꧁SELECTİON꧂

By PuppyBaekYeollie

7.5K 1K 676

Illea ülkesinde tüm genç erkekler doğdukları günden beri sınıf atlamanın peşinde. Paha biçilemez mücevherlere... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm (Final)

6. Bölüm

274 39 19
By PuppyBaekYeollie


   Ertesi hafta evimize doluşup, beni Seçim'e hazırlayan resmi görevlilerle birlikte dopdolu geçti. Başvurumun yarısında yalan söylediğimi düşünen iğrenç bir kadın vardı, ardından, askerlerle birlikte evimizi araştırıp, güvenlik konusunda bilgiler veren gerçek bir saray muhafızı geldi. Görünen o ki potansiyel asi saldırılarından endişelenmeye başlamam için sarayda olmama gerek yoktu. Şahane.

   Chae-rin adında bir kadın -aynı anda hem neşeli hem de iş kadını gibi konuşabilen biri- iki kere telefon ederek, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını öğrenmek istedi. En sevdiğim ziyaretçi, yeni kıyafetlerim için vücut ölçümü almaya gelen zayıf, keçi sakallı bir adamdı. Sürekli kralınkiler gibi resmi kıyafetler giymeye yönelik ne hissedeceğimi bilemiyordum ama herhangi bir değişikliği de dört gözle bekliyordum.

   Bu ziyaretçilerin sonuncusu, evimden ayrılmadan iki gün önce, Çarşamba günü öğleden sonra geldi. Tüm resmi kuralları bana anlatmakla görevliydi. İnanılmaz derecede zayıftı, geriye doğru yatırılmış yağlı siyah saçları vardı ve sürekli terliyordu. Eve girince, özel olarak görüşebileceğimiz bir yer olup olmadığını sordu. Bu, bir şeyler döndüğüne dair aldığım ilk ipucuydu.

   Annem, ''Eh, eğer sizin için de uygunsa, mutfakta oturabiliriz,'' diye önerdi.

   Adam kafasını mendille sildi ve Heize'ye doğru baktı.

   ''Aslında, herhangi bir yer uygun. Sadece, yaşça ufak olan kızınızın odadan ayrılmasını isteyebileceğinizi düşünmüştüm.''

   Heize'nin duymaması gereken ne söyleyebilirdi ki?

   Heize, bir şeyler kaçıracağı için üzülerek, ''Anne?'' diye sordu.

   ''Heize, sevgilim, git ve resimlerin üzerinde çalış. Geçen hafta işlerini biraz ihmal ettin.''

   ''Ama...''

   ''Hadi seni geçireyim Heize,'' diye önerirken, gözlerinde beliren yaşlara bakıyordum.

   Holden geçip, kimsenin duyamayacağı bir yere gittiğimizde, onu kendime doğru çekip, kucakladım.

   ''Endişelenme,'' diye fısıldadım. ''Sana bu gece her şeyi anlatacağım. Söz.''

   Şansıma, her zamanki gibi yukarı aşağı zıplayarak gizliliğimizi bozmadı. Sıkıntıyla kafasını salladı ve babamızın stüdyosundaki küçük köşesine gitti.

   Annem, Sıska için çay yaptı ve konuşmak için mutfakta oturduk. Bir yığın kâğıdı vardı ve üzerinde adımın yazılı olduğu bir dosyanın yanında da bir kalem duruyordu. Evraklarını düzenledi ve konuştu.

   ''Gizli saklı konuştuğum için üzgünüm ama söylemem gereken bazı sözler genç kulaklar için uygun değil.''

   Annemle birbirimize hızlıca bir bakış attık.

   ''Bay Byun, bu kulağa biraz sert gelecektir ama son Cuma itibariyle, artık siz Illea'nın malı sayılırsınız. Bundan sonra vücudunuza göz kulak olmalısınız. Bu bilgilere göz atarken, imzalamanız gereken birkaç form olacak. Olası herhangi bir uygunsuz durum, Seçim'den elenmenizle sonuçlanacaktır. Anlıyor musunuz?''

   Dikkatlice, ''Evet,'' dedim.

   ''Çok güzel. Hadi basit olanlar başlayalım. Vitaminler var. Beş olduğunuz için, her zaman gerekli besinlere ulaşamadığınızı varsayıyorum. Her gün bunlardan bir tane almalısınız. Şu anda kendi başınasınız ama sarayda size yardım edecek birileri olacak.'' Bana büyük bir ilaç şişesi uzattı ve yanında da kabul ettiğime dair imzalamam gereken form vardı.

