KORKAK | Texting

Von afroditmavisi

6M 413K 329K

Ege; Sana bir keresinde kalbimi hiçbir şekilde kıramayacağını, hayatımda bu kadar yerinin olmadığını söylemiş... Mehr

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.6
6.7
6.8
6.9
7.0
7.1
7.2
7.3
7.4
7.5
7.6
7.7
7.8
7.9
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM

4.7

69.2K 5.5K 7.5K
Von afroditmavisi

Multi; Miray, Deniz, Hazal, Asya.

Duman - Her Şeyi Yak

***

"Ya sen geri zekâlı mısın? Kimse senin sevgiline laf etmiyor zaten! Aptal aptal konuşma!" Uykuya dalmakla dalmamak arasındaki ince bir çizgideyken, içeriden gelen bağırışlar yerimden sıçramama sebep oldu. Gözlerimi araladığım gibi Ege'ye baktığımda hâlâ uyuyor olduğunu görüp rahatlayarak, yavaşça yataktan kalktım. Telefondan hâlâ piyano sesi yükseliyordu, hiç dokunmadan yatakta bıraktım.

Ege'nin uyanmamasına dikkat ederek kapıyı araladım ve odaya ses gelmesin diye de hızlıca geri örttüm. Koridora çıktığımda dağılan saçlarıma elimle çeki düzen vere vere sesin kaynağına doğru gitmeye başladım. "Bakışların da aynen öyle söylüyordu zaten!"

Baran'ın bağırışından yine bir Hazal ve Baran vakasının içinde olduğumuz anlaşılıyordu. Sesler mutfaktan yükseldiği için oraya yöneldim. "Ne bağırışıyorsunuz? Ege uyuyor." Kimse bana cevap verme gereği duymadı.

"Ya ben ne yaptım? Rahatsız olmayın diye size bakmıyorum bile! Daha ben ne yapabilirim?" Diye bağırdı Hazal, Baran'a.

"Ne oldu?" Diye fısıldadım yanımda dikilmekte olan Asya'ya. Omuz silkti. "Bilmiyorum. Hazal mutfağa gelmişti, Baran da arkasından gitti. Sonra bir anda bağrışmaya başladılar." Bakışlarımı Hazal ve Baran'a çevirdim. İkisinin de yüz ifadelerinden ne kadar sinirli oldukları anlaşılıyordu ve ben Hazal'ı ilk kez bu kadar öfkeli görüyordum.

"Bugün Dilara'yı bilerek getirdim buraya. Gözüne gözüne sokuyormuşum gibi algılayabilirsin sen bunu. Amacım ikimizin olmayacağını anlaman ve bu saçmalığı bitirmen." Hazal sinirle gülerek elini saçından geçirdi.

"Ben zaten bunu biliyorum ki! Ben bir an bile böyle bir şey için umutlanmadım! Ben de bilirdim Dilara'yla ayrıldığınız dönemde gelip sana 'seni seviyorum' demeyi, o boşluğundan faydalanmayı. Ama ben bunu yapmadım. Üstelik geldiğimden beri sizden tarafa bir saniye dâhi bakmadım! Senin bana söylediklerine rağmen ben senin mutluluğunu düşündüm. Şimdi gelmişsin hiçbir şey yapmadığım hâlde beni suçluyorsun Baran!"

Diğerlerinin arasından sıyrılıp Kuzey'in yanına yaklaştım. Şu durumda ne yapılır bilmiyordum. Araya girmeye çalışsak ortam daha da gerilecek gibiydi. Fakat girmezsek de iyice büyüyecekti. Sıkıntıyla ofladım.

Baran'ın yanında duran Dilara konuşmaya dahil oldu. "Baran'ın duygu karmaşasından yararlanmadığını söylüyorsun ama gidip fake hesap açarak ona yazıyorsun. Bir insan söyledikleriyle ve yaptıklarıyla en fazla bu kadar zıt düşebilir."

