KORKAK | Texting

By afroditmavisi

6M 413K 328K

Ege; Sana bir keresinde kalbimi hiçbir şekilde kıramayacağını, hayatımda bu kadar yerinin olmadığını söylemiş... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.6
6.7
6.8
6.9
7.0
7.1
7.2
7.3
7.4
7.5
7.6
7.7
7.8
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM

7.9

54.3K 3.9K 4.5K
By afroditmavisi

Batuhan Kordel - Anıları Sakla

"Eğer babama yakalanırsak kendine ölümlerden ölüm beğen Ege."

Sessizce konuşmamın ardından korkuyla mutfak kapısına bakarak herhangi bir tehlikenin olup olmadığına baktım ve tekrar Ege'ye döndüm. Görünürde babam yoktu ama bu her an bir yerlerden çıkıp gelmeyeceği anlamına gelmiyordu. Ege mutfaktan bahçeye açılan kapıdan içeri girdiğinde sessiz olmaya özen göstererek kapıyı kapattım.

"Kıyamaz o bana." Diye fısıldadı gülerek.

"Tabii canım." Dedim alayla. "Hiç kıyamaz."

Sessiz sakin odamda oturmuş dersime çalışırken aniden Ege'den gelen mesaj ile kendimi bu aksiyon dolu atmosferin içerisinde buluvermiştim. Beyefendi bugün akşam yemeğinde yürek yemiş olmalıydı yoksa bu gece yanıma gelip odama kadar çıkma isteğinin başka bir açıklaması olamazdı. Hem de babam evdeyken.

"Seni kıyma makinesine gerek kalmadan neşterleriyle kıymaya çevirir."

Bakışlarından saniyelik bir korku geçip gittiğinde sırıttım ve mutfaktan çıkmak için kapıya yöneldim. "Sen bekle ben önce ortalığı kontrol edeyim." Kapının önüne geldiğimde başımı öne doğru uzatıp kimsenin olup olmadığına baktım. Bomboş holü görünce ışığı yanan ve mutfağın biraz çaprazına denk gelen oturma odasına bir bakış attım.

Ege'ye döndüm. "Sen burada dur, bizimkilere bakıp geleceğim."

"Tamam."

Ege'yi mutfakta bırakarak salona geçtim. Kapının önünde dikilip önce yemek masasında bilgisayarıyla uğraşan anneme sonra ise televizyon izleyen babama baktım. Yarın nöbeti olduğu için bugün eve erkenden gelmişti. Ege ise tam gününü bulup babamın evde olduğu zamana denk getirmişti bize gelme işini. Ne olurdu yarın gelseydi? Bu kadar korkuya, gerginliğe gerek kalmazdı en azından.

"Niye orada dikiliyorsun kızım? Gelsene yanımıza." Babamla göz göze geldiğimizde çaktırmadan yutkundum.

"Yok ben odama çıkıp ders çalışacağım şimdi. Öyle bi' yanınıza uğrayayım demiştim." Babam bu dediğim üzerine yüzüne gururlu bir gülümseme kondurmuş ve bakışlarını anneme çevirmişti. "Görüyor musun Merve? Ben demiştim benim kızımın aklı başına gelir de ders çalışıp iyi bir yer kazanır diye."

Ders çalışıyorum bahanesiyle Ege'yi odama atacağım gerçeği biraz vicdanımı sızlatmıştı...

Ben zoraki bir biçimde gülümsemeye çalışırken annem başını bilgisayardan kaldırıp bana baktı. Gözleri kısılırken bakışları yavaşça arkamda bir noktaya kaydı ve saniye saniye kaşlarının çatılışını izledim. Korkuyla kalp atışlarım hızlanmaya başladığında Ege'nin bir salaklık yapmamış olması için içimden dualar etmeye başlamıştım. "Mutfağın ışığı neden açık?"

Rahatlayarak derin bir nefes alıp verdim. "Ben kahve ya-"

Tam o sırada mutfakta büyük bir gürültü koptuğunda lafım yarıda kesilmişti. Bir şeylerin art arda yere düşme sesi üçümüzünde gerilmesine sebep olurken babam hemen oturduğu koltukta doğrulmuştu. "Evde birisi mi var?"

