Mafya [bxb] • Tamamlandı

By valentinusx

4.1M 264K 250K

Korel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve a... More

Page 1
Page 2
Page 3
Page 4
Page 5
Page 6
Page 7
Page 8
Page 9
Page 10
Page 11
Page 12
Page 13
Page 14
Page 15
Page 16
Page 17
Page 18
Page 19
Page 20
Page 21
Page 22
Page 23
Page 24
Page 25
Page 26
Page 27
Page 28
Page 29
Page 30
Page 31
Page 32
Page 33
Page 34
Page 35
Page 36
Page 37
Page 38
Page 39
Page 40
Page 41
Page 42
Page 43
Page 45
Page 46
Page 47
Page 48
Page 49
Page 50
Page 51
Page 52
Page 53
Page 54
Page 55
Page 56
Page 57
Page 58
Page 59
Page 60
Page 61
Page 62
Page 63
Page 64
Page 65 • son

Page 44

43.7K 2.8K 3.1K
By valentinusx

merhabalar, nasılsınız?

ben ölüyorum.. bölümü atıp yatağımda bitkisel moda geçmeyi düşünüyorum

geçen bölümde sorduğum soruya korel direkt yumuşadı yaa diyenler.. adam sevdiğine kedi işte yahu daha ne ahldşsskla

sevdiğine sertliği severiz ama sadece yatakta..


••


Yekta: Pişt

Yekta: Gelim mi aşağı

Yekta: Sabah bensiz çıkmışsın resmen

Yekta: Hâlâ mı kızgınsın ya (09.25)

Yekta: Nolur gelim (09.28)

Yekta: 🙁

Korel'e attığım mesajlara dudak bükerek bakıp iç çektim. Dün gece çok bağırmamış olsa da sabah beni beklemeden işlerini halletmeye gitmişti, bu da bana hâlâ kızgın olduğunu gösteriyordu çünkü normalde gitmeden önce hep saçlarımı öperdi. Ve bugün öpmemişti. Ayrıca mesajlarımı görmüyordu.

Telefon elimde büyük odada kısa voltalar atarak dolaşırken zıplayarak parkenin bir ucundan diğerine atlamaya başladım. Tamam haklıydı biraz ama resmen yarım gündür bana küstü. Koskoca yarım gündür öpüşmüyorduk! Bir konuşsak alacaktım adamın sinirini tamamen ama bunu bildiğinden midir nedir yanımda durmamıştı resmen.

Haklıydı ama biz oradaki tipleri nereden bilebilirdik ki? Oyundaki tipler gayet arkadaş canlısıydı, en azından ben hepsiyle düzgünce sohbet edebilmiştim. Bence tek hatamız herkes sarhoşken ortalıkta oturmaktı. Hem gelmişlerdi işte, Korel beni Tuncer Yusuf'u çıkartmıştı. Görkem'in dediğine göre kendisi o sırada arkada barmen kızla ayıplı şeyler yaptığı için olan biten hiçbir şeyi görmemişti. Ortama döndüğünde ortalıkta iki tane ceset gibi yatan adam görünce direkt bizi aramıştı zaten.

Tuncer ve Yusuf ne yaptı bilmiyordum çünkü Yusuf gruba sabah iyi olduğunu yazmıştı sadece, açıkçası o ortamdan kurtulup Tuncer'in eline düştüğü için şikayet etmesini beklesem de normal şekilde iyi olduğunu söylemesi daha iyiydi. Belki de gerçekten iyi anlaşmaya başlamışlardı.

Aklımda dönen şarkıyı söyleyerek parkenin bir ucundan diğerine atlayacakken bir anda gördüğüm kocaman fare adımlarımın durmasına sebep olurken aynı anda çalan telefonumun melodisi kulaklarımı doldurdu. Elim refleksle telefonu açarken telefonu kulağıma dayamamla tek ayağım üstünde durduğum için dengemi kaybedip yere düşmem de bir oldu.

Dudaklarımdan yüksek sesli, acı dolu bir "Ah!" nidası çıkarken farenin bana doğru geldiğini görmek gözlerimin kocaman olmasına sebep oldu. Anında "Gelme, yavaş, gelme! Yavaş ol!" diye bağırırken aynı zamanda arkaya doğru gitmeye çalıştım ama sırtım yatağa çarptığında dudaklarımdan yeni bir inleme çıktı. Siktir, acımıştı!

