Counterclockwise | Yoonmin

De sadqueenx

133K 12.1K 11K

Bir kum saatinin içindeki kum aksa da tükenmez, tükenmediği gibi size geri döner. - Yoonmin x Omegaverse 19.0... Mai multe

Counterclockwise
OMEGAVERSE
1|Green grapes and sweet almonds
2|Submissive kitty
3|Bound with ring
4|Our birthmarks
5|Olly olly oxen free
6|Scent
7|Do you want me to stop?
8|Don't...
9| Can i sleep next to you?
10|More than love
11|Dragon blood and cinnamon
12| Round table wolf
13| Our scars 1/2
14| Our scars 2/2
15| Touch
16| 'Yi ri san qie'
17| Liar's candle
18| Last favor
19| Goodbye, dear friend
20| End of everything
22| 'Unmei no akai ito' 1/2
23| 'Unmei no akai ito' 2/2
24| God hates lovers
25| Sands & Clocks
26| Hamlet, Romeo and other lovers
27| As before
Final
-Teşekkür-
special episode 1
special episode 2
Special episode 3
Special episode 4
Special episode 5
-başka bir evrende, en güzel halleriyle-

21|'Shuushi'

2.4K 265 142
De sadqueenx


"Geçmiş durağan, gelecek ona koşuyor, geçmişe varan geçmiş oluyor.Geçmiş kara delik olmuş, her şeyi yutuyor."

1830, Goryeo ve Joseon Bölge Krallıkları

Daegu'da her şey hala aynıydı. Hava yazın bitimi olduğundan az da olsa serin ve iç titreten hislere sahipti fakat komutanın odasında birbirine sarılmış bedenler için geçerli değildi bu durum. Onlar, kürklerin içerisinde adeta kendi dünyalarında alev alev yanıyorlardı, hiçbir sonbahar, hiçbir kışın onlara soğuk gelemeyeceğini düşünmeden edememişti ikisi de.

Omega, sanki daha fazla yapabilirmiş gibi komutanın geniş göğsüne doğru baygın baygın sokulduğunda komutan, onu sardığı tek kolunu sıkılaştırıp ince belini daha sıkı kavradı. Omeganın onun bu tutuşuna karşı içi öyle bir titredi ki komutanın bunu anlaması için illa çiçeklerinin açmış olmasına ihtiyacı yoktu çünkü elinin altında yaprak misali titreyen omeganın feromonları bütün duygularını belli edercesine odanın içini kaplamıştı.

Komutan, onun üzerinde dün gece çok fazla feromon harcamış olsa da kokusu haricinde tenindeki o güzel esansın gitmediğini biliyordu çünkü elinin altındaki teninden burnuna sürekli doluyordu tatlı bir tarçın kokusu. Joseon'un bolca tarçın ağaçlarına sahip olmasındandır belki de diye düşündü ama daha önce birkaç tane Joseon'lu omega görmüştü ve onlardan hiç böyle bir koku almamıştı. Sanırım bu koku sadece omegasına has bir ten kokusuydu.

Her şey bir yana ikisinin de aklı oldukça karışıktı. Özellikle de omeganın çünkü hissettiği bu şeyler ona daha önce kendi bölgelerindeki yasakları hatırlatıyordu. Babası yüzünden pek fazla ortalıkta görünmezdi ki zaten bu istediği bir şey değildi fakat kısıtlanmak onu kötü hissettiriyordu. Şimdiyse onu tutan zincirler yokken geçirdiği olağanüstü olarak adlandırabileceği geceydi yaşadığı. Alfalar yüzünden defalarca kısıtlanmış, sadece onların zevki için kullanılmıştı önceleri ama şu an ona sarılan bu alfa bütün alfalardan farklı yaklaşmıştı ona. Ona dokunmasına izin vermiş, omega onu öperken dudaklarının ne kadar güzel hissettirdiğini defalarca tekrarlamıştı alfa. Ama her şeyden daha önemlisi birbirleriyle ilk seviştiklerinde çıkan çiçekleriydi onları farklı kılan. Bunu anlamamak için kör olmak gerekirdi, birbirlerinin yanlarından geçip giderlerken bile kokuları kurtlarının ilgisini çekip duraksamışlardı.

Alfa, koynunda yatan omegasının kafa karışıklığını bütün benliğinde hissettiğinde omeganın şakalarına uzanan çiçeklerin göğsüne değmesi boğazlarındaki çiçekleri alev alev yakıyordu. Ülke boyunca savaştan savaşa koştururken bir an olsun bir ruh eşi olacağını düşünmemişti. Her zaman bir zayıflık olarak görmüş bu durumu ama tam kollarının arasındaki omega, tüm düşüncelerini yıkmak için vardı sanki. İnsanların gözlerine bakmaktan hatta yatağına bile girmekten korktuğu birisiyken omegası kollarını ona dolamış güzelce dinleniyordu. Hiçbir çekincesi yoktu, hiçbir korkusu da yoktu. Sadece biraz karışıktı, tıpkı kendisi gibi.

Alfa, omeganın yüzünden çiçeklerin daha fazla göğüsüne değmesine dayanamayarak onu biraz kendinden uzaklaştırdığında omeganın çekince ve korku dolu feromonları burnuna dolmuştu.

Dağılmış uzun, siyah saçlarıyla doğrulup aralarındaki mesafeyi fazlaca açtığında küçük elleri sıkıca kürkü tutmuş, kendine çekerek çıplaklığını gizlemeye çalışıyordu. Korkmuştu, öyle bir korkmuştu ki telaşa kapılarak kaçıp gitmek istemişti çünkü Joseon'da omegalar alfalarla birlikte olduktan sonra sabahları yatakta olmamalıydı ve komutanın onu göğsünden uzaklaştırması Goryeo'da da böyle olabileceğini düşündürtmüştü ona. Eğer böyleyse, ceza çekmek zorundaydı ve omega bunu istemiyordu.

"Ben..." dedi yalvarır gibi, sesi öyle titrek çıkmıştı ki omega, alfanın ona merhamet göstermemesi imkansızdı "Gitmem gerekiyordu. Lütfen bana merhametinizi gösterin."

