꧁SELECTİON꧂

By PuppyBaekYeollie

7.6K 1K 678

Illea ülkesinde tüm genç erkekler doğdukları günden beri sınıf atlamanın peşinde. Paha biçilemez mücevherlere... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm (Final)

21. Bölüm

244 37 3
By PuppyBaekYeollie

''Sadece dinle, senin için şarkı söyleyeceğim.''



   Sonunda odamda saklanmaktan vazgeçtim. Odamın yerine Erkekler Odası'nı tercih ettim. Genellikle, gün boyu içeri girip çıkardım, kütüphaneleri ziyaret ederdim, Yohan ile yürüyüşlere çıkardım hatta hizmetçilerimi ziyaret etmek için üst kata tekrar çıktığım da olurdu. Fakat şimdi Erkekler Odası'nı sanki bir mağaraymış gibi kullanıyordum. Kraliçenin sözcüklere dökülmüş izni dışında erkekler hatta muhafızlar bile içeri giremezdi. Mükemmeldi.

   Eh, üç gün için mükemmeldi. Bu kadar çok erkek varken, birinin doğum günü sırasının gelmesi an meselesiydi. Hyunjin'inki Perşembe günüydü. Sanırım Chanyeol'e bahsetmişti -Chanyeol, birilerine bir şeyler vermek için asla fırsatını kaçırmıyormuş gibi görünürdü- ve sonucu da tüm Seçilmişlerin katılmak zorunda olduğu bir partiydi. Sonuç olarak, Perşembe günü erkeklerin birbirlerinin odalarına girip çıktıkları, ne giydiklerini sordukları ya da partinin ne kadar büyük olacağıyla ilgili tahminler yürüttükleri çılgın bir curcuna içinde geçmişti.

   Hediye götürmemize gerek yokmuş gibiydi ama ben yine de Hyunjin için hoş bir şey yapmaya karar vermiştim.

   Parti gününde, en sevdiği gündelik giysilerimden birine büründüm ve kemanımı kaptım. Büyük Oda'ya inerken, adımlarımı atmadan önce sağı solu kontrol ettim. Odaya girer girmez, duvarın önünde dizilmiş muhafızları da gözden geçirdim. Şükür ki Jongin hiçbir yerde görünmüyordu ve bu kadar çok üniformalı adam görünce kahkaha atasım gelmişti. Ayaklanma falan mı bekliyorlardı ki?

   Büyük Oda güzelce süslenmişti. Özel vazolar duvardan sarkıyor, sarı ve beyaz çiçeklerden oluşan devasa buketleri sergiliyorlardı, benzer buketler odadaki kâselerin içinde de yer alıyordu. Pencereler, duvarlar ve hareket etmeyen neredeyse her şey çelenklerle örtülmüştü. Birkaç küçük masa düzenlenmiş ve üstleri parlak ketenlerle kaplanmıştı. Işıltılı konfeti tutamları masaların üstünde parıldıyordu. Gösterişli fiyonklar, sandalyelerin sırtlarını süslemişti.

   Bir köşede, odanın renkleriyle uyumlu devasa bir pasta kesilmeyi bekliyordu. Hemen yanında, ufak bir masanın üzerinde doğum günü erkeğine hediyeler vardı.

   Duvarın önüne yaylı çalgılar dörtlüsü yerleştirilmişti, benim hediye verme çabalarımı etkili bir şekilde manasız kılıyorlardı ve bir fotoğrafçı da odada dolaşarak, halka sunulacak anları yakalıyordu.

   Odada oyunbaz bir hava vardı. Changbin -şu ana kadar ancak Yohan'a yakınlaşabilmiş olan kişi- Seungmin ve Woo-jin ile konuşuyor, şimdiye kadar gördüğümden daha canlı görünüyordu. Yohan, bir pencere kenarında dolanıyor, duvarın önündeki muhafız ordusundan biriymiş gibi görünüyordu. Seçtiği noktadan ayrılmak için hiç çaba göstermiyor ama yanından geçen herkesi sohbet etmek için durduruyordu. Bir grup Üç -Shotaro, Haechan ve Jungwoo- hep birlikte döndüler ve el salladılar ve gülümsediler. Ben de aynılarını yaptım. Bugün herkes çok arkadaş canlısı ve mutlu görünüyordu.

