Mafya [bxb] • Tamamlandı

By valentinusx

4.1M 263K 250K

Korel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve a... More

Page 1
Page 2
Page 3
Page 4
Page 5
Page 6
Page 7
Page 8
Page 9
Page 10
Page 11
Page 12
Page 13
Page 14
Page 15
Page 16
Page 17
Page 18
Page 19
Page 20
Page 21
Page 22
Page 23
Page 24
Page 25
Page 26
Page 27
Page 28
Page 29
Page 30
Page 31
Page 32
Page 33
Page 34
Page 35
Page 36
Page 37
Page 38
Page 40
Page 41
Page 42
Page 43
Page 44
Page 45
Page 46
Page 47
Page 48
Page 49
Page 50
Page 51
Page 52
Page 53
Page 54
Page 55
Page 56
Page 57
Page 58
Page 59
Page 60
Page 61
Page 62
Page 63
Page 64
Page 65 • son

Page 39

42.7K 3K 1.4K
By valentinusx

merhabalar, nasılsınız?

bölüme geçmeden ufak bir hatırlatma, tuncer-yusuf okumak istemeyenler bu bölümü direkt okumadan geçebilir.

iyi okumalar ❤️

••

Yusuf'un Ağzından

"Ya sana ne be, sen kendi yemeğine baksana!" Kaşlarım çatık şekilde huysuzca tısladığım adam bana ters bir bakış atarak "Zevksiz." dedi ağzının içinde. Kendisinin sürekli et ve balık yemesinin aksine ben vejetaryen olduğum için her yemekte bu kelimeyi en az bir kere söylüyordu. Neymiş, inek miymişim ben, neden ot yiyormuşum? Adama bak ya!

Sinirle yanımdaki adama bakmak istesem de gözlerini tekrar bana çevirir diye hemen yemeğime çevirdim. Sonuçta adam mafyaydı anasını satayım, bir anda 'Sen kime sinirle bakıyorsun lan!' diyerek beynimi dağıtsa hiçbir şey yapamazdım.

Yekta daha yeni masadan Korel abiyle birlikte kalkmıştı. Masa dopdolu olsa da Yekta gittiğinden beri hiçbir ses yoktu ortada, herkes sıkıcı bir şekilde yemeğine odaklanmıştı. Nadiren Tuncer ve benim kısık seslerimiz duyuluyordu sadece. Gıcık herif.

Elime çatalımı alıp salata yığınıma batırdım ve ağzıma kocaman bir lokma koydum. Oh, mis gibiydi işte tadı be! Bilerek Tuncer'e döndüm ve ağzımdaki lokmayı büyük bir iştahla yedim. Tamam, normalde bu kadar sevmiyordum tadını ama biraz gösterişin kime ne zararı olurdu ki?

Tuncer bana alaylı bir bakış attı ve gözlerini bir saniyeliğine abartılı hareketler yapan dudaklarıma indirdi. Ardından geriye yaslanıp "Biraz daha iştahlı gözükürsen yemek yerken zevkten bayılacağını düşüneceğim, doktor." dedi alay kokan bir sesle. Anında ağzımdaki lokmayı yutup sırıttım ve "Tabii, önündeki şey gibi şeyler yersen bu zevki anlayamazsın." dedim. O da beni hiç bekletmeden "En azından aç kalıp ölmem." diye yapıştırdı cevabını.

Hazırcevap olan insanlardan nefret ettiğimi söylemiş miydim hiç? Söylemediysem de Tuncer gibi her sözüme laf yetiştiren kişilerden nefret ediyordum!

Ona huysuz bir bakış atıp "Ayı mısın sen, neyine yetmiyor bu koca tabağım?" dedim ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Adam resmen sadece konuşarak iştahımı kaçırmıştı. Yekta bununla nasıl iyi anlaşıyor anlamamıştım, herkesle iyi anlaşsam da bununla anlaşamazdım be!

Eskiden ona ayı desem anında kudurup üstüme atlıyordu ama artık biraz alışmıştı, bu yüzden dediğim şeye çok da sinirlenmeden gözlerini bedenimde gezdirdi ve "Bence sana da yetmiyor, baksana üç kilo bir şeysin." dedi hiç çekinmeden. Anında "Yuh, abartma!" dedim. Bebekler bile doğarken üç kilodan fazla oluyordu, gelmiş bana üç kilo diyordu.