Alfa onu yattığı yerden izlerken tıpkı sol gözünün altından şakaklarına uzanan gelincik çiçeklerine benzetti ve açıkçası bu onu biraz tedirgin etti. Çünkü gelincik çiçekleri oldukça narin çiçeklerdi, baktığında tıpkı gerçek bir gelinciğin yapraklarında incecik siyah damarlı yapıları görebiliyordu yüzündeki çiçeklerde, bu da onun ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyordu. Ona dikkatli dokunmalıydı, asla koparmamalıydı.

Alfa yerinde doğrulduğunda karşısındaki omeganın daha fazla telaşlandığını hatta korkusunu bütün hücrelerimde hissetmişti. Hatta omega yataktan kalkıp gitmeye kalkıştığında alfa onun ince bileklerinden tutmuş ve yatağa düşmesini sağlayarak üzerine eğilmekte bulmuştu çareyi. Şimdi alfa omegasının bir bileğini yatağa sabitlemiş ve dağınık sarı saçları aşağıya sarkarken tepeden birbirlerine bakıyorlardı. Nefesleri birbirlerine çarpıyor, gözbebekleri büyüyordu.

Alfa, uzun ve biçimli parmaklarını omegasının yüz hatlarında gezdirmeye başladığında bir yandan da gözleriyle gezdirdiği yerleri bir kez daha onaylarcasına tartıyordu zihninde.

"Omega..." sesi, omeganın kulağına pamuklardan daha yumuşak bir tonda geldiğinde yutkunma ihtiyacıyla yanıp tutuşmuştu "Joseon'da görgü kuralları nasıl işliyor bilmiyorum ama Goryeo'da, özellikle Daegu'da omeganın alfasının yanından kaçıp gitmeye çalışması büyük bir ayıptır."

Omega ilk başta anlayamadı komutanın ne demek istediğini çünkü dikkati yüzünde gezinen parmakların teninde yarattığı karıncalanmadan dolayı fazlaca dağılmış durumdaydı. Ve tabii komutanın yüzünün her bir detayını hiç kaçırmadan incelemesi de oldukça sarsmıştı onu.

'Beni kovmayacak mı? Beni cezalandırmayacak mı?' diye düşünmeden edemedi ama bu düşüncelere cevap niteliğinde alfanın parmak uçları çiçeklerine nazikçe sürtünüp dudakları da dudaklarına kapandığında almıştı tüm cevapları. Çiçeklerinden yayılan o müthiş hisle patlayacak gibi hissetti. Alfasının tek bir dokunuşuyla alev yanmıştı ve dudaklarını yangından kurtulmak değil de daha çok yanmak ister gibi aralamıştı. Alfanın her bir dudak hareketiyle göğsü heyecandan sıkışarak bir yere tutunma ihtiyacı hissetti ve çareyi alfanın çıplak kollarıma sarılmakta buldu. Bunun üzerine alfa diliyle hemen altında kendisi gibi alev gibi yanmak üzere olan omeganın damağını darbeleyip dudağını ısırdığında kulaklarına hayatında duyduğu en güzel doldu. Bu ses, alfanın içindeki kor gibi ateşi körükleyerek omeganın tek eliyle ince beline sarılmasını ardından da onu kaldırıp kucağına oturtmasını sağladı.

Şimdi neredeyse kucağındaydı ama alfanın isteği tam olarak bu değildi. Kontrolü omegaya bırakmak istiyordu, bu belki bir alfa için alışılmışın dışında olsa da yine de istiyordu çünkü omeganın parmak uçlarının her tenine sürtünmesi delirtecek hisleri açığa çıkartıyordu. Bundan hoşlanmıştı, kurdu da tahammülü kadar izin verir gibi hislerini onayladığında komutan, parmakları bembeyaz olana kadar omeganın kalçalarını sıktı. Sanki anlamış gibi doğruldu omega, bir bacağını öbür yana attığında bacakları artık beline sarılır vaziyette kucağındaydı alfanın.

Öpüşmelerinin ıslak sesleri odanın içini doldururken ikisi de çiçeklerinden yükselen ısıyı farkındaydı. Dün gecenin bir fragmanını yaşar gibi daha da tutkulu bir hale dönüşürken öpüşmeleri kapının tıklanmasıyla bölünmüştü, irkildi omega ve komutan gelen kişiden sakınır gibi sarıldı omegasına. Elini sıkı sıkıya bastırdı başına, yüzünü omzuna gizlemesini sağladı ve kürkü iyice çekip çıplaklığını örttü. Amacı saklamak değildi kesinlikle, utansın istemiyordu aksine zaten ona baktığında güzelliği karşısında bakan kişinin utanması gerekirdi.

"Gel," dedi kararlı bir sesle ve hasır kapı aralanarak hizmetlisi olduğu omega kız girdi içeri. Nazikçe eğildi karşısında ve başını kaldırmadan saygıyla konuştu "Kahvaltınız hazır efendim, misafiriniz için de eklemeler yaptık. Arzu ederseniz getirelim."

Alfa başını olumlu bir şekilde salladığında kız kapıyı aralayarak diğer hizmetlilerin ellerindekilerle içeriye girmesine izin verdi. Sessiz ama hızlı bir şekilde minderlerin bulunduğu yere yerleştirdiklerinde yemekleri omega başını alfanın omzundan kaldırıp utangaçça etrafı bakınmaya başlamıştı. Sanki her şey onun için bir rüyaydı, kendini değerli hissetmişti aniden.

Kürkün altından ince belini ve kalçalarını hafif hafif okşarken alfa omeganın tatlı nefesleri boğazındaki çiçeklere değmesi sonucu eliyle sertçe poposunu avuçlamıştı. Bunu o kadar ani yapmıştı ki omegası kucağında zıplayıp şaşkınlık dolu bir hıhlama çıkarmıştı dudaklarından. İçeri girmiş hizmetli kadın ve erkekler de bu duruma hafifçe gülümsemişlerdi çünkü komutanlarını ilk kez böyle görüyorlardı. Feromonlarından bile anlaşılıyordu kucağındaki omeganın ona hissettirdiği duyguların diğerleri gibi olmadığı. Ve açıkçası onlar için daha şaşırtıcı olanı bir omeganın korkmadan komutanlarına dokunmasıydı, evet, komutanları çok çekici bir alfaydı ama aynı zamanda da tek bir bakışıyla ortalığı yerle bir edebilecek birisiydi.

