Mafya [bxb] • Tamamlandı

By valentinusx

4.1M 264K 250K

Korel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve a... More

Page 1
Page 2
Page 3
Page 4
Page 5
Page 6
Page 7
Page 8
Page 9
Page 10
Page 11
Page 12
Page 13
Page 14
Page 15
Page 16
Page 17
Page 18
Page 19
Page 20
Page 21
Page 22
Page 23
Page 24
Page 25
Page 26
Page 27
Page 28
Page 29
Page 30
Page 31
Page 32
Page 33
Page 34
Page 35
Page 36
Page 37
Page 39
Page 40
Page 41
Page 42
Page 43
Page 44
Page 45
Page 46
Page 47
Page 48
Page 49
Page 50
Page 51
Page 52
Page 53
Page 54
Page 55
Page 56
Page 57
Page 58
Page 59
Page 60
Page 61
Page 62
Page 63
Page 64
Page 65 • son

Page 38

59K 3.2K 3.9K
By valentinusx

merhabalar, nasılsınız?

bölüme geçmeden önce ufacık bi açıklamam olacak.

gördüğüm yorumlara dayanarak söylüyorum, 100 kişiden 98'i yusuf-tuncer ikilisini seviyor ve daha fazla ön plana çıkmalarını istiyor.

benim de amacım bu yöndeydi zaten çünkü ikisinin oldu bittiye gitmesini istemiyorum ama birkaç kişinin yorumuna denk geldim ki tuncer ve yusuf'un sarmadığını, okumadan geçtiklerini söylediler. ben de kimseye zorla bir şey okutmak istemediğim için bölüm aralarına çok az tuncer-yusuf serpiştirip onun dışında olan ilişkilerini onlara özel bölümler yazarak anlatacağım. yani o bölümleri okumak tamamen isteğinize bağlı olacak ve herhangi büyük bir olay kaçırmayacaksınız. ayrıca bu sayede daha fazla ön plana çıkacaklar.

kitapla ilgili başka istediğiniz bir şeyler varsa buraya yazabilirsiniz.

iyi okumalar❤

••

"Para şirket hesabına geçti mi? Tamam, başka hiçbir hesaba tek kuruş göndermeden orada beklet ama çabuk fark edilecek, o zamana kadar elden çıkartmaya bak. Korel abi ayarlamıştır gelecek kamyonları, sen aracı ol adamlarla. Eğer hesapta bir sorun çıkarsa parayı direkt S3'e transfer et."

Çenemi oturduğum sandalyenin üstünde koyduğum dizime yaslamış, kollarımı da bacaklarıma sarmışken karşımda büyük bir ciddiyetle telefonda konuşan Tuncer'i dinliyordum. Dediklerinin yarısını bile anlamıyor olsam da uyuşturucuyla ilgili olduğunu anlamıştım. Korel de bu sabah birkaç saatliğine şehre, orada birikmiş birkaç işi halletmeye gitmişti. O ve Tuncer yokken kontrol Elmas ablada olsa da onun yetkisini aşan olaylar olmuş olmalıydı.

Eh... Benimki büyük patron olduğu için ben de gitmesini anlayışla karşılamıştım. Nasıl ama? Her güçlü adamın arkasında duran adam olabilmiş miyim?

Tuncer telefonu kapatıp önümüzdeki masaya fırlatır gibi bıraktığında çenemin yaslı olduğu dizimi biraz oynattım ve "Korel ne zaman gelecek ya?" diye sordum daha gitmesinin üstünden bir saat geçmesine rağmen. Bu sorum Miraç'ın yüzünde bir sırıtma oluştururken "Merak etme yenge, eğer operasyon yoksa çok geçe kalmaz." dedi. Bu sırada yan tarafımda oturan, geleli henüz birkaç saat olmuş Elmas abla bana yandan bir bakış atıp göz kırptı. Yüzümde bir gülücük oluşurken ben de iki gözümü kırparak cevap verdim ona.

Oturduğumuz masa düne oranla boştu, Yusuf ve Görkem Tuncer'e telefon geldiğinde mecburen kalkmışlardı. Daha doğrusu Tuncer her arama geldiğinde ayaklanıp Yusuf ve Görkem'in duymaması sebebiyle bizden uzaklaştığı için Yusuf rahatsız olmuş ve bir bahaneyle masadan ayrılmalarını sağlamıştı. Zavallı Tuncer de sonunda rahatça oturabilmişti.

Sıkıntıyla oflayıp "Burada yapacak hiçbir şey yok mu ya?" diye sordum. Aslında dışarıda kar vardı, ama Korel geldiğinde kaymak istiyordum. Bu yüzden bu seçeneği direkt olarak eledim. Onun dışında da yemek ve yatmak dışında pek bir şey kalmıyordu. Sabahtan beri bir şeyler yediğim için oda servisçisi ve açık büfe elemanlarıyla sıkı dost olduğum için de biraz utanıyordum daha fazla yemeye.

Aman canım, ne olmuş yenilebilecek her şeyi yemeye çalıştıysam? Hayatımda kaç kere sevgilimin oteline gelecektim sanki? Bir ara Korel'e kaç otelleri olduğunu sormalıydım.

Elmas abla ipeksi saçlarını omuzlarından itip "Aslında masajlar kısmında jakuziler var. İstersen oraya gidebiliriz?" dedi sorarcasına. Sonunda oturmaktan başka bir aktivite yapabilecek olmanın verdiği heyecanla gözlerim parıldarken hemen ayaklarımı yere indirdim ve "Hadi gidelim!" dedim hevesle. Bu hâlime gülse de beklemeden ayaklandı.

Yan yana, onun yönetimiyle masajların olduğu bölüme geldiğimizde her geçtiğimiz odanın içinden rahatlamayla karışık inleme sesleri duyuldu. Gözlerim kocaman açılırken istemsizce Elmas ablaya yanaştım, bu onu hafifçe güldürürken "Sadece masaj." diye açıkladı.