"Ya sanki ne yazdım Baran'a? Olabildiğince arkadaşça yaklaştım, kafasını dağıtmak istedim sadece. Ayrıca o hesapla sadece Baran'a değil, buradaki herkese yazdım. Tek istediğim herkesin mutlu olmasıydı. Yanlış bir şey yapmadım ben!" Hazal'ın çoktan gözleri dolmuştu, her an ağlayabilir gibi duruyordu.

Dilara, "Ne? Bir de herkese mi yazdın? O zaman sen orospusun. Herkesi ayartmaya mı çalışıyorsun?" dediğinde gözlerim kocaman açılmıştı. Hiç düşünmeden bir insana nasıl orospu damgasını yapıştırabilirdi? "Doğru konuş!" Diyerek Dilara'nın üzerine yürüdü Hazal.

Baran, "Sen de ağır ol!" deyip Hazal'ı, Dilara'dan sert bir şekilde ittirerek uzaklaştırdı. Birkaç adımda Hazal'ın yanında biterken Kuzey çoktan Baran'la aralarına girmişti. Baran'ı sertçe omzundan ittirdi. "O eline koluna sahip çık! Aksi takdirde kim ağır olması gerekiyormuş görürüz!"

Hazal'ı kolundan tutup mutfaktan çıkarmaya çalıştığımda bana engel oldu. Dolu gözlerini Kuzey'in omzunun arkasından Baran'a dikti. "Sana yazıklar olsun! Sana gerçekten yazıklar olsun. Ben hiçbir şey yapmamışken beni suçladığın için, sevgilinin bana orospu demesine bir şey demeyip üstüne bir de onu korumaya çalıştığın için sana yazıklar olsun!"

Gözlerinden düşen yaşlara içim acıyarak baktım. Yanında olduğumu belli etmek istercesine omzunu sıktığım sırada konuşmaya devam etti. "Hani belki demiştim kendi kendime. Belki Baran'ın sorunlu zamanına denk gelmişimdir ben yine de alttan alayım. Ne olursa olsun onun içinde ne yaşadığını bilemem, deyip ağzımı bile açmadım. Dilara'yla barıştığını görünce onun sana iyi geldiğini bildiğim için yine ben mutlu oldum. Senden aldığım karşılığa bakar mısın? Bu muydu benim hak ettiğim?"

Baran sessiz kalıp boş bakışlarıyla Hazal'ı izlerken, Kuzey aralarından çekilmiş ama Hazal'ın yanından ayrılmamıştı. "Sana soruyorum Baran! Bu muydu benim hak ettiğim karşılık?" Baran yine tek bir kelime söz etmediğinde, Hazal alayla karışık güldü. "Buymuş demek ki."

Hazal benim ve Kuzey'in onu tutan ellerimizden kurtulup hızlı adımlarla mutfaktan çıktı. Kuzey ve ben de peşinden çıktığımızda Hazal çoktan çantasını ve montunu almış, dış kapıyı açmıştı bile. Direkt karşı evden buraya geçtiğim için üzerime mont alma gereği duymamıştım. Bu yüzden evin askılığından herhangi bir hırkayı alıp üzerime geçirdim hızlıca.

Hazal'ın peşinden Kuzey'le birlikte evden çıktık. Hazal botunu ayağına geçirip koşar adımlarla merdivenlerden inmeye başladı. "Hazal bekle!" Diye bağırdı Kuzey ayakkabısını giyerken. "Asansöre binelim ondan önce ineriz." Dedim bizim evin kapısının o tarafa gidip botlarımı giyerken.

Kuzey ayakkabısını giyip asansörün tuşlarına bastı art arda. Gelen asansöre bindik ve giriş kata geldiğimizde hemen indik. "Nerede?" Diye sordum merdivenlere doğru bakarken. "Ayak sesleri de gelmiyor." Dediğimde birlikte apartmanın dışına çıktık. "Siteden çıkmış olamaz." Dedi Kuzey etrafına bakınırken.