Yerinden kalkacağı sırada "Kedim!" dedim aklıma gelen ilk şeyi söyleyerek. "Kedime mama veriyordum mutfakta. Muhtemelen o bir şeyleri düşürmüştür."

Kurtarmış mıydım?

"Kedi o kadar şeyi nasıl düşürebiliyor Miray?" Babam ayağa kalkıp salondan çıktığında korkuyla arkasından baktım.

Kurtaramamışım.

Annem "Giray dikkat et belki hırsız falandır." deyip peşinden o da salondan çıktığında korkutan kaskatı kesilmiş bedenimle arkalarından onları izlemiştim. Benim sevgilimin birazdan helvası kavrulacak senin derdin babam mı anne ya?

Başka ne olacaktı geri zekalı?

Oflayıp mutfağa geçtim. Son duamı ede ede mutfağa girdiğimde ben bir felaket senaryosuyla karşılaşmayı beklerken öylece dikilen annemle babamı görünce rahat bir nefes almıştım. Ege ortalıkta yoktu bu demek oluyordu ki akıllılık edip kaçabilmişti. Memnuniyetle sırıttım. "Bakın kimse yok."

"Sırıtma sırıtıklar gibi." Dedi babam ve bahçeye açılan kapıdan dışarıya çıktı.

Gözlerimi devirdim. Annem de peşinden çıktığında daha da gerilmiştim çünkü Ege kaçtıysa muhtemelen bahçede bir yerlerde olmalıydı. Tam arkalarından gitmek üzereydim ki duyduğum sesle duraksadım. "Şşt Miray." Sesin geldiği yöne doğru yürüyüp mutfaktan hole çıktığımda şaşkınlıkla merdivenlerin başında dikilen Ege'ye bakmıştım. "Sen oraya nasıl kaçabildin?"

"Bilmiyorum. Masanın üzerindekileri düşürüp ses çıkarınca an ki göt korkusuyla yardırdım."

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve kafamı salladım. "Tamam sen geç benim odama ben gelirim birazdan." Dediğimde dediğimi onaylayan cinsten mırıltılar döküldü dudaklarından. Daha sonra kalan son birkaç basamağı çıkmış ve odama doğru ilerlemeye başlamıştı.

"Kedi nerede Miray?" Annemin sesini duyduğumda başımı bahçeden içeriye girmekte olan annemle babama çevirdim. "Korkup odama kaçmıştır herhalde." Diye cevap verdim.

Gerçekten de korkup odama kaçmıştı bu arada.

"Dışarda kimse yok." Dedi babam ve kapıyı kapattı. "Cidden kediymiş."

"Ben demiştim."

"Yaa hediyem..." Annem üzüntülü bir sesle konuşup masanın yanına çöktüğünde yerdeki kırılmış parçalardan birisini eline almıştı. Ege yanlışlıkla anneme iş arkadaşından gelen doğum günü hediyesini kırmıştı. Yanına çöküp kırıkları toplamaya başladım.

"Şu kediyi daha da sevmeye başladım." Diye keyifli bir sesle konuştu babam. Hediyeyi alan kişi erkek olduğu için babamın pek hoşuna gitmemişti ve ne zaman masanın üzerindeki vazoya bakışları kaysa sanki o adam karşısındaymış gibi sinirle bakıp bakıp duruyordu.

"Hediyeye de sinirlenmezsin Giray."

"Hediyeye değil onu alan yavşağa sinirleniyorum."

Büyük kırıkları toplayıp tezgahın üzerindeki çöp kutusuna attım. "Adam evli Giray, umarım bunun farkındasındır."

"Evli olduğu sana yavşamadığı anlamına gelmiyor." Annem babama laf yetiştiremeyeceğini anlamış olacak ki bu konuyla ilgili konuşmayı kesti. "Aynen, öyledir."

"Lafı açılmışken yarın seninle birlikte şirkete geleceğim. Şanslıysam o şerefsizi de görürüm."