   Kahkaha atmamak için kendimi tuttum. Hap yutmak için kimin yardıma ihtiyacı olabilir ki?

   ''Doktorunuzdan aldığım rapor yanımda. Burada endişelenecek pek bir şey yok. Mükemmel derecede sağlıklı görünüyorsunuz fakat pek uyumadığınızı söyledi?..''

   ''Hımm, yani... Heyecandan dolayı, uyumak biraz zorlaştı.''

   Gerçeğe yakındı. Günler, saray için hazırlıklarla kasırga gibi geçiyordu ama geceleri, sakinleştiğimde, Jongin'i düşünüyordum. Aklıma gelmesine mani olamayacağım tek an buydu ve aklımdan çıkmaya pek gönlü olmadığı da ortadaydı.

   ''Anlıyorum. Eh, bu gece ihtiyacınız olursa diye bazı uyku ilaçları alabilirim. İyice dinlenmiş olmanızı istiyoruz.''

   ''Hayır, gerek yok.''

   ''Evet var.'' Annem araya girdi. ''Üzgünüm, tatlım ama çok yorgun görünüyorsun. Lütfen, ona uyku ilacı alın.''

   ''Peki efendim.'' Sıska, dosyama bir not daha aldı. ''Devam ediyoruz. Şimdi, bu özel bir konu biliyorum ama her katılımcı ile konuşmamız gerekiyor, o nedenle lütfen utanmayın.'' Duraksadı. ''Sizin bakir olduğunuza dair onayınıza ihtiyacım var.''

    Annemin gözleri yerinden fırladı. Demek bu nedenle Heize'nin gitmesi gerekiyordu.

   ''Ciddi misiniz?'' Bunu yapmak için birini gönderdiklerine inanamıyordum. En azından bir doktor gönderselerdi...

   ''Üzgünüm, ciddiyim. Değilseniz, bunu acilen öğrenmemiz gerekiyor.''

   Iyy. Ve odada annem de var. ''Yasaları biliyorum efendim. Aptal değilim. Tabii ki öyleyim.''

   ''İyice düşünün lütfen. Eğer yalan söylediğiniz ortaya çıkarsa...''

   Annem, ''Tanrı aşkına, Baekhyun'un erkek arkadaşı bile olmadı!'' dedi.

   ''Doğru.'' Bu ipe sarılıp konunun kapanmasını umut ediyordum.

   ''Çok iyi. Sözlerinizi onaylamak için bu formu imzalamanız gerekiyor.''

   Gözlerimi devirdim ama itaat ettim. Bu toprakların neredeyse yok olacağını düşününce, Illea'nın varoluşuna memnunsam da kuralları, boğuluyormuşum, sanki görünmez zincirlerle bağlanmışım gibi hissettirmeye başlamıştı. Kimi seveceğinize karar veren yasalar, bakirliğinizi korumanızla ilgili yasalar; insanı çileden çıkarıyorlar.

   ''Kuralları size tekrar anlatmam gerekiyor. Gayet açıklar ve uymakta zorluk çekmemelisiniz. Eğer herhangi bir sorunuz varsa, sadece sorun.''

   Form yığınından gözlerini kaldırıp bana baktı.

   ''Sorarım,'' diye mırıldandım.

   ''Kendi başınıza saraydan ayrılamazsınız. Prens tarafından gönderilmiş olmanız gerekir. Kral ve kraliçe bile sizi zorla dışarı atamazlar. Prense, sizi onaylamadıklarını söyleyebilirler ama kimin kalıp, kimin gideceğiyle ilgili tüm kararları prens verir. Seçim için belirli bir süre yoktur. Günler içinde de son bulabilir, yıllara da yayılabilir.''

   ''Yıllar mı?'' diye korkuyla sordum. Bu kadar uzun süre olması fikri beni germişti.

   ''Endişeye gerek yok. Prens, bu kadar uzun süre almasına pek razı olmaz. Bu, onun kararlılığını gösterecek bir an ve Seçim'in uzun zamana yayılması dışarıdan pek hoş görülmez. Fakat o şekilde olmasını isterse, Prens kararını verene kadar kalmanız gerekecektir.''

   Korkum belli olmuş olmalı, çünkü Annem uzanıp, elime hafifçe vurdu. Sıska, öte yandan, şaşırmamıştı.