Yaşadığım acıyla kapanmış gözlerimi tekrar açıp önümdeki bağırışımla bana doğru gelmeyi bırakmış fareden ayrılmazken varlığını unuttuğum telefondan bir boğaz temizleme sesi geldi. Dikkatim anında kulağıma dayadığım telefona kayarken karşıdaki adam "Yanlış bir zamanda mı aradım?" diye sordu. Sesi tanıdık gelse de çıkartamamıştım, zaten şu an önemli olan sesi değil ima ettiği şeydi!

Bir birileri tarafından sevişirken yakalanmadığım kalmıştı, o da karşı tarafın sandığı üzere olmuştu!

Gözlerim bu sefer utançla büyürken dudaklarımı araladım ve "Hayır, hayır! Ben sadece fare gördüm. Fare bana doğru geliyordu, ona dur dedim. Yoksa başka bir şey yok. Fare gelince korktum ben çünkü bir görsen, kocaman. Fareydi yani. Bir de yere düşünce canım acıdı, ondan inledim. İnlemek derken acıdan inlem-" diye tek nefeste konuşmaya başladım ama sözlerim karşıdan gelen bir kahkahayla bölündü.

Filmlerdeki kötü kahkahaya benzeyen kahkaha tüylerimi diken diken ederken karşıdaki adam kısa kahkahasını durdurup "Sakin ol Yekta, şaka yaptım." dedi. Eminim ki ben çok güzel açıklamasaydım asla olayın aslını anlamaz ve yanlış şeyler düşünmeye devam ederdi. Neyse ki bir şeyleri açıklamak konusunda ustaydım.

Adam konuştukça sesi daha da tanıdık gelirken "Siz kimsiniz?" diye sordum merakla. Bu sırada yerdeki fare de kaybolmuştu, zaten böyle lüks bir yerde farenin ne işi vardı  tam bir muammaydı. Belki Korel cesetleri depoya gömdüğü için otel farelenmişti.

Düşüncesi bile bedenimi ürpertti.

Karşı taraftan bir çakmak sesi geldi, kısa bir nefes sesinden sonra "Tanımadın mı?" diye sordu. Soruya bak, yok tanıdım ama fantezi olsun diye kim olduğunu soruyorum ben! Göz devirip "Sorduğuma göre?" dedim. Bu sırada ayaklanıp yatağa geçmiştim. Böyle tuhaf sorular komiğime gidiyordu.

Karşıdan yine bir nefes sesi geldiğinde sigara içtiğini düşündüm karşımdaki kişinin. Acele etmeden, aheste aheste nefesini bırakıp en sonunda "İshak Demirel." diye yanıt verdi soruma. İsmini söylerken ağzındaki kelimeler az öncekinden daha net çıkmıştı.

Duyduğum isim anında tüm bedenimin donmasına sebep olurken ağzım şaşkınlıkla açıldı. Eğer düne kadar beni aramış olsa karşılaştığımız gün gibi davranır, hatta muhtemelen dalga geçerdim ama Elmas ablanın anlattıkları biraz götümü korkutmuştu açıkçası. Bu yüzden kendimi tutmaya karar verdim. Korel'le ilk kez karşılaştığımızda hissettiğim türden bir korku hissederken sessizce yutkunup "Neden aradın?" diye sordum. Bu adam ne diye beni aramıştı lan harbiden?

İshak bu sorumu yanıtsız bırakıp gizemli bir hava yaratmak yerine direkt olarak "Seninle konuşmamız lazım." dedi. Keşke Korel de aynı şekilde bir şeyleri direkt söyleseydi. "Bir anlaşma için."

Dudaklarım arasından alaycı bir kıkırtı fırlarken "Oradan bakınca kötü adamla anlaşma yapıp filmdeki tüm belaları başlatan aptal saf karaktere mi benziyorum? Birazdan bu anlaşmadan Korel'e bahsetmememi ve yalnız gelmemi söylediğin kısma da geliriz." dedim.

Evet, bu kendimi tutmuş hâlimdi.