Gülerek aralarına girdim. "Sizin sohbetinize doyum olmaz. Ben en iyisi odama gidip ders çalışayım, hadi size iyi geceler."

Ne ders çalışmak ama öyle!

Annemle babam bu konu hakkında konuşmayı sürdürürken koşar adımlarla merdivenleri çıktım ve odama girdim. Kapıyı örtüp her ihtimale karşılık kilitleyerek Ege'ye döndüm. Yatağımın üzerine oturmuş çalışma masamın önünde tüylerini yalayan kedime garip bakışlar atmakla meşguldü kendisi. "Kedime şöyle bakmaktan vazgeç. Seni gördüğünde korkuyor artık hayvan."

"Ben de onu gördüğümde korkuyordum. Her şey karşılıklı." Kediyle inatlaşıyordu resmen.

"Bu burada bizimle mi kalacak? Atsana şunu odadan dışarıya."

"Seni atarım onu atmam." Dedim kedimin yanına gidip önünde diz çökerken. Ellerimi tüylerinde gezdirmeye başladığımda hemen bana sırnaşmaya başlamıştı. Hamile olduğu için bu sıralar ayrı bir ilgi istiyordu. Sürekli uyuyan kedim son zamanlarda kendisi ayağıma gelip kendini sevdirir olmuştu.

"Vay be." Diye mırıldandı Ege. "Şu kedi kadar değerimiz olmadı."

"Ne münasebet." Dedim hemen. "Sen nasıl kendini kediyle kıyaslarsın? Elbette ki o daha değerli."

"Gidiyorum ben." Dedi ve bir hışımla ayağa kalktı. "Biz o kadar göt korkusuna rağmen bir haftadır görmediğimiz sevgilimizin yanına gelelim ama sonra tek vasfı yatmak olan kedi karşısında kaybedelim." Gülerek çöktüğüm yerden kalktığımda Ege'yi tekrar eski yerine oturttum.

"Ya tamam şaka yapıyordum." Sinirle kediye baktı bir süre ve sonra gözlerini devirdi. Kediyi kucağıma alıp yatağına bıraktıktan sonra çalışma masama ait olan sandalyeye oturup Ege'ye doğru döndüm. Spor salonuna gittiğimiz günden sonra neredeyse bir hafta görüşememiştik. Yurt dışından halası geldiği için ailecek onunla ilgilenmişlerdi ve doğal olarak pek zamanımız olmamıştı buluşmaya. Bu bahaneyle dershaneye de gelmemişti.

"Halan gitti mi?" Diye sordum.

Başını salladı. "Onu havaalanına bıraktıktan sonra buraya geçtim."

"Anladım..."

"Bunu ne zaman çıkarttırdın?" Deyip parmağıyla yatağımın yanındaki komodinin üzerinde duran çerçeveyi işaret etti. Bakışlarım çerçeveye kaydığında gülümsedim. Yazın sahile gittiğimiz zamanlardan birinde Hazal'ın çektiği bir fotoğraftı. Fotoğrafta Ege kollarını arkadan belime sarmış ve çenesini omzuma yaslamıştı. Ben ise ellerimi onunkilerin üzerine koymuş kafamı da göğsüne yaslamıştım. İkimizde denizi izlerken Hazal bizden habersiz çekmişti.

"Birkaç hafta önce."

"Sen baban beni öldürsün istiyorsun galiba." Dedi. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı, fotoğrafı çıkartıp baş ucuma koymam hoşuna gitmişti galiba. Gerçi o yapsa benim de hoşuma giderdi.

Babam çerçeveyi ilk gördüğünde birkaç dakika boyunca boş boş bakmıştı. Sonra odamdan çıkıp ağlamaklı bir ses tonuyla "Merve bu kız elden gidiyor, ben artık dayanamıyorum. Yeni bir kız çocuğu yapıp Miray'ı çatlatmamız gereken konular var." demişti.

Aklıma gelen şeylerle gülümsemem büyürken gülüşümün yüzümde donmasını sağlayacak bir şey oldu. Kapım çaldı ve hemen arkasından babamın sesi geldi. "Miray, içeri gireceğim müsait misin?"

