduna kaptırsa da durmadı omega, bacakları alfasının iki yanındayken hafif hafif ona sürtüyor ve bunu her yaptığında alfanın kokusu giderek artıyordu. Onun bu hareketlerine karşı gözlerinin koyulaştığını hissettiği anda büyük ellerini omegasının ensesine bastırıp onu hafifçe kendinden uzaklaştı. Siyah saçlı omega sanki yıllardır çölde susuz kalmış da son anda bir damla suyu bulmuş, onu da elinden kaybetmiş gibi ayrılmıştı o dudaklardan. Önce sızlandı ve yeniden eğilmek istedi fakat ensesinden onu kavramış eller izin vermedi bu yüzden dudak büzerek baktı. Artık gerçekten özgüveni vardı alfaya bakarken eskisi gibi çekinmiyordu, hatta belki, son zamanlarda ona karşı son derece arsızdı da diyebilirdi.

"Zor olacak, ben yokken daha da zor olacak biliyorum ama dayanabilirsin değil mi?"

Başını salladı hafifçe "Sana birkaç parça kıyafetlerimden vereceğim. Kızgınlıklarını daha kolay atlatırsın."

"Dünya üzerindeki hiçbir koku senin teninin kokusunun yerini tutamaz. Bir kurdun feromonları daha değerlidir fakat senin tenin omega... Tenin öyle güzel kokuyor ki dağılıyorum."

Utansa da artık yüzüne baka baka utanıyordu, saklayacak bir şeyi... Yoktu. En azından ona olan hisleri konusunda yoktu.

"Tarçın tütsüsü." dedi omega yavaşça. Teninin böyle kokmasının sebebi tarçın tütsüsüydü, bölgelerinde sıkça tarçın ağacı bulunurdu ve bu yüzden de tarçın tütsüleri sıkça kullanılırdı. Omeganın en bayıldığı kokuydu, onu rahatlattığını düşündüğünden bu kokuyu keşfettiğinden beri sadece tarçın tütsüsü yakması zamanla tenine işlemesine sebep olmuştu.

"Çok fazla yok ama gitmeden sana vereceğim." sonra aklına bir şey geldi, sol göğsündeki broşu tek eliyle iğnesinden ayırıp komutanın göğsüne taktı "Buraya gelmeden önce yaptım. Üzerindeki iki taş, bölgelerimizi temsil ediyor. Savaş boyunca göğsünün üzerinde taşı ki uzaklarda seni bekleyen biri olduğumu unutmayıp evine dön."

Alfa broşa dokundu ve hafifçe okşadı. Parmakları alev alevdi, sanki taş bir güç tarafından ısınıyordu. Üzerindeki taşın Joseon bölgesine ait değerli bir taş olduğundan emindi fakat rengi öylesine canlı ve berraktı ki ne olduğunu bir türlü bilemedi. Baktığında dünyanın en güzel mavisini son derece yüksek parlaklıkla gözler önüne sermesine hayranca kilitlenmişti.

"Taş, çok güzel, sıcak..."

Anlatıp anlatmamakta çok kararsızdı omega, pek kitap okuyamadığından eskiden hatırladığı kadarı vardı aklında. Yine de aklına gelmişti işte ve burada neden bulduğuyla ilgili pişmanlık kaplamıştı içini.

"Mavi safir," dedi "Uzun zaman önce bir kitapta okumuştum, dünyanın ilk yüzüğünde mavi safir olduğunu söylerler. Ve bu yüzük bir efsaneye göre ateş sırrını çalmış birinin parmağındaymış. Ateş sırrını çaldığı için yakalandıktan sonra cezalandırmak için onu bir kayaya zincirlemişler ve bir kartal göğsünü gagalamaya başlamış. Çok uzun zaman sonra bir kahraman kartalı öldürüp mahkumun serbest bırakılmasını istemiş. Tanrıların başı, bu isteği kabul etmiş fakat bir şart koşmuş. Mahkum suçunu ebediyen hatırlaması için zincirinden ve bağlandığı kayadan yapılmış bir yüzük takacakmış. Yüzüğünün o kayadan koparılmış safir olduğu söylenir ve bu taşın rengi de en sıcak alevlerin ortasındaki maviymiş."

