YERALTI CEHENNEMİ

By Mervelien

188K 10.9K 6.3K

"Geceleri geleceğim sana," diye devam etti konuşmaya. "Geceleri seveceğim seni. Beni asla göremeyeceksin." Sa... More

YERALTI CEHENNEMİ
Tanıtım Videosu
1. KADEH
2. RUHAN
3. RUZENİN
4. "KALARATLİ"
5. "LEİLA"
6. "HELLHEİM"
7. "GEÇMİŞ"
8. "JÖRMUNGANDR"
9. "VAROLUŞ"
10. "HİSLER"
11. ''FREYA''
12. ''ZİNCİRLER''
13. ''LİLY''
14. ''POSEIDON"
15. "FENRİR"
16. "KARANLIK"
17. "GÜL TOHUMU"
19. " GERÇEKLER"
20. "MÜHÜRLÜ RUH"
21. "KAYBOLUŞ"

18. "BAŞLANGIÇ"

2.1K 231 62
By Mervelien

                                 18.BÖLÜM
                               "BAŞLANGIÇ"

Sırtımı yasladığım bedenden güç alarak titreyen ellerimle kapıyı açtım. Odaya adım attığım zaman başımı yerden kaldırıp yatakta uzanan Fenrir'e yaklaştım. Adım seslerimi duyunca başını yastıktan kaldırıp gözleri kapalı gülümsedi.

"Miniğim sonunda beni görmeye gelmiş."

Yumduğu gözlerini açınca kehribar gözleri yorgun bakıyordu. Tam olarak ne söyleyeceğimi ya da ne yapacağımı bilmediğimden öylece ona bakıyordum. Yanında duran Freya'yı bile yeni fark edebilmiştim. Birbirine kenetlediğim ellerimi sıkmaktan uyuşmuştu. Orada öylece yatmasının benim suçum olduğunu bilmek canımı daha çok yakıyordu.

"Özür dilerim," dedim boğazıma oturan yumruları yok sayarak. "Yaşadığın tüm o acı günler için özür dilerim."

"Hel..." dediği zaman sözünü kestim.

"Bana benim hatam olmadığını söyleme. Yaşanan tüm olayların benim yüzümden olduğunu bilecek kadar büyüdüm. Yaşadığın acıların bir Özürle telafisinin olmayacağını bile biliyorum."

Birbirine kenetlediğim ellerimi birbirinden ayırıp yanına yaklaştım. Yatağın üzerinde çizikler dolu olan elini avucumun içine aldım.

"Ama sana söz veriyorum,"dedim kendimden emin bir sesle. "Sana yaşattıkları tüm o acıların daha fazlasını onlara yaşatacağım."

Gözlerimden damlayan bir damla yaş elinin üzerine düştü. Diğer damlalar tek tek düşmeye başladığı zaman kendimi tutmanın bir anlamı olmadığını anlamıştım. Fenrir, bileğimden tutup bedenimi kendine çekti. Onunda gözleri dolmuştu, fakat karşımda güçlü durmak için kendini tuttuğunu görebiliyordum. Yüzünde ve bedeninde bulunan yaraları daha yakından görünce sessizce akan göz yaşlarım isyan ediyordu.

Yutkunmakta zorlanınca boğazıma oturan yumrular büyümeye başlamıştı. Fenrir, başımı göğsüne yaslayıp saçlarımı okşadı.

"Ben buradayım Hel,"dedi sakin bir sesle. "İstediğin kadar ağla, istediğin kadar bağır..."

Ondan bu sözleri bekliyormuşum gibi boğazımdan bir hıçkırık koptu. Fenrir, sırtımı sıvazladığı zaman hıçkırıklarımın arasından defalarca kez özür diledim. Her özrüm de saçlarıma dudaklarını bastırıp "Senin hatan değildi" diyordu.

"Özür dilerim."

"Senin hatan değildi."

"Özür dilerim."

"Senin hatan değildi."

"Özür dilerim."

"Senin hatan değildi."

Kaç dakika ya da ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama ağlamaktan şişen gözlerim yorgunlukla kapanıyordu. Bedenimi Fenrir'den ayırmaya çalışan eli kendimden uzaklaştırıp kollarımı Fenrir'e daha sıkı sardım.

Kime söylediğini tam olarak bilmesem bile "Bırak kalsın," dedi Fenrir.

Kimseden ses çıkmıyordu. Gözlerim kapalı Fenrir'e sarılmış bir şekilde öylece uzanıyordum.

"Canını çok yaktılar mı," diye sordum sessizliği bozarak. "Ben onca yıl hiçbir şey olmadan yaşarken sen neler yaşadın Fenrir."