İshak bu cümlelerim üstüne yine kahkaha attı ve "Sevdim seni Yekta, komik çocuksun." dedi. Sözleri normalde samimi olsa da niyeyse ürpertici şekilde konuşmuş gibi geldi bir an bana, belki de Elmas abla bana adamdan şeytan gibi bahsettiği için istemsizce öyle canlanıyordu zihnimde. Ben daha cevap vermeden devam etti. "Ama aslında bu teklifim gelecek belaları engellemek için olacak. Eğer benimle bir olup Korel'e ihanet edersen inan bana, en sonunda pişman olmazsın."

Dudaklarım bu sözlerle alaycı şekilde kıvrılırken "Tabii, öyledir. Eminim ki sen pişman edersin beni falan filan..." dedim. Ondan korktuğum kadar nefret de ediyordum çünkü çok sevdiğim iki kişinin çocukluklarını mahvetmişti. Bu söylediğime bir yorum yapmadan "Bu ilk ve son. şansın Yekta, eğer Korel'in sana olan zaafını kullanarak bana bir konuda yardım edersen ikimiz de kârlı çıkarız." dedi ikna edici bir tonda.

Gözlerim istemsizce devrilirken "O çok değerli teklifini dinlemek istesem de beni öldürmeden Korel'e karşı kullanamazsın. Kısaca anlaşmanın da, pişmanlığın da amına koyayım," dedim ve "saygılar büyük Demirel." diye cümlemi tamamlayıp telefonu kapattım.

Manyak mıdır nedir be, gelmiş bana sevgilime ihanet etmemi söylüyordu! Hadi bir tehditle  falan gelse yine neyse, adam boş laflarla kendi safına çekmeye çalışmıştı resmen. Bir ara ona nasıl ikna edileceğini öğretmem gerekiyordu sanırım.

Bu arada umarım öldürmek lafını fikir olarak almazdı kendine. Ben onu tamamen şov için söylemiştim, beni öldürmesine hiç gerek yoktu durduk yere. Şunun şurasında kaç canım kalmıştı yahu?

Başımı iki yana sallayıp bu tuhaf konuşmanın etkisinden sıyrıldım. Muhtemelen Korel'le aramda yakın bir ilişki olduğunu fark edip beni ona karşı kullanmaya çalışmıştı ama Korel'e veya diğerlerine elbette ki ihanet etmezdim. Beni bir şeyle tehdit edecek olsa bile bundan Korel'e bahsederdim.

Bundan bir ara her filmde olan, kötü adama koşa koşa giden başrollere de bahsetmeliydim.

Aklıma gelen şeyle elimde duran telefonu tekrar açıp Korel'den mesaj gelmiş mi diye baktım. Gördüğüm üç harfli "Gel." mesajı dudaklarımda kocaman bir sırıtış oluştururken hızla yataktan zıplayıp üstüme baktım. Sabah belki çağırır diye giydiğim beyaz tişört ve siyah pantolon üstümde düzgün duruyordu hâlâ, bu yüzden sadece saçlarımı elimle tarayıp odadan çıktım.

Etrafta kimse olmadığı için seke seke asansöre ulaştım ve bu saatlerde hepimizin olduğu yere, lobiye adımladım. Kahvaltı yapmamıştım ama lobiden sonra uğrar bir şeyler atıştırırdım. Normalde saatinden sonra yemek yasaktı ama yemekleri düzenleyen Zeki benim arkadaşım olmuştu. O yüzden bana ne zaman istersem gidip yiyebileceğimi söylemişti.

Kendimi kaptırdığım için etrafta insanların olmasını umursamadan sekerek lobiye ulaştım ve gözlerimi etrafta gezdirdim. Bizimkileri çok geçmeden büyük bir koltukta dinlenirken görmüştüm, iki upuzun koltuğa yerleşmişlerdi. Buna rağmen bazılarının orada olmadığını da görmüştüm.

Yaklaştıkça hepsinin gözü bana kaydı. Gülümsediklerinde kocaman sırıtıp gülümsemeyen ama beni izleyen tek kişiye çevirdim yüzümü, bu sırada onun yanında oturan Salih de ayaklanıp bana yer vermişti. Ona gülümseyip hızlı adımlarla Korel'in yanına oturdum, bu sırada Korel de muhtemelen alışkanlıkla tek kolunu koltuğun üstüne attı. Böylece bedenim kolu ve göğsü arasında bir yere memnunca sıkıştı.