   ''Prens ile görüşeceğiniz vakitleri siz belirlemeyeceksiniz. İsterse, teke tek görüşmeleri kendisi ayarlayacaktır. Eğer daha geniş bir sosyal çevredeyseniz ve o da oradaysa, farklı olacaktır. Fakat davet edilmeden ona gitmeyeceksiniz. Kimse sizin diğer otuz dört katılımcıyla iyi geçinmenizi beklemese de onlarla kavga etmeyecek ya da sabotaj girişiminde bulunmayacaksınız. Eğer başka bir katılımcıya zarar verirken yakalanırsanız, onu rahatsız eder, bir şeyini çalarsanız ya da prensle olan kişisel ilişkisini zedeleyecek bir şey yaparsanız, sizi o anda evinize gönderme yetkisi prenstedir. Sadece Prens Chanyeol'le romantik bir ilişki kuracaksınız. Birine aşk notları yazarken ya da saraydaki başka biriyle ilişki kurarken yakalanırsanız, ihanet sayılacak ve ölümle cezalandırılacaksınız.''

   Bu kuralı duyunca, annem gözlerini devirdi ama beni endişelendirebilecek tek kural buydu.

   ''Eğer Illea'nın yazılı herhangi bir kuralını çiğnerken yakalanırsanız, suçunuz ölçüsünde ceza göreceksiniz. Seçim'den biri olmanız, sizi kanunların üstünde bir konuma taşımaz. Saray tarafından, size özel olarak hazırlanmamış hiçbir kıyafeti giymeyecek, hiçbir yemeği yemeyeceksiniz. Bu bir güvenlik önlemidir ve katı şekilde uygulanır. Cuma günleri, tüm Başkent Raporları'nda hazırda bulunacaksınız. Bazen, ama daima önceden belirtilecek şekilde, sarayda kameralar ve fotoğrafçılar olacak ve siz de nazik davranacak ve prens ile geçirdiğiniz hayatı görmelerine izin vereceksiniz.

   Sarayda geçirdiğiniz her hafta, ailenize maddi yardım sunulacak. Gitmeden önce ilk çekinizi vereceğim. Ayrıca sarayda kalmayacak olsanız dahi Seçim'den sonraki hayatınıza uyum sağlayabilmeniz için maddi yardım alacaksınız. Maddi yardımınız, yeni yerleşim yeri ve çalışma ortamınız da ayarlanırken, saraydan ayrılmadan önceki son hazırlıklarınız sırasında verilecek.

   İlk ona girerseniz, Elit sayılacaksınız. Bu statüye eriştiğinizde, prens olarak sahip olacağınız hayata dair özel bilgiler ve kısıtlamaları öğrenmeniz talep edilecektir. Vakit gelmeden bu detayları araştırmanız yasaktır.

   Şu andan itibaren, sosyal statünüz Üçtür.''

   ''Üç mü?'' Annemle hep bir ağızdan bağırdık.

   ''Evet. Seçim'den sonra erkeklerin eski hayatlarına dönmeleri zordur. İkiler ve Üçler için sorun olmaz ama Dörtler ve daha aşağıdakiler sorun yaşarlar. Artık Üçsünüz ama ailenizin diğer üyeleri Beş olarak kalacak. Eğer kazanırsanız, tüm aileniz, kraliyet ailesinin fertleri olarak Bir sayılacaklar.''

   ''Bir.'' Kelime annemin dudaklarında soldu.

   ''Ve sonuna kadar gidebilirseniz, Prens Chanyeol ile evlenecek, Illea'nın veliaht prensi olacak ve bu unvanın getirdiği tüm haklar ile sorumluluklara sahip olacaksınız. Anlıyor musunuz?''

   ''Evet.'' Bu kısım, ne kadar kulağa büyük gibi gelse de katlanılacak en basit kısımdı.

   ''Çok iyi. Eğer şu formu imzalayıp, tüm resmi kuralları duyduğunuzu belirtebilirseniz ve Bayan Byun siz de bu formu, çekinizi aldığınıza dair imzalayabilirseniz, lütfen.''

   Miktarı görmemiştim ama annemin gözlerini yaşartmıştı.

   Gidiyor olma fikri beni perişan ediyordu ama bir sonraki gün geri gönderilecek dahi olsam, sadece bu çek bile bize çok rahat bir yıl yaşamaya yetecekti. Geri geldiğimde herkes şarkı söylememi isteyecekti. Çok fazla işim olacaktı. Fakat bir Üç olarak da şarkı söylememe izin verilecek miydi? Eğer Üçlerin kariyer yollarından birini seçmem gerekecekse, sanırım öğretmenlik yapardım. Belki en azından diğerlerine şarkı söyleme konusunda yardım ederdim.