Başımı göğsünden kaldırıp yorgun gözlerine baktım. "Bana ne yaşadığını anlat ki yaşadığın her acının on katını onlara yaşatayım."

Elini kaldırıp yanağımı okşadı. "Küçük kardeşim büyümüş..."

"Fenrir," dediğim zaman sözümü kesti.

"Şimdi bunları düşünmenin sırası değil Hel. Bundan daha önemli bir şey var. Güçlerini hala kullanamıyorsun ve yakın bir zamanda büyük bir savaş çıkacak. Her şeyden önce güçlerini kullanmayı öğrenmelisin."

"Neden konuyu değiştiriyorsun," dedim kırgın bir sesle. "Neler yaşadığını bilmek istiyorum."

Dirseklerinden destek alarak kalktı. "Neler yaşadığımı anlatmanın kimseye faydası olmaz. Yaşadım ve bitti."

Sinirlenerek ayağa kalktım ve üzerinde duran çarşafı kaldırıp çıplak göğsünde iz kalacak derin yaraları gösterdim. Sesimin titremesine engel olamadım.

"Sana yaşatılan acılar yaşandı ama bitmedi."

İşaret parmağımla göğsüme bir kaç kez vurdum. "Bu yaraların sebebi benim."

"Sana yaşadıklarımı anlatırsam ne değişecek Hel. Onları bulup aynısını mı, yaşatacaksın."

"Onlara daha beter acılar yaşatacağım. Öldürmeyeceğim ama her gün ölmüş gibi hissedecekler. Ölmediklerini anlayıp nefes aldıklarını fark ettikleri zaman bana ölmek için yalvaracaklar."

Tehlikeli bir şekilde gülümseyip Fenrir'e yaklaştım. "Yalvarırken bile öldüklerini düşünecekler ama ölmeyecekler."

Ondan uzaklaştığım sırada "Gözlerin," dedi şaşkınlıkla.

Ne söylemek istediğini anlamadığım zaman kolumdan tutulup çekildim. Beni tutan kişinin kim olduğunu bildiğimden sesimi çıkarmadım. Kuday, gözlerimin içine bakarken yutkundu.

Gözlerime öylece şok olmuş bir şekilde bakarken kaşlarım çatıldı. Onu itip odanın köşesinde duran aynanın karşısına geçip gözlerime baktım. Aynanın köşelerinden tutup badem rengi gözlerimin etrafında adlandıramadığım beyaz renkte ve parlak şeyler dönüyordu.

Parlak şeyler dönmeye devam ederken badem rengi gözlerim açık bir renk almaya başladı. Koyu sarı bir renk göz bebeğimin etrafında dönmeye başladı ve sonrasında irislerimi esir aldı.

Korkarak bir iki adım geriledim. "Bu nasıl oldu."

Badem rengi gözlerim, mavinin en açık tonuna dönmekle kalmamış göz bebeğim hareket ediyordu. Omuzlarımda bir baskı hissedince ürkerek döndüm. Kuday, ellerini yanaklarıma koyup alnını alnıma yasladı.

"Korkmanı gerektirecek bir şey yok," dedi düz bir sesle. "Birazdan geçer."

"Kuday," diye fısıldadım onun duyabileceği bir tonda. "O gölgenin bana söylediği sözler doğruysa ve ben gerçekten dünyanın kurtarıcısı olmak yerine ölümü çağırıyorsam."

Parmakları göz çevremi okşuyordu. Sıcak nefesi dudaklarımı ısıtıyordu. Tenime değen teni ruhumu sakinleştiriyordu.

"Öyle bir şey yok Ruzenin," dedi içimi ısıtan bir tonda. "Senin çağırabileceğin tek şey yaşam olur."

Dudaklarımı birbirine bastırıp başını göğsüme yasladım ve gözlerimi yumdum.

"Ne zaman geçer," dedim mekanik bir sesle. "Kendi gözlerimi seviyorum."

Çenemi tutup kaldırdığı zaman yumduğum gözlerimi açtım. Başını eğerek sağ gözümün hemen altını öptü.

"Geçti bile..."

Elini tutup sırtımı ona yaslayıp aynaya doğru döndüm. Korkarak aynaya baktığım zaman gözlerimin eski halini aldığını görmemle derin bir nefes aldım.

"Düzelmiş," diye mırıldandım.

Freya'nın sesini duyduğumda aynadan bakışlarımı çekip ona doğru döndüm. Onu böyle görmek beni üzüyordu. Şeffaf bedeni bana yaklaştı. Altın renginde olan saçları o şeffaflığa rağmen çok güzeldi.

"Endişelenmene gerek yok," dedi düz bir sesle. "Öfkelendiğin zaman öfkeni dışarı atamıyorsun. Bu yüzden bedeninde değişiklikler olabiliyor."