Ben geldiğimde ortamda dönen döviz muhabbetine kısa bir süre devam ettiklerinde sıkılmışçasına oflayıp başımı iyice Korel'e yasladım ama bu hareketim onun kasılmasına sebep oldu. Kaşlarım çatılırken katı yüzüne bakıp umursamadan biraz daha sokuldum ona ama adam bana mısın demedi. Lan resmen trip yiyordum anasını satayım!

Sinirle arkamdaki koltuğa bıraktığı kolunu alıp omzuma koyduğumda gözleri bir anlığına bana kaysa da tekrar önüne döndü. Bana kızmayı kesmiş olması uzaklığını almamıştı sanırım. Neden bilmiyordum ama beni görmezden gelmesi daha çok sinirimi bozmuştu. Bu yüzden bir anda "Korel, benimle tuvalete gelir misin bir?" diye sordum muhabbetlerinin ortasında. Bu da Haluk mutfak demek gibi olmuştu ama umrumda değildi, herif resmen beni görmezden geliyordu. Beni, beni!

Bu sorum anında herkesin susmasına sebep olurken bazıları gözlerini kaçırdı, Tuncer dudaklarından çıkacak olan kahkahayı öksürüğüne gizledi. Umursamadan inatla Korel'e bakmaya devam ettim, siyah hareleri kısa sürede bana dönerken kısa bir an alayla baktı bana. Sinir olduğumu anlamıştı, bir şey demeden ayaklandı. Ben de hızla onunla birlikte ayaklanırken elimi eline yerleştirdim ve tuvalet olduğunu bildiğim yere doğru adımladım.

Yalnız koca mafya babasını tuvalete sürüklüyordum, herkes bunun farkında mı şu an?

Bana zorluk çıkarmadan tuvalete kadar geldiğinde filmdekilerin aksine içerisinin tamamen boş olmadığını görmek tüm havamın sönmesine sebep oldu. Ne güzel adamı elinden tutup havalı havalı çekiştirmişim, tuvalete kadar getirmişim ama içeride iki tane sarı saçlı adam aynaya bakıp saçını düzeltiyor. Al işte, gitti tüm hava!

Kararlı adımlarım adamları görmemle duraksarken iki adam kendilerine dik dik bakan bizi gördüğünde zorlukla gülümseyip art arda çıktılar. Onlar çıktığında tuvaletin kapısını kapatıp sırtımı yasladım ve kollarımı göğsümde birleştirerek başımı havaya kaldırıp Korel'e baktım. Bir ara şu 40 santim topuğu olan spor ayakkabılardan giymeyi deneyebilirdim belki, o zaman daha ciddiye alırdı bence beni. Ben de olsam başı kopacak gibi bana bana bakan birisini ciddiye almazdım.

Sağ olsun başını biraz eğdiğinde hiç duraksamadan "Sen niye beni görmezden geliyorsun ya?" diye sordum huysuzca. Sebebini bilsem de sinir olmuştum, daha önce kimse bana trip türevinden bir şey yapmamıştı. Millet nasıl buna hep katlanıyordu?

Korel'in tek kaşı bu cümlemle havalanırken bir kolunu başımın yanından kapıya yasladı ve iyice yüzüme eğildi. Siyah gözleri yoğunca bana bakarken "Rahatsız mı oldun?" diye sordu. Şimdi böyle dibime gelip aheste aheste sorunca pek emin de olamamıştım, rahatsız mı olmuştum?

Burnum yavaşça burnuna sürterken "Beni görmezden geleceğine kız." dedim istemsizce çıkan huysuz sesimle. Kızınca altıma sıçıyor, o ortamdan anında uzaklaşmak için dibine girilecek yer arıyordum ama en azından beni umursayarak kızıyordu. Böyle beni siklemeyince ilk zamanlarda söylediğim şeylere tepkisiz kaldığı zamanlar geliyordu aklıma.

Bu düşünce kaşlarımın çatılmasına sebep olurken "Sen ilk geldiğim zamanlar beni duymuyordun, hastalığın var sanıp üzülmüştüm senin için." dedim. Bu bir dudağının havalanmasına sebep olurken "Bir anda bu neden aklına geldi anlamadım ama susmak bilmiyordun, hangisine cevap verseydim?" dedi hiç acımadan.