Komutan anlattığı hikayeyi can kulağıyla dinlemişti ve bitirdiğinde de parmaklarını sıcak safirden çekmiş ve ondan daha sıcak, alev alev yanan omegasının yanaklarından gezdirmeye başlamıştı. Sonra onun o acem meyvelerinden daha güzel, daha dolgun, daha tatlı dudaklarında gezdirmişti baş parmağını. Sonrasında ise baş parmağının alt dudağının altında gezdirirken fısıltıyla "Peki benim suçum ne bu broşu göğsümde taşıyorum." demişti.

Omega, içindeki bütün suçluluğu kafa tutacak bir cesaretle alfasına sürtünüp ipek sesiyle konuştu "Sizin suçunuz, bana aşık olmak Komutan D."

Cesaretle konuşmuştu çünkü suçluluk duygusunu içinde zar zor bastırabilmişti. Daha dün, babasına burada edindiği bilgileri ulakla göndermişti, sarayın giriş ve çıkışlarının krokisini çizmişti. Ve şimdi tam alfasının odasında onun kucağında sanki bunların hiçbirini yapmamışcasına dudaklarına fısıldıyordu.

Birbirlerinin kokularına olabilecek en yüksek yoğunlukta hissettiklerinde omega, öpmek için eğilse de alfanın ensesinden onu sıkıca tutan elleri engel olmuştu "Şimdi değil," dedi omegasının çenesinde hafifçe burnunu değdirip kokladığında "Bugün, daha farklı bir planlarım var." omega heyecanlan yüzüne baktığında komutan parmaklarıyla saçlarından firar etmiş asi tutamları geriye atıp devam etmişti konuşmasına "Bana kurdunu göstermeni istiyorum."

Aniden omeganın ensesinden tüm vücuduna bir his yayıldı. Korku, tüm bedenindeydi ve bunu komutan da hissetmiş olmalıydı ki hafifçe kaşlarını çatarak sordu "Ne oldu?"

Ne diyecekti ki? Babası Delta Kral'ın her yıl ay tutulmalarında bir omegayı dönüşmesi için zorlayıp onu öldürdüğünü ve sonrasında postundaki kurt ruhundan beslendiğini mi? Çünkü dönüştükten sonra omega sıvıları daha yoğun oluyordu. Kendi diline bile varmıyordu bu söylediği ki alfasına söyleyecekti. Sırf bu yüzden dönüşmeyi bile unutmuştu, zaten dönüşmek için de Joseon'dayken surlardan dışarıya, ormanlık alana çıkan gizli bir yolu kullanıyordu ama orası da tehlikeli olduğu için bırakmıştı bunu. Yani dönüşmeyeli uzun zaman olmuştu omega ve kurdunun ne durumda olduğunu bilmiyordu. Kendisi bundan deli gibi çekinse de kurdunun heyecanını yüreğinde bir sızı gibi hissetti. Serbest kalmak istiyordu, uzunca zamandır bir bedende hapisti ve alfa şimdi ona bu şansı verirken değerlendirmek istiyordu. Alfanın da kurduyla birlikte deli gibi koşturmak için can atıyordu.

"Yok bir şey." dedi hafifçe alfanın koyulaşmış gözlerine bakarken.

"O halde neden böyle çekingen hissediyorsun? Sana kurdunu zincirlerinden kurtarma fırsatı tanıyorum. Biliyorum omega, kurdun uzun zamandır içeride acı çekiyor."

Elbette biliyordu, onlar ruh eşiydi zaten bilmemesi tuhaf olurdu ama çekinmişti işte. Babasının yaptıklarından sonra kurdunu serbest bırakmak öylesine zordu ki ama alfasını da kırmak istemiyordu. Ona güveniyordu ve isteğini reddetmek çok zordu. Ve zaten her şey bir yana, kurdunun alfasının kurduyla koşturma düşüncesi çoktan heyecanlanmasına yol açmıştı. Bu yüzden hafifçe salladı başını ve birlikte yataktan kalktılar.

"Seni dışarıda bekliyorum, üzerine bunu giy." diyerek yatağın hemen yanındaki ipekten işlemeli sabahlığı verdi omegaya ve odadan çıktı. Sessizce üzerindekileri çıkarttı omega ve üzerinde sadece sabahlık olacak şekilde giyindiğinde önünü sıkıca kapatıp odadan dışarıya adımladı. ilk başta çekinmişti etrafta insanlar onu bu şekilde görecek diye ama alfa çoktan hizmetli ve korumalarını göndermişti çekineceğini bildiğinden.