   Sıska formlarını topladı ve gitmek üzere ayağa kalktı, vakit ayırdığımız ve çay ikramımız için teşekkür etti. Ayrılmadan önce sadece tek bir görevliyle daha temasa geçmem gerekiyordu; o benim yardımcım olacaktı, evimden alınıp, havaalanına varana kadar rehberlik edecek olan kişiydi. Ve sonra... sonra tek başıma olacaktım.

   Konuğumuz, ona kapıya kadar eşlik etmemi istedi ve annem de akşam yemeğine başlamak istediği için onayladı. Onunla tek başıma kalmak istemiyordum ama kısa bir yoldan geçirecektim zaten.

   Sıska, eli kapıdayken ''Bir şey daha var,'' dedi. ''Bu aslında bir kural değil ama görmezden gelmeniz de akılsızlık olur. Prens Chanyeol ile bir şey yapmaya davet edildiğinizde, itiraz etmeyeceksiniz. Ne olursa olsun. Akşam yemeği, dışarıya çıkmak, öpüşmek -öpüşmekten fazlası- herhangi bir şey. Onu reddetmeyin.''

   ''Pardon?'' Chanyeol'ün isterse her şeyimi alabileceğini söyleyenle, bakirliğimi onaylamam için bana form imzalatan adam aynı kişi miydi?

   ''Biliyorum, kulağa... yakışıksız geliyor. Prensi, herhangi bir durumda reddetmek yararınıza olmaz. İyi akşamlar Bay Byun.''

   İğrenmiş, tiksinmiştim. Yasa, Illea yasası, evlenene kadar beklemenizi buyuruyordu. Bu, hastalıklardan korunmanın etkili bir yoluydu ve sosyal sınıfların bozulmamasını sağlıyordu. Gayri meşru çocuklar, Sekiz olmaları için sokağa atılıyorlardı ve biri tarafından ya da hamilelik nedeniyle keşfedilmenin cezası hapisti. Birileri şüphelense dahi birkaç geceni hapishanede geçirirdin. Doğru, kanun, sevdiğim insanla samimi olmamı yasaklamıştı ve bu beni rahatsız ediyordu. Fakat şu anda Jongin ile aramızdakiler bitmişti ve kendimi sakladığım için memnundum.

   Çileden çıkmıştım. Illea yasasını çiğnersem cezalandırılacağımı söyleyen bir formu henüz imzalamamış mıydım? Kurallardan muaf değildim; az önce söylediği buydu. Fakat görünen o ki prens öyleydi. Ve kendimi kirli, bir Sekizden bile daha aşağı hissettim.

   ''Baekhyun taltım, bu senin için.'' Annem şakıdı. Kapının çalındığını ben de duymuştum ama açmak için acelem yoktu. Eğer yine biri imzalı fotoğraf isteyecekse, bununla başa çıkabileceğimden emin değildim.

   Holden geçip köşeyi döndüm. Orada, işte bir avuç dolusu kır çiçeği vardı, Jongin'dendi.

   ''Merhaba Baekhyun.'' Benim ses tonumsa zayıftı.

   ''Bunlar Tao ve Jae-beom'dan. Sana şans dilemek istediler.''

   Aramızdaki mesafeyi kapattı ve çiçekleri bana uzattı. Çiçekler erkek kardeşlerindendi, ondan değil.

   Annem, ''Çok tatlılar!'' diye bağırdı. Odada olduğunu neredeyse unutmuştum.

   ''Jongin, burada olduğuna sevindim.'' Sesimin, onunkisi kadar mesafeli olması için uğraşıyordum. ''Hazırlanmaya çalışırken ortalığı dağıttım. Temizlemem için bana yardım eder misin?''

   Annem oradayken, kabul etmek zorundaydı. Genel bir kural olarak, Altılar verilen işi geri çevirmezler. Bu konuda bizim gibiydiler.

   Burnundan soludu ve başıyla onayladı.

   Jongin, beni hol boyunca takip etti. Bunu kaç defa istediğimi düşünüyordum: Jongin'in evimde yürümesini ve odama girmesini. Durum bundan daha beter olabilir miydi?

   Odamın kapısını açtım ve Jongin kahkahayı bastı.

   ''Eşyalarını bir köpeğe mi toplattın?''