Hemen oturduğum yerden kalkarken Ege de telaşla ayaklanmıştı. Bir kapıya bir Ege'ye baktım. "Bir dakika baba!" Ege'ye dönerek yatağımın altını gösterdim. "Çabuk gir şuraya çabuk." Ege yatağın altına baktığında 'ciddi misin' dercesine kaşlarını kaldırdı. "Ne bakıyorsun öyle?"

"Bir doksanlık insanı oraya nasıl sığdırmayı planlıyorsun?"

"Yürek yiyip gelen sensin! Nasıl sığacağını da kendin düşün." Diye fısıldadım hararetle. Bir yandan da gerginlikle kapıya bakıp bakıp duruyordum.

Ege'yi kolundan tuttuğum gibi yatağın yanına getirdiğimde yatağın altını işaret ettim. "Hadi çabuk gir."

"Miray sığmam ben oraya!"

"Dene bir şekilde! İkimizde ölelim mi istiyorsun?" Kararlılığımdan ödün vermeyeceğimi fark ettiğinde mecburen yere çökmüştü. "Bıktım, yemin ederim bıktım. Hep bir engel hep bir dert. En sonunda alıp kaçıracağım seni o olacak." Söylene söylene yere yüz üstü uzandı.

Kaçırabilirdi aslında.

"Miray giriyorum?"

"Üstümü değiştiriyorum baba bir dakika!"

Can çekişerek yatağın altına girmeye çalışan Ege'ye döndüğümde gülme isteğimi güçlükle bastırmıştım. "Sakın gülme." Deyip işaret parmağını bana doğrulttu. "Saklanmam sonra ikimizde yanarız."

"Tamam tamam." Bütün bedenini yatağın altına soktuğunda hızla doğrulup kenarları yatağımın örtüsüyle güzelce örttüm. Gerilmekten kan ter içinde kalmış bir hâlde kapının önüne geldiğimde kilidi çevirip kapıyı açtım ve geri çekildim. "Kapı neden kilitliydi?"

Annem de babam da odama girmeden önce kapıyı çalıp müsait olduğumu söylememi bekledikleri için kapıyı kilitleme gibi bir ihtiyacım olmuyordu genelde. "Bilmem fark etmemişim kilitlerken." Gibi saçma bir cevap verdim.

"Üstünü de değiştirmemişsin." Dedi üzerimi süzerken. Evet, bunu akıl edemeyecek kadar da geri zekâlı bir insandım ben. Babama bir cevap veremezken bakışları odamda gezinmeye başladı. Her bir köşesine uzun uzun bakarken ben bir an önce bu gecenin bitmesi için dualar ediyordum. Allah'ım bu gece yakalanmadan geçirirsek söz veriyorum Ege'yi iki gün boyunca öpmeyeceğim.

"Bok kokusu alıyorum." Dedi babam şüpheli bakışlarını bana çevirirken.

Ben sıçtığım içindir.

"Bana ne boku ne kokusu ya?" Bakışları bir kez daha odada gezinmeye başladığında dudağımı dişledim. "Hem sen ne için gelmiştin odama?"

"Dershanede deneme yapmışlar onun sonuçları geldi." Deyip cebinden telefonunu çıkardığında merakla beklemeye başladım. Hayatımda güzel geçen ilk ve muhtemelen son denemeydi. Bu yüzden kaç gündür biraz heyecanla bekliyordum sonuçları. Babam telefonundan bir şeylerle uğraştıktan sonra bana uzattı.

Ekrandaki sonuçlara bakmaya başladım. On beş kişilik sınıfta beşinci, iki yüz kişilik dershanede ise otuz beşinci olmuştum. Kimine göre düşük gelecek bir sıralama olsa da benim için çok iyiydi. "Oha çok iyi! Ben en iyisi zirvede bırakayım, fazlası zarar."

"Ben de şaşırdım senden hiç beklemezdim." Dedi babam. Ailemin bana olan güvenini görüyorsunuz işte...