   Jae-hyun ve Lee Know hariç. Genellikle ayrılmazlardı fakat bugün odanın iki farklı ucunda duruyorlardı; Lee Know, Bang Chan ile konuşuyordu ve Jae-hyun da bir masada tek başına oturmuş, koyu kırmızı bir sıvı barındıran kristal bir bardağı sıkıca tutuyordu. Dün akşamki yemekte ve bu öğleden sonra bir şeyler kaçırdığım ortadaydı.

   Keman kutumu kavradım ve Yohan'ı görmek için odanın arka tarafına doğru yürüdüm.

   ''Selam, Yohan. Kayda değer bir şey, değil mi?'' diye sorarken, kemanımı yerleştirdim.

   ''Kesinlikle öyle.'' Bana sarıldı. ''Daha sonra Chanyeol'ün Hyunjin'e mutlu yıllar demek için geleceğini duydum. Ne tatlı, değil mi? Bahse girerim ki bir hediyesi de vardır.''

   Yohan, tipik, heyecanlı tavrıyla anlatmaya devam etti, hâlâ sırrının ne olduğunu merak ediyordum fakat ona, kendi istediği zaman konuyu açmasına göz yumacak kadar güveniyordum. Odanın ön kısımlarından yükselen genel gürültüyü duyan değin geçen birkaç dakika içinde, önemsiz ıvır zıvırdan konuştuk.

   Yohan ile birlikte döndük ve o sakinliğini korurken, ben tamamen dağıldım.

   Hyunjin'in takım elbise seçimi inanılmaz derece stratejikti. Burada hepimiz gündelik giysilerimizin içindeydik. Takım elbisesinin üzerine geçirdiği beyaz uzun paltosu yere kadar iniyordu. Fakat ceketinin boyunun pek önemi yoktu. Önemli olan takım elbisesinin krem gibi, neredeyse beyaz renkte olmasıydı. Saçını yaparken kullandıkları sarı mücevher dizisi öne doğru ince bir sıra halinde geliyor, resmen bir tacı andırıyordu. Hyunjin, olgun, asil, prens gibi görünüyordu.

   Kalbimin nerede olduğuna kesinlikle emin olamasam da kıskançlık sancısı çektim. İçimizden hiçbiri böyle bir an yaşamayacaktı. Ne kadar parti ya da yemek düzenlense de Hyunjin'in görüntüsünü kopyalamaya çalışmak bayağı eziklik olacaktı. Jae-hyun'un elinin -içkisini tutmayan elinin- kıvrılarak yumruğa dönüştüğünü gördüm.

   Yohan, ''Gerçekten nefes kesici görünüyor,'' diye imrenerek yorumladı.

   ''Nefes kesiciden de öte,'' diye cevapladım.

   Parti devam etti ve Yohan ile birlikte genellikle insanları izledik. Şaşırtıcı -ve kuşku uyandırıcı- bir şekilde Jae-hyun, Hyunjin'e yapışmış, erkek odada dolaşıp, gerçekten başka şansımız olmadığı halde, geldiğimiz için teşekkür ederken hiç susmadan konuşuyordu.

   Sonunda, Yohan ile dikilip, pencereden içeri giren ılık güneşi içimize çektiğimiz arka köşeye kadar geldi, Yohan uygun bir şekilde kollarını Hyunjin'e doladı.

   ''Mutlu Yıllar!'' diye haykırdı.

   ''Teşekkür ederim!'' Hyunjin cevap verirken Yohan'ın şefkatini ve ilgisini yansıttı.

   Yohan, ''Yani bugün yirmi bir yaşındasın, değil mi?'' diye sordu.

   Erkek ise coşkuyla, ''Evet. Bundan daha iyi kutlanabileceğini düşünemiyorum. Fotoğraf çektiklerine çok memnunum. Annem buna bayılacak! Durumumuz iyi olduğu halde asla böyle bir şey yapacak kadar paramız olmamıştı. Bu çok güzel!'' dedi.

   Hyunjin, Üçtü. Onun hayatında benimkisinde olduğu kadar çok limit yoktu fakat bu ölçüye yaklaşmanın çok zor olabileceğini tahmin edebiliyordum.

   Jae-hyun, ''Etkileyici,'' diye yorumladı. ''Geçen seneki doğum günümde, siyah-beyaz partisi yapmıştım. Herhangi bir renk görülürse, kapıdan içeri bile giremezdin.''