   ''Kapa çeneni! Aradığımı bulmakta biraz zorluk çektim.'' Durumuma rağmen, gülümsedim.

   Çalışmaya başladı, bir şeyleri topluyor ve gömlekleri katlıyordu. Ben de yardım ettim, tabii ki.

   ''Bu kıyafetlerden hiçbirini almayacak mısın?'' diye fısıldadı.

   ''Hayır. Yarından itibaren beni onlar giydirecekler.''

   ''Ah. Vay be.''

   ''Erkek kardeşlerin hayal kırıklığına uğradı mı?''

   ''Aslında, hayır.'' İnanamayarak kafasını salladı. ''Senin yüzünü gördükleri anda tüm ev yıkıldı. Senin için çıldırıyorlar. Özellikle annem.''

   ''Anneni seviyorum. Bana karşı daima kibar.''

   Odam normal haline dönerken, birkaç dakika sessizlik içinde geçti.

   ''Fotoğrafın...'' diye başladı, ''Kesinlikle güzeldi.''

   Ona, güzel olduğumu söyletmek canımı acıttı. Bu hiç adil değildi. Yaptığım onca şeyden sonra.

   ''Senin içindi,'' diye fısıldadım.

   ''Ne?''

   ''O an sadece... Bana yakında evlenme teklifi edeceğini düşünmüştüm.'' Sesim sertti.

   Jongin bir anlığına sessiz kaldı, kelimelerini seçiyordu.

   ''Bunu düşünüyordum ama artık bir önemi yok.''

   ''Önemi var. Neden bana söylemedin?''

   Ensesini ovuşturarak karar vermeye çalışıyordu.

   ''Bekliyordum.''

   ''Ne için?'' Beklemeye değecek ne olabilirdi ki?

   ''Orduya alınmayı.''

   Konulardan biri buydu. Orduya katılmaya karar vermek zordu. Illea'da, on dokuz yaşındaki her erkek seçilebilirdi. Yılda iki kere, herkesin doğum gününe altı ay kala, rastgele askeri vazifeni yerine getiriyordun. Vakit yaklaşıyordu.

   Bundan konuşmuştuk tabii ki fakat gerçekçi değildik. Sanırım ikimiz de eğer biz orduya alımları yok sayarsak, onların da bizi yok sayacağını umuyorduk.

   Asker olunca otomatik olarak İki olabilmen kutsanma gibiydi. Devlet seni eğitir ve hayatının sonuna kadar maaşa bağlardı. İşin olumsuz tarafı, nereye gideceğini asla bilemeyecek olmandı. Kendi bölgenden gönderirlerdi, tabii ki. Tanıdığın insanlara karşı daha hoşgörülü olacağını varsayarlardı. Kendini sarayda veya başka bir bölgenin yerel polis kuvvetinde görevde bulabilirdin. Ya da kendini orduda bulabilirdin ve savaşa gönderilirdin. Savaşa gönderilen adamlardan çoğu evine geri dönemezdi.

   Eğer bir adam, orduya çağrılmadan önce evlenmediyse, muhtemelen hep beklerdi. En iyi ihtimalle, eşinden dört sene ayrı kalman gerekirdi. En kötü ihtimalle ise eşin genç yaşta dul kalırdı.

   ''Ben sadece... Ben sana bunu yapmak istemedim,'' diye fısıldadı.

   ''Anlıyorum.''

   Doğruldu, konuyu değiştirmeye çalışıyordu. ''Eh, saraya ne götüreceksin?''

   ''Beni sonunda kovduklarında giyeceğim kıyafetleri. Bazı fotoğrafları ve kitapları. Enstrümanlarıma ihtiyacım olmayacağı söylendi. İstediğim her şey orada hazır bulunacakmış. Yani, şuradaki küçük çantamı alacağım, hepsi bu.''

   Şimdi oda derli topluydu ve sırt çantam bir anda, nedense bana kocaman göründü. Sahip olduğum mat renkli şeylere karşın bana getirdiği çiçekler masamda parlıyordu. Belki de şu anda artık her şey daha soluk göründüğündendir... Her şey bittiği için.

   ''İçinde pek bir şey yok,'' dedi.

   ''Mutlu olmak için hiçbir zaman çok fazla şeye ihtiyaç duymadım. Bunu bildiğini sanıyordum.''

   Gözlerini kapadı. ''Kes artık Baekhyun. Ben doğru olanı yaptım.''