"Sen beni ne sandın?" Deyip saçlarımı geriye savurdum. Bu sıralamadan sonra üç gün falan egomdan geçilmezdi galiba. Her fırsatta bunu dile getirirdim kesin. Bir an önce gitmesi için babama telefonunu uzattım. Elimden alıp cebine soktu. "Neyse ben çıkayım sen ders çalışmaya devam et."

Çıkmak için haraketlendiği sırada gözleri ordanın ortasında ilerleyen kedime kaydı. "Bu arada kedinin yarın kontrolü var, unutma götür."

"Tamam, unutmam." Diyerek kediye baktım ve gözlerim anında kocaman açıldı. Kedi yatağın altına doğru gidiyordu!

Gerginlikle gülümseyip babama döndüm ve koluna girdim. "Hadi aşağı gidip baba kız kahve içelim." Bu sırada kedi yatağın altına girmiş, miyavlamaya başlamıştı. "Ne zamandır içmemiştik." Diyerek onu odamdan çıkarmaya çalıştığımda babam kolumdan kurtuldu. "Tamam Miray ineriz, niye koluma asılıyorsun?"

"Aa öyle mi yapıyorum? Hiç farkında değilim!"

Kedi durmadan miyavlamaya devam ederken babam yatağın altına çevirmişti bakışlarını. "Neden miyavlayıp duruyor?"

"Kesin bir şey falan görmüştür o. Sen boş ver onu, hadi inelim aşağıya." Can çekişiyordum resmen! İki dakika da hiç gerilmediğim kadar gerilmiş, götüm hiç atmadığı kadar üç buçuk atmıştı. Ege'nin aksiyon arayışının cefasını ben çekiyordum. "Dur Miray, belki bir şey olmuştur."

"Baba ne olacak ona ya? Senden benden sağlam o."

Kedinin miyavlama sesi tüm odada dağılmaya devam ederken babam kaşlarını çatarak bana baktı. "Sana kedi emanet eden de hata. Hayvan ölse umrunda olmayacak." Yanımdan ayrılıp yatağın yanına gitti ve diz çöktü.

Siktir, siktir, siktir.

Tam şu an babamın telefonunun çalması gereken yerdeydik! Ya da kapı çalmalıydı veya annem gelip babamın dikkatini dağıtmalıydı. Dizilerde, filmlerde hep böyle olurdu. Fakat tabii benim şansım o kadar yaver gitmediği için olduğum yerde durmuş babamın yatağımın örtüsünü kaldırışını izlerken bulmuştum kendimi.

"Ben boşuna bok kokusu almamıştım. Sarı bok ne işin var lan kızımın yatağının altında?"

E o zaman ben kaçayım.

Yavaştan yavaştan kapıya doğru adımlamaya başladığımda babam hemen fark etmiş ve öldürücü bakışlarını bana çevirmişti. Olduğum yerde çivilenip kalırken ciddiyetinin biraz olsun geçmesini umarak şirince sırıttım. Babamın bakışları zerre değişime uğramadan yatağın altındaki Ege'ye çevrildi.

"Çık lan şuradan, çabuk çık! Göstereceğim ben sana şimdi."

Babamın tehditinin üzerine aşağıya doğru "Anne!" diye bağırdım. "Koş gel babam Ege'yi öldürecek!"

Annem varken babam istediği gibi hareket edemiyordu. Bu yüzden her seferinde annemin arkasına sığınıyordum. Babam da bunu bildiği için Ege konusunda bana uyarılar yaparken annemin olmadığı zamanları tutturmaya çalışıyordu. Anneme seslenmemle babamın az öncekinden daha sinirli bakışları bana döndü. Sırıtmam devam ederken nispet yaparcasına kollarımı göğsümün üzerinde birbirine bağladım.

"Biz seninle yalnız kalırız illaki Miray Hanım."

Ege yatağın altından çıktığında babamın bana bakmasını fırsat bilerek hızla ondan uzaklaşıp odadaki en uzak köşeye kaçmıştı. Babam hareketliliği fark edince Ege'ye döndü. "Ne işin var senin burada şerefsiz?"