   Yohan, ''Vay!'' diye fısıldadığında, o küçücük kelimedeki gıpta apaçık ortadaydı.

   ''Şahaneydi. Gurme yiyecekler, dramatik ışıklandırma ve müzik! Eh, uçakla Kim Junmyeon'u getirmiştik. Onu duydunuz mu?''

   Kim Junmyeon'u bilmemek imkânsızdı. En az bir düzine hit şarkısı vardı. Bazen televizyonda onun videolarını görürdük, gerçi annem görünce kaşlarını çatardı. Junmyeon gibi birine kıyasla, sonsuz derecede daha yetenekli olduğumuzu düşünürdü ve biz sonuçta aynı işi yaparken, onun üne ve paraya sahip olması onu çileden çıkarırdı.

   Hyunjin, ''O benim favorim!'' diye ünlendi.

   ''Eh, Junmyeon, aile dostumuzdur, yani geldi ve partim için bir konser verdi. Demek istediğim, bir grup iç karartıcı Beşin odadaki yaşam enerjisini emmelerini istemezdik.'' 

   Yohan, bana doğru hızlıca bir bakış attı. Benim yerime utandığı belliydi.

   Jae-hyun, ''Oops,'' diye ekledi, bana doğru bakıyordu. ''Unutmuşum. Kötü bir niyetim yoktu.''

   Sesindeki yapışkan tatlılık sinir bozucuydu. Bir kez daha ona vurmak için tahrik edilmiştim... Zorlamasa iyi olurdu.

   ''Hiç üstüme alınmadım,'' diye cevap verdim, yapabileceğim kadar soğukkanlı davranıyordum. ''İki olarak, tam olarak ne iş yapıyorsun Jae-hyun? Demek istediğim, radyoda hiçbir şarkını duymadım.''

   ''Mankenlik yapıyorum,'' diye cevap verdi, ses tonundaki ima bunu zaten bilmem gerektiğine yönelikti. ''Benim reklamlarımı görmedin mi?''

   ''Gördüm diyemeyeceğim.''

   ''Ah, doğru, sen Beşsin. Zaten dergi alacak durumun yoktur sanırım.''

   Doğru olduğu için canımı yakmıştı. Bir dükkâna gidebildiğimizde, Heize dergilere şöyle bir göz atmaya bayılırdı fakat dergi almamız kesinlikle mantık dışıydı.

   Hyunjin, ev sahibi rolünü tekrar üstlenerek, konuyu değiştirdi.

   ''Biliyorsun, Baekhyun, hep Beş olarak hangi alana yoğunlaştığını bilmek istemiştim.''

   ''Müzik.''

   ''Bizim için bir ara çalmalısın!''

   İç çektim. ''Aslında, bugün senin için çalmak üzere kemanımı getirmiştim. Hoş bir hediye olacağını düşünmüştüm fakat senin zaten dörtlü müzik grubun var, yani ben de düşündüm ki-''

   Yohan, ''Ah, bizim için çal!'' diye yalvardı.

   Hyunjin, ''Lütfen, Baekhyun, bu benim doğum günüm!'' diye tekrarladı.

   ''Ama sana zaten...'' Ne kadar karşı çıksam da önemi yoktu. Hyunjin ve Yohan dörtlüyü derhal susturmuşlar ve herkesi odanın arkasına çağırmışlardı. Bazı erkekler takım elbiselerini düzeltip, zeminde otururken diğerleri de köşeye doğru birkaç sandalye çekmişlerdi. Hyunjin kalabalığın ortasında duruyor, ellerini heyecanla kavuşturuyordu, Jae-hyun da daha tek bir yudum almadığı kristal bardağıyla birlikte yanındaydı.

   Erkekler yerleşirken ben de kemanımı hazırladım. Daha önce çalan dörtlüdeki genç adamlar, beni desteklemek üzere yanıma geldiler ve odada vızıldayan birkaç hizmetkâr da kıpırdamamaya başladılar.

   Derin bir nefes aldım ve kemanımı çeneme yasladım. Hyunjin'e bakarak, ''Senin için,'' dedim.

   Yayı, bir anlığına tellerin üzerinde dolandırdım, gözlerimi yumdum ve daha sonrasında, müziğin akmasına izin verdim.