Söylediklerine pek inanmasam bile sadece başımı salladım. Aynadan tekrar gözlerime bakıp Freya'nın karşısına geçtim.

"Bedenini geri getirmenin bir yolu var mı?"

Fenrir'in bakışları üzerime düştü. Endişeli olduğunu biliyordum ama susarak benim ona sorular sormamı kendince engelliyordu.

"Fenrir haklı Hel," dedi sakin bir sesle. " Artık kendin için bir şeyler yapmalısın. Benim için endişelenmene gerek yok."

"Bir şeyler yapmaya çevremde bulunan ve güvendiğim insanların iyi olmasıyla başlıyorum," dedim net bir sesle. "Eğer savaş yakınsa yakınımda bulunan kişilerin iyi olmasını istiyorum."

Odaya sessizlik hakim olunca kimsenin bir şey demeyeceğini anlamıştım. Kuday'ın yanına geçip koluna girdim.

"Kendim için bir şeyler yapmaya önce midemden başlamalıyım," dedim gülerek. "Buraya geldiğimden bu yana yemek yemeyi unuttum."

Fenrir, kahkaha atınca sıcak bir gülümseme belirdi dudaklarımda.

"Hala aynısın Hel," dedi gülmeye devam ederken. "Konu miden olunca hiçbir şeyi umursamıyorsun."

Omuz silktim. "Güçlerim için ders verilecekse eğer aç karna asla derslere odaklanamam."

Herkes gülünce dakikalar önce ağlayan ya da üzülen kişi biz değilmişiz gibi görünüyorduk ancak gülerken bile nasıl zorlandığımızı hissedebiliyordum. Dudaklarımı birbirine bastırıp Kuday'ın kolunu sıktım.

"Gidip biraz bir şeyler atıştıralım."

Gözlerini yumup açtıktan sonra Fenrir'e döndü. "Dinlendikten sonra bize katılabilirsin." Daha sonra Freya'nın olduğu tarafa bakıp "Sende," diye ekledi.

Birlikte odadan çıktığımız zaman Fenrir'e yaklaşan Freya'yı görünce içim biraz daha rahattı. Kapı kapanınca Kuday bana doğru döndü.

"Sandığın kadar kötü geçmedi değil mi?"

Başımı sallayarak onu onayladım. "Daha kötü geçeceğine inanıyordum ama kötünün iyisi gibi bir şey oldu."

Koluna yaslanarak yürümeye devam ederken konuşmaya devam ediyorduk.

"Fenrir'i görünce tepki verememekten korktum ama onu hatırlamama rağmen ona karşı hissettiğim sevgiyi hissetmek güzeldi."

"Birilerini hatırlama ihtiyacı duymana gerek yok," dedi kuru bir sesle. "Bunun için kimse sana gücenmeyecek."

"Haklısın," diye mırıldandım.

Odaya geçince yatağa tırmanıp oturdum. Ayaklarımı kendime doğru çekip Kuday'ı izledim. Odadan çıktığını görünce kaşlarım çatıldı.

"Nereye gidiyorsun?"

"Acıktığını söylemiştin..."

"Doğru," dedim karnımı tutarken "Fena şekilde acıktım."

Kuday, gülerek odadan çıktığı zaman yatağın başlığına başımı yaslayıp gözlerimi yumdum. Yaşanan olayları düşünmemeye çalışıyordum. Bu yüzden kafamı farklı şeylere yoruyordum.

Berfin ve Eylem'in neler yaptığını merak ediyordum. En çokta teyzemin ve Hira'nın bensiz hayatlarına nasıl devam ettiğini düşünmeden edemiyordum. Hafızalarının silindiğini biliyordum ancak yinede düşünmeden edemiyordum. Hira'yı çok özlemiştim. Onunla oynamayı, kokusunu... Her şey bittiği zaman onları yeniden görüp göremeyeceğimi bile bilmiyordum. Bu belirsizlik canımı yakıyordu.

Sıkıntıyla ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Çenemi dizime yaslayıp derin bir nefes aldım. Kapı açılınca elinde altın tonlarında tepsiyle Kuday içeri girdi. Bir dizini yatağa bastırıp yemek dolu tepsiyi önüme bıraktı. Yemeklere kısa bir göz atıp Kuday'a döndüm.

"Teşekkür ederim."

Kaşığı elime tutuşturup dudaklarını şakağıma bastırdı.

"Hadi ye."

Söylediğini yapıp getirdiği yemekleri yemeye başladım. Ona da benimle birlikte yemesini söylesem bile tok olduğunu söyledi. Başını dizime yaslayıp gözlerini yumdu. Yorgun olduğunu görebiliyordum. Bana belli etmemek için baya çaba harcıyordu.

