Bu kitabı yazarken kalbimdeki tüm karalığı ela gözlerimdeki yeşilliğin etrafında dans eder vaziyette buluyor ve bu hislerimi köreltirken, zihnim yazmam için beni zorluyor bense onun verdiği komuda uyuyorum.
Korku; aklını uçuran, tüm benliğini ele geçirirken beynini kullanmanı engelleyen ve iradeni bağlayan en güçlü duyguymuş
Ben bu duyguyu zihnimin en derinlerindeki sırlarla saklı kapımda saklarken
Savaş bana korkunun aciz bir duygu olduğunu hisetirmiş ve bu duyguyu sakladığım kilitli kapıların ardında gerçek bir sır gibi saklı kalmasına sebep olmuştu oysa ben ondan sır saklamak değilde sırdaşım olmasını istemiştim.
İstekler
Dudaklarım alayla yana kıvrıldı
Ben hep isteklerimi, hayallerimi ve imkansızlarımı kapandığım odanın kapısı ardına çöküp hayallere dala dal, sesimi kaydederek dillendirir ve sonra büyük bir zevkle dinlerdim, çünkü benim hayallerim gerçekleşmeyecek ama çok okunan bir fantastik romanın bitmesini istemediğin büyülü sayfaları gibiydi.
Araba kliniğin önünde dururken daldığım düşüncelerinden sıyrılıp karşımdaki mavi rengindeki binaya baktım; mavi güven veren bir renkmiş ama ben güven alamıyordum bu renkten, ben tüm güvenimi annem seni asla terketmeyecem dediği günün evresi günü onu mezara verirken gömüştüm.
-davetiyemi bekliyorsun!
Diyen Ezelin neşeden uzak, bıkkın yüzüne baktım, o hep bıkkın ve tahammülsüz bir yüz ifadesine sahipti.
Arabadan inip Ezel ve diğer üç polisle mavi binaya adımladık, ani kriz geçirme riskine karşın en az dört kişi yanımda bulundurmak zorundalarmış
Aman, ne kadarda itaatkar!
Binanın içine girip merdivenlerden üçüncü kata çıktık
-burası nasıl kilinik! Daha asansörü bile yok.
Derken soluk soluğa sağ tarafımda duran polise tüm ağırlığımı verip başımı solumdaki Ezele çevirdim; bulunduğumuz masanın arka tarafındaki asistanla çapkınca konuşuyordu
Gözlerimi devirip
-bölüyorum ama Fazıl bey müsaitse içeri geçmem gerek
Dedim iğneleyici bir sesle, görevlerini adam gibi yapmıyorlar bu ne ya!
Asistan
-bi daka diyip önündeki iş telefonuyla birini aradı ve bana bakıp
-efendim Ezgi hanımlar geldi... hıhı... tabi... tamam...
telefonu kapatınca ayağa kalkıp buyrun bu taraftan diyip bizi Fazıl doktorun odasına yönlendirdi
Ben odadan içeriye girerken Ezel ve diğer polisler kapının ardında kalmıştı.
'Şimdi o asistanla daha rahat konuşurdu Ezel bey! Ayyy aman banane'
Karşımdaki doktora bakınca beni dikkatle süzdüğünü farkettim
Hayır!
Çapkınca değil, bişeyleri çözmek istercesine süzüyordu beni
-hoş geldin Ezgi, lütfen buyur otur
Dedi yumuşak bir sesle
Dediklerini duymazdan gelirken odanın koyu mavi duvarlarına asılan tablolara baktım, o gün sergiye giderken gördüğüm tabloda ordaydı, sanırım paraya kıymış, her nekadar orjinali olmasada pahalıydı;
Belleğin Azmi ya da Eriyen Saatler sanatçı Salvador Dalí tarafından 1931 yılında yapılan ve en bilinen eserlerinden biri olan tablo.
Konuşmamız için verilen iki saatin bir buçukluk süresini sesizce tabloyu incelemekle geçirdim ama piskiyatrisim tepki vermedi, güya benimle konuşarak veya dinleyerek para alacaktı ama o benim konuşmamı bekliyordu
'Konuşmasan sana ayrılan iki saat boşa gidecek desene' diyen zihnime susması için okkalı bir küfür savururken sesizce tablodan uzaklaştım
Oturmak yerine camın önüne gidip dışarıdaki kasvetli havayı seyrettim; kar kokuyordu dışarısı ama yağmıyordu sadece soğuk vardı, krağılaşan ağaç dalları ve beyaza bürünen kardan uzak solmaya yüz tutan bitkilerden gözlerimi çekip açık mavi ve bulutsuz gök yüzüne bakarken artık konuşmanın zamanı olduğunu düşünüp konuşmaya başladım
-çok soğuk
-soğuk olanda ne Ezgi
İsmimi bastırarak söylemişti, bu doktor eğitimli iyi bi doktordu çünkü bir insanla konuşurken ismini sık sık kullanmak güven aşılarmış
- bana verdikleri hücre çok soğuk, üşüyorum
-üşümeyi sevmiyormusun Ezgi?