   Bir süreliğine, kötü niyetli Jae-hyun yok oldu, sarayda gezinen Jongin yok oldu, hiçbir asi istila etmeye çalışmıyordu. Tek bir mükemmel nota, kendini bir sonraki notaya öylesine bağlıyordu ki sanki birbirleri olmadan zamanın içinde kaybolacaklarından korkuyor gibiydiler; artık bundan başka hiçbir şey yoktu. Fakat notalar birbirlerine dayandılar ve birlikte yollarına devam ettiklerinde, Hyunjin'e bir şey ifade etmesi için ortaya konan bu hediye, benim için bir şey ifade etmeye başladı.

   Beş olabilirdim fakat değersiz değildim.

   Şarkıyı -babamın sesi ya da odamın kokusu gibi tanıdık olan şarkıyı- kısa, güzel anlar boyunca çaldım ve akabinde, önlenemez sonunun gelmesine izin verdim. Yayı son bir kez daha tellerde gezdirdim ve havaya kaldırdım.

   Hyunjin'e döndüm, hediyesinin keyfini çıkardığını umuyordum fakat yüzünü dahi göremedim. Erkeklerin oluşturduğu kalabalığın arkasından Chanyeol içeri girdi. Gri takım elbisesini giymişti ve kolunun altında Hyunjin için bir kutu taşıyordu. Erkekler kibarca alkışlıyorlardı ama ben herhangi bir ses algılayamıyordum. Tek gördüğüm, Chanyeol'ün güzel, şaşkına dönmüş bir ifade taşıdığı ve bu ifadenin yavaşça gülümsemeye, bir tek bana yöneltilen bir gülümsemeye dönüştüğüydü.

   Eğilerek selam verdiğimde, ''Majesteleri,'' dedim.

   Diğer tüm erkekler, Chanyeol'e selam vermek için dizlerine kadar eğildiler. Tüm bunların ortasında, şaşkınlık dolu bir haykırış duydum.

   ''Ah, hayır! Hyunjin, çok üzgünüm.''

   Birkaç erkek aynı yöne doğru baktı, ağızları açık kalmıştı ve Hyunjin bana doğru döndüğünde nedenini gördüm. Güzel takım elbisesi, Jae-hyun'un içkisiyle boydan aşağı lekelenmişti. Sanki Hyunjin bıçaklanmış gibi görünüyordu.

   ''Üzgünüm, çok hızlı döndüm. Bunu yapmak istememiştim, Hyunjin. Bırak da sana yardım edeyim.'' Sıradan birine Jae-hyun'un ses tonu samimi gelmiş olabilirdi ama ben içini okuyordum.

   Hyunjin, ağlamaya başladığında ağzını kapattı ve daha sonra odadan koşarak çıktı, bu da partiyi bitirdi. Takdir etmek lazım ki Chanyeol de onun arkasından gitti, gerçi ben kalmasını gerçekten çok isterdim.

   Jae-hyun, dinleyen herkese kendini savunuyor, tamamen bir kaza olduğunu söylüyordu. Minho kafasını sallıyordu, her şeyi görüğünü söylüyordu fakat birçok kişi gözünü deviriyor ve omzunu silkiyordu, yani onun desteği manasızdı. Sessizce kemanımı kaldırdım ve gitmek için davrandım.

   Yohan kolumu kaptı. ''Biri bu erkekle ilgili bir şey yapmalı.''

   Eğer Jae-hyun, Woohyun gibi tatlı birini şiddete yönelttiyse ya da üstümdeki takım elbiseyi çıkarmaya çalışmanın kabul edilebilir olduğunu düşündüyse veya Yohan gibi iyi birini sinirlenecek raddeye getirdiyse, bu Seçim için çok fazlaydı.

   O erkeği saraydan attırmam gerekiyordu.



Bölüm sonu.

Günün ikinci bölümünü buraya bırakıyorum. Gün bitene kadar üçüncü bölümü de atacağım. Hatalarım varsa affola. Umarım sıkılmamışsınızdır. Sonraki bölüm görüşürüz, sağlıkla kalın.

Total: 1565 kelime. 

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 44.3K 64
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
507K 30.4K 32
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋 Herşey kurgu gerçek hayatla bağlantısı yoktur.
4.8K 310 22
1. KİTAP TAMAMLANDI. 2. KİTAP TAMAMLANDI. "İçimde yalanlar ile dolu bir dünya kurdum. bir gün bir yabancı geldi o dünyayı başıma yıktı. harabe kalbim...