Kaşlarım daha da çatılırken "Ben ne zaman çok konuştum Korel? Ben sadece sana bir soru soruyordum, onun cevabını alamadığım için başka bir soru soruyordum ve sonra senin attığın sert bakışlarla iki dakika susmak zorunda kalıyordum. Sonra yine aklıma bir şey geliyordu, ne demişler bilmemek değil öğrenmemek ayıp. Ben de onu da soruyordum. Bazen çok nadir cevap veriyordun, işte o zamanlar verdiğin cevap sayesinde aklıma bir sürü şey daha geliyordu ve onu soruyordum. Baştan cevap veren aslında az ve öz konuşabilirdim!" diye kısaca açıkladım olan biteni.

Bu dediklerim dudaklarından kısık bir gülüş çıkmasına sebep olurken nefesi kısa bir an yüzüme dağıldı. Ardından dilini dudakları üstünde döndürüp "Tüm suç bendeymiş desene." dedi alaylı bir sesle.

Hızla başımı salladım ve "Sendeydi işte, evet." diye onayladım onu. Bu sözümle boşta salınan elini belime ilerletip belimi kavradı ve beni kendisine yapıştırdı. Dudakları dudaklarıma iyice yanaşırken ben neden buraya geldiğimizi de ne konuştuğumuzu da unutmuş vaziyetteydim.

Dudakları dudaklarıma her kelimesinde ufacık temas ederek "O zamanları telafi edelim, ne dersin?" diye fısıldadı. Bu cümle kurumuş boğazımı sertçe ıslatlamama sebep olurken "Edebilirsen et." diye mırıldandım. Dudaklarımı biraz fazla açarak konuştuğum için birbirine hafifçe yapışmış dudaklarımız ayrıldı.

Fakat o bu ayrılmayı uzatmamıza izin vermeden dudaklarıma sertçe yapıştı. Ellerim anında saçlarına çıkarken dudaklarımın üstünde hızla hareket eden dudaklara ayak uydurmaya çalıştım. Hırçınca dudaklarımı öpen dudaklarına belimdeki kolu eşlik ediyor, beni sürekli kendisine bastırıyordu. İki dudağımı ağzına alıp sertçe emdiğinde ufak bir sızlanma bıraktım havaya.

Bu sesle yüzünü iyice bana eğdi ama bu yeterli gelmemiş olacak ki bir anda belimden tutup kucağına aldı beni. Sırtım tekrar kapıyla buluşurken alt dudağımı sertçe ısırdı. Dudağımdan akan sıcak sıvıyı hissederken o bu sefer sadece alt dudağımı ağzına aldı ve az önceki gibi sıkıca emdi yeni yara yaptığı yeri. Bu hareketi tatlı bir sızı hissetmeme neden olurken dilimi ağzının içine ittim.

Belimi saran iki elinden birisini kalçama indirip tek kenarını avucu içinde sertçe sıktığında beklemediğim için dudaklarımdan ufak, acı dolu bir inleme çıktı. Adam işini fena hâlde biliyordu ve bu beni kesinlikle zorluyordu! Hâlâ alt dudağımda açtığı yarayla ilgilenirken tek eli de kalçamı yoğuruyor ve sıkıyordu, ben de bu sırada ellerimle ensesindeki saçları çekiştiriyordum.

Alt dudağımı dişleri arasına alıp çekiştirdiği sırada ağzımdan çıkan ufak inlemeyi arkamdaki kapıdan gelen ses bastırdı. Tuvalet kapısı zorlanırken aynı anda bir ses "Allah allah, neden açılmıyor bu kapı? Altına yapacağım şimdi!" diye sitem etti. Gözlerim kocaman olurken hemen Korel'in kucağından indim ve "Yazık adama, girsin bırak." diye fısıldadım.

Bu sözümle birkaç saniye içinde kapıyı tutan elini çekti ve benim gibi aynanın önüne geçti. Bir anda kuvvet çekilmiş olduğu için az kalsın yere yapışacak olan bedeni aynadan görüp hiç çaktırmadan kendime bakmaya devam ettim, bu sırada o adam da hemen bir kabine girip tuvaletini yapmaya başladı.