Tam o anda inleme sesleri bir anlığına Korel'le geçirdiğimiz geceyi aklıma getirdiğinde hızla yutkunup başka bir şeyler düşünmeye çalıştım. Hiç sırası değildi. Hiç değildi. Vay, ne güzel bir kapı. Çok uğraşılmış. Yerler de süper, oradaki cam tavan mı yoksa? Duvarlar da harika, pürüzsü-

Ablacığım ciğerini mi söktük, o nasıl inleme!? Şurada aklımı dağıtmaya çalışıyorum, iyice sokuyorsun!

Sinirle iç çektiğim sırada Elmas abla sinirimi fark etmiş gibi kaşlarını kaldırıp baktı bana. Ona şirince sırıtıp omuz silkmekle yetindim. Tabii, kadına zihnimdeki ayıp düşüncelerimden bahsedemezdim. Özellikle de başrolü abisiyken. Korel'le konuşa konuşa ben de iyice ayıplı bir çocuk olmuştum.

Sonunda bir kapının önünde durduğumuzda her kapının yanında olduğu gibi bu kapının yanında duran bir adam olduğunu fark ettim. Elmas ablayı ve beni hemen tanıyıp "Hoş geldiniz Elmas Hanım, hoş geldiniz Yekta Bey." dedi saygıyla. Dediği kelime anında kulaklarımın dikleşmesine sebep olurken gözlerimin parıldadığını hissettim. Yine Yekta Bey olmuştum işte! Hafifçe sırıtıp başımı Korel'den öğrendiğim gibi yavaşça eğip kaldırdım. Çok havalı bir hareketti.

Elmas abla hareketlenmemi hissetmiş gibi hafifçe güldü ama hemen sonra kendini toplayıp "İçeri gireceğiz, suyu çok ısıtmayın ve biz çıkana kadar rahatsız etmeyin." dedi otoriter bir sesle. Karşısındaki adam beklemeden onu onayladı ve tek eliyle içeriyi göstererek bizi içeri davet etti. Elmas abla önde, ben arkada olacak şekilde içeri girdik.

Geneli koyu renklerle döşenmiş odanın sağ kısmında kalan bir jakuzi vardı. Büyük değildi ama amacımız yüzmek değildi zaten, bu yüzden bunu umursamayıp sadece zenginlere özel olan jakuziye hayran hayran baktım. Yalnız bendeki lükse bak anasını satayım, jakuziye küçük deyip burun kıvırmadığım kalmıştı. Jakuziye.

Bu sırada Elmas abla arkamızda kalan adama bir işaret yaparak kapıyı kapatmasını sağladı, kapı kapandığında hızla üstümdeki kazağı ve altımdaki pantolonu çıkartıp altına giydiğim mayoyla kaldım.

Elmas abla da üstünü ve altını çıkartıp kan kırmızısı, karnını ve sırtını iplerle saran dekolteli mayosuyla kaldığında ikimiz de sıcak ama bunaltmayan suyun içine girdik. Tüm bedenimi suyun içine iyice sokup başımı geriye yasladım ve dudaklarımın arasından memnun bir mırıltı dökülmesine izin verdim.

"Of, zenginler işini biliyor! Üç saniyede kediye döndüm." Rahatlamış mırıltımı havada kapan Elmas abla "Aynen aynen, vallahi ben de." dedi. Bir an Elmas ablayı kedi hâlinde hayal etmeye çalıştım. Her yere pençe savurup miyavlayan bir Elmas abla dudaklarımdan bir kıkırtı dökülmesine sebep olurken o bu gülüşümü sorgulamadı, sanırım artık beni sorgulamamaya karar vermişti. Gören de hep tuhaf hareketler yapıyorum sanırdı yahu, biraz gurur kırıcıydı sanki bu.

Birkaç dakika sıcak suyun içinde sessizce rahatladıktan sonra bir anda aklıma gelen soruyla yayvan oturuşumu biraz düzeltip "Elmas abla." diye seslendim hemen önümdeki kadına. Yeşil gözlerini titretmeden aralayıp bana sorgularcasına baktığında sesimi tatlı çıkartmaya çalışıp "Bana Korel'in bu ana nasıl geldiğini anlatır mısın? Daha önce çok ucundan anlatmıştın, merak ediyorum." dedim. Ne yapayım, minik Korel'i ve hayatını merak ediyordum. Malum benimkinin de ağzını bıçak açmıyordu.

Kaşları bir anlığına havalansa da itiraz edecek bir şey söylemedi bu dediğime.

"Açıkçası buna nereden başlayacağımı pek bilemiyorum... Bu hikâye uzun ve birbirine bağlı olaylar zinciriyle oluştu." Kısa bir an hafif çekik olan gözlerini kıstı ve düşündü. Sessizce beklediğim birkaç saniyenin ardından söyleyeceklerini toparlamış olacak ki diliyle kırmızı rujlu dudağını yalayıp söze başladı. "En iyisi en baştan, babamın, İshak Demirel'in zamanından başlayayım." O adamın ismini duymak kaşlarımın refleksle çatılmasına sebep oldu. Tam önüne baktığı için bunu görmeden sözüne devam etti.

"Sanırım en başta söylemem gereken şey, o zamanların cehennem gibi olduğuydu. Cehennem gibiydi Yekta, her gün acı çeke çeke tekrar yandığın ama asla sonu gelmeyen bir olay döngüsünde gibiydik. O günleri unutsam da bana hissettirdiklerini asla unutamam." Sözleri noktalandığında derin bir nefes aldı.

O an fark ettim ki, her daim dik duran iki kişinin zaafları tek konuda birleşiyordu: çocuklukları.

"Babam korkuya tapan bir adamdı, ona göre dünyadaki en güçlü silah korkuydu. İhaneti olmayacak olan tek şey korkuydu, bu yüzden kendi çocukları üzerinde bile o korkunun verdiği hâkimiyeti sağlamıştı. Mesela şeyi çok iyi hatırlıyorum, o zamanlar şimdiki kadar teknolojik değildi her şey. Babamın her daim katılım sağladığı, diğer mafya babalarıyla olan toplantılarda hepsi o hafta yine suikast yediğinden bahsediyordu. Oysa benim babam bir kez olsun böyle bir olay yaşamamıştı.