Yüzü tekrar yüzüme döndüğünde bir şey demesini beklemeden "Ben fitim, sizin gibi şiş kaslı kolları sevmiyorum." dedim ama o sadece ilk cümlemle takılarak cümlelerim bittiği anda "Sen zayıfsın." diye düzeltti dediğimi. Tamam,  belki birazcık zayıftım ama insanın yüzüne böyle de söylenmezdi ki.

Ona bugünkü sekiz yüzüncü ters bakışımı atıp önüme döndüm. Gözlerim hemen diğer yanımda kalan Görkem'e döndüğünde aç bakışlarla etrafı seyrettiğini, düzeltiyorum kızları seyrettiğini gördüm.

Erişkin bir Görkem, her yerde kız avlayabilecek potansiyele sahiptir. Onu sadece nefes alan bir dişiyle aynı doğal ortama bırakın ve izleyin.

Başımı iki yana sallayıp önüme döndüm ve etrafı seyretmeye başladım. Büyük mekânın her yerinde neşeyle oturup muhabbet eden kişiler vardı ama bence en çok dikkat çeken masa bizimkiydi. Yirmi tane takım elbiseli iri erkek bir masaya sığmış, sessizce yemeklerini yiyordu. Düşününce komik bir durum bile olabilirdi bu.

İçime sıkıntıyla bir nefes çekerken her sıkıldığımda olduğu gibi Yekta'yı aradı gözlerim. Garip arkadaşım her durumda eğlendirecek bir şeyler bulduğu için o yokken ekstra sıkıldığımı hissediyordum.

Gözlerimin boş boş etrafta dolanmaya devam ettiği yaklaşık beş dakikanın sonunda bir anda kapıdan giren, mafya kılıklı üç kişiyle kesişti gözlerim. Bizden olup olmadıklarını bilmediğim adamların en öndekine bakarken popom istemsizce Tuncer'e yaklaştı biraz. Tamam bizimki de kötüydü, bizimki de mafyaydı ama en azından tanıdık mafyaydı anasını satayım.

Tuncer'e biraz yaklaştığım için omzum onun omzuna değdiğinde sert omzunun kasılmış olduğunu gördüm. Gözleri direkt olarak karşımızdaki masaya oturan grupta olduğu için o adamların bizden olmadığını ve hatta muhtemelen düşmanları olduğunu düşündüm. Eğer Tuncer'in bakışlarını direkt olarak görebilseydim yanılmadığımı anlardım.

Kısa sürede tüm masada gerginlik oluşurken kısık sesle "Tuncer, bunlar kim?" diye fısıldadım. Yeşil gözlerini karşımızdaki gruptan bir saniye olsun çekmezken "Birkaç parazit." demekle yetindi. Hemen sonrasında ise "Sen ve arkadaşın uzaklaşın buradan, biz şu işi halledelim." dedi gözlerini gözlerime kenetleyerek.

Gözlerim anında büyürken "Onları öldürecek misiniz?" dedim dehşetle. Bana sanki üçüncü bir kulağım çıkmış gibi baktıktan sonra "He Yusuf, adamları beş yüz misafirin önünde doğrayıp tabaklarına servis edeceğiz." dedi. Kısa bir an ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne baktım. Dalga geçtiğini anladığımda ise kaşlarımı çatıp "Ya sen mafyasın, mizah anlayışını buna göre şekillendirsene! Ben şimdi elimde neşterle etrafta koşup milleti deleceğim desem hoş olur mu?" diye fısıldadım sinirle. Bu cümlemle dudakları titrerken gülmemek için başını sağa çevirdi.

Birkaç saniye içinde yüzünü tekrar bana çevirip "Konuşacağız, sizin duymamanız gereken konuları." dedi. Rahatladığımı hissederken başımı onaylar anlamda salladım ve Görkem'e çevirdim ama onu yerinde bulamadım. Kaşlarım anında çatılırken kahve gözlerimi etrafta gezdirip Görkem'i aramaya başladım. Çok geçmeden çapkın arkadaşımı bir kız grubunun ortasında bulduğumda bezgince bir iç çekip ayaklandım ve sandalyemi geri iterek masadan uzaklaştım. Benim uzaklaşmamla adamların masaya oturması ve Tuncer'in telefonunu kulağına dayamasını göz ucuyla görmüştüm.