   ''Doğru olanı mı? Jongin, beni yapabileceğimize inandırdın. Bana kendini sevdirdin. Ve sonra beni bu lanet yarışmaya soktun. Beni, Chanyeol'ün oyuncaklarından biri olayım diye yolladıklarını biliyor muydun?''

   Benimle yüzleşmek için kafasını kaldırdı. ''Ne?''

   ''Onu geri çevirmeme izin vermeyecekler. Hiçbir şey için.''

   Jongin hastalıklı, sinirli görünüyordu. Elleri yumruk halini almıştı. ''Seninle evlenmek istemese... bile... yapabilir mi?''

   ''Evet.''

   ''Üzgünüm. Bilmiyordum.'' Birkaç kere derin nefes aldı. ''Fakat seni seçerse... iyi olacak. Sen mutlu olmayı hak ediyorsun.''

   Bu yetmişti. Suratına tokadı bastım. ''Seni aptal!'' Fısıltıyla karışık bağırıyordum. ''Senden nefret ediyorum! Seni sevmiştim! Seni istemiştim; tek istediğim sendin!''

   Gözleri doldu ama umursamadım. Beni yeterince incitmişti ve artık sıra ondaydı.

   ''Gitmeliyim,'' dedi ve kapıya yöneldi.

   ''Bekle. Sana ödeme yapmadım.''

   ''Baekhyun bana ödeme yapman gerekmez.'' Yine gitmek için davrandı.

   ''Kim Jongin, sakın kıpırdama!'' Sesim öfkeliydi. Ve durdu, sonunda bana dikkatini veriyordu.

   ''Bir olduğunda işe yarayacak bir alıştırma.'' Gözlerini görmeseydim, hakaret ettiğini değil, şaka yaptığını düşünürdüm.

   Sadece kafamı salladım ve masama giderek kendi başıma kazandığım tüm paramı çıkardım. Her bir kuruşu ellerine koydum.

   ''Baekhyun, bunları almıyorum.''

   ''Almazsan canın cehenneme. Benim bunlara ihtiyacım yok ama senin var. Eğer beni bir kez olsun sevdiysen alırsın. Gururun bize yapacağını yapmadı mı?'' Bir yanının vazgeçtiğini biliyordum. Kavga etmeye son vermişti.

   ''İyi.''

   ''Ve bunları da.'' Yatağımın arkasına uzandım, kuruş kavanozumu çıkardım ve hepsini eline döktüm. Asi bir kuruş kavanozun dibine yapışıp, kaldı. ''Bunlar daima senindi. Kullanmalısın.''

   Artık ona ait hiçbir şeyim kalmamıştı. Ve umutsuz kalıp, o kuruşları da harcadığında onda da bana ait hiçbir şeyi kalmayacaktı. Acının başladığını hissettim. Gözlerim doldu ve hıçkırıklarımı bastırabilmek için zorla nefes aldım.

   ''Üzgünüm Baek. İyi şanslar.'' Parayı ve kuruşları cebine sokarak dışarı koştu.

   Bu şekilde ağlayacağımı düşünmemiştim. Kocaman, sarsan hıçkırıklar bekliyordum, yavaşça akan, ufak gözyaşları değil.

  Tam kavanozu bir rafa kaldırıyordum ki o ufak kuruşu tekrar fark ettim. Parmağımı kavanoza soktum ve yapıştığı yerden kurtardım. Camın içinde kendi başına takırdadı. İçi boş bir sesti ve yankısını göğüs kafesimde hissedebiliyordum. Biliyordum ki iyi de olsa kötü de olsa, Jongin'den kurtulamamıştım, henüz değil. Belki de asla kurtulamayacaktım. Sırt çantamı açtım, kavanozu içine koyup fermuarını kapattım.

   Heize odama sessizce girdi ve o aptal haplardan birini yuttum. Heize'ye sarılırken uykuya daldım, sonunda hissizleştim.



Bölüm sonu.

Umarım sizi fazla sıkmamışımdır ama sarayın kurallarını açıklayacak bir bölüm gerekiyordu. Jongin'in ayrılma sebebini umarım anlıyorsunuzdur. Yani çokta kızmayın. Sonraki bölüm görüşürüz, sağlıkla kalın.

Total: 2430 kelime.

Continue Reading

You'll Also Like

842K 37.1K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.1M 41.3K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
934K 65K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
333 144 2
Oyunseverlerin vahşice öldürüldüğü bir korku evi. "Siz katili bulana kadar her gece aranızdan biri öldürülecek." "Emirlerime karşı gelen olursa onu...