Neden biliyor musun? Korkudan. Kimse ona böyle bir şey yapmaya cesaret edemediğinden, eğer başarısız olunursa babamın hepsinin sülalesinden tek canlı bırakmayacağı bilindiğinden..." Söylediği cümle sertçe yutkunmama sebep oldu. Ben de adamın karşısına geçip tumblr bloğu açmayı teklif etmiştim işte. Kısa bir an göz göze geldiğimizde sanırım bunu fark etti ve sözlerini buraya yöneltti.

"Babam en az göründüğü kadar zeki bir adamdır, sen ondan korkmak yerine onunla alay ettiğin gün gözlerinden geçen o öfkeyi ben gibi Korel'in de gördüğünden eminim. Ama Korel'i ikinci kez karşısına alacak cesaret yok onda." Başını hafifçe iki yana salladı ve sözlerine beklemeden devam etti.

"Görüp görebileceğin en iyi konuşmacılardandır babam, insanları manipüle etmeyi çok iyi başarır. Kanına işleyip senden bir şey kalmayacak kadar sömürür seni; senin değersizliğini, önemsiz birisi olduğunu ve hiçbir şeyin olmadığını beynine işler. Beyin yıkamada kullanılan yöntemler gibi yani. Korkularının üstüne çekinmeden giderek seni zayıf noktalarından vurur." Bu sözleri içimde kocaman büyük bir kötü his yarattığını bilmeden sıralamıştı. Sadece anlatıyor olsa da içimde gittikçe büyüyen, sebebini bilmediğim bir his oluşmuştu.

Sebebini öğrenmem çok uzak olmayacaktı.

"Bizi de böyle büyüttü, annem onun bu yaptıklarına karışmadı. Ben ona çok fazla karşı çıkamadım hiçbir zaman, çünkü karşı çıktığım an aldığım cezalar çok büyük oluyordu. En azından o yaşta bana yemek vermemesi veya 1 ay eve hapsetmesi benim için muazzam büyük cezalardı. Ben beş, Korel dokuz yaşındayken annemin babamın ortaklarından birisiyle düzenli şekilde yattığını öğrendi babam." Dudaklarında buruk bir tebessüm canlandı. "Aynı gece onu öldürdü. Ve biliyor musun Yekta, hiçbir şey hissetmedim. Hiçbir şey."

Yalnız entrikalara bak anasını satayım, bizim evdeki en büyük kavga ve olay annemin kumandayı alıp yeşilçam filmlerini açmak istemesi ama babamın haber izlemesi oluyordu. Bazen, çok nadir zamanlarda babam bir çılgınlık yapıp annemin kilosuna laf ediyordu ve o zamanlar gerçek bir gerginlik oluyordu ortada. Ama annemin mutfak bıçağını alıp babamı doğrayacağını hiç sanmıyordum.

"Ama Korel hissetti. Annemle aramız iyi olmasa da o çok sinirlenmişti, küçücük yumruklarını sıkıp babamı öldüreceğini söylediği zamanı hatırlıyorum. Benim de ona hapse gireceğini söylememi, beni bırakmaması gerektiğini. Ama en iyi bu cümleden sonra babamın hapse girmediğini, birilerini öldürmenin kötülere serbest olduğunu söylemesini anımsıyorum."

Ben de o yaşta önümde sarkan şeyin ne olduğunu bilmediğim için benim üçüncü bir kolun var sanıp ağlamıştım.

Daha sonra da bunu bir özel güç kabul edip milleti oramla dövmeye çalışmıştım. Tabii sonu müdürün odasında bitmişti ve adam bana yaklaşık üç saat onun ne olduğunu açıklamaya çalışmış, en sonunda 'Bende de var o şey!' diye bağırmıştı. Ben de hevesle 'Sizin de mi süper kolunuz var?' demiştim ve o ağlar gibi bir sesle onun süper kol olmadığını söylemişti. On iki yaşıma kadar onun süper bir kol olmadığını anlamamıştım. O zamanlar kalktığı için bozulduğunu sanıp ağlıyordum, orası ayrı.

Başımı iki yana sallayarak çocukluk travmalarımı es geçip anlattıklarına odaklandım.

"Daha o gün, o çocuk kafamla Korel'in babamdan intikam alacağını anlamıştım. Babam her zaman Korel'e daha özen gösteriyordu, çünkü onu varisi olarak görüyordu. Onu özel olarak eğitiyordu bir nevi. Korel de onu anlıyor, hoşuna gidiyor gibi davranıyordu. Tüm silahları, dövüş şekillerini ve alınabilecek her eğitimi henüz on dokuz yaşındayken bitirdi o. Ben de gençtim o sıra, ama onun planlarından son ana kadar haberim olmadı." Heyecanla biraz öne eğildim ve devam etmesini bekledim.

İşte ben de o yaşta- "Tüm evi öldürdü."

Söylediği cümle sürekli kıpırdanan bedenimin donmasına sebep olurken hafifçe gülümsedi ve dudaklarındaki ruju bozmayı umursamadan dişlerini alt dudağına geçirdi. Gözlerim kocaman açılırken "Hassiktir." diye mırıldandım. Sevgilimin gençliğini öğrenmek istediğimi söylerken onun o zamanlar bile taramalı gibi insan öldürdüğünü tahmin etmemiştim.

Omuzlarını hafifçe silkerken ben tüm dikkatimi ona vermiştim. Bakışlarını en sevdiği renk olduğunu düşündüğüm kan kırmızısı ojeleriyle boyanmış tırnaklarına dikti ve "O gün geldiğinde babamın en güvendiği adamlarını tek tek öldürdü. O zamanlar hepsi şu anda kaldığınız evde yaşıyordu, eğer evi tamamen gezdiysen kilitli odaları olduğunu fark etmişsindir. O odaların kilitli olma sebebi, içinin yanmış olması. Korel bazı odaları ateşe vererek içindekileri öyle öldürdü." diye devam etti. Sıcak suyun altında olmama rağmen tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.