Bu nasıl bi soru! Şaşırmıştım, hallederiz demesini beklerdim...
-üşümeyi severmiyim!
Neşeden uzak bir şekilde güldüm, bu soru beni geçmişe taşımıştı, camın yanından ayrılıp doktorun çaprazında duran deri koltuğa oturdum
-benim ruhumu ısıtan hiçbirşey yok ki
Sağ gözümden akan bir damla yaşla ardı sıra sol gözümdende gelen yaş eşlik etti
-bedenimde hasta olursa nasıl yaşarım ben! hem sonuçta ruhum güçsüz ve kırılgan değilmi?
Diyip kahvenin kızıla kaçan koyu tonlara sahip dolu dolu gözlerimle doktora baktım (bu bakışımla masum bir köpek yavrusuna benzediğime emindim), bana büyük bir dikkatle bakıyordu ve muhtemelen vereceği cevabı zihninde kurguluyordu
-aklına ilk geleni söyle, Fazla düşünme! Beni kırmayacak bir kelime bulman imkansız
-ruhun çok incinmiş ama kesinlikle güçsüz değil, ruhunu bukadar çok inciten onca şey var farkındayım ama şunada şaşırıyorum
Diyip yüzüme olabdiğince daha dikatli baktı
-neye
-seni hiç mi mutlu eden bişey olmadı
Bana beni mutsuz eden şeyleri sormalıydı, içimi dökmeye ihtiyacım varken bu adam neden azıcık bulunan mutluluğumu paylaşmamı istiyordu
-olmazmı!
Babamın çizdiğim duvarı annem görmesin diye bana yardım ettiği ilginç anlar zihnime doluşunca içtenlikle tebessüm ettim
-aklından geçeni benimlede paylaş, senin hüzünle gülen sahte yüzündeki maskeyi düşüren şeyi merak ettim
Diyen doktora tebessümüm solarken baktım
-bana ikiyüzlü dediniz!
Sahte bir sinirle dediklerim tuhaftı, adam haklı işte...
-benimle aynı fikirde olduğunu biliyorum ve ayrıca bu dünyada içi dışı bir olupta maske takınmayarak yaşaya bilen kaç insan var ki?
-doğru
-en son sana tebessüm etiren, zihninin en ücra köşelerinde sakladığın mutluluğunu paylaşacaktın
Heyy! Bu adamdan iyi bir söz sanatçısı olur.
-neden psikolok oldun
-önce ben soru sordum, bu tavrın çok kabaca!
Sitemle söylediği şeyler sinirlenmeme sebep oldu
-söylemiyecem
Dedim, sesim son derece netti
-peki
Beni sorularla zorlamalarla bunaltmamaya çalışıyordu ama faydasızdı, burda bulunmam bile fazlasıyla bunaltıcıydı çünkü!
Aklıma gelen şeyle heycanla konuştum
-bana bir ses kayıt cihazı, daha fazla üşümemem için bir battaniye ve bozuk bir sahattim var onu vermeleri lazım.
-sadece battaniye işini hallederim
Diyen doktor, tüm hevesimi kaçırmak için tetikte bekleyen düşman askerleri gibiydi
-neden
Sesim meraktan uzak ve umursamazdı
-çünkü önce bunları neden istediğini uzunca konuşmak gerek ve ne yazık ki sürenin sonuna geldik
Diyip kapıya baktı ve tam o anda kapı çaldı
-gel
Diyen doktorun tok sesiyle kapı açılınca içeriye Ezel girdi ve hemen ardından bir polis daha, Ezel gelip karşımdaki boş koltuğa otururken diğer polis ayakta bekledi
-ona ağır ilaçlar yazmam için daha çok erken, o yüzden hafif ilaçlar yazacam
Diyen doktorcuğuma baktım; önündeki not defterine bi şeyler karalayıp tekrardan başını kaldırdı Ezele bakarak
-size etrafta eşya bulunmasın derken hastamı soğuktan öldürün demedim ve ayrıca burdan çıkınca en alt kattaki Emir beyin odasına götürün, o onun kanını alacak ve beli başlı kontrollerden sonra bir sorun çıkarsa size iletiriz.
Ezel başını sallayarak onayladıktan sonra oturduğu koltuktan kalktı ve arka cebinden kelepçeleri çıkarıp Fazıl beye baktı
-kendine iyi bak doktor
Diyip bana yöneldi ve bileklerime kelepçeleri geçirip kolumdan sertçe kavrayarak kaldırıp diğer polise fırsat vermeden hızla beni çıkardı odadan, diğer polis içerden çıkmamıştı
Kapının önündekiler bizimle gelirken aklım içerde kalan diğer poliste kalmıştı 'acaba neden orda kalmıştı' kafamı midemi bulandıran adamın yüzüne çevirirken çoktan alt kataki Emir isimli doktorun kapısının dibindeydik.
Sert yüz hatları ve onunla bir bütün olan hayatdan nefret eden zehirli gözleriyle kapıya bakıyordu, boştaki eliyle kapıyı çalıp içeriye daldı
Gözlerimi devirdim
-adamın gir demesini beklemeden gireceksen neden kapıyı çaldın!