Buz gibi hava yüzüme yüzüme vururken Kuzey bana döndü. "Sen gir içeri ben Hazal'ı bulup sakinleştikten sonra evine götürürüm."

"Hayır ben de geleceğim."

"Miray saçmalama! Bu üzerindekilerle gelirsen her yerin donar. Sen merak etme ben sana haber veririm."

"Ama Kuzey-"

"Ben yanında olacağım onun. Aklın kalmasın." İtiraz etmek üzereydim ki Kuzey koşarak yanımdan ayrıldı. İstemeye istemeye binaya geri girdim. Kuzey'in yanında olacak olması bir nebze olsun rahatlatıyordu hiç değilse. Tekrar asansöre bindim. Beşinci kata gelince duran asansörden inerek, Ege'lerin zilini çaldım. Kapıyı Asya açtığında direkt içeri girdim.

Bu sırada Deniz askılıklardan Dilara'nın olduğunu tahmin ettiğim montu ve çantayı alıp, mutfağa girmişti. Hızla peşinden mutfağa geçtim. Dilara ve Baran, Deniz'e garip bakışlar atarken o elindekileri Dilara'nın kucağına bıraktı. "Senin gitme zamanın geldi bence."

"Ne bu şimdi?" Dedi Dilara montuna bakarken. "Evden mi kovuyorsunuz şimdi de? Hangi hakla?"

Deniz rahat bir tavırla mutfak masasının sandalyelerinden birine oturdu. "Buranın benim evim olmasının verdiği hakla." Masada duran bardağı alarak sakin bir şekilde içindeki suyu yudumladı. Ne yapmaya çalıştığını anlayınca gülümsedim. Birisi benim karşımda bu şekilde davransaydı ben muhtemelen sinirden küplere binerdim. Deniz de Dilara'yı sinirlendirmeye çalışıyordu.

"Kusura bakma da..." Dedim araya girerek. "Ya da bak umrumda değil. Ben olsam ben de seni evimden kovardım. Sen benim evimde benim arkadaşıma orospu diyeceksin sonra o gittiğinde hiçbir şey olmamış gibi oturmaya devam edeceksin öyle mi? Orası biraz sıkar."

"Hepiniz Dilara'ya düşman mı kesildiniz?" Diye sordu Baran. Sinirle soludu. "Bizi evden mi kovacaksınız?"

"Seninle bir sorunum yok. Ne de olsa abimin arkadaşısın, hatrı sayılır bir dostluğunuz var. Ama yine de Dilara'nın arkasından gidersin diye düşünüyorum. Sevgilin sonuçta." Deniz, Baran'ı direkt kovmuyordu, alttan alttan onun da gitmesi gerektiğini söylüyordu.

Deniz'in sözleri üzerine Baran, Dilara'nın elinden tuttu ve onu kendisiyle birlikte mutfağın çıkışına doğru sürükledi. Dış kapının kapanma sesi gelene kadar herkes mutfak kapısını seyretti. Kapı kapandığında ise Cafer, "Vay anasını ne gündü be!" dedi heyecanla.

"Ruhum kaostan besleniyor resmen." Diye de ekledi.

"Salona geçelim." Dedi Deniz oturduğu sandalyeden kalkarken. Cafer, Asya, Deniz ve ben mutfaktan çıkarkan Enes'i ve kardeşini göremeyince meraklanmıştım. Hazal ve Baran'ın kavga ettiği sırada da ortalıkta yoktu ikisi. Gitmiş olabilirlerdi. Zaten Deniz burada çok durmak istiyormuş gibi değildi.

Salona geçtiğimizde sandığım gibi olmadığını gördüm. Enes ve Deniz koltuklardan birinde oturuyorlardı. Deniz abisinin önüne çökmüştü. Enes, Deniz'in hem saçını örüyordu hem de ona bir şeyler anlatıyordu. "Abi hikâyeyi baştan alsana, onlar da duysun." Dedi Deniz bizi görünce.