Hizmetliler odadan çıktıklarında omega artık daha rahattı ve alfa da bunu hissetmişti. Yine de içinde tüm gece sevişmiş olsalar da omeganın çıplaklığından az da olsa utandığını fark etmesi onu içten içe güldürmüştü. Çok güzeldi omega, altın gibiydi teni, saçları ipekten daha yumuşak dudakları baldan tatlıydı, hiç utanmasına gerek yoktu. Dün ateş şenliğinde dans ederken de fark etmişti garip utancını, ona öğretecekti utanmaması gerektiğini, güzelliğin bir utanç olmadığını, omega olmanın ilahi bir güç olduğunu. Ama şimdilik alışmaları gereken en önemli şey birbirlerinin ruh eşi olmalarıydı.

Komutan, kucağındaki omegasını dikkatle tutarak dün gece çıkardığı ipekten işlemeli gömleğine uzanıp giydirmek için kendinden uzaklaştırdı. Başından geçirdiği gömlekle yüzü anlık kapandığında bu çok kısa sürmüştü, yüzü açığa çıkarak parlakça, masum bakan gözleri alfayla kesişmiş birbirlerine bir süre bakmışlardı. Alfa gözlerini omegayı giydirirken dağılmış saçlarında gezdirip parmak uçlarıyla onları geriye iterek dudaklarına bir gülümseme kondurduktan hemen sonra goncaya benzeyen dudaklarını kısacık bir öpücükle taçlandırıp üşümemesi için de kürklerinden birini omuzlarına iliştirmişti.

Omega bir kez daha alfanın güçlü kokusuyla sarmalandı ve kokusunun onun ruhuna işlenmiş olduğunu fark etti. Hiç yabancılık çekmiyordu korkması gerekirken.

Alfa dikkatle, köşeye atılmış sabahlığını giyip kucağındaki omegayla ayaklandı ve onu hazırlanmış kahvaltının olduğu minderlerle dolu yere götürdü. Küçücüktü omegası kucağında, ikisi de durumdan rahatsız değildi ancak omeganın içinde hala tedirginlik vardı.

Birlikte minderlere oturduklarında alfa omegasını bacaklarının arasına oturtmuş sırtının göğsüne yaslanmasını sağlamıştı. Omega ilk kez önündeki masada bu kadar fazla yiyecek görmüştü, Joseon'da omegalara genelde fazla yemek verilmezdi, doyacakları kadar yemek onlar için kafiydi ve önündeki yemekler gerçekten iştahını kabartmıştı.

Sanki komutan arkasında olmasına rağmen ne düşündüğünü anlamış gibi elindeki çubukların arasına soya soslu haşlanmış ıspanağı alarak omegasının dudaklarına götürdü. Dişleriyle yakaladı omega, keyif dolu bir mırıltı çıkarttı, hayatında hiç bu kadar güzel bir şey yememişti.

"Güzel, değil mi?"

Başını salladı utangaçça omega "Evet, güzel." dedi ve bunun üzerine alfa seslice gülerek bir parça daha yedirdi omegasına. Karnı bir güzel doymuştu omeganın bu yüzden de zaman ilerledikçe bazı şeyleri daha net oturtmaya başlamıştı kafasında. Sırtını göğsüne yasladığı alfanın feromonlarından bazı şeyler çıkartıyordu ama kurduyla birlikte ağzından çıkanları işitmek istemişti çünkü ilk kez yaşıyordu böyle bir şey. Ne olacağını kestiremediğindendi korkusu, ruh eşi olduklarını anlamıştı anlamasına ama bundan sonra ne olacaktı peki? Buraya ne için geldiği belliydi, ne yapacaktı? Komutan onu yatağından kovmamıştı ama ya ruh eşi olduklarını idrak ettiğinde reddederse, ya kendisi nasıl olduğunu bilmediği hislerle nasıl başa çıkacaktı?

Bir sürü soru vardı aklında ve zihninin tüm bu sorularla aniden mücadele etmesini hisseden alfa, omeganın dağılmış uzun saçlarını toparlayıp sağ omzundan sarkıttı. Onun bu hareketiyle küçük bedenindeki kürk, omuzlarından hafifçe kaymış, alfanın gömleğinin bol gelişi yüzünden de zarif sol omzuyla boynu açığa çıkmıştı. Alfa dayanamadı ve kolları arasındaki bedenin rahatlaması adına boynuna küçük bir öpücük kondurup kulağına yönlendirdi dudaklarını "Düşüncelerin... Çok karışık, boğuluyormuş gibi." diye fısıldadı "Neden?"

Omega bir şeyler söylemek istedi ama çekindiği için susmayı tercih etti ve bu durum komutanı biraz rahatsız etti, onu rahat ettirmek istiyordu.

Rahatlaması için feromonlarını baskınlaştırıp elleri altındaki bedenim gevşemesini bekledi, beklediği gibi de oldu, omeganın gevşeyişini tam boynundaki çiçeklerde ferahça hissetti. Onu rahatlatmanın verdiği hisle öyle güzel canlanmıştı ki kurdu mutlulukla ruhundan çıkıp koşmak istemişti.

"Alfalar..." dedi omega cesaretini alfanın feromonları sayesinde kazandığında "Ruh eşlerini genelde reddederler." sesi git gide kısıldığında kazandığı cesaret birden tozla buz olmuştu. Bilmediği bir bölgeye geldiği ve geldiği ilk günden de böyle bir duruma düştüğü için tepkilerini nasıl vereceğini bilemiyordu ancak onun bu hali alfayı istemsizce kızdırmıştı.

"Niye bunu yapalım?" sert sesi kulağına dolduğunda aynı çekingenlikle yanıtlamıştı omegası "Çünkü biz sizi güçsüz kılıyoruz."

Sanki omega olması, ruh eşi olmaları suçmuş gibi konuşuyordu. Kalbinin en derinlerde öylesine acıtıyordu ki bu durum sızlamıştı içten içe. Çünkü küçücük yüreğinde bu zamana kadar taşıdığı derin acıları ilk kez bu kadar yoğun hissediyor ve sanki ilk kez birisine o odanın anahtarını kendi eliyle uzatıyordu. Komutanın oraya giriş izni çoktan vardı gerçi, anahtarı vermesine bile gerek yoktu ve alfa bu yüzden omeganın her bir tedirginliğini yavaş yavaş geçirecekti.

