merhabalar, nasılsınız?
bu bölüm yeni atacağım 5-6 yeni bölüm arasındaki tek tuncer-yusuf bölümü olacak. bir süre sadece yektadan izleyeceğiz olayları, birkaç bölüm yektanın etrafında gerçekleşecek olaylar
kitap finali içinse kitabın yaklaşık 60 bölüm olmasını planlıyorum. yani bir farklılık olmazsa planlarım 60. bölüm civarında final yapmakta
eğer içinizde kalan bir sahne varsa buraya yazın, elimden geldiğince kitaba eklemeye çalışırım💅
iyi okumalar ❤️
••
Yusuf'un Ağzından
Aynı gün, oyundan sonra 23.00
"Neler yapmaktan hoşlanırsın?" Önümdeki kızıl adamın belki de onuncu sorusuna aynı düzlükte baktıktan sonra içime sert bir nefes çekip "Kardeş eşcinsel değilim, sal beni." dedim homurtuyla. Adamdaki azim gerçekten takdir edeceğim bir seviyedeydi çünkü sadece festival için gelmiş olduğuma inanmak yerine gizli gay olduğuma inanıyordu herif. Ulan gizli gay olsam gay barda işim ne?
Kahve gözleri bu cümlemle yüzüne oturttuğu gülümseme sayesinde kısılırken dişlerini ortaya çıkartıp güldü ve "Gay bardasın, buraya geldiysen birilerinin senin yanına geleceğini düşünmüş olman gerekir. Senin gibi bir güzellik yalnız bırakılmaz buralarda." dedi. İçten içe bir sabır çekip "Hay buraya gelen ayaklarıma sokayım..." diye mırıldandım kısık bir sesle. Ulan Yekta, ulan Yekta!
Karşımdaki adam yüzündeki sırıtışı hiç bozmadan arsızlaştırıp "İstersen ben sana sokabil-" diye cümleye başladı ama daha tamamını söylemeden anladığım cümle gözlerimin kocaman olmasını sağlarken dudaklarımdan "Lan yürü git!" diye atılmama sebep oldu. Gider ayak yanlışlıkla namusu kaybedecektik lan!
İki elimle göğsünden ittiğim adam yerinden hiç kıpırdamadan yüzünü biraz ciddileştirdi ve "Bak anlıyorum, bir şekilde kendini zordan satıyorsun ama bulunduğun ortamda buna hiç gerek yok. Bırak şu inadı da üst kattaki odalara çıkalım." dedi. Göğsünün üstünde bulunan ellerim hissettiğim sinirle titremeye başlarken "Siktir git." diye soludum. Bu sırada titreyen ellerimle onu bir kez daha itmeye çalıştım ama kalıplı bedenine pek etki etmedi bu baskım.
Dişlerimi olabildiğince birbirine bastırırken o itişimi umursamadan bana iyice yaklaştı ve burnunu yavaşça boynuma sürttü. Hissettiğim mide bulantısı ellerimin buz kesmesine sebep olurken bedenim refleksle geri çekilmeye çalıştı ama ben henüz önümdeki adamı itememişken adam bir anda benden uzaklaştı.
Gördüğüm yüz gözlerimin daha da kocaman olmasına neden olurken Tuncer üstümden aldığı kızılın arsız sırıtışına yumruğunu geçirmişti bile. Önümden hâlâ inmemiş ellerimi indirip ayaklandığımda Tuncer hiç acımadan yumruklarını önündeki adamın yüzüne geçiriyor, dudaklarından çıkan yaratıcı küfürlerin havayla buluşmasına izin veriyordu.
Bu görüntü bulanmış midemin iyice alt üst olmasına neden olurken tek elimi karnıma bastırıp yüzümü buruşturdum. Ortamdaki basık havanın yanı sıra içtiğim alkoller ve son on dakikada yaşananlar hassas midemin adeta içinden geçerken üst üste yutkunarak kusma isteğimi bastırmaya çalıştım. Bu sırada Tuncer'in art arda hareket eden kolunu hâlâ görüyordum.
Ömür gibi geçen birkaç saniyenin sonunda sonunda midemi az da olsa dizginleyebildiğim an elimi Tuncer'in omzuna koydum ve "Tuncer, dur artık." dedim kısık bir sesle. Ama Tuncer'in yeşilleri bu dediğimi duymamış gibi bana hiç dönmezken sinirle tek elimi çenesine sardım ve yüzünü tek harekette kendime çevirdim.