"Mükemmel hikâyemi beğeneceklerini sanmam ama anlatıyorum, iyi dinleyin. Zamanında bir evli çift varmış. Bu çiftin bir türlü çocukları olmuyormuş. Adam Allah'a çok dua etmiş çocukları olması için. Hatta çocukları olursa dünyanın en uzun ismini koyacağına yemin etmiş. İlerleyen günlerde bu çift çocuklarının olacağı haberini almış. Karı koca çocuklarına 'Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan' ismini koymuşlar. Sonra adam yine dua etmeye başlamış, bir tane daha çocukları olsun diye. Bu sefer de dünyanın en kısa ismini koyacaklarına yemin etmiş. Yine ilerleyen zamanlarda eşinin hamile olduğu haberini almışlar ve çocuğun ismini C koymuşlar."

Aklım sürekli Hazal'da olduğu için Enes'in bu fıkra çakması hikâyesine gülemiyordum. Enes, Deniz'in saçlarının bir tarafını örmeyi bitirdiğinde lastik tokayla ucunu bağladı ve diğer kısma geçti.

"Sonra yıllar geçmiş çocuklar büyümüş. Bu aile bir gün denize gitmeye karar vermiş. Abdurrahman ve C birlikte yüzmek için başka tarafa gitmişler ama Abdurrahman boğulmaya başlamış. C hemen babasının yanına gitmiş koşarak. 'Baba Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan boğuluyor' demiş babasına. Babası da 'Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan boğuluyor mu?' demiş. 'Evet Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan boğuluyor' demiş C de. Bu sefer babası da 'Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan nerede boğuluyor?' demiş. C de 'Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan şurada boğuluyor' demiş. Babası C'nin gösterdiği tarafı işaret edip 'Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan orada mı boğuluyor?' diye sormuş. C de başını sallamış ve 'Evet Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan orada boğuluyor' demiş. Sonra C ve babası işaret ettikleri yere gitmişler ama onlar gidene kadar Abdurrahman tiki tiki yandan sağdan soldan kıvırttır ortadan boğularak ölmüş. Mutlu son."

Enes nefes nefese hikâyenin sonunu getirdiğinde Deniz küçük ellerini birbirine vurdu heyecanla. "Çok güzeldi!"

"Adamın aldığı nefes götünden çıkmaya başladı neresi güzeldi?" Enes sert bir bakış attı Cafer'e. "Deniz'in yanında kötü söz söyleme oğlum mal mısın?"

Kuzey'i aramak için pantolomun cebine uzandığımda telefonumu Ege'nin odasında unuttuğum aklıma geldi. Diğerleri sohbet ederken onların konuşmalarını bölmeden salondan çıktım. Ege'nin odasına gelince sessiz olmaya özen göstererek kapıyı araladım ve içeri girdim. Yatakta mışıl mışıl uyuyan ve az önce çıkan kavgadan bir haber olan Ege'ye baktığımda sırıttım. Kıyamet kopsa duymayacaktı.

Yatağın yanına varınca hâlâ piyano sesi çalan telefonumu elime aldım. Müziği kapatıp, telefonu cebime koyduktan sonra bakışlarım Ege'ye kaydı. Üzerindeki örtü aşağıya doğru kaymıştı, üstünün bir kısmı açıktı. Üşüyor gibi göründüğü için dayanamayıp battaniyeyi düzgünce üzerine örttüm. Elim alnına düşen saçlarını geriye itmek için ona uzandığında parmaklarımda hissettiğim sıcaklık irkilmeme sebep oldu. Alnı çok sıcaktı. Haddiden fazla sıcaktı hem de.

"Oha Ege!" Bir hışımla battaniyeyi üzerinden çekip kenara fırlattım. Ben de salak gibi bir de çocuğun üzeribi örtüyordum. "Ege uyan!" Çocuğu tabiri caizse ayı gibi sarsarken uyanması başka ne yapabileceğimi düşünüyordum. "Şşt limon kafa! Uyanman lazım."