"Bu mümkün değil." dedi alfa, nefesi çıplak gerdanına çarptı omeganın "Atalarımız Ekibya ve Navarin'in hikayesini bilmez misin, omega?"

Bilmediğini söylemese de anlamıştı alfa ama aynı zamanda da düşünmüştü bu durumu, neden bilmiyordu ki, nasıl bilemezdi? Bu, onların tarihiydi, geçmişleri onların geleceğiydi, her alfa ve omega bilirdi bu hikayeyi.

"Tanrı, ilk kurtları ruh eşleriyle birlikte yaratmış çünkü kendisi koca evrende o kadar yalnızmış ki yarattıklarının bu duyguyu tatmasını istememiş." Alfa, sessizce, fısıltı gibi konuşurken bir elini omeganın dokunuşuyla birlikte düzensizce atan göğsünün üzerine götürdü. Parmakları tüy gibi açıklıkta kalmış kalbine dokunuyordu adeta "Onları tam buradan birbirine bağlamış. Kalplerinden." heyecandan titreyen omegasına hafifçe gülümserken devam etti konuşmasına "Ancak sonra büyük kurt Ekibya'yı görmüş Tanrı. Yarattığı varlığın kendi gibi güçlü oluşundan, liderliğinden o kadar etkilenmiş ki gözü ondan başkasını görmemiş fakat bir sorun varmış. Ekibya'nın gözü, ruh eşinden başkasını görmüyormüş."

Alfa bunları anlatırken elleri bir an olsun durmuyor, sanki dün gece keşfetmemiş gibi dolanıyordu önündeki bedende. Dokunuşları altında kokusunun değişmesinden, kalp ritmini bozmasından çok etkilenmişti alfa. Omega ise gayet memnundu kafa karışıklığına göre, ona dokunan parmakların ruhu gibi düşüncelerini de ele geçirdiğini fark ettiği anda bırakmıştı tüm kötü düşünceleri.

"Tanrı, onları eş olarak yaratmıştı yaratmasına ama Ekibya liderlik gücünü tamamen eşi Navarin'den alıyordu. Onun aşkıyla güçlüydü Ekibya. Onların aşkının kuvvetini gören Tanrı öylesine kıskandı ki bu durumu, kendi yarattığı varlığın aşklarının kendisine bir baş kaldırış olduğunu düşünerek günden güne öfkelendi. Ve sonra..."

"Sonra?" alfanın duraksamasına sabırsızca yanıt verdi omega, alfa ise seslice gülerek dudaklarını kulağının altına sürtmüş, omegasının heyecanını körükleyerek devam etmişti "Tanrı tüm ruh eşlerini ayırdı. Onları ömür boyu yarım kalma hissiyle cezalandırdı."

"Ama en başta Tanrı onları böyle yarattı, neden kıskanıyor ki?"

"Eğer koca evrende gücün kontrol edilemez bir boyuttaysa kusurların elbette olacaktır. Tanrının kusuru da buydu, yarattığı yedi ölümcül günahtan biri olan kıskançlığa sahip olmak."

"Peki eşlere ne oldu onları ayırdıysa?"

"Burası," dedi alfa parmağıyla omeganın göğsüne hafifçe vurarak "Tam burasıyla bağlanmışlardı birbirlerine bu yüzden Tanrı yer yüzündeki eşleri ayırıp hafızalarını silmeden Navarin, eşi Ekibya'ya olan aşkını unutmaması için onu ısırdı."

Omeganın ısırmaktan kastının ne olduğunu anladığını bilse de dudaklarını yavaşça ense açıklığına sürümüştü alfa. Tam o noktayı soludu, kendine özgü kokusuyla tenindeki tarçınımsı koku mest etti kurdunu ama dikkatini dağıtmadan devam etti konuşmasına "Ekibya da eşinin kendisini unutmasını istemediğinden onu ısırarak mühürledi."

Omega, arkasından yükselen ve git gide dağılan feromonları solumaya başlarken kurdunun heyecanlı çırpınışlarını dizginlemeye çalışıyordu. Alfasını hissediyordu, tam ensesindeydi, mühür yerindeydi nefesi ve kontrolsüzce feromonlarını salgılamasına neden oluyordu.

Yutkundu, yavaşça araladı dudaklarını ve sesindeki uysal titremeye engel olamadan konuşmaya çalıştı "Unutmadılar değil mi?"

"Unuttular." dedi alfa dudaklarını bir kez  daha sürüdüğünde "Ama birbirlerini ısırdıkları yer kalplerine doğrudan bağlı olan bir damar olduğundan karşılaştıkları ilk anda mühür yerleri sızladı. Ekibya ve Navarin'i Tanrı bile ayıramazdı, ayıramadı da... Onlar birlikte güçlülerdi, bu yüzden de onlardan sonraki tüm kurt ırkları ruh eşlerini bulabildi. Bulamayanlarsa aşkları güçlü olmayanlardı."

Bu yüzden ruh eşi kavramı güçlüydü kurtlar için. Zamanla evrilerek ruh eşlerinin tenlerinde çiçek motiflerinin çıkmasından beri bu böyleydi. Kimse ruh eşlerinin gücünü inkar edemezdi, Tanrı'nın bile gücünün sınırları vardı ve yarattığı varlığa engel olsa bile aşk bir noktada daima kazanıyordu.

Omega, alfanın dudaklarının ve nefesimin ensesindeki mühür yerine her temasında kokusunu kontrol etmekte zorlanıyordu. Ele geçirildiğini hissettiğinde gözleri çoktan kurdunun gözlerine bürünerek mavi halkalar irislerine yerleşmişti. Kurdunun içinden çıkmak ve kendimi mühürletmek için direnişlerini zar zor engel olmaya devam ederken arkasındaki beden için de aynı şey geçerliydi. Yeşil üzüm ve tatlı badem kokusu tam önünde burnuna doğru dolup ciğerleri tamamen ruh eşinin feromonlarıyla kaplanmıştı. Bu durumun onu fazlasıyla zorlaması bir yana, ruh eşi olduklarından dolayı kurdunun mührü istediğini hissetmesi bastırdığı dürtüleri zorluyordu. Onu hapsetmek istedi, kokusunu birbirlerine hapsetmek bir daha birbirlerinden başka kimsenin bu kokuyu duyamamasını sağlamak istedi.