Nereye gideceğimi bilemeyerek boş boş dolaştığım on dakikanın sonunda otelin terasına çıkmaya karar verdim. Merdivenlerden çıksam götümden ter akacağını bildiğim için asansöre bindim ve teras katı tuşladım. Adamların asansörü bile lükstü yalnız, içinde ileri geri üç tur atınca günlük yürümenizi yapmış oluyordunuz. Bu devirde mafya olmak vardı, biz enayi gibi çalışıyorduk.

Teras kata geldiğimde etrafta kimsenin olmadığını gördüm. Millet sanırım bu soğukta götleri donmasın diye sıcak otelde pinekliyordu, mantıklı olan bu olsa da sessizlik hoşuma gitmişti. Ayrıca buradan tüm manzara gözümün önündeydi ve bu soğuğu hissetmeme engel oluyordu. Yekta olsa 'Lan aç odanda bir yanan odun manzarası, ne diye bu soğukta dağı taşı izliyorsun Allah'ın enayisi?' derdi muhtemelen.

Soğuk havadan uzun bir nefes çekip terasın demirliklerine iyice yaslandım ve gözlerimi eşsiz manzaranın üstünde gezdirmeye başladım. Sessizlik güzeldi, bazı kişilerin aksine ben sessizliği severdim ve rahatlatıcı bulurdum.

Orada karlı dağları ve yolları ne kadar süre izledim bilmiyordum fakat soğuğu eskisi kadar hissetmediğim bir ara arkamdan gelen ayak sesleri duydum. Buraya çıkan benden başka kişilerin de olduğuna şaşırırken başımı arkaya çevirip bakarak saygısızlık yapmak istemedim. Bunun yerine gözlerimi manzaradan hiç ayırmadım.

Fakat bakmamama rağmen ayak sesleri iyice bana yanaştı ve hemen yanımda durdu. Gözlerim bu sefer manzaradan koptu ve yanımda duran adama kaydı. Gördüğüm yüz anında kaşlarımın havalanmasına sebep olurken "Kış uykusuna mı yatmaya geldin bu soğuğa?" dedim başımı iyice kaldırarak. Adamda deve gibi boy vardı anasını satayım.

Dediğim şey onu sinirlendirmek yerine hafifçe sırıtmasına sebep olduğunda ve hareketlerindeki yavaşlık yüzünden biraz içmiş olduğunu fark ettim. Elindeki iki kahve bardağından birini bana uzatırken ben onu demirlerden biraz geriye çektim ve olası bir kazayı önledim. Ardından bana masum bir ifadeyle uzattığı bardağı elinden aldım.

Soğuğa alışmış avuçlarım bir anda sıcak bardağı kavradığında bedenim gevşedi. Tuncer beklemeden kahvesinden bir yudum alırken ben de kahvemden ufak bir yudum aldım. Aslında kahveyi aşırı sıcak içen tiplerden değildim ama bu soğukta zaten hızla soğuyacağı için beklemek istememiştim.

Sessizce bir yudum daha alırken "Burada olduğumu nereden bildin?" diye sordum. Gözlerim tekrar önümdeki manzaraya çevrilmişti. Omuz silktiğini hissederken "Tahmin. Aşağıda birisinin terasa çıktığını söylediler, bu soğukta terasa çıkacak kadar tuhaf olan tek kişinin sen olduğunu düşündüm." dedi.  Konuştuğunda düşündüğümden daha ayık olduğunu fark edip rahatladım. Bir de aşağıya düşmesiyle uğraşmak istemezdim.

Kahvemden bir yudum daha alırken "Ben aynısını tahmin etseydim terasın olduğu kata adım bile atmazdım." dedim sırıtarak. Göz ucuyla onun da sırıttığını görürken her zamanki gibi bekletmeden "Seni buradan atmamdan korktuğun içindir." dedi. Eh, biraz haklılık payı vardı. Yine de bunu bilmesine izin vermeden "Senden korkmuyorum." diye homurdandım.

Yalan. Vallahi külliyen yalan.

Bu dediğimle dudaklarından sessiz bir gülüş çıkarken "Tabii, eminim benden korkmadığın için ayaklandığım an Yekta'nın arkasına saklanıyorsundur, doktor." dedi alayla. Gözlerimi hemen ona çevirip "Korkmuyorum, sadece önlem alıyorum. Sağın solun belli olmaz senin." dedim huysuzca. Bu yalan değildi, ne zaman parlayıp ne zaman söneceği belli olmayan dengesiz herifin tekiydi. Omuz silkip "Almalısın da." dedi sadece.