Surların en uç kısmına kilitli ve parmaklıkları olan bir kapının önüne götürdü onu alfa, anahtarla açıp küçük geçitten eğilerek geçerek omegasına elini uzattı, birlikte geçtiler. Hava çoktan kararmış ve ormanı sadece yıldızlarla ay ışığı aydınlatıyordu. Sonbahar olmasına rağmen solmamış bazı çiçekleri bile görebiliyordu omega bulunduğu yerden. Burası, kendi bölgelerindeyken kurdunu serbest bıraktığı iç karartıcı ormandan daha güzeldi, daha büyüleyiciydi.

Komutan bir adım attığında omeganın eli yavaşça elleri arasından kaydı ve kendi giydiği ipek sabahlığın yakalarından hafifçe sıyırıp ayaklarının dibine düşmesini sağladığında çırılçıplak kaldı. Ay ışığında savaşlardan kalma yaraları gözler önündeydi artık, omega onları birer birer öpmüştü her sevişmelerinde ve biliyordu ki onlara yenileri eklenecekti.

İkisinin arasında alfanın odasından beri hiçbir konuşma geçmemişti ve omega biraz gergindi. önünde çıplak beden, ayakkabılarını da çıkardığında kuru yaprakların üzerinde, ormana, karanlığa doğru ilerlemiş ve bir göz açıp kapama süresi kadar süreyle simsiyah, sadece yelelerinde beyazlık olan bir kurda dönüşmüştü. Kocamandı, gözleri, ormanın içinde kıpkırmızı parlıyor, hırıltılı nefesi kulaklarını dolduruyordu. İnsanların neden ondan efsanevi komutan diye bahsettiklerini anlamıştı. Fazla vahşi duruyordu, dişlerinin keskinliği durduğu yerden bile belliydi. Tek bir hamleyle onu parçalayacak pençeleri, başını kopartabilecek sivrilikte dişleriyle o, bütün efsaneleri doğruluyordu. Ama bu bir an için böyle düşünmesine neden olsa da aslında omegasına karşı asla göründüğü gibi değildi. Öyle güzeldi ki... Çiçeklendiklerinde zaten kurdu zihninde bir anı gibi canlanmıştı ama şimdi alfası onun için kurdunu gösteriyordu. Bu çok özel bir andı, birbirlerinin kurtlarını göreceklerdi.

Cesaret aldı omega, parmakları ipek kuşağa dokundu ve yavaşça çözdü. Sabahlık ipekten daha yumuşak teninden kayarak yaprakların arasına serildi ve omega öne doğru adımladığında alfanın başını çevirip ormana doğru koşturmaya başladığını fark etti. Sonra peşinden bir adım daha attı, bir adım... Ve sonra göğsünü delip geçmek isteyen, alfasıyla koşturmak isteyen kurdunun zincirlerini tek seferde çözdü. Normalde kendini çok zorlar, dönüşümü kabul etmeyen bünyesine ağır gelirdi bu durum ama ilk kez, göğsü parçalanacak gibi hissetmeden bedeni değişme uyum sağladı. Önce dişleri uzadı tatlı bir acıyla ardından da teni değişmeye başladı. Çok değil, o da birkaç saniye içinde bembeyaz kurduyla artık bir bütündü ve dört ayağı da sağlamca yere basıyordu. Alfasının peşinden koştu bir telaş, kokusunu takip etti. Koşarken postunu yalayıp geçen rüzgar onu daha da iyi hissettirdi ama her şeyden öte, alfasına yetiştiğinde yan yana tüm orman boyunca koşmalarının verdiği zevk öylesine fazlaydı ki dünya üzerinde bir kez daha böyle bir şey yaşayamazdı omega. Çığlık çığlığaydı, mutlulukta hırladığında alfanın kurdu da hırıldadı ve daha hızlı koştu.