Aynadaki yüzüme bakarken kabarmış saçlarıma elimi geçirip düzeltmeye çalıştım, kızarmış yanaklarım ve yara olmuş alt dudağım bana göz kırparken yüzüme de bir su verip bakışlarımı çaktırmadan alt tarafıma indirdim. Tahmin ettiğim gibi durum pek iç açıcı değildi.

Dudaklarım arasından sıkıntılı bir nefes verirken aynadan keyifle beni izleyen bedeni görüp ona dil çıkardım. Bu onu daha da keyiflendirirken göz kırptı ve üstündeki gömleğin elimin altında ezilen yaka kısmını tek harekette düzeltti. Boynu biraz daha açığa çıkarken gözlerimi hızla ondan kaçırdım, bu sırada kabinden de adam çıktı.

Adam bizi görüp durdu ve "Size de kapı açılmadığı oldu mu? Bir geldim kapıyı açmakta zorlandım." dedi. Muhtemelen kapıyı kendi gücü sayesinde açtığını düşünüyordu. Girerken bizi görmemiş olacak kadar tuvaleti geldiğini fark ederken başımı oyuncu bir tavırla salladım ve "Evet ya, çok zorlandık açarken sorma." dedim.

Bu cevabım adamı tatmin etmiş olacak ki gülümsedi ve "Ben çok da zorlanmadım ama biraz uğraştırdı tabii." dedi. Gülmemek için direnirken başımı sağlamakla yetindim, bu sırada adam ellerini yıkadı ve egosunu yeterince yüceltmiş olacak ki bize selam verip çıktı tuvaletten. O çıktığında anında dudaklarımdan bir kıkırtı çıktı.

Siyah hareleri üstümde hissedip beni izleyen adama döndüğümde gözlerinin içi parıldadığını gördüm. Bu benim de dudaklarımda kocaman bir gülümseme oluştururken sakinleşmek için bir süre durduk tuvalette. Bu sürede ben aklımızın dağılması için bir şeyler anlatmıştım, Korel de hiçbir şey demeden beni dinlemişti.

En sonunda ikimiz de yeterince sakinleştiğimize kanaat getirdiğimizde lüks tuvaletten çıktık. Bir eli direkt olarak belimi bulurken "Bugün eve uğramam lazım, iyice boş kaldı orası. Yarın da siz toplu dönersiniz." dedi. Kaşlarım huysuzca çatılırken "Ben de seninle geleceğim bugün." dedim. Gözleri bir an bana dönse de ısrar edeceğimi fark etmiş gibi itiraz etmeden başını salladı. Sırıttım, birilerinin baştan kabul etmesi kadar güzel çok az şey vardı.

Kısa bir yürüyüşün ardından bıraktığımız gibi koltuklarda oturan adamların yanına ulaştık. Korel elini belimden çekmeden "Tuncer, Tamer, Deniz siz benimle eve gelin. Geri kalanınız yarın toplu dönün, eşyaları halledin. Arabalar şu an yıkamada, yarına hallolmuş olur onları da alın." dedi otoriter bir tonda. Hepsi tek harekette onu onaylarken Tuncer ve Tamer de ayaklanmıştı, tek sorun onlarla birlikte Yusuf'un da ayaklanmasıydı.

Arkadaşım hızla yanıma ulaşırken "Ben de geleyim sen gidiyorsan, tek ne yapacağım? Görkem yarın diğerleriyle gelir, işine gelir onun." dedi. Bence de işine gelirdi, çünkü arkadaşım yaşam alanı burasıymış gibi her dakikasını dolu dolu ve kadınlı geçirmeye söz vermiş gibiydi.

Yetişkin bir Görkem, dişilerden oluşan bir topluluğun içinde ne kadar fazla nefes alırsa o kadar mutlu olurdu.

Beklemeden omuz silkip "Eğer Tuncer'le tüm yol birbirinizi yemeyecekseniz olur." dedim. Bir başlıyordu ikisi laf atmaya, Korel durdurmadan durmuyorlardı. İkisi de hazırcevaptı ve laflaşmaları pinpon maçı etkisi yaratıyordu. Yusuf'un gözleri bu dediğimle hafifçe büyürken anında başını iki yana salladı ve "Yok yok, merak etme sen." dedi hızlıca.