Aramıza kısa bir sessizlik çökerken soğumaya yüz tutmuş kahvemden büyük bir yudum aldım. Normalde ikisi bir arada sevsem de elimdeki üçü bir aradaydı, aramıza çöken sessizliği bozmak için "Normalde mafyalar filtre içmez mi?" dedim alayla. Bana kaşlarını kaldırarak baktı ve "İnsanların zevklerini mesleklerine göre yargılayan ve genelleyen birisi olduğunu bilmiyordum." dedi bariz şekilde kınayan bir ses tonuyla.

Dedikleri bir an duraksamama sebep olurken o başını iki yana salladı ve "Yakıştıramadım." dedi. Söylerken böyle ciddi bir tepki beklemediğim için yine duraksarken o "Bu arada filtre kahve içmek istersen," dedi ve elindeki, yarısı filtre kahveyle dolu bardağını bana uzattı.

Bu dudaklarımdan tutamadığım bir gülüş çıkmasına sebep olurken onun da dudaklarının bir gülümsemeyle titrediğini gördüm. Gülüşümün arasında başımı iki yana sallayıp "Ciddi olup olmadığını anlamak çok zor. Az kalsın 'Ben nasıl bir insanmışım böyle?' diyerek kendimi aşağı atacaktım!" dedim. Bu onun dudaklarından sesli bir gülüş kaçmasına sebep olurken "Yüzünün hâlini görmeseydim devam ettirebilirdim." dedi.

Bu konu hakkında biraz daha konuşup gülüşsek de on dakika içinde normal hâlimize dönmüştük. Sırtımı arkamdaki demirliklere yasladım ve alkolün etkisinden tamamen sıyrılmış duran adama çevirdim bakışlarımı. Başım bu hareketimle sağ omzuma yatarken "Neden bu işi yapıyorsun?" diye sordum bir anda. Özel bir şey olma ihtimali olsa da merak etmiştim, parası haricinde insanı cezbeden hiçbir tarafı yoktu bu işin. Para için bu kadar risk almak mantıklı mıydı tartışılırdı ama bana göre değildi.

Sorduğum soru kısa bir an duraksamasına sebep oldu. Onun ilk defa bir şey söylemeden önce duraksamasına şahit olduğum için daha bir dikkat kesildim diyeceklerine ama o beklediğimin aksine "İshak Demirel ben küçükken yanına almış beni, kendimi bildim bileli onlarlaydım." dedi sadece. Bu işi kendisi seçmemiş olmasına rağmen bağlılığı bir an şaşırttı beni.

Hafifçe boğazımı temizleyip yanlış bir şey dememeye çalışarak "Peki hiç bu hayattan uzaklaşmayı düşünmedin mi?" diye sordum. Bu  sorum az önceki ciddiyeti aksine alayla bakmasını sağlarken bu sefer duraksamadan "Sen aileni terk edip başka bir hayata başlar mısın çocuk?" diye sordu. Ardından başını iki yana sallayıp "Beni ben yapan her şey o evde." diye devam etti.

Bir anlığına bu işin kendi seçimi olmadığını duyduğumda belki ileride hayatını düzeltir diye düşünmüştüm ama o bu hayattan şikayetçi değildi, buna karşılık sadece "İyi olduğun yerde olman önemli." diye mırıldandım. En azından sorularıma sana ne diye cevap vermemiş, ciddi ciddi yanıtlamıştı.

Aramıza kısa bir sessizlik çökerken bu sefer o buna izin vermeyip "İnsanlara laf sokmak dışında neler yaparsın?" dedi gözlerini üstümüzde kalan gökyüzüne çevirerek. Aynı saniye ben gözlerimi devirip "İnsanlara laf sokmuyorum ben." dedim. Bu cümlemle alayla havalanan kaşlarını "En büyük hobin bana laf sokmak." dedi bir gerçeği dile getirerek. Hafifçe sırıtıp "Ah yazık, sen kendini insandan mı sayıyorsun?" dedim sahte bir üzüntüyle.

Gökyüzündeki gözleri anında sinirle bana dönerken sırıtışım gergince bir hâle büründü. Burada arkasına saklanabileceğim bir Yekta olmadığını yeni fark ederken sertçe yutkundum ve gergin sırıtışımın arasından "Şaka. Valla." dedim ondan bir adım uzaklaşırken. İçine derin bir nefes çekerken tek elini kirli sakallarına sürtüp "La havle..." diye sabır çekti kısık sesle.