"Ben o gün odama kapanmış, kulaklığımı takmış şekilde saatlerce bekledim. Son ses müziğe rağmen adamların acı inlemelerini duyuyordum. O kadar adamla nasıl başa çıktı, nasıl hepsini öldürebildi bilmiyorum çünkü Korel bu konuyu benimle hiç konuşmadı. Yaktığı odaların yangını tüm eve sıçramasın diye nasıl tam vaktinde yangını durdurdu, nasıl hiçbir şeyi atlamadı inan fikrim yok."

Anlattıkları bir zaman önce Korel'den bahsederken kullandığı tehlikeli kelimelere tamamen uyuyordu. Benim gördüğüm sadece bir kişiyi öldürmüş olmasıydı, mafya babası olduğu için bu anlatılanlara şaşırmamam gerekirdi ama şaşırmıştım.

Yüzümün hâline kısa bir bakış atıp hafifçe gülümsedi ve "Bunların belki de senin ahlak anlayışına uymadığını veya seni korkuttuğunu anlıyorum ama başka çaresi yoktu. Eğer o gün yüzlerce adamı öldürmemiş olsaydı belki de şu an hâlâ İshak Demirel'in boyunduruğu altında olacaktık ve inan bana, bu o gün yaşananlardan çok daha korkunç olurdu." dedi anlayışlı bir biçimde. Sağ olsun, sevgilimin göz kırpar gibi adam öldürdüğü günü dinlerken korkmuş ve şaşırmış olmamı tuhaf bulmamıştı.

Yutkunup bana yakışmayacak kadar uzun süredir açılmamış olan ağzımı aralayarak "Sonra ne oldu?" diye sordum. Oturduğu yere iyice yayılarak "Korel babamın iş yaptığı herkesi kendi safına çekti, hatta düşman olanları bile kendisiyle dost yaptı. Babamın aksine bunu korkutarak değil, hepsiyle düzgünce anlaşarak yaptı ve bu sayede hepsinin saygısını kazandı. Böylece arkasında büyük bir güç daha oluştu.
Babam en güvendiği adamları ve hiçbir sağlam bağlantısı olmayınca tahttan devrildi." diye devam etti anlatmaya.

"Çok geçmeden Korel bedeninin her şeye hazırlıklı olması için 2 seneliğine ülkenin en tehlikeli bölgelerine savaşa gitti. O sıralarda koltuğu bana bırakmıştı. Geldikten sonra da kendi stratejisini uygulayarak işleri büyüttü. Kara para aklamayı baş köşeye koydu, kaçak mücevher ve uyuşturucu işlerinde en tepeye çıktı. Yavaş yavaş buraya kadar geldi işte."

Uzun soluklu bir kitabın sonuna gelmişim gibi hissederken "Vay be." diye fısıldadım. Kendi hayatım ve Korel'in hayatı gözlerimin önünde karşılaştırılırken kendimi çok vasıfsız hissettim. Tabii isteğim önüme çıkanı öldürmek değildi ama yine de Korel'le karşılaşmamış olsaydım hayatım tam anlamıyla aksiyonsuz geçecekti. Zaten benim sonumu bir çenem bir de şu aksiyon arayışım getirirdi.

Kısa bir süre sessizlik oluşurken bir anda aklıma gelen soruyla tekrar Elmas ablaya döndüm. "Peki şu an evdekiler nasıl ölmedi o gün?" Sorduğum soruya hafifçe omuz silkip "Onlar başından beri evde yaşayan ama Korel'in yanında olanlardı. Korel kendi adamlarını yanlış yapılmadığı sürece öldürmez, öldürülmesine izin vermez." dedi netçe.

Bir anda fazlaca korkunç bilgiler almanın şokunu henüz atlatamadan tutamadığım dilimden "Peki o gün İshak'ın İmparator demesine neden o kadar sinirlendi?" diye bir soru daha çıktı fakat Elmas abla anında rahatsızca kıpırdanarak "Bu anlattıklarım özel şeyler değildi ama onu Korel'in anlatması doğru olur." diye yanıtladı.

Suratım asılırken gözlerimin önünde 19 yaşında tüm evi doğrayan bir Korel vardı. Bu hayal bedenimi ürpermesini sağlarken başımı iki yana sallayıp aklımı jakuziye vermeye çalıştım. Suyu bile başkaydı, banyoda leğene doldurup içine girdiğimde böyle berrak olmuyordu sanki su.

Anlattıklarının yoğunluğundan olsa gerek bir daha ağzını açmadı. Ben aklımda istemsizce sürekli o günü hayal ederken Elmas ablanın da pek farkı varmış gibi durmuyordu, bu yaklaşık bir saat sessizce oturmamıza sebep oldu. Normalde sessiz kalma rekoru on iki dakika olan benim bu kadar süre sessiz kalmamın bir diğer sebebi de Elmas ablanın dalgınca öne bakması ve hiç konuşmak istiyor gibi durmamasıydı.

Bir saatin sonunda ilimizin de vücudu daha fazla sıcak suya katlanamayacak kadar buruşup pelte kıvamına gelmişti. Bu yüzden Elmas abla sanki daha yeni etrafı huzursuz gözlerle izleyen kendisi değilmiş gibi çenesini havalandırdı ve hafifçe gülümseyerek "Hadi çıkalım, Korel gelene kadar ancak giyinip yemeğe ineriz." dedi. Onu bekletmeden onaylayıp ayaklandım ve hemen jakuzinin yanında olan havlu yığınından bir tane kendime bir tane de Elmas ablaya aldım.

Bembeyaz havluyla buruşuk bedenimi kurularken Elmas abla havluyu göğsüne düzgün bir biçimde sarmış, gelirken elinde olan çantasından çıkardığı koyu kırmızı ruju dudaklarına yaymaya başlamıştı. Az önceki ruh hâlinden hızla sıyrılması bana iki kardeşin de duygularını rahatlıkla bastırabildiğini düşündürtmüştü. Keşke ben de aynısını yapabilseydim ama her şeyi dorukta yaşıyan yapım buna pek izin vermiyordu.