Onun bir nevi verdiği sözle birlikte Korel belimdeki elini sıkılaştırdı ve beklemekten sıkılmış gibi direkt otelin çıkışına yöneldi. Ben onun yanında, diğer dört kişi de bir adım gerimizden gelirken kısa sürede otelin bahçesine vardık. Diğer arabalar yıkamada olduğu için boşta olan tek araba vardı, Korel sürücü koltuğuna geçerken ben direkt ön koltuğa oturdum.

Dört kişi büyük arabaya biraz sıkışarak yerleştiğinde aynadan onlara bir göz attım. Tamer ve Deniz cam kenarına geçmişken Tuncer ve Yusuf da ortada kalmıştı. Araba büyük olmasına rağmen üç tane iri yarı adam olduğu için sıkışmış gibi gözüküyorlardı, bu görüntü dudaklarımda bir gülüş oluşturdu. Acaba Deniz Tamer'in kucağına otursa ortaya nasıl bir görüntü çıkardı?

Başımı iki yana sallayıp beni bile aşan bu tuhaf görüntüden hızla sıyrıldım. Korel el frenini çekip arabayı çalıştırırken ben ayakkabılarımı çıkartıp kendimi en rahat olduğum pozisyona soktum, ayaklarımı koltuğa koyup yanağımı dizlerime yasladım.

Gözlerim direkt olarak Korel'e bakarken öğlen güneşinin vurduğu yüz hatlarını ve boyun kıvrımlarını izlemeye başladım. Hafif içe göçük yanakları bir şeye her odaklandığında olduğu gibi kasılmış, ona daha da sert bir hava vermişti. Kaşları çatıkken siyah gözleri konsantre şekilde yola bakıyordu.

İstemsizce dudaklarımı yaladığım an onun siyah hareleri bu hareketini yakaladı ve anında bana döndü. Sert ifadesi aynı anda çatlarken yandan attığı bakışta tuvalette yaptığının aksine alaycı değil, çekici bir şekilde göz kırptı. Bu dudaklarımda büyük bir tebessüm oluştururken arabadaki huzursuz sessizliği bir bağırış böldü.

"Lan! Götüme kim elliyor?!"

Gözlerim kocaman olurken başımı dizlerimden kaldırıp arkaya çevirdim, sinirle etrafa bakan arkadaşımı gördüğümde bu sefer yanında oturan Tuncer ondan daha sinirli bir tavırla "Kim elliyor lan senin götüne!?" diye sesini yükseltti. Bu irkilmeme sebep olurken Yusuf da Tuncer de iki yanındaki adama baktı, tam bu sırada da arabaya bir şarkı yankılandı.

"Niloya, Niloya, Tospik sevimli kaplumbağa..."

Kıpırdayan herkesin hareketleri aynı anda dururken ben ve Tamer'in dudaklarından aynı anda "Aa!" diye bir tepki yükseldi. Ben gözlerimi hızla etrafta dolaştırıp şarkının geldiği yeri bulmaya çalışırken Yusuf korkuyla götünün altına baktı. Üstüne oturduğu, yüzü yamulmuş ama hâlâ gülümseyen Niloya'yı gördüğünde Tamer "Niloya! Ben de onu arıyordum, ne olmuş sana?!" diye atıldı.

Yusuf elindeki oyuncağı hızla Tamer'e verirken "Şey, kusura bakma... Ben sanırım onu biraz ezdim." diye mırıldandı şaşkınca.

Bu cümleler dudaklarım arasından tutamadığım bir kahkahanın fırlamasına sebep olurken yamuk olmasından dolayı Kanal D'deki oyuncuların ucuz bütçeli makyajını yapmış gibi gözüken Niloya'yı görmek daha da gülmeme sebep oldu. Eğer Tamer ona sanki bebeği ölmüş gibi büyük bir hüzünle bakmasa bu gülüşe çok uzun süre daha devam edebilirdim.

Yine de arkadaşlık gereği kendimi kısa sürede durdurup "Tamer ben sana yeni Niloya alırım, hem de Tospik'le birlikte." dedim teselli olsun diye. Tamer'in gözleri anında bana kayarken az öncekinin aksine hüzünle bakmadığını görmek dudaklarımda bir gülümseme oluşturdu. "Şarkı da söylesin."