Sırıtışım bozulmazken bir adım daha geri gittim ama o "Bir şey yapmayacağım, kıpırdanıp durma yerinde dur." dedi. Anında rahatlarken olduğum yerde durup az önce sorduğu sorunun cevabını düşündüm. Kısa bir düşünme seansının ardından "Yani, klasik şeyler yaparım pek farklı hobim yok. Kitap okurum, gitar çalarım, basketbol ve futbolu severim. Özellikle mahalledeki halısaha maçlarını çok seviyorum." dedim. Tek kaşı havalanırken "Bir ara sizin mahalleye karşı bizim adamlar halısaha yaparız." dedi.

Gözlerim hafifçe büyürken "Bizimkiler sizi görse 'Saygılar abi, buyrun siz oynayın biz yolunuza çıkmayalım.' der." dedim gerçekçi bir şekilde. Bu cümlem dudaklarından kısa bir kahkaha çıkmasına sebep olurken "Futbolda zayıf olmak daha avantajlı yalnız." dedi. Sorun şuydu ki bizimkiler bunu kaybedecekleri için değil göt korkusundan yapardı. Başka şartlarda 11 tane ayı gibi adamı yan yana görsem ben de topuklarımı götüme vura vura kaçardım.

Yine de omuz silkip "Olur, bir ara yaparız da sahaya gömerim seni." dedim sırıtarak. Futbol iddialı olduğum konulardan birisiydi, gerçekten iyi oynadığımın farkındaydım. Karşımdaki adam bu iddiamla kollarını göğsünde birleştirdi ve "Güzel hayalmiş de dikkat et gömülen sen olma." dedi. Eğer Görkem bu cümleyi duysa yanlış anlardı, buna yüzde yüz emindim.

Dediği şey içimdeki iddiaya ve rekabete aç çocuğu iyice beslerken "Bu iş milleti vurmaya benzemez, işi bilenlere bırak. Ayrıca bu kaslarla nasıl hızlı koşmayı düşünüyorsun sen?" diye sordum. Aslında Tuncer'in vücudu diğerlerinden biraz daha doğaldı, bana göre diğerlerinin aksine rahatsız edici gözükmüyordu. Yine de onun bunu bilmesine gerek yoktu.

Tuncer'in çenesi sadece umursamaz bir hareketle hareket etti bu dediğimle. Bu tavrı biraz daha hırslanmama sebep olsa da bir şey dememek için kendimi tuttum.

Uzun süredir soğukta durduğumuz için hissetme yetisini kaybetmiş bedenim bir anda esen sert rüzgarla titredi. Tuncer bunu fark edip "Bir rüzgar esince titriyorsun, senin neyine bu soğukta terasa çıkmak çocuk?" dedi alaylı bir tonda. Ona ters bir bakış atıp "Herkesin senin gibi postu yok boz ayı." diye homurdandım.

Gözleri tekrar keskince bana döndüğünde göt korkusuyla sırıtıp "Neyse, içeri gireyim ben, uykum geldi bir anda, hadi sana iyi geceler." dedim ve büyük adımlarla terastan çıkıp otelin içine girdim.

Asansöre binerken dudaklarımda farkında olmadan oluşmuş gülümseme ise birkaç saniye içinde yokluğa karıştı.

••

bu çifti yazmayı çok seviyorum ahslkslsm

aşırı akıcı şekilde yazdığım bir bölümdü, bir baktım iki bin kelimeye ulaşmışız. keşke her bölüm böyle olsajaksks

YALNIZ BU NE SICAK HAVALAR YAHU YANIYORUZ

neyseskslmwls her zamanki soruya geçelim, bölümü nasıl buldunuz?

tuncerin eve bu kadar sadık olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

şimdilik bu kadardı. sizi seviyor, öpüyor ve gidiyorum ❤️

10.08.21 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

Haz By 🍀

Romance

119K 1.3K 14
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...
1.3M 41.5K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
8.1K 309 19
Feyza ve Çukur Aşkı adlı eserimi okumaya hepiniz hoş geldiniz dostlarım. Hayatımın en büyük aşkı olan Çukur'u, bir de benim gözlerimden görün istedim...
1M 64K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.