Elmas abla ruju dudağına iyice yedirdikten sonra kendimizi bir saattir tıkılı kaldığımız sıcak yerden dışarı attık. Uzun koridorlardan geçerken akşam yemeği saati yaklaştığından olsa gerek pek inleme sesi çıkmıyordu. Elmas ablanın hemen yanından yürüyerek iki-üç dakikada gri ve siyah renkteki asansöre ulaştım.

Kocaman asansör muhtemelen kayaktan gelen, her tarafları örtülmüş tiplerle doluyken havluyla aralarına girmek komiğime gitti. Otel sıcak olmasa bu hâlde götümün donacağını da bu sayede fark ettim.

Normalde diğerleri bizden bir alt katta kalıyordu ama Elmas abla bizimle aynı katta bir oda tutmuştu. Bizim odamızdan birkaç oda arkada olan odasının önüne geldiğimizde bana göz kırptı ve içeri girdi. Ben de arkasından dudak büküp seke seke odaya gittim.

Odaya girdiğimde gördüğüm ilk şey yatak oldu. Gözlerimi kocaman açıp başımı hızla başka bir tarafa çevirdim. Bu sırada kendi kendime "Of Korel, senin yüzünden ayıplı biri oldum işte!" diye hayıflanmayı da ihmal etmiyordum.

Yüzümü asıp üstümdeki fazla rahatlıktan kurtulmak için odanın içindeki banyoya girdim. Üstüme sıkıca sardığım havluyu çözüp mayomu da çıkartarak duşakabine girdim ve ılık suyu ayarlayarak başımdan dökülmesini sağladım. Asla soğuk suyla duş alabilen birisi değildim, en sıcak havalarda bile ılık suyla alabiliyordum duşumu.

Kısa bir duştan sonra havluyu tekrar bedenime sarıp odaya geçiş yaptım. Odadaki kocaman gardırobu açarak içine baktım. Gözlerimle hep giydiğim siyah kazakları direkt es geçtim ve kenarda tek duran beyaz gömleği elime aldım. Beyaz rengi tenime uyuyordu, ne zamandır giymesem de kendime yakıştırdığım bir renkti. Bir anlığına Korel'in gömleklerinden giymeyi düşünsem de bana yaklaşık dört beden büyük olacağını hatırlayıp anında vazgeçtim bu fikirden. Annem bile en fazla iki beden akıyordu bana, dört beden içine iki tane daha benden girmesini sağlardı.

Korel'i birkaç saattir görmüyor olmamın verdiği hevesle gömleği üstüme geçirdim. Altıma siyah bir pantolon giyip iyice uzamış saçlarıma şekil vermeye çalıştım. Bu sıra genelde yarım toplasam da bugün gözlerime düşmesine izin vermiştim. Sekerek Korel'in giysilerinin olduğu büyük odaya ulaştığımda burnuma direkt olarak onun kokusu doldu. Giydiği bir kıyafeti tekrar giymeyen şovcu sevgilim kokusunu nasıl buraya sindirmişti bilmesem de beklemeden saat dolabını açtım ve içinden siyah-beyaz karışık renkte bir saat çıkardım. Ayarı Korel'in bileğine göre olduğu için en son deliğe soksam da hafifçe bol kalmıştı bileğimde. Umursamadan odaya geri döndüm ve her zamanki kokumu da boynumun iki yanına sıktım. Son olarak da yüzüklerimi ince parmaklarıma teker teker yerleştirdim.

Yarım saatin sonunda tamamen hazır olduğumda aynadan kendime öpücük atıp "Merhaba, çok yakışıklısın. İsmin ne acaba?" dedim yansımama. Ardından hafifçe sırıtıp iki gözümü kırptım ve aynadan uzaklaşıp Elmas ablanın gelmesini beklemeye başladım. Bu sırada odanın her yerinde sekiyor, yerdeki parkenin şekil ve rengine göre basmama oyunu oynuyordum.

Oyunumun daha üçüncü kısmındayken kapı çaldığında koşarak kapıyı açtım ve karşımda son derece iddialı elbisesiyle dikilen Elmas ablayı buldum. Üstündeki siyah, göğüs dekolteli ve çift yırtmaçlı elbise normalde giydiklerinden farklı gözükse de ona yakıştığı kesindi. İki kardeş diğer sekiz milyar insanın hakkına girmişti resmen, buna ben de dahildim!

Beni yavaşça süzüp "Yekta, ah Yekta. Korel üstüne atlayacak." dedi bir gülümseme eşliğinde. Tek elimle saçlarımı karıştırıp sırıttım ve kapıyı ardımdan çektim. Valla umarım atlardı Elmas abla. Umarım.

Birlikte girdiğimiz asansörde o dudağındaki kırmızı rujun bozulup bozulmadığını kontrol ederken ben "Gelmiş midir Korel?" diye sordum. Adamı sadece birkaç saat görmemiş olmama rağmen günlerdir doğru dürüst yakınlaşamadığımız için haftalardır uzakmış gibi hissediyordum. Yakınlaşmamamızın sebebi diğer adamlar değildi, hatta aksine Korel nasıl korkuttuysa buldukları her fırsatta bizi yalnız bırakıyorlardı. Sebebi benim düzgün yürümemi bile engelleyen popomdu. Korel benim rahat durmayacağımı biliyormuş gibi ne zaman yaklaşsam masum öpücüklerle geçiştirmişti.

Düne kadar bu ilişkide azgın olan taraf ben değildim!

Düşüncelerime her zamanki gibi dalmışken Elmas abla rujunun düzgün olduğuna kanaat getirmiş olacak ki az önceki soruma "Gelmiş, bizimkilerle yemekte bekliyorlarmış." diye yanıt verdi. Karnım heyecanla kasılırken asansör kapıları aralandı ve otelin içindeki akşam yemeği yenilen büyük alan görüş açıma girdi. Kulağımıza direkt çatal bıçak sesleri dolarken yan yana yürümeye başladık, bu sırada gözlerim ferah dizayn edilmiş mekândaki insanların arasından Korel'i arıyordu.

Sonunda bakışlarım her zamanki gibi özenli giyinmiş Korel'i bulduğunda alt dudağımı ısırdım ve adımlarımızı o yöne yönelttim. Hareketliliği fark eden, ayakta duran Korel gözlerini refleksle bize çevirdi fakat beni gördüğünde elindeki içki bardağını ağzına götürmek için havalanan eli havada asılı kaldı.