"Giray abi biliyor musun?" Ege bir sır verecekmiş gibi kısık sesle konuşmuştu. "Bende uyur gezerlik varmış."

"Hadi ya?" Dedi babam. "Öyle miymiş?"

"Öyleymiş bizde yeni öğrendik. İşte odamda bi' uyuyorum sonra başka başka yerlerde uyanıyorum. İnanır mısın dün sabah uyandığımda dershanenin kapısının önündeydim. Şimdi de buradayım işte ama hiç farkında değildim. Sonradan çıktı bir de bu, kaza sebebiyet verdi herhalde. Kafamı vurdum ya..."

Ege'nin saniyeler içerisinde soluksuz konuşup saçma sapan yalanlar uydururken şokla onu izliyordum. Ulan Ziya anladık atıyorsun ama bari yutulur cinsten olsun be oğlum.

Bu sırada annem odaya girdiğinde birazcık rahatlamıştım. Hiç değilse babamı az bir şey de olsa sakinleştirebilirdi. Annem odamdaki Ege'ye şaşkınlıkla baktı ve sonra gözlerini bana çevirdi. Ne olduğunu sorgular gibi kafasını iki yana salladığında babama yaptığım gibi ona da şirince sırıttım. Yapabileceğim başka bir şey yoktu çünkü!

"Bu sefer beni sende sakinleştiremezsin Merve. Çocuk kızımın yatağının altından çıktı!" Gözleri bana döndü. "Kim bilir nasıl girdi odaya?" Dedi imayla.

Haberim yoktu deyip her şeyi Ege'nin üzerine atsam yırtar mıydım acaba?

"Yok artık Miray." Dedi annem hayretle. "Bu kadarına  da benden yardım bekleme."

Dudaklarımı büzdüm. "Ama anne..." Diyecek bir şey bulamayıp susmak zorunda kaldığımda oflamıştım.

"Hah! Duydun anneni." Babam Ege'ye yaklaştı. "Şimdi ben sana ne yapayım?" Babam Ege'yi kapüşonlusundan tuttuğu gibi odanın çıkışına yönlendirdi. "Çık odadan çık, ırz düşmanı şerefsiz seni." Babamla Ege odadan çıktıklarında annem bana döndü.

"Ne işi var Ege'nin senin odanda?"

"Ya öyle gelmişti. Hem hemen gidecekti zaten babam gelmeseydi."

"Bu sefer ben karışmıyorum." Deyip ellerini iki yanında havaya kaldırdı. "Baban ne yapsa haklıdır." Bana konuşma fırsatı tanımadan odadan çıktığında saçımı kaşıdım. Bu sefer harbi sıçmıştık galiba. Yine ben babamın merhametine gelip yırtabiliyordum ama Ege için ne olurdu bilmiyordum.

Odadan çıkıp merdivenleri inmeye başladım. Onlar çoktan bitirmişti merdivenleri. "Bak Giray abi bir anlaşma yapalım." Ege konuştuğunda merdivenlerin yarısında durup onlara baktım. "İzin ver ben Miray ile evleneyim. Sen de beni onun odasında görüp sinirlenmezsin çünkü zaten kendi evimizde oluruz."

Sen ölmeyi bayılmak sanıyorsun herhalde Ege.

"Çocuk sana şurada neşterle aklına gelmeyecek fanteziler uygularım. Mantıklı konuş beni delirtme."

"Eninde sonunda evleneceğiz ha şimdi ha sonra ne fark ediyor?" Yok bu çocuk cidden yürek yiyip gelmişti buraya. Şu an bundan daha da emin olmuştum.

"Evlenmeyeceksiniz ulan. Vermiyorum sana kızımı falan." Babamın kaşları çatılırken sinirle çenesi kasılmıştı. "Sevgiliyken gizli gizli odasına giren evliyken neler neler yapmaz? Zerre güvenmiyorum sana."

"Biz Miray ile ilişkimizi gerekli mesafeler içerisinde yürütüyoruz. Asla öyle şeyler yapmayız."

Asla canım, asla.