Gözlerini ele geçiren alfası kıpkırmızı yapmıştı irislerini. Dudaklarından bir hırlama kaçtı ve dişleri omeganın ensesini baskıladı. Köpek dişleri mühür için hazırlanırken köklerinden doğru sızlayıp yavaşça uzamaya başlamıştı bile ve mühür yerine değdiğinde omega dayanamayarak kendini o dişlere bastırmıştı. Fakat kapının çalması iki kurdu da büyülendikleri o dünyadan çıkarttı. Alfanın neredeyse uzamış dişleri geri çekildi önce sonra da gözlerinin kırmızılığı yerini kendi kahverengilerine döndü.

Heyecandan nefes nefese kalmış omega elinin uyluklarını kavramış alfanın eli üzerinde olduğunu bile daha yeni yeni idrak etmişti. Ne zamandır tuttuğunu bilmediğinden elinin sıkılığının onu rahatsız edeceğini düşünüp çekmek için davrandığında alfa onu engellemiş, aksine parmaklarını onun küçük parmakları arasında geçirip kenetlemişti.

Çabuk toparlanmış olsa da alfanın aklında, daha önemlisi ciğerlerinde hala o tatlı koku vardı ama biliyordu ki sabahları önemli bir durum olmadığı sürece kapısı iki kere kesinlikle çalmazdı bu yüzden "Gel," dedi ve kapı beklemeden açılarak hizmetlisi içeriye girdi "Efendim, rahatsızlığım için özür dilerim, söyledim fakat omeg-"

"Ona akşama onu göreceğimi söyle. Şu an omegamlayım." diye bölmüştü hizmetlisini. Daha fazla dinlemesine gerek yoktu, Komutan kimin geldiğini çok iyi biliyordu, olur olmadık zamanlarda gelen ve sürekli bunun için vakit kolladığını düşündüğü, buradaki eli ve ayağı olan omega Jungkook'tan başkası olamazdı. Savaştan daha dün döndüklerinden soluğu alfasının kollarında aldığı için görüşememişti ve o da tabi ki zamansız gelmişti. Bir nevi ona ceza veriyordu Junkook, alfasına fazla iş yükleyip görüşememelerini sürekli kapısına dayanarak rahatsız etmekle çözüyordu. Hemen dışarıdan da kendini belli eden sesi yükselerek içeriye dolmuştu "Heran'ı daha fazla bekletirseniz size gerçekten çok darılacak. Lütfen onu aksatmayın."

Hizmetli omega, efendisinin ona bakmadığını bildiği halde sanki görebilirmiş gibi saygıyla eğilip gerisin geri çıkarak çifti yalnız bırakmıştı. Aralarındaki o yüksek çekim biraz önceki gibi olmasa da onu geri kazanmamaları gerektiğini düşündü alfa artık yalnız kaldıklarında, çünkü henüz ismini bile bilmiyordu, sırf çiçekleri aracılığıyla omeganın mührü istediğini hissetse de burada önemli olan ne hissettiğiyle hareket etmesi değil, omeganın ağzından çıkan sözlerdi. Kurt ruhları arsızdı, sonradan eğer dudakları arasından pişman oluşuna dair bir söz çıkarsa bunun onu mahvedeceğini düşündü. Omega ise buraya ne için geldiğini, amacını ve nereli olduğunu hatırlamıyordu bile, sadece Komutan ve kokusu vardı, onu şimdi mühürlese umurunda olmayacaktı. Zaten bunlara gerçekten sahip olsa, diğer şeyleri düşünmesine bile gerek kalmayacaktı.

Komutan boştaki eliyle yemek çubuklarını tutarak ahşap kasedeki küp küp kesilmiş mangodan aldı ve omegasının dudaklarına götürmek için davrandı fakat omega başını çevirip yemeği reddetmişti. Mango sevmezdi, hatta nefret ederdi. Baktığında bile midesi bulanırdı. Joseon'da omegalara genelde kızgınlıkta kokuları daha tatlı ve yoğun olsun diye bolca meyve yedirilirdi, mango da bunlardan bir tanesiydi.

Yemeği istemediğinde bile kendini geriye çekip kendisine sığınmasına bayılmıştı alfa. Ona dair her şeye o kadar bayılmıştı ki bu onu istemsizce gülümsetiyordu "O halde bunu, ye," diyerek bir çilek tanesini dudaklarının arasına bırakıp yarısını da onu kendine çevirerek kendisi ısırdı. İkisinin de dudakları arasında çilek vardı şimdi ve alfa bu durumun ileri giderlerde günlük işlerini halledemeyeceğini düşünüp çileği ısırmış, ısırırken de dudaklarını hafifçe omeganınkilere sürtmüştü.

Kendi ağzına da birkaç şey atıp aslında dün geceden beri sorması gereken o soruyu sordu "Adını söyle bana, omega." Komutan uzun süredir savaşta olduğu için son zamanlardaki siyasi işlerle ilgili detaylı bilgiye sahip değildi ama geldiğinde kralla görüşmüş, bir elçinin bölgelerarası ilişkileri güçlendireceği ve bu süreçte de o kişiyle kendisinin ilgileneceğini öğrenmişti. İlgilenmişti ilgilenmesine fakat bu, pek siyasi şekilde değildi.

Pek gururla olmasa da omega, üzüntüsünü yansıtmamaya çalışarak "Bir adım yok. Joseon'da omegalara isim verilmez." dediğinde bu, alfayı biraz düşündürmüştü. Joseon'la ilgili bilinen pek bir şey yoktu, sadece daha az gelişmiş olduklarına dair bilgiler vardı. Bir isminin olmaması ve atalarının hikayesini bilmemesini açıklardı bu durum.

Yanağından öptü alfa ona sıkıca sarılarak "O halde sana bir isim buluruz." sarılışı bir an bile gevşemeden devam etti "Fakat şimdi, gitmem gerek. Yeni döndüğüm için birlikleri kontrol etmeliyim."

"Peki." dedi omega ama pek istekli değildi bu onay çünkü her ne kadar rahatlamış da olsa içindeki bir his alfasından ayrılmaması gerektiğini ona fısıldıyordu ama yapamayacağını da biliyordu. Onun da işleri vardı, öncelik olarak hizmetlisiyle paylaşmalıydı bu durumu ardından da etrafı gezmeliydi.