Siyah gözlerinin içinde parıltılar oluşurken gözleri yüzümü turladı. İçimde bir yerlerde sadece birkaç saattir ayrı kaldığımızı çaresizce bağıran tarafı susturup sırıttım ve masalarına ulaştım. Korel, Tamer ve Miraç daha yemek masasına oturmamış, daire şeklindeki masanın etrafında ayakta duruyorlardı. Diğerlerini görmemiştim ama onların bir yere oturduklarını tahmin ettim.

Korel'in tek eli saçlarıma çıkarken sarı tutamları geriye taradı. Gözleri gözlerimden kopmazken "Seni özledim." diye mırıldandım etrafımızda muhtemelen bizi sinema gibi izleyen üç kişiyi umursamadan. Özlemiştim yahu, ne yapayım?

Dudağının bir kısmı havalanırken "Halledilir." dedi yoğun bir tonda. Bu cevabı benim de kocaman gülümsememe sebep olurken siyah hareleri bir anda arkada bir yerde sabitlendi. Aynı saniye dudaklarından bir küfür çıkarken kaşlarım çatıldı, beklemeden ben de arkamı döndüm.

Hemen birkaç adım ötemde bize doğru yürüyen adam benim de içimden bir küfür geçirmeme sebep olurken en son birkaç ay önce gördüğüm cam gibi olan mavi harelere baktım. Hemen birkaç adım ötemde ve gittikçe yaklaşan adamdan birkaç ay önce kendisinden mücevher kaçırmıştık. İşin kötüsü bu olayın başrolünde ben de vardım. Korel'in oğlu olarak gittiğim görevden boşalma sorunlusu olarak çıkmıştım.

Adamın gittikçe yaklaşması sebebiyle istemsizce Korel'e yaklaştım fakat omzumun yaslandığı göğsünün hiç gerilmemiş olduğunu fark ettim. Lan adamdan milyonlarca lira kaçırdık, alo?! Biraz gerilebilir miyiz lütfen!

Sonunda isminin Altan olduğunu hatırladığım adam önümüzde durduğunda dudaklarında yakışıklı yüzüne uyan bir gülümseme oluştu. Bu gülümsemeyi "Baba oğul da buradaymış." diyen alaylı ses takip etti. Korel'in kaşları refleksle çatılırken dudaklarımı araladım ama yanımızda duran Elmas abla "Babasının otelinde olduğumuz içindir belki." dedi kontrollü bir sesle.

Karşımızdaki adam çenesini ona çevirdiğinde kısa bir an Elmas ablayı süzdü. Kırmızı alt dudağını diliyle ıslatırken umursamaz bir sesle cevap verdi. Bu sırada karnım hafif bir gürültüyle guruldadığında Korel'in büyük eli belime kayarak birbirlerine yukarıdan bakan iki kişinin yanından geçmemizi sağladı ve bizi diğerlerinin oturduğu masaya götürdü. Bakışlarım tekrar Elmas ablaya dönerken yüzünde hafif bir gülümsemeyle güçlü şekilde dikildiğini fark ettim. Karşısındaki adamın da ona bir şeyler söylerken ondan bir farkı yoktu.

Dudak büküp önüme döndüm ve hemen yanımda tabağıma bir şeyler koyan adama dönüp "O neden burada?" diye fısıldadım. İnsanın dolandırdığı kişiyle karşılaşması da tuhaf bir şekilde utandırıyormuş, ben herkes yerine deneyimledim merak etmeyin.

Ona yandan bir bakış atıp "Tatile gelmiştir." dedi olağan bir sesle. Gözlerim kısılırken "Biraz gerilsene be adam, hadi gerilmiyorsun ayıp olmasın diye azıcık şaşır. Ben daha yeni girdim bu işlere ve ilk defa dolandırdığım adamla karşılaşıyorum!" diye sitem ettim fısıldamaya devam ederken. Bu dediğimle dudaklarından kısık bir gülüş çıkarken "Bize doğru düzgün bakmayacak bile ufaklık, olmuş bitmiş olayın hesabı sorulmaz bizde. Merak etme." dedi sonunda düzgün bir açıklama yaparken.

Ben beş liralık borcumun bile peşinden günlerce koşuyordum, millet milyonları öylece gözünden çıkarıyordu. Vay anasını.

Korel tabağımı doldurduğunda çatalımı bir tavuk parçasına batırıp masadaki her zamanki sessizliği böldüm. "Acaba tavuk olsak ne olurdu?" Herkesin bakışı anında bana dönerken "Düşünsenize, dünyaya geliyorsun, büyüyorsun, birileri sana yem verip çocuklarını çalıyor. Çocuklarını yiyor! Sonra da sen iyice büyüdüğünde seni yiyor. Bir zamanlar harika olan beyaz vücudun birilerinin tabağına pilavın yanına düşüyor! Hem de ucuz fiyata!" diye devam ettim dehşetle.

Herkes bıyık altından gülerken Yusuf'un yanında oturan Tuncer alaylı bir tonda "Hayatım boyunca tavuk olsam ne olurdu diye düşüneceğimi düşünmemiştim Yekta, sayende o da oldu." dedi. Bu cümleyle birçok kişiden gülüş sesleri çıkarken "Peki daha önce osuruk böceği olduğunu düşündün mü hiç?" diye sordum tatlı tatlı. Ben çok düşünmüş ve üzülmüştüm.

Onun dehşete düşmüş yüzüne bakıp "Bak, doğanda olan bir şey yüzünden sana kötü bir isim takmışlar. Seni gören herkes kaçıyor, en sevilmeyen böceksin. Birisi seni sevsin istiyorsun ama kimin yanına gitsen kaçıyor... İlk defa birisi sana ılımlı yaklaşıyor ama sonra arkadan birisi 'O osuruk böceği!' diye böğürüyor ve yine yalnız kalıyorsun... Çok üzücü değil mi?" diye açıkladım hüzünlü bir sesle. Bu hayatta en çok üzüldüğüm hayvanlardandı. Keşke birisiyle iletişim kurabilseydim de hayat hikayesini dinleyebilseydim.