"Gördük mesafeyi, kızın yatağının altından çıktın!"

"Bizi dudak dudağa da basabilirdin ama ben yatağın altındaydım. Bak bu da bir mesafe." Elimi alnıma vurup gözlerimi yumdum. Fena hâlde kaşınıyordu, babam bi' kaşımaya başlarsa kendine kaçacak delik bulamayacaktı.

"Dudak dudağa diyor ya!" Babam Ege'yi zorla mutfağa süreklemeye başladı. "Merve bizim bıçaklarımız nerede? Ama böyle en keskinleri."

Korkuyla anneme baktığımda omuzlarını düşürüp "Yine ben kurtaracağım götünüzü, anlaşıldı." dedi ve babamın peşinden gitti. Kalan merdivenleri de inip mutfağa geçtim. "Giray tamam bırak gitsin. Bu korku yetmiştir ona bir daha gelip giremez odaya falan."

"Bu şerefsizin korkmuş gibi bir hâli var mı hiç?" Dedi babam Ege'yi işaret ederek.

Aslında korkuyordu ama babamın yanında belli etmemeye çalışıyordu. Sonra da gevşek gevşek konuşup babamı daha da sinirlendiriyordu.

"Korkmuştur o korkmuştur." Dedim. "Bir daha cesaret edemez."

"Daha seninle de görüşeceğiz Miray Hanım." Dedi babam bana bakmadan. "Odana erkek atacak cesareti nereden buldun merak ediyorum doğrusu."

"Bunu annemi Ankara'daki evine atan sen mi söylüyorsun baba?" Babamın şaşkın bakışları bana döndüğünde omuz silktim. Benim umursamazlığım karşısında anneme baktı. "Sen mi anlattın?"

"Hayır, niye anlatayım?" Diyen annem de en az babam kadar şaşkındı.

"Geçen gün eski eşyaların arasında annemin eski telefonunu buldum. Birazcık mesajlarınıza denk gelmiş olabilirim." Elimi havaya kaldırıp işaret ve baş parmağımı arasında az bir boşluk kalana kadar yakınlaştırdım. "Birazcık ama çok değil."

"Ee ne olmuş?" Dedi babam.

"Hiç canım." Dedim önemsiz bir şeyden bahsedermiş gibi. "Sadece sen Ege'nin yaşındayken annemle yapmadığını bırakmamışsın. Ankara'ya götürmeler, reşit olmayan annemden evlenme sözü almalar, her fırsatta buluşmaya çalışmalar ve daha bir ton şey. Şimdi de gelip Ege'ye çatıyorsun, oysa sen de yapmışsın aynılarını."

Bu söylediklerim üzerine Ege keyifle sırıttığında benim de sırıtasım gelmişti ama ciddiyetimi korumam gerekiyordu. "En azından annenin odasında yatağının altından çıkmamıştım." Dedi babam küçük bir çocuk gibi inatlaşarak.

"Çünkü annemi kendi odana atıyordun, senin gitmene gerek kalmıyordu."

Babam dudaklarını araladığında ne söyleyeceğini beklemeye başladım. Fakat o konuşmayıp dudaklarını birbirine bastırdı ve sinirle soludu. "Niye telefonunu ulu orta yerlere bırakıyorsun? Al işte gitti bütün üste çıkabileceğim itirazlarım."

Başımı yana yatırarak güldüm. "Ve bence artık Ege'yi bırak."

Babam Ege'nin kapüşonlusunu tutmayı bıraktı ama bırakmadan hemen önce Ege'yi biraz ileriye doğru ittirmişti. "Size ceza." Dedi işaret parmağını ikimizin arasında dolaştırıp. "İki gün buluşmak falan yok. Yasak."

"Ama-"

"İtiraz istemiyorum." Babam mutfaktan çıkmak için hareketlendiği sırada anneme kısa bir bakış atıp konuştu. "Şu şerefsizi de at evden gitsin, gözüm görmesin onu. Yoksa katil olacağım bu gidişle."