Alfanın yardımıyla giyindiğinde üzerindeki tüm ilgiyi sürekli utanıp başını öne eğmekle savuşturuyordu ve alfa da bu haline son vermesi için öpücüklerini ondan asla sakınmıyordu. Hiç olmadığı kadar iyilerdi, sanki yüz yıllardır tanışıyor gibilerdi. Alfa, bir omegaya nasıl değer verilmesi gerektiğini biliyordu, üstelik o artık sıradan bir omega değil ruh eşiydi. Elbette değer verecekti.

Omega, bir hizmetliyle odasına giderken dünden kalma kıyafetlerine ek, alfasının kürküne sarınmıştı üşümemek için. Soğuk değildi fakat kokusunu solumak içini rahatlatıyor sanki yanı başındaymış gibi hissetmesine sebep oluyordu. Böylece hem kendisi hem de kurdu rahattı. Tam da böyle hissetmesi için vermişti kürkünü alfa.

İçeri girdiğinde hizmetlisi koşturarak kıpkırmızı gözlerle yanına ulaşmış, uyumadığını sabaha kadar onu beklediğini kolayca gözlemlemesini sağlamıştı omeganın. Biraz üzüldü bu duruma karşı, kendisi o kadar rahat ve güzel dinlenmişti ki, ki buna pek de dinlenme denilemezdi, hizmetlisine böyle bir durumu yaşattığı için pişman oldu. Ama sorun, bu değildi, hizmetli prensi gördüğünde daha da telaşa kapıldı çünkü çiçekleri vardı. Sol gözünden şakağına kadar uzanan gün batımı rengindeki çiçeklerden gözünü alamıyordu.

"Prensim..." dedi acı bir fısıltıyla ve korktu "Gitmemeliydiniz, ah... Ne yapacağız şimdi, ah." Omega üzerindeki kürkü dikkatlice çıkarttığında boynunaki diş izlerini görmesi daha da telaşa soktu onu "Amam Tanrım, size zarar verdi değil mi? Burada da omegalara zarar veriliyor demek, ah, sizi yalnız bırakmamalıydım."

Omeganın eli ince boynuna ulaşıp oradaki izlerin yerini biliyormuş gibi dokundu ve dudaklarına hatırladığı anların gülümsemesini kondurdu. Ardındansa hizmetlisini sakinleştirmeye yönelik cümlelerini sıraladı "Öyle değil... Ben, o gerçekten çok nazikti. Dokunuşları, öpüşü, sarılışı... Bana kelime anlamını bilmediğim değerin ne demek olduğunu hissettirdi."

Hizmetlisi duraksamıştı, sandığının aksine prensi durumdan pek rahatsız görünüyordu. Ama kendisi bunun tehlikesini farkındaydı, her şey daha da karmaşıklaşmıştı. Elbette onun adına mutluydu ama onlar için imkansızdı.

Bu yaptığı belki saygısızlıkta ama izni olmadan dokundu prensinin ellerine, sıkıca tuttu ve minderlere ilerletip birlikte oturdular.

"Hayallerinizi sular altında bırakmak istemem fakat bu, ne kadar doğru? O sizin ruh eşiniz, ya sizi reddederse? Nasıl olduğunu sadece söylentilerden bildiğimiz bir bölgedeyiz."

"Etmeyecek. Hissediyorum, tam," dedi ve hizmetlisinin tuttuğu elini kalbinin üzerine bastırıp devam etti "Burada. Bana değer veriyor, belki erken kapıldım biliyorum ama bunları yıllardır acı çeken kurdumu bir gecede iyileştirdiği için söyleyebiliyorum."

"Peki ya burada oluşunuz, bunu unuttunuz mu?"

Hizmetlisinin dün geceden beri unuttuğu o şeyi söylemesi birden omeganın bütün korkularını geri getirdi. Ne kadar iyi hissettirirse hissettirsin ortadaki gerçek göz ardı edilemezdi. Buraya, babasının planı yüzünden gelmişti. Yavaş yavaş bilgiler toplayarak omegaları ele geçireceklerini ne kadar erteleyebilirdi ki?

Birden hüzün kapladı içini, yüzündeki çiçekleri hak etmiyordu, o bir yalancıydı ve eğer alfa bunu öğrenirse işler her şeyden bin beter olacaktı.

"Size bunları hatırlattığım için beni affedin fakat benim görevim sizi her şeyden korumak. Lütfen, lütfen dikkatli olun."

Hizmetlisinin her zaman güler yüzlü olup şimdi böyle bir tavra bürünmesi olayın ciddiyetini net bir şekilde anlamasına yol açmıştı. Dikkatli olmalıydı ve bir çözüm yolu bulmalıydı. İkisinin de bundan yara almadan kurtulmasının bir yolu mutlaka vardı diye düşündü.

Başını salladı onaylar gibi "Dikkatli olacağım," dedi. Bunun üzerine hizmetlisi ellerini prensinden çekip onu rahatlatmak için çareyi kocaman gülümsemekte buldu "Hadi, eminimki yıkanmadınız. Sizi güzelce temizleyelim, sonra biraz keşte çıkalım. Olur mu?"

Kabul etmekten başka çaresi olmadığı için hizmetlisini takip etti ve onun nazik bir şekilde yıkamasına izin verdi. Gerçi pek istekli değildi, üzerindeki alfaya ait kokuyu gerçekten çok sevmiş, gitmesini istememişti.

İşleri bittiğinde birlikte bugünlerini sarayı dolaşmak için harcadılar. Birçok kişiyle tanışıp hiç tatmadıkları nezaketle karşılaşıp güzelce ikram edilmiş yiyeceklerden tattılar. En son, güzel pembe çiçekli ağaçlarla kaplı, minik bir yapay göl bulunan bahçede yürürlerken omega büyük bir bina gördü.

"Burası arşivmiş. En güzel kitaplar buradaymış." diye açıklama yaptı prensine hizmetli. İçerideki şeylere aniden ilgi duydu ama bu ilgisi çabuk söndü çünkü hizmetlisinin peşi sıra yaptığı açıklamayla derince iç çekti "Ama herkes giremezmiş. Yalnızca saraylılar. Keşke, o kitapları okuyabilme şansımız olsaydı..."