İki kurt vücutlarındaki değişimleri yadırgamadan saatlerde koştular rüzgarın tadını çıkarta çıkarta. Ve sonunda çiçeklerini dökmüş sakura ağaçlarıyla kaplı bir yola girdiler. Ayaklarının altında azildi dökülmüş çiçekler. Omeganın kurdu yavaşladı ve mavi gözleriyle etrafına bakındı bu sırada da kaybetti alfasını ama telaşlanacak bir durum yoktu. Kokusu az ileriden geliyordu. Yavaşça, narin hareketlerle ilerletti ayaklarını, Hwajeon-dong nehrinin tam kıyısında gördü alfanın kurdunu. Büyük cüssesi kıskandıracak güzellikte oturmuş suya bakınıyordu. Hemen yanına gitti ve burnunu yelelerine sürterek ona sığındı. Kokusunu içine çektiler birbirlerinin. Huzurla, kurtlarının birbirlerini tanımalarına izin verdikleri için memnunlardı. Orada ne kadar durup beklediler kendileri bile anlamamıştı ama dönerken de rüzgarın tadını çıkarmak için koşturmuşlardı.

En başta alfa döndü insan formuna surdaki geçide geldiklerinde. Ardından da omega dönüştü fakat uzun zamandır bunu yapmadığı için bedeni yorgun düşmüş, kendine döndüğü anda dizlerinin üzerine yığılmıştı. Kurumuş yapraklarda dinlenen dizine elleri de dayandığında nefes nefeseydi. Vücudunda yer yer toprak izleri, saçlarında yaprak çöpleri vardı. Alfa onun bu halini keyifle izleyip gülümsedi çünkü kendi kurdu bir yana, onun kurdunun zincirlerinden kurtulduğundaki mutluluğunu derinden hissetmişti. Ama daha fazla öyle görmeye dayanamayıp yerde ona ait ipek sabahlığı örttü omuzlarına ve kucakladı omegasını. Huzurla yasladı başını alfasının göğsüne ve sessizlikle odasına geri döndüler. Bu esnada deli gibi içine çekti kokusunu alfanın ve yatağa yatırdığında onu artık zamanın geldiğini anladı. Onu öperken şimdi değil demişti ve artık tam sırasıydı. Alfa da tam bunu bekliyordu, eğer yorgun olsaydı asla devam etmezdi ileri gitmeye ama omegaı tüm benliğiyle bunu reddederken öpüşmelerini derinleştirdi. Elleriyle sanki ilk kez keşfetti omegasını, dokundu ona hiç dokunmadığı gibi. Teninin yer bir noktasını öptü, hiçbir köşesini unutmadı. O, tanrının özenerek yarattığı bir insandı ama sabırsızdı. Alfası onun öylesine narin öpüyordu, öyle yavaş dokunuyordu ki dayanacak gücü kalmamıştı. Bu yüzden kıvrandı, alfasının uzun, sarı saçlarından çekiştirip dudaklarını ısırarak öptü. Diliyle dilini adeta işgal edip defalarca damağını darbeledi. Tüm bunları yaparken de incecik beli sürekli kıvrılıp alfasına sürtündü. Delirtti alfasını, amacı da buydu ve başardı. Alfa, daha beş dakika öncesine kadar kurduna bürünmüştü ama altındaki bedenin arsızlığı yüzünden yeniden açığa çıkmış, tam gözlerine yerleşmişti kırmızıları.

Büyük elleri, omegasının pürüzsüz kalçalarını okşayarak kasıklarında ilerledi ve onu tüketmek için harekete geçtiğinde yüzündeki her tepkiyi izleyebilmek için geri çekildi. Dudakları ve gözleri aralık omega parmaklarının her hareketinde deli gibi kıvrandı. Bu görüntüyü aklına kazıdı alfa, uzun süre mahrum kalacaktı ne de olsa, eh, başka bir omegayı asla yatağına dahi almazdı zaten bu yüzden keyfini çıkardı.

Omega dayanılmaz hislerle boğuşuyordu. Dudaklarını dişledi yer yer, alfasının bileğime sardı ellerini, parmakları içe kıvrıldı aldığı doluluk hissiyle. Göğsü sürekli düzensiz nefeslerle kasılıyor, karşı sürekli içeri çöküp duruyordu.