Ege yavaşça gözlerini araladığında onu sarsıp durmayı kestim. "Kalk çabuk üzerindekileri değiştir." Dedim üzerindeki polar pijama takımına bakarken. "Hatta sen direkt duşa gir, başka türlü düşmez ateşin. Çabuk kalk, çabuk!"

Ege neye uğradığını şaşırırken iyice yatağa sindi. "Battaniyemi ört, üşüyorum." Dedi uyku sersemi bir sesle.

"Oldu, sonra havale geçir." Ege'yi yatağında bırakıp, odanın kapısını doğru koştum. Kapıyı açarak, "Deniz, abinin çok ateşi var! Gel yardım et duşa sokmamız lazım!" diye bağırdım. Kapıyı açık bırakıp yatağın yanına geri döndüğümde Ege'nin çoktan battaniyeye sarıldığını görmemle gözlerimi devirdim.

"Sarıl sarıl iyice sarıl!" Ege'nin şu anki güçsüzlüğünden yararlanarak örtüyü üzerinden çektiğim gibi yere attım. Ege yüzünü yastığa gömerek homurdandı. "Donuyorum." O sırada Deniz odadan içeriye girmişti. Endişeli gözleri Ege'nin üzerindeyken yanıma geldi. Diğerleri de kapının hemen önünde belirmişlerdi.

"Duşa girmesi lazım, başka türlü düşmez ateşi." Dediğimde kafasını salladı. "Ben suyu hazırlayayım."

Kapının önünde dikilen Enes ve Cafer'e döndüm. "Siz de bir zahmet Ege'yi kaldırmama yardım ederseniz çok iyi olur."

Cafer iki kolunu havaya kaldırıp fazla sayılmayan kaslarını göstere göstere odaya girdi. "Bir gün bu kasların işe yarayacağını biliyordum." Daha sonra iki koluna da öpücük kondurdu.

"Yemin ediyorum akılsız bu." Dediğini duydum Asya'nın.

"Aklımı sen de yitirdiğim için akılsızımdır belki maviş."

Asya tepki vermedi ve boş boş bakmayı sürdürdü. "Aşkınızı daha sonra mı yaşasanız?" Diyerek araya girdim. "Burada birisi havale geçirmek üzere falan hani? Bilmem hatırladınız mı acaba?" Sinirle söylendiğimde Cafer, "Pardon reis." deyip Ege'nin yanına gitti.

Onlar Enes'le birlikte Ege'yi kaldırmak için çabalarlarken banyoya Deniz'in yanına gittim. "İyi mi bu sıcaklık?" Diye sordu. Elimi suyun altına tuttum. Soğuğa yakın bir ılıklıktaydı. "İyi galiba. Bilmiyorum ki ben de tam olarak."

Ofladı. "Neyse ben kıyafet getireyim." Deyip banyodan çıktı.

Bu sırada Enes ve Cafer, Ege'yi getirmişlerdi. Ege biraz daha ayılmış gibi duruyordu. "Rahat bırakın lan uyuyacağım." Ege'yi çekiştirerek küvetin yanına getirdim. "Duş al sonra istediğin kadar uyursun."

"Ne taktığınız duşta duş diye, iyiyim ben." Tabii tabii dercesine kafamı salladım. Kendisi de farkındaydı iyi olmadığının. "Bak gidiyorum şimdi, on dakika içinde duş alıp çıkacaksın. Sonra ateşininin düşüp düşmediğine göre yaparız bir şeyler."

Ege yarı açık yarı kapalı gözleriyle küvete baktı. Elini suya götürdüğünde sıçrayarak geri çekildi. "Buz gibi bu! Bunda duş falan almam ben."