Hizmetlinin iç çekişine eşlik etti, gerçek bir kitabı eline almayalı, bir parşömeni tutmayalı ne kadar olmuştu diye düşündü. Çok, çok nadirdi, böyle şeyler yasak olduğu için cesaret bile edemiyordu etse bile zaten giriş yetkisi yoktu.

Çiçeklerinin ısınması ve burnuna tanıdık bir kokunun dolmasıyla başını çevirmesi bir oldu. Eş zamanlı olarak da hizmetlisi baktığı yönü işaret etmişti "Bakın, şuradaki komutan değil mi?"

Kendisi göremese bile, omeganın gözlerinin ışıldadığını dışarıdan bakan herhangi birisi anlardı. Alfasına öyle güzel hislerle bakıyordu ki, neredeyse heyecandan kalbi yerinden çıkacaktı. Fakat heyecanlı kalp çarpıntısı kısa sürmüş yerini kırılışa bırakmıştı. Tam karşıdan koşturarak gelen küçük, 5 yaşlarında bir kız çocuğu, kendi gibi küçük, pembe hanboklarını yerlere sürüyerek alfasına koşuyordu. Alfa ise onu gördüğünde eğilmiş, bir çırpıda yakalayarak ona hiç görmediği bir gülümseye vermişti. Fakat çocuğun peşinde hızla koşturan bir omega daha çok dikkatini çekmişti çünkü hedefi kız değil, tam olarak alfasıydı. Kollarına atılarak sıkıca sarmalasını gözlerini doldurdu. Kucağında bir çocukla bir başka omegaya sarılarak mutlu aile tablosuna benzetmeden edemedi.

Çok güzeldi komutanına sarılan erkek omega. Saraylıların aksine daha kısaydı simsiyah saçları, gülüşüyse altın gibi parlıyordu. Giydiği kıyafetler kaliteliydi, belli ki buralardandı belki de alfası sandığı adamın ailesiydi. Üzüldü, onun hakkında hiçbir şey bilememek kendini kötü hissettirdi.

İçindeki tüm kötü hisleri çiçekler sayesinde hisseden alfa, kucağında tuttuğu çocuğa sarılıp ona sarılmış diğer bedenin de sırtını sıvazlarken bakışlarını tam karşıya, yapay gölün ardında, dökülen son bahar yapraklarının arasındaki siyah saçlı omegasına çevirdi. Üzerinde sonbahar hassaslığı vardı sanki, kurdu ona hafifçe fısıldadı ama sanki kendi kurdu değil de onunkisiydi.

Sonbahar gibi, geldin ve gittin.

Dalından düşüyorum, süzülüyorum yaprak gibi.

Lütfen, canımı yakma.

Kalbinin ağırlığından dolayı nefes almak için dudakları aralandı ve her ne kadar sarıldığı omega onun çok yakını olsa da ruh eşini incittiği için kendini suçlu hissetmişti. Belki bir faydası olur diye geri çekilmek için davrandığında gözünün içine içine bakan ruh eşi arkasını dönüp yavaş adımlarla uzaklaşmıştı. Kabinin bir köşesinde zaten böyle olacağını biliyor olsa da onları izlemeye daha fazla dayanamamıştı. Kendi bölgelerinde alfalar çok eşliydi, bir sürü omega sahiplenip her birinden yavru yaparlardı şimdi o da kendini böyle bir durum içinde olduğunu sanarak derince bir hüzne kapılmıştı. Çünkü çiçeklerinde de ciğerlerinde de o omegayla çocuğa sarılırken bütün özlemi hissetmişti.

Bir süre öylece dolandı omega ve hizmetlisi, sessizce sonbaharın huzursuzluğunu doldurdular ciğerlerine. İkisi de tek kelime edemiyordu. Hizmetlisi her ne kadar farkında olsa da prensinin üzüldüğünü ilk kez boğazına düğümlenen kelimeleri çözemiyordu motive etmek için. Prens de söylediklerini duyacak gibi değildi, kurdu içinde kulaklarını tırmalarcasına bağırıp çağırıyordu.

Birkaç saat sonra hava kararmaya başlamışken odalarına gidecekleri sırada tanımadıkları hizmetli bir omega önlerinde durmuştu dün akşamki gibi. Onlara güzelce gülümseyip selam verdikten sonra kızgın ve üzgün olmasına rağmen omegayı heyecanlandıran bir cümle çıkmıştı ağzından "Komutan, sizi gölün kenarında bekliyor."

İlk başta istemedi ama sonra başını sallayıp kendi hizmetlisinin ne dediğini bile dinlemeden önündeki omegayı takip etti. Çok değil, birkaç dakika sonra alfasını ellerini arkasında kavuşturmuş gölü izlerken bulmuştu. Güzel kokusu etrafa yayılırken buna kapılmamak için çabalayan omega gün içinde gördüğü mutlu aile tablosunu aklına getirip ondan hiç beklenmeyecek cesaretli bir öfkeyle hızla yürüdü. Kurdunun kıskançlığı da öfkesi de apaçık ortadaydı. Yıllarda acı çekmişti kurdu, ona çok çabuk kapılması hataydı ama ne olacaksa umurunda değildi, daha fazla üzülemezdi.

Başını dik tutup dik dik baktı alfasına, alfası da bedenini ona çevirmiş tıpkı onun gibi bakıyordu en derinlerini görmek ister gibi. Alfa biraz şaşkındı, evet, omeganın ondan ve ona dokunmaktan korkmadığını dün gece çok net anlamıştı ama daha önce hiç kimsenin karşısında çenesi dimdik bir vaziyette doğrudan ona baktığına şahit olmamıştı. Onun kontrolsüz öfkesinin sebebinin uzun yıllardır Joseon'dan dışarı çıkmamasına yordu hemen ve tahminleri de doğruydu.

Yine, kendinden beklemediği bir cesaretle konuştu omega. Kelimeler bir çırpıda çıktı dudaklarından sabırsız kurdu sayesinde "Benimle oynuyor musunuz?"

"Hayır." dedi alfa bir saniye bile beklemeden.

"Beni kullanıp atacak mısınız?"

"Hayır." dedi yine alfa.

"O zaman akşamüzeri gördüklerim neydi? Bir aileniz varken neden bana değerli hissettirdiniz, neden kurdumu incittiniz?"