Öfkeli yüzü bana döndüğünde sertçe bir soluk alıp "Öldüreceksin adamı, yeter. Adamın bilinci gitmiştir bile. İnsanlar bakıyor, şu Korel'e de bir şey yap durdur." dedim. Yeşil gözlerini bu sözlerimle üst üste kırpıştırdığında çenesindeki elimi indirip yüzümü birkaç saniye yavaşça süzmesine izin verdim. En sonunda kendine gelmiş olacak ki kızıl adamın yüzüne son ve sert bir yumruk daha atıp duvarda bir adamı boğan Korel'in yanına adımladı.
Bu sırada gözlerim yerde sanki karın üstündeymiş gibi kollarını ve bacaklarını açan adama takıldı. Kenarda başka bir adam duvara doğru kendini iterek duvarı sikiyordu. Çoğu kişi etrafımızda toplanmışken bir tanesi bir yanındaki adamla öpüşüp bir bize bakıyordu. Bir başka adam elindeki boş içki şişesini okşayıp bebeği gibi seviyordu.
Yemin ederim ortamdaki herkes tertemiz delirmişti.
Hâlâ mideme sarılı olan tek elimi çekmeden gözlerimi Korel'in yanına varmış Tuncer'e çevirdim. Her ne dediyse Korel birkaç saniye içinde boğduğu adamı yere sertçe fırlatıp Yekta'nın kolunu tutarak mekânın çıkışına doğru ilerledi. Son birkaç dakikada yaşadıklarım aksiyona alışık olmayan bünyemi sarsmışken bir tepki vermeden öylece durmaya devam ettim.
Tuncer telefonunu açıp bir yerleri ararken barın sahibi de yanımıza ulaşmıştı. Tuncer telefonla konuştuktan sonra ellili yaşlardaki adamla konuştu, adam muhtemelen otelin sahibinin Korel olduğunu bildiği için kibar bir gülümsemeyle konuştu. Onun kibarlığının aksine vücudunun hâlâ gergin olduğu belli olan Tuncer asabi şekilde birkaç laf ettikten sonra adamı başından savdı. Bu sırada bara yine Korel ve birkaç adam girmişti. Bu adamlar masada gördüğüm, Yekta'nın arkadaş gibi konuştuğu mafyalardı.
Tuncer adamlar geldiğinde sonunda yanıma gelip "Seni lobiye bırakayım, yarım saatlik işim var. Sonra yanına uğrayacağım." dedi. Sesinin hâlâ katı olmasını umursamadan "Benimle gel, işi boş ver." diye atıldım hemen. Yapacağı işin önümdeki kızılla ilgili olduğuna emin olmak zaten gergin olan bedenimi biraz daha geriyordu.
Sessiz geçen birkaç saniye içinde Tuncer'in yeşilleri bir bana, bir de masanın üstünde hareketsiz yatan kızıla kaydı. Ona baktığı an sıkılan çenesi omuzlarımın düşmesine sebep olurken "Eğer işini halledeceksen, odama çıkacağım." dedim düz bir sesle.
Bu cümlemle gözleri tekrar bana çevrilirken içine sert bir nefes çekti ve "Tamam, bekle." demekle yetindi. Onu onaylamamı beklemeden Korel'in yanına gitti ve birkaç laf ederek kızılı gösterdi. Korel onu onayladığında beklemeden yanıma döndü ve sert olmayacak bir şekilde kolunu tutarak kaldırdı beni. Onu zorlamadan kalktım ve yanından yürümeye başladım. Belki unuttuğundan belki de çekmek istemediğinden, barın çıkışına kadar eli kolumun üstünde kaldı.
Bardan çıktıktan sonra lobi olduğunu düşündüğüm yöne doğru yöneldi, elimi anında omzuna koyup "Odaya çıkalım. Rahat konuşmak istiyorum ve sen şu an patlamaya hazır bomba gibiyken lobi iyi fikir değil gibi." dedim. Bana bir bakış atıp "O bombanın pimini sen çekerken şikayet etme." diye homurdansa da asansöre yönelmişti. Bir şey demeden peşinden ilerledim.
Yüksek katlarından birisine çıktıktan sonra odasına vardık. Odası benimkinin yaklaşık üç katı kadardı, daha karanlık döşense de lüks duruyordu. Benimki de lüks olsa da burası daha iyiydi. Odayı çok süzmeden arkamı döndüm ve dümdüz bir suratla beni izleyen adama baktım. Ben ona döndüğüm an "Gay barda ne işiniz vardı, yoksa yeni maceralara mı atılmaya karar verdin?" diye soludu.