Dedim sinirle
Zehir saçan gözlerini bana çevirip derince baktı ve ardından dudakları alayla yana kıvrıldı
-komik insan!
Diyip karşıdaki bizi izleyen doktora bakıp başımı utançla yere eğdim, değişik bir imayla bakıyordu
-uzun süredir yoktun Ezel
Diyen doktorun sesiyle hızla başımı kaldırıp Ezele baktım, birbirlerini tanıyorlardı
-İşlerim vardı
Umursamazca konuşan Ezelden bakışlarımı çekip Emir isimli doktora baktım
-ne ara evlendin ya
-evlenmek mi!?
Sesi sahte bir şaşkınlıkla çıkan ezelin yanından uzaklaşmak istiyordum, her sesini duyduğumda içim korkuyla titriyordu
-yanındaki bayan
Derken kaş işaretiyle beni işaret eden doktora elimi kaldırıp bileklerimdeki kelepçeleri gösterdim
-o bir suçlu
Diyen Ezele sinirle bakıp şaşıran ve birazda utanan Emire çevirdim bakışlarımı
-pardon! Sizi evli çiftler gibi tartışınca görü....
Ezelin sert bakışlarıyla cümlesini tamamlayamadan yeni bir cümleye atladı
-yani kelepçeleri görmedim kardeşim
diyip ayağa kalkıp yanıma geldi ve Ezele bakıp
-kelepçeyi açman lazım, bu arada bir gün evlenirsen kesin ilk yerin burası olur
derken yanda duran perdeyi çekip ardındaki yatağın karşısına geçti, masanın üstünde duran eşyalarla bi şeyler yapıp yine bize baktı
-e hadi
Derken şırınganın iğnesiyle bileklerimdeki kelepçeyi işaret etti.
Ezel yavaş, pardon robottik hareketlerle bana doğru dönüp kelepçeleri açtı ve Emir isimli doktora bakarak elini sırtıma doğru götürüp beni hafifçe Emire doğru itti, başımı arkaya doğru çevirip iğrenerek Ezele baktım, hayatımda ikinci kez bir insandan bukadar iğreniyor ve gıcık oluyordum
-kaba!
Gözlerini devirip Emirin kalktığı koltuğa oturdu; orası güzel bir makamdı, o oraya layık değildi! Gerçi onun polis olması da ayrı bir klişeydi...
Emirin yönlendirmesiyle boş yatağa kurulup bana doğru gelen Emirin elindeki iğneye bakıp
-canım acıyacakmı?
Diye acayip bi soru sordum, Emir gülerken çok korkunç bir şeyden bahseder gibi
-hemde çok
Dedi
Korkuyla gözlerimi yumduğum esnada yumuşak bir sesle
-merak etme çok acımıyacak
Derken iğneyi koluma batırmıştı
-bitti
Diyen Emirin sesi kulaklarımda yankı etkisi yaratırken.
sıkıca kapattığım gözlerimi açıp başımı Ezele doğru çevirdim ve canımı asıl yakan şeye, maviliklerine...! Baktım.
Ben mavilerden gözümü çekemiyorken Emir denen adam bir kaç kontrol, ağıza burna çubuk sokmak gibi şeyler yaptı ve en saçma olansa saçımdan bir tel koparmasıydı...
Emir elindeki kağıda birkaç tane şey yazarken Ezel çoktan ayağa kalkmış bileklerimi kelepçelemişti, Emirin elindeki reçeteyide alınca odadan çıktık ve ordanda kliniğin dışına çıkarken duyduğum sesle dona kaldım
"Ezgi"
-.....
Sustum, alnımdan iri ter damlaları akarken sadece sustum
"Sonunda deli doktoruna geldin ha"
Yanımda duran Ezelin gözlerine baktım ama dinginleşeceğime dahada hırçınlaştım çünkü Ezelinde ondan bir farkı yoktu
Kollarımı Ezelden ayırmaya çalışırken bulunduğum mekan değişiyordu sanki...
"Kaçma küçük kız"
-sus
Fısıltıdan farksız çıkan sesimle kolumdan tutan benden en az yermi yaş büyük adama baktım; birden on yaşındaki Ezgi olu verdim sanki, gözlerim korkuyla irileşince onun elinden kurtulmaya çalıştım ama olmadı... olmuyordu...
-bırakk!
Diye bağırıp ayağımla bacak arasındaki müsait yere vurmaya kalkıştığımda ayağımı tutup diğer eliyle tutuğu kolumu sıktı, birkaç kişinin daha beni tutuğunu hissedince boynuma binlerce yılan dolanmışta beni boğuyorlarmış gibi hissetim.
-n ne nefess a al...
Elimi boynuma götürmeye çalıştım ama o tutuyordu, nefesim kesilirken tüm bedenim titriyordu, yorgun bedenim karanlığa koşar adım giderken zihnim uyanık kalmak için debeleniyordu ama malesefki kazanan yorgun bedenim oldu.
(Emir)
Yıldızzzz!!!☆☆☆☆☆ gdvdgdfdvdtd