"Hayır, bir ailem yok, omega..."

"O halde onlar kimdi? Çiçeklerimde mutluluğunuzu, ciğerlerimde o saf kokunuzu hissettim."

"Oppa D," yarım yamalak konuşmaya çalışan bir çocuk şakımasıyla konuşmaları bölündüğünde omega şaşkın bir buruklukla minik kız çocuğunun alfasına koşuşunu akşamın bir fragmanı gibi yine görmüştü. Alfası da eğilip kollarını açmış ona iç ısıtan kocaman bir gülümseme sunmuştu yine "Heran,"

Küçük kız başını alfasının boynuna gömüp kıkırdadığında boğazı düğüm düğüm olmuştu omeganın. Gitmesi gerektiğini düşündü tam o an ama alfa beklemedi, dayanamadı üzülmesine ve bir çırpıda "Kim Heran, Komutan Taehyung'ın kızı."

"Kızımı tanıtacaksanız doğru düzgün tanıtın. O benim de kızım." hemen yanlarına o şaşkınlıkla fark edemediği birisi daha yanaştığında bunun akşamüzeri gördükleri ve gülüşünü bir altına benzetti omega olduğunu gördü. Kızına ve Komutana güzelce gülerken bakışlarını ona çevirip baktığında dudaklarının altındaki toz pembe çiçekleri fark etmişti, onun da bir ruh eşi vardı çünkü.

"Merhaba," dedi karşısındaki omega önünde hafifçe eğilip "Sizinle tanışmak için gelecektim fakat eşim savaştan yeni dö-" Komutanın kucağındaki kız böldü adının Jungkook olduğunu öğrendiği omeganın sözünü "Baba! Baba!" Ardındansa yere inmiş, biraz ilerideki babasına doğru koşturmuştu. Tam o an fark etti omega, Jungkook'un kokusu yoktu, bu da mühürlediklerini gösteriyordu. Yani aslında omega alfasını boşuna kıskanmış, gereksiz bir cesaretle ona diklenmişti.

Jungkook onun bu kadar heyecanlı bir kız çocuğu olmasına yakınarak söylendiğinde aslında ne kadar çok kendine benzediğini bilse de yine de o bir babaydı, söylemezse ne anlamı kalırdı ebeveyn olmanın.

İkisi baş başa kaldıklarında suçlulukla başını öne eğdi. Çok utanmıştı, çocuk gibi davrandığını hissetmeden edemedi ve alfanın anlayış göstermesini diledi içten içe.

"Sorduğun soruların hayır haricindeki yanıtını duymak ister misin?" sesi sert değildi, kızmadığını anlamıştı ama farklı bir tondaydı. Yumuşacıktı ve bu biraz önce ona gösterdiği davranışa karşılık daha fazla utandırdı onu ama daha fazla kaba olmamak için başını salladı, cevabını bekledi.

"Seni seveceğim, omega."

Zamanın durduğunu hissetti aniden. Göğsü yırtılır gibi oldu ve kurdunun çıkışını engellemeye çalıştı ama gözlerini ele geçirmesine olamadı. Komutan başı eğik olsa bile o gözlerin masmavi olduğunu biliyordu ama yine de görmek için eliyle çenesini kavrayarak ona baktı. Komutanın da gözleri çoktan kıpkırmızı olmuştu, iki kişi birbirine bakarken iki kurt da birbirine bakarak ruhlarının birlikteliklerini ilan ediyorlardı.

Komutan omegaya biraz yaklaştığında kulağına yavaşça eğilip biraz bekledi. Ciğerlerine doldurdu o taze üzüm kokusunu, tatlı bademi yavaş yavaş çekti içine, hapsetmek istedi bütün kokusunu ama sınırını biliyordu, omegasının hassaslığını biliyordu. Onu incitmek istemiyordu, şu an birlikte kapalı kapılar ardına geçerlerse kimse alfasını durdurmazdı. Mühürlerdi onu ve o bunu şimdi istemiyordu, yavaş yavaş birbirlerine alışmak, onu kendine uzun süreli bağlamak istiyordu. Tam da bu yüzden dişlerinin kaşınmasını zar zor bastırarak sıcak nefesini omegasının kulağına üfledi "Bugün güzelce dinlenin. Yarın, bütün gününüz bana ait olacak."

Eridi, bitti omega. Oradan nasıl döndü odasına bilemedi.  Kalbini artık tam anlamıyla alfasının ellerine teslim etmişti. Yaşaması da ölmesi de onun inisiyatifindeydi. Ve omega daha hiçbir şey görmemişti, yaşamak ve ölmek basit iki kelimeydi ancak acı çekmek dünya üzerinde hiçbir kelimeyle boy ölçüşemezdi. Henüz göremediği gerçekler gün gibi ortadaydı oysaki, bir sonbaharda başlamıştı aşkları ve bir sonbaharda son bulacaktı. Çünkü Tanrı, tıpkı atalarının hikayesindeki gibi kıskançtı, acımazsızdı ve zayıf olanı cezalandırmayı seviyordu.

Bölümdeki creditim landingoncalum 'ın ev arkadaşı Aybike'ye çünkü isim bulamadığımız için isminin tersini önerdi eşflelflelg İkinci creditim de kittygangpark 'a o da isim bulamıyorsan şehir isimi yap dedi ben de yaptım

İlk hayatlarında gerçek bir romantik olan Yoongi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ve canım Taekook adamlarım <3

Continuă lectura

O să-ți placă și

81.7K 5.9K 5
Sürünün lideri olan Min, oğlu Yoongi'nin sürüdeki en güçlü omegayla eşleşmesini istiyordu. Ama Yoongi'nin kalbi küçük yaşlardan beri başkasına aitti...
1M 89.8K 35
Kayboldum, beni bilinmez bu yollardan, insanlardan kurtaracak tek bir kişi vardı.. ~Omegaverse~ 27.4.20
216K 32.7K 32
Omega Jeon Jungkook, yetiştirmesi gereken proje için kütüphanede çalışırken önüne düşen kitapta bir süredir saklanarak uyuyan güç aktifleşerek bedeni...
4.8K 740 9
Park Jimin, kalbi paramparça olduğunda bütün hayatını arkada bırakarak bambaşka bir ülkede kendisine yeni bir hayat kurmuştur ta ki en büyük kalp kır...