Kaşlarım anında çatılırken "Öyleyse öyle, sana ne?" diye çıkıştım. Hemen ardından beni kurtaranın o olduğu aklıma düşerken yüzümü asıp "Ama sağ ol. Sen olmasan..." diye başladım ama anında gerilen yüzü yüzünden cümlenin gerisini getirmeden sustum.
Kastığı yüzünün arasından "Neden o bardaydın?" diye sordu tane tane. Bu sırada kollarını göğsünde birleştirmiş, siyah gömleğinin örttüğü kollarının gerilmesine sebep olmuştu. Kısa bir an duraksayıp ardından ona bir adım atarak aramızdaki uzun boşluğu az da olsa azalttım. Aynı anda dudaklarımı ayırıp "Festivale gidelim, dedik." dedim kısa bir açıklamayla.
Anında gözlerine alay bulaşırken "Hadi ya." dedi. Yüzü hâlâ kaskatı olmasa keyifli olduğunu bile söyleyebilirdim ama değildi, zaten bir saniye sonrasında gözlerindeki alay yok olup kendisini sinire bıraktı. Kaşları biraz daha çatılırken "Nerede aradan festival var ve siz üç küçük çocuk festival mekânı olarak gay barı mı seçtiniz?" diye azarladı beni.
Benim de kollarım göğsümde birleşirken bu sözlerle ona doğru bir adım daha attım ve "Hayırdır, pek bir ilgilendin?" dedim alaycı çıkartmaya çalıştığım bir sesle. Yine de içten içe haklı olduğunu biliyordum, oraya gitmek tam bir saçmalıktı ama Yekta bir kere konuşunca hangi konuda olursa olsun ikna ediyordu insanı.
Alaycı cümlemle bu sefer o bana doğru bir adım attığında aramızda iki adımlık mesafe kalmıştı. Başını ondan kısa olan bana doğru eğdiğinde parfümü burnuma doldu. Yeşil gözleri gözlerimi tam anlamıyla sararken "O orospu çocuğu, biz gelmeseydik size neler yapardı en ufak bir fikrin var mı?" diye kıpırdandı dudakları. Sesi sert ve keskin olmasına rağmen cümlelerin altında yatan endişeyi elle tutulur şekilde hissetmiştim. Çok sert çıkışmamam veya her zamanki gibi laf sokmamam da bu his yüzündendi.
İçime derin bir nefes çekip "Geçti gitti, uzatmayalım artık." demekle yetindim uzlaşmacı bir sesle. Ama bu onu yatıştırmadı, aksine daha da sinirlendirmiş gibi dudaklarından histerik bir gülüş dökülmesine sebep oldu. Başı hafifçe iki yana sallanırken "Fikrin yok." diye soludu. Bir an anlamayarak baksam da ardından az önceki cümlesine ekleme yaptığını anladım.
Bu tavrı az önceki anlayışlı tavrımı silip atarken o "İki velet o barda size istediği her şeyi yapabilirdi, etraftakilerin yapacağı tek şey onlara yardım etmek olurdu!" diye devam etti. İyice sinirlenmiş olduğunu yükselmiş ses tonundan anlamasam alnında ve boynunda hızla atan damarlardan anlayabilirdim.
Kaşlarım iyice çatılırken "Bilerek gitmedik herhalde Tuncer, nereden bilelim biz? Her gün gay bara gidip ortamı yoklamıyorum!" diye atıldım. Yeşil gözleri bir an olsun gözlerimden ayrılmazken "Lan hadi bilmiyorsun, bir sorun önce! Kimseye haber vermeden gay bara gitmek ne?" dedi hiddetle.
Histerik bir nefes aldıktan sonra çenemi iyice yüzüne kaldırdım ve "Beni buraya azarlamak için mi getirdin? Çünkü öyleyse gideceğim." dedim net şekilde. Bugün bir de Tuncer'in azarını dinlemek istemiyordum, yine de hissettiğim minnet sebebiyle ağzımı tamamen açıp bir şey de diyemiyordum.
Kasılı çenesiyle koyu yeşil gözlerini gözlerimden ayırmadan durdu birkaç saniye. Bu saniyelerde ikimizin de bağırmış olması sebebiyle hızla inip kalkan göğüslerimiz ve birbirinden ayrılmayan bakışlarımız harici hiçbir şey olmadı, en sonunda dudaklarını ayırıp "İstersen geçerken gay bara bırakayım?" dedi sorarcasına.