Onu hızla onaylayıp "Söz." dedim ve göz kırptım. Tek gözümü doğru düzgün kırpamadığım için ikisini de kırpmıştım. Bu onun da dudaklarında bir gülümseme oluştururken başıyla onayladı beni.

Yolculuk tuhaf bir şekilde aşırı sessiz geçerken Yusuf ve Tuncer bile gereğinden fazla suskundu, herkes yolu izliyordu. Ben ise Korel'i aç aç izliyordum, bunun farkında olsa da arada bir bana güzel bakışlar atmaktan başka bir şey yapmıyordu. Sanırım kaza yapıp ölmememiz içindi.

İlk önce Yusuf'u evine bıraktıktan sonra aynı gidişteki gibi kısa sürede evin bahçesine vardığımızda burada her zamankinden çok daha az koruma olduğunu fark etmiştim, Korel çoğuna bir kıyak geçmişti belli ki. Zıplayarak indiğim lüks arabadan kalan herkes kurtulmak istercesine indiğinde içime derin bir nefes aldım. Uzun süredir bu bahçede olmadığım için kenarda büyümüş ağaçları gördüğümde gözlerim heyecanla büyüdü.

Adımlarım hızla o yöne yönelirken Korel'e "Ben biraz buralardayım." diye haber verdim. Göz ucuyla Korel'in bahçede kalan adamlara işaret verdiğini görmüştüm, bu işaretten sonra bana dikkat edeceklerini daha önceki seferlerden biliyordum. Korel evin dışındaki aç kurtlar ben yalnız kaldığım an beni avlayacaklarmış gibi tetikte davranıyordu bazen.

Yine de umursamadan gözle görülür şekilde büyümüş olan ağaçlara ulaştım. İsimlerini bilmediğim çiçekler açmıştı üzerlerinde, bu soğukta açtıkları için kış çiçekleri olduklarını düşündüm. Beyaz ve mavi ağırlıkta olan çiçekleri yavaşça okşarken bu bahçedeki çiçekleri ekstra sevdiğimi ve benimsediğimi de fark ettim, yoksa yolda çiçek görünce çıldıran tiplerden değildim ben.

Burnumu mavi olan çiçeklere yaklaştırıp kokusu var mı diye kokladığımda fazlaca odaklanmış olmama rağmen arka tarafımdan gelen ufak bir inleme sesi duymuştum. Gözlerim refleksle arkama dönerken çiçeklerden de uzaklaştım, az önce Korel'in işaret verdiği, şu an ise yerde boylu boyunca yatan bedenleri gördüğüm an şok yaşamama izin vermeden dudaklarımı bağırmak için araladım. Fakat araladığım gibi dudaklarımın üstüne kapanan eli, enseme gelen sert darbe takip etti.

Gözlerim kararıp bedenim kendini bilinçsizliğe bırakmadan önce ise son düşündüğüm şey, bir uğurböceği vakası daha kaldırmak istemediğimdi.

Eh, sonuçta Yekta da olsanız, canlarınızın bir sonu vardı.

bu sıra aşırı yorulduğum için bölüm biraz düşük modda geçmiş olabilir. bunun için kusura bakmayın. yine de sorayım, nasıldı bölüm?

sonunda yazmak için heveslendiğim kısımlara geldik.. gözümüz aydın kspdmwls

bu arada bir süre önce birisi bir yorum yapmıştı, aklıma bir fikir soktu. eğer isterseniz siz mafya tayfasıyla bir instagram grubu kurabiliriz, oraya istediğiniz soruları sorarsınız veya edit yapanlar oradan atabilirsiniz. ister misiniz?

gitmeden önce daha önce  sorduğum gxg uyarlamaya da değineyim. itsdesna konular ve olay akışı farklı olmak üzere yeni bir gxg Mafya kitabı yazdı, okumanızı kesinlikle öneririm.

bugünlük bu kadardı. sizi seviyor, öpüyor ve gidiyorum ❤️

19.08.21 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

1M 42.6K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
1.1M 67.6K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
44.2M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
223K 6.5K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...