Masaya kısa bir sessizlik çökerken "Hiç oturup osuruk böcekleri hakkında böyle düşünmemiştim... Gerçekten çok üzücü." dedi masanın en köşesinde oturan Deniz. Birkaç kişi kafasıyla onayladı onu. Zaferle sırıttım, artık osuruk böceği gördüğünde kaçmayacak birkaç kişi daha vardı.

Tabağımdaki yemeklerden büyük bir çatal daha alıp ağzıma koyarken bir anda bacağımda bir el hissettim. Dolu ağzımla ve hafifçe büyümüş gözlerimle gözlerimi yanımdaki adama çevirdiğimde onun siyah gözlerini masada sabitlemiş olduğunu gördüm. Büyük eli ince bacağımı tamamen kavradığında ve hafifçe sıktığında öksürmenin eşiğinde ağzımdaki lokmayı zorlukla çiğnedim. Bacağımdaki eli biraz daha yukarı, kasıklarıma ilerleyip o noktayı okşarcasına sıktığında ise az öncekinin aksine öksürüklerimi tutamadım.

Herkesin gözü tekrar bana dönerken Korel diğer eliyle önümdeki, içinde su bulunan kadehi bana uzattı ve dudağının bir kısmını havalandırdı. Karşımda oturan Tuncer biraz endişeyle "Yekta iyi misin?" diye sorduğunda bekletmeden başımla onayladım. Korel'e öksürüklerim arasından kısık bir bakış attım ve uzattığı suyu alıp yavaşça boğazıma gönderdim. Bir masa fantezimiz eksikti, o da sağ olsun tamamlanmıştı.

Su sayesinde öksürüklerimden kurtulmamın hemen ardından bacağımdaki parmağı bulunduğu yeri dairesel biçimde okşamaya başladığında karnım kasıldı. Sertçe yutkunup önümdeki tabaktan bir lokma daha aldım ve kendimi çiğnemeye zorladım. Ben onu görmezden geldikçe parmağını daha fazla hissedilir hâle getirdiğini fark ettiğimde bir kararla dudaklarımı onun kulağına yaklaştırdım ve bana hiç uymayacak kadar edepsiz bir cümlenin dudaklarımdan sızmasına izin verdim.

"Biraz daha devam edersen parmağın bacağımda değil, dudaklarımın arasında olacak."

Benden nasıl çıktığını anlamadığım cümle onun gözlerindeki bakışın anında hırçınlaşmasına sebep olurken bir anda ayaklandı. Gözlerim aşağıdan ona bakarken o çenesiyle kalkmam için bir hareket yaptı. Yutkunup ayaklandığım an yürümeye başladığında masadaki ne olduğunu anlamayan diğer kişilerden hiçbir farkım olmamasına rağmen peşinden hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Ne olmuştu birden bire şimdi?

Birileri çıkıyor olduğu için kapısı açık asansöre direkt girdiğinde ben de ona yetiştim ve onun büyük bedeninin aksine küçük olan bedenimi asansöre attım. Sabırsız bir tavırla asansör düğmesine bastığında bile benden yana bakmadı. Bugün sabahtan beri çıkan sorunlar yüzünden ince bir gerginlik olduğunu biliyordum üstünde, özellikle döndüğünden beri belli etmese de canının sıkılmış olduğunu anlamıştım ama şimdiki tavrı normal bir gerginliğe uymuyordu.

Gergin ve sessiz geçen birkaç saniyenin sonunda asansör bizim kata ulaştı. Beklemeden içinden çıkan bedeni takip ettim, büyük ve hızlı adımlar sebebiyle çok sürmeden koridorun sonundaki odaya varmıştık. Odanın kapısını açıp içine girdiğinde ben de beklemeden girdim.

Odaya adımımı attığım an kolumdan çekilip kapıya sertçe yaslandığımda dudaklarımdan çıkacak olan acı dolu inleme onun dudaklarına hapsoldu. Dudakları hırçın bir hamleyke dudaklarımı aralayıp dişlerine hapsettiğinde ben henüz şoktan çıkamamış olsam da bedenim ona karşılık verdi. Üst dudağını ağzıma alıp emmeye başladığımda o her zamankinden daha sert ve sabırsız öpücüklerini dudaklarıma veriyordu.

Kendi dudaklarının tadının yanında aldığım viski tadı gözlerimi sıkıca kapatmama sebep olurken büyük elinin belimi sıkıca kavrayıp kendisine bastırdığını fark ettim. Ellerimi onun sert omuzlarına kaydırıp kendimi biraz havalandırdım ve özlediğim dudaklara sonunda tam anlamıyla kavuşmuş olmanın sevinciyle daha fazla araladım ağzımı.

Dili dilime vurup arkaya ittiğinde benim tek elim onun ensesine çıkmış, kısa tutamları kavramıştı. Alt dudağım dişleri arasında acımadan ezilirken bedenim de eli tarafından sürekli kendisine bastırılıyordu. Dili damağımda bir tur atarak ağzımın karıncalanmasına sebep olduğunda saçlarını daha sıkı çekiştirerek kendimce bir yanıt verdim ona. Damağımın üstünden dudağımın iç kısmına kayan dili dudaklarımdan bir mırıltı çıkmasına neden olurken o geri adımlarla yatağa doğru ilerledi. Ona yapışık olduğum için ben de onunla birlikte yatağa ulaştım.

Dizi yatağa değdiğinde duraksamadan oturdu ve beni kucağına çekti. Hiç hız kaybetmeden tekrar dudaklarına uzanmak istediğimde tek eli saçlarımı kavradı ve başımı kendinden uzak tuttu. Beklemediğim bu hamle dudaklarımdan ince bir sızlanma sesi çıkartırken o iyice kararmış gözleriyle baş parmağını kaldırdı. Kalbim bu hamlesiyle iyice hızlanırken parmağını dudaklarıma sertçe sürtüp içine doğru itti.