Dudaklarımdan histerik bir gülüş kaçarken içimde kaynayan ateşin kontrolü ele almasına izin verip gözlerimi ondan çekmeden bir süredir aklımda dönüp duran şeyi yaptım. Duraksamama veya düşünmeme izin vermeden, bir anlık kararla iki adımlık mesafeyi aşıp ellerimi yakasına yapıştırdım ve dudaklarımı hırsla dudaklarına bastırdım.
Hissettiğim hiddeti sözlere dökememiş olmamın verdiği ihtiyaçla hızla birkaç adım daha atarak onun da geri geri yürümesine sebep oldum, sırtı sertçe duvarla buluşurken hiçbir harekette bulunmayan dudaklarını daha hızlı öpmeye başladım. Ellerim yakasında sıkılaşırken başımı yana eğdim ve alt dudağını uyarı maksadında ısırdım.
Bu ısırışla irkilip kendine gelen Tuncer şaşkınlıktan açık kalan gözlerini kapadı. Her zaman bana laf atan dudakları büyük bir hazla kavradığımda tek harekette beni belimden yakalayıp kendine bastırması da, dudaklarını ayırıp benimkileri büyük bir açlıkla öpmeye başlaması da yalnızca birkaç saniye sürmüştü.
Ellerim onun yakasını sıkıca kavramışken az önceki tepkisizliğinin aksine dudaklarımı saldırırcasına öpmeye başladı. Bu dudaklarımın hafifçe kıvrılmasına neden olurken kalbimin atışı kulaklarımı uğuldattı, belimdeki kolunu bastırıp bedenimi iyice kendisine yasladı. Bir süredir hissettiğimiz her çekimi göz ardı ederek isteklerimizi içimizde tutmuş olmanın verdiği ihtiyaç dudaklarımızın bir an olsun durmasını engelliyor, başarabildiğimiz kadar hızla öpmemizi sağlıyordu birbirimizi.
Dili yavaşça ağzıma süzüldüğünde onu yarı yolda yakalayıp dilimle vurdum. Ardından dilini ağzıma alıp emmeye başladığımda pozisyonumuzu tek harekette değiştirerek bedenimi hızla duvara yasladı. Bu hareket dudaklarımdan çok ince bir inleme çıkmasına sebep oldu.
Üstüme iyice eğilerek emdiğim diliyle ağzımda ulaşabileceği her noktaya ulaşmaya çalışırcasına geçtiğinde beni azarladığı her cümle için alt dudağını kanatırcasına ısırdım. Bu hamlem dudaklarından hırçın bir ses çıkartırken dişlerim arasındaki muhtemelen yara yaptığım eti ağzıma çektim ve sıkıca emdim. Bu sırada onun dudakları da üst dudağımı ağzına almış, bir uyuma girmemizi sağlamıştı.
En sonunda karnıma yaslanan sertliği hissetmek gerçek dünyaya dönüş yapmamı sağladığında ciğerlerimdeki nefesin tamamen bittiğini de bu sayede fark ettim. Dudaklarımı yavaşça ondan ayırdığımda benim alt tarafımın da ondan bir farkı olmadığını fark etmek karşımdaki yeşil gözleri daha bir uyuşuklukla izlememe sebep olurken "Ulan." diye soludu nefes nefese.
Bu hâli hafif bir sızıyla acıyan dudaklarımı kıvırmama sebep olurken "Böyle nasıl, iyi mi?" dedim alaya buladığım sesimle. Nefes nefese olduğumdan dolayı cümlenin arasında nefes molası vermiştim. Göğsüm hızla inip kalkarken onun düzensiz inip kalkan göğsü benimkine vuruyordu.
Sorduğum soruyla öpüşmekten kızarmış dudaklarını yaladı ve hafif bir gülümseme eşliğinde "Sonunda düzgün kararlar vermeye başladın." dedi yoğun bir tonda. Ardından tekrar dudaklarıma uzandı.
••
(yusuf)
••
bölüm sonuuu. nasıldı?
şimdi tekrar soruyorum. korelin kıskançlığı mı tuncerin kıskançlığı mı?
sonunda öpüştülerhapdjwlsl
tuncere uygun bi icon bulamıyorum. siz kafanızda yeşil gözlü, kirli sakallı, keskin yüz hatlı birisini hayalediverin işte
bu arada yusuf için bulduğum tek fotoğraf üstteki. ciddi ciddi saatlerce aramama rağmen bulamadım, sonra bulduğumda da adamın çinli olduğunu öğrendimhapdjalskal aklımdaki profile çekik bi yusuf uymadığı için üstteki fotoğraftan aynen devam ediyoruz skspwkls
bugünlük bu kadardı. sizi seviyor, öpüyor ve gidiyorum ❤️
15.08.21 | Linda Lewis