Babam mutfaktan çıktığında annem bana bakıp "Duydun babanın dediğini." dedi ve o da arkasından gitti. "Babam seni öldürmeden evden çıkaralım bence seni." Dedim ve Ege'yi kolundan tutup bahçe kapısına doğru sürükledim peşimden. Kapıyı açıp dışarı çıktığımızda buz gibi hava yüzüme yüzüme çarpmıştı.

Hırkama sıkıca sarılırken Ege'yle birlikte babamın içeriden bizi göremeyeceği bir duvar kenarına geçtik. "İki gün buluşmamak ne demek ya? Daha yeni bir haftayı zor devirdik."

"Yarın dershane var." Diye hatırlattım.

Somurtan yüzü aniden neşelenirken güldü. "Bu dershaneyi sevmeye başladım galiba ben."

"Neden acaba?" Diye sordum alayla.

Alayıma karşılık güldüğünde esen rüzgarla hırkama iyice sarılmak zorunda kalmıştım. Dışarısı epey soğuktu. "Bu arada..." Ege'nin konuşmasıyla bahçede gezinen bakışlarım ona döndü. "Bunu sana almıştım, yukarıda vermeye fırsat olmadı." Ege montunun cebinden küçük bir şey çıkarıp bana uzattı. Avucumu açtığımda içine bıraktı ve geri çekildi.

Bu bir müzik kutulu kar küresiydi. Tam ortasında Eyfel kulesi, Eyfel kulesinin önünde de bir dönme dolap figürü vardı. Kenarları ise kalpler ile döşenmişti. "Altında da müzik kutusu var..." Kürenin altını çevirdiğimde siyah bir açma kapama tuşu görmüştüm. Tuşu hareket ettirdiğimde önce kürenin içinde mavi renkte bir ışık yanmış, içindeki beyaz şeyler uçuşmaya başlamış en son ise bir melodi kulaklarımıza dolmuştu.

"Çok güzel." Dedim hayranlıkla.

"Senin kadar." Dedi iç çeker gibi bir sesle. Bakışlarımı küreden ayırıp Ege'ye çevirirken gülümsemiştim. Bir adımda yanına yaklaşıp dudaklarımı yanağına bastırdım. "Teşekkür ederim, çok beğendim."

Ondan uzaklaştığımda birkaç dakika boyunca müzik kutusundan farklı farklı melodileri dinlemiştik. Her yarım dakikada bir çıkan müzik sesi değişiyordu. Aynı zamanda kürenin içindeki ışığın renkleri de değişiyordu. Mavi, kırmızı, yeşil, sarı, mor, pembe...

"Lan bu salak daha gitmedi mi?"

Babamın sesiyle kısa süren bir rüyadan uyandık. "Yarın dershanede görüşürüz."

Başını sallayıp alnıma ufak bir öpücük kondurup bana arkasını döndü ve ellerini ceplerine sokup dış kapıya doğru ilerlemeye başladı. Bir süre arkasından onu izleyip elimdeki küreyle birlikte evimize girdim.

***

Aynı kar küresinden bana da hediye gelmişti, o kadar güzel ki 🥺

Diğer bölüm final :") Uzun ve içime sinen bir final yazmak istiyorum. Her çiftten kesitler olacak ve hepsi kendilerince bir sona kavuşacaklar. Kitabı elimden geldiğince kafanızda soru işaretleri bırakmadan bitirmeye çalışacağım.

O zaman son kez final bölümünde görüşmek üzere <3

Continue Reading

You'll Also Like

538 51 7
Hayatın soğumuş ölmeyi bekleyen bir kız ve ona aşık olan hasta çocuk ...
2.2K 298 10
Küçükperi00: bugün rüzgar daha bir sen esiyor Küçükperi00: kokun burnumda, Küçükperi00: yağmurun ıslattığı toprak gibi kokuyorsun Küçükperi00: çok gü...
149K 809 57
Size sevdiğim kitapları önerilen umarım beğenirsiniz
698 303 37
Küçük kız Diana küçükken kaçırılır annesi ve babası bunun üzerine ayrılır annesi bayan adele ablası yani arasi iyi olmayan ablasının ölümcül hast...