İş, ikisi için de dayanılmaz bir raddeye geldiğinde daha fazla dayanamadı alfa, omeganın da dayanacak gücü yoktu, ve parmaklarının yerini kendisi aldı. Omega yattığı yatağın üzerindeki kürkleri deli gibi sıkarken alfa, onun ellerini tek eliyle tutmuş ve başının üzerinde konumlayarak hareketsiz bırakmıştı. Delirmiş gibi, omegayı ezerken hazzın bin bir türlüsünü yaşıyor, hiç bitmesin istiyordu. Her hareketiyle omeganın sızlanması ise onu buna daha çok zorluyordu. Defalarca darbeledi içini, defalarda inlediler, defalarda ikisinin gözleri kurtlarına esir oldu ve sonunda öyle bir noktaya geldiler ki çiçekleri sıcaktan alev alev oldu. Göğünün içinde, sağ tarafta bir kalp daha atmaya başladı, çiçekleri de o kalbe bağlıydı, yanıyordu, öyle bir yanıyordu ki yanmanın bu kadar güzel olabileceğini asla düşünmemişti. Çiçeklerinin her sevişmelerinde farklı bir etkisini görüyordu.

"Alfa, ah-alfa!" diyerek dudaklarını ittirişlerinden dolayı çiçeklerine sürten omegayı daha da delirtmek için çabaladığında aslında kendisinin de delirdiğinden bir haberdi. Alfanın her hareketi, omegasını etkilediğinden omega büyük bir açlıkla dudaklarını o güzelim gelinciklere sürterek alıyordu intikamını. Kasıklarından tut, ayak parmaklarına kadar titredi bu duruma.

"Omegam, benim omegam." diye kükredi kendini ona hırsla ittirirken. Gözlerinin kırmızılığı, alfasının gücü omeganın üzerindeyken bütün vahşiliğiyle açığa çıkmıştı. Hassaslaştı omega, alfanın kokusunu, omda esir kalmayı kalmayı kabul etti.

"Sakın unutma. Sen benim omegamsın."

Unutmasın diye bedeninde tonlarca iz bıraktı. Onu mühürlemesiyle aynıydı neredeyse, baktıklarında omeganın bir eşi olduğu belli olacaktı, çiçeklerinin sahibinin olduğunu anlayacaklardı. Onun omegasıydı o.
Alfa, omegasının.duvarlarının kasıldığını anladığında, asla durmadı, ta ki birlikte gelene kadar. Son kez, gidip geldi ve omeganın ellerini serbest bıraktı, kalçalarını kavrayıp sıkarak soluklandı, omeganınsa komutanın beline sardığı bacakları çoktan yana düşmüştü yorgunca ama elleri serbest kaldığından sarı saçlarına kenetlenmiş vaziyette dudaklarına yönlendirmişti onu. Beklemedi komutan ve onu ters yüz etti, şimdi omega dizlerinin ve ellerinin üzerinde bekliyordu alfasını. Çok da beklemedi, zaten alfa da sabırsızdı, hemen bedenlerini bir yaptı. Defalarsa sevdiler, seviştiler birlikte sabaha kadar. Asla doyamadılar birbirlerine, bir an için bile düşünmediler ertesi günü. Gerçekten de birlikte olduklarında sadece birbirlerinden başka kimseyi düşünmüyorlardı. Ama işte, gerçekler sabah olup bomboş bir yatakta güne başladığında vurdu omegayı. Alfası, gitmişti savaşa. Onun güzelce uyurken ki uykusunu bölmek, vedalaşırken ağlamasını görmek istememişti. Onu güzel anılarla yatağında, en güvenli olacağı yerde bırakmıştı.

Normalde dün yayımlayacaktım fakat konserden sağ çıkamadım da.

Sorularınız varsa bu kısma alabilirim. Hatta sadece soru değil, eleştiri de alabilirim.

Continue Reading

You'll Also Like

163K 19.9K 46
Alfa türünün tükenme noktasına geldiği, üremenin durduğu kırsal topraklara şehirde yetiştirilmiş asker alfaların gönderilmesine karar verilir. Min Yo...
171K 25.5K 23
Gece hiç bu kadar karanlık olmamıştı. Tehlikenin görünmez kolları dört bir yandan Jungkook'un üzerine hücum ettiği zaman, çaresizliği dibine kadar ya...
81.7K 5.9K 5
Sürünün lideri olan Min, oğlu Yoongi'nin sürüdeki en güçlü omegayla eşleşmesini istiyordu. Ama Yoongi'nin kalbi küçük yaşlardan beri başkasına aitti...
56.7K 5.2K 11
[mini fic] Boks maçlarının kralı Min Yoongi ve Müzik camiasının prensi Park Jimin, gerçekleşemeyen düğünlerinden aylar sonra bir araya gelirler.