Yemeğimi yedikten sonra tepsiyi biraz itip Kuday'ın kara saçlarını okşamaya başladım. Yumduğu gözlerini açıp bana baktı.

"Doydun mu?"

Cevap vermek yerin başımı salladım. Başını dizimden kaldırıp yanıma yaklaştı. Kafasını boynuma gömüp derin bir nefes aldı.

"Burası benim gökyüzüm Hel," dedi boğuk bir sesle. "Burası benim nefesim..."

Ensesini okşadığım zaman dudaklarını boynuma bastırıp çekildi. Çekilmeden önce dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu.

Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına atıp gülümsedi.

"Gidip şu güçlerini açığa çıkaralım..."

"Gidelim," dedim kendimden emin bir sesle. "Çıkarmak için geç bile kaldığımızı düşünüyorum."

Elimi tutup kalkmam için yardım etti. Dağılan saçlarımı düzeltip birlikte odadan çıktık. Merdivenlerin en alt katına inmeye başladığımız zaman merdivenler bir süreden sonra bitmişti. Önümüzde taştan bir duvar vardı.

"Sanırım bundan sonrası yok," dedim düz duvara bakarken. "Yanlış yere geldik."

Sağ elimi tutup duvara yasladı. "Hayır doğru yerdeyiz," dedi Kuday. "Duvarın sadece açılmasını iste."

Anlamsız bir şekilde ona bakarken kaşlarıyla duvarı işaret etti. Söylediğini yapıp duvara dokundum ve açılmasını istedim. Ellerimde başlayan elektriklenme parmaklarıma kadar ulaştı. Kırmızı parlak bir ışık tüm duvarı kapladığında duvar ikiye ayrılarak açıldı. Geriye doğru bir iki adım atıp uzaklaştım. Duvar sonuna kadar açıldığında Kuday önüme geçti.

"Hadi gidelim."

Şaşkınlığımı bir kenara itip arkasından ilerledim. İçeri adım attığımız zaman kenarda duran Mumlar yanmaya ve tüm koridoru aydınlatmaya başladı. Geniş ve uzun koridorda bir çok kapı vardı. Kapıların eski oluşundan ve örümcek ağlarından dolayı buraya uzun zamandır girilmediği belli oluyordu. Ürkütücü görünmesine rağmen korkmuyordum. Tam tersine kendimi güvende hissediyordum.

Arkamızda duran duvar kapanınca kısa süreliğine ürkmüştüm ama Kuday'ı takip etmeye devam ettim. Büyük bir kapının önünde durduğumuz zaman Kuday kapının oldukça büyük halkasını çevirip kapıyı sertçe itti.

İçeri girdiğimiz sırada başıma bir ağrı girdi. İlk başta umursamadım ama ağrı artmaya başlayınca duvara tutundum. Başımı yerden kaldırıp geldiğimiz odaya baktım. Zihnimde canlanan görüntülerle kolum boşlukta sallandı. Etrafı inceledikçe gözlerimin önüne yeni görüntüler belirdi. Titreyen ellerimle omzumu kavrayan elleri itip odanın ortasına doğru ilerledim.

"İyi misin Hel," dedi Kuday endişeli bir sesle. "Neler oluyor."

Hala zihnimde beliren görüntülerin şokunu yaşıyordum. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Korkuyla Kuday'ın gözlerine baktım. Bana yaklaşan Kuday'a bağırdım.

"Yaklaşma bana!!"

Kuday, olduğu yerde öylece durdu. Etrafıma bir kez daha bakıp gözlerimi onun zindan karası gözlerine çevirdim.

"Kuday," dedim korkuyla. "Ben insan falan değilim, ben bir canavarım."


BÖLÜM SONU

"Sonunda bilgisayarım geldi ve her hafta bölüm yayınlayabileceğim. Sizden istediğim sadece oy vermek ve bölümlere yorum yapmanız. Emin olun oy verip yorum yapmak yazmak kadar zor değildir. Umarım beni kırmazsınız ve yorumda bulunursunuz. Sizden tek ricam beni vote ve yorum sınırı koymaya mecbur bırakmayın."

INSTAGRAM: Mervelien

VOTE VE YORUM YAPMAYI LÜTFEN UNUTMAYIN!! 💕

SEVİLİYORSUNUZ.

Continue Reading

You'll Also Like

530K 51.6K 47
Yıllar önce kurtlara atılan bir darbede tüm omegalar katledilmişti ama Efendi Jeon; saklanmayı başaran genç ve güzel bir omega bulmuştu. #ukeV #Seme...
300K 26.2K 47
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
2.5M 77.6K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
35.4K 461 24
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...