Sıcak ağzım baş parmağını anında kabul ederek aralandı. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan dilimi parmağının ucuna sürttüğümde üstünde oturduğum beden sert bir nefes aldı. Bu benim de ondan bir farkım olmamasına rağmen hafifçe gülümsememi sağladı.

Dilimi parmağına dolayıp yapabildiğim kadar yavaşça ıslatırken kalçamı da altımdaki sertlikte yavaş yavaş oynatıyordum. Ağzımdaki parmağı tamamen ıslak hâle getirdikten sonra iyice ağzıma alıp emerek yutkundum ve kendimi ona iyice bastırdım. Her hareketimle gözlerindeki bakış daha da hırçınlaşırlen dişlerimi parmağına sertçe sürttüm. Bir şey söylemek için parmağını ağzımdan çıkartırken uzayan ince çizgiye dudaklarını yalayarak baktığını fark ettim.

Ellerimi göğsüne bastırıp onu yatağa ittiğimde zorluk çıkarmadan sırtını yatakla buluşturdu. Dudaklarımı dudaklarına yaslarken gözlerimi gözlerinden çekmemiştim, nefesi dudaklarımı okşarken "Bırak gerginliğini alayım." diye fısıldadım. Yüzü bariz bir şaşkınlığa bürünürken tırnaklarımı sürterek bedenimi aşağı indirdim. Siyah pantolonunun düğmesini açıp çamaşırın üstünden onu okşadım ve beklemeden aletini açığa çıkarttım.

Az önceki cesaretim gördüğüm şeyle tuzla buz olurken sertçe yutkundum ve durmama izin vermeden dilimi elimdeki aletin ucuna sürttüm. Aynı saniye Korel'den küfür dolu bir cümle çıktı. Sıcak dilimi dairesel şekilde oynatırken duyduğum cümle sırıtmama sebep oldu. Koskoca mafya babasını bu hâle getirmek ne kadar zaman geçerse geçsin hoşuma gidecekti sanırım.

Ucunu iyice ıslattıktan sonra dilimi boydan boya tüm alette gezdirdim. Dişlerimi her damarın üstüne sürterken bir anda Korel'in boğuk küfürlerine karışan başka bir ses oldu. Bu ses irkilerek durmamı sağlarken sesin hemen yanımdaki cebin içindeki telefondan geldiğini anlamak uzun sürmedi. Ulan millet çatır çatır sevişiyordu, biz ayda yılda bir niyet edince birilerinin arayası tutuyordu! Neyse, en azından bu klasik sahneyi yaşamadan ölmüş olmamıştım.

Korel az önceki küfürlerinin aksine oldukça sinirli şekilde telefonu cebinden çıkarttı ve aramayı yanıtlayıp kulağına yasladı. Alnında ve boynunda hızla atan damarlara kısa bir bakış attığımda o karşı tarafı sabırsızca dinliyordu, ardından tok ve baskın bir sesle "Bensiz halledin." dedi. Bence de sensiz halletsinler, ne güzel sevişecektik ya.

Korel'in alnındaki damar sinirden attığında karşı tarafın ne dediğini merak ettim. Bu merakımın çok uzun sürmesine izin vermeden "Lan kaç kişisiniz orada, halledin işte! Ben gelirsem sizi de sikmeden bırakmam!" dedi sinirle. Alt dudağımı ısırıp sessizce beklemeye devam ettim.

En sonunda içine sert bir soluk alıp hiçbir şey demeden telefonu kapattı ve yatağa fırlattı. Sinirle bakan gözleri bir anda bana döndüğünde irkilsem de o bakışlarını anında yumuşatmıştı. Tek eli saçlarımı yavaşça okşayıp geriye tararken "Aşağıda sorun çıkmış, gitmem lazım." dedi istemediği her kelimesinden belli olan bir sesle. Benim de yüzüm istemsizce asılırken "En kısa sürede döneceğim, tamam mı bebeğim?" dedi bir çocuğa açıklamak için kullanılan yumuşak tonda.

Onu başımla onaylayıp "Bir şey olmaz, böylelikle tüm klişeleri yaşayıp gerçek bir çift olacağız. Bir sonraki öpüşmemizde de içeri birisi girer-" diye söze başladım ama sözlerimi yine telefondan gelen ses böldü. Telefona anında sinirli bir bakış atıp "Tamam ya, al senin olsun Korel! Susuyorum." dedim huysuzca.

Bu tavrım Korel'i güldürürken tamamen doğruldu ve altındaki pantolonu tekrar beline çekip kemerini bağladı. Kemikli elleri kemeri becerikli şekilde bağlarken gözlerimin o noktadan ayrılması uzun sürdü, yatağın üstünde duran telefonu alıp cebine attı. Kısa bir duraksamanın ardından her daim düzenli duran gömleğini pantolonun üstüne aldı. Bu sırıtmama sebep oldu.

Eğilip dudaklarını sarı saçlarımın tepesine bastırdı. Gözlerim bu şefkatli temasla kapanırken o baş parmağıyla yanağımı okşayarak "Kapıyı açma." dedi net bir tonda. Başımla onu onaylarken son kez yanağımı okşayıp büyük odadan çıktı.

Kendimi yatağa boylu boyunca attım. Bu yatakta Korel'i beklerken sabah hissettiğim kötü his aklımdan çoktan çıkmıştı, yine tüm neşemle dudaklarımda kocaman bir sırıtma oluşmuştu.

••

bölümü bitirmeden sizden hepinizin yorum yapmasını istediğim bir konu var

tahmin edin ne.. evet.. yine kapak..


beğeniye göre değiştireceğim veya aynısı kalacak.

bölümü nasıl buldunuz?

korel'in geçmişi hakkında ne düşünüyorsunuz?

sonda yaptığım şeye kızmayın telafi ederiz ualskslslsk

şimdilik bu kadardı. sizi seviyor, öpüyor ve gidiyorum ❤️

08.08.21 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 118K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
612K 29K 51
Burak: Ne istiyorsun? 055*: Bu kadar kaba olma ya. 055*: Alt tarafı bir soru soracaktım. Burak: O zaman sor, ders çalışmam lazım. 055*: Alıkoyduysam...
1.2M 55.9K 61
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
1M 41.9K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...