"İstersen ateşini düşürmek için kaynar suda duş al Ege!" Deniz banyoya girerek, elindeki temiz pijama takımını kapalı olan klozetin üzerine bıraktı. "Eğer duşa girmezsen annemi arar haber veririm. Sonra hiç gitmek istemediğin hastaneye gitmek zorunda kalırsın."

"Siz ikiniz benim başıma belasınız yemin ederim. Tamam çıkın duş alacağım."

"Suyun derecesini arttırmaya kalkışma sakın." Diye son uyarımı yapıp Deniz'le birlikte banyodan çıktım. Ege'nin odasına gitmeye yeltenmiştim ki Deniz kolumdan tutarak beni durdurdu. Sorarcasına ona baktığımda beni çekiştirip banyo kapısından uzaklaştırdı. "Sen de bir hâller var."

"Ne gibi?"

"Bir haftadır Ege'nin yanından ayrılmamalar falan. Hiç senlik hareketler değil. Doğru söyle ona aşık mısın?"

Sertçe yutkundum. Sıçtık Cafer bez getir.

"Hayır. Bir arkadaşı olarak yanında olmaya çalışıyorum ne var bunda?"

Gözlerini kıstı. "Yemezler."

"Yerler yerler."

"Tek bir şey söyleyeceğim. Eğer öyle bir şey varsa onu üzme lütfen. Bir haftadır yeterince üzgün görüyorum onu ve dayanılacak gibi değil." Dedi ve yanımdan ayrılıp diğerlerinin yanına, salona gitti. Arkasından bakakalırken sıkıntıyla ofladım. Banyonun önüne giderek duvara yaalanıp yere çöktüm.

Yaklaşık on dakika kadar sonra banyonun kapısı açıldığında hemen ayağa kalktım. Ege az öncekinden daha kötü bir şekilde banyodan çıktığında bir elim refleksle koluna gitti. Ayakta zor duruyor gibi bir hâli vardı. Halbu ki soğuk suyla duş ona iyi gelir, ateşi düşer falan sanıyordum. Anlaşılan ters tepmişti.

Kolumu Ege'nin beline götürüp düşmemesi için bana tutunmasını sağladım. "Çok üşüyorum." Diye mırıldandı. Elimi alnına götürüp ateşini kontrol ettiğimde hiçbir farklılığın olmadığını fark etmek canımı sıkmıştı. Salondan çıkıp yanımıza gelen Deniz'e döndüm. "Anneni veya babanı arasana. Hastaneye gitmeden olmayacak gibi bu iş." Hemen kafasını salladı.

Annesi veya babası gelip onu hastaneye getirene kadar uyuyabilirdi. Bu yüzden Ege'ye odasına gitmesinde yardımcı oldum. Odasına gelip yatağına vardığımızda Ege hemen kendini üstüne attı. Battaniyeye uzandığında kaşlarımı çatarak ondan uzaklaştırdım. "Daha ateşin düşmedi bile Ege."

"Üşüyorum." Yattığı yerde titrediğini görmek içimi acıtıyor olsa da daha da kötü olmaması için battaniyeyi üzerine örtemezdim.

Yatağın boşta kalan kısmına oturup elimi eline götürdüğümde parmakları sıkıca kapandı elime. Benim elimin sıcaklığı onun elinin soğukluğuna karışırken kendi kendine mırıldandığını duyuyor ama ne dediğini anlamıyordum bir türlü. "Miray?"

"Efendim?"

"Çok üşüyorum." Sesi iyice mayışmış geliyordu, uykuya dalmak üzereydi.

"Biliyorum ama beklemen lazım."

"Jack gibi donarak öleceğim, sen de Rose gibi izleyeceksin öylece beni." Diye sızlandı. Hastalık bu çocukta kafa yapıyordu anlaşılan.

Güldüm. "Yok ben izlemem. Direkt bırakır kaçarım."

"Hain." Yüzünü iyice yastığa gömdü. "Miray?" Dedi bir kez daha.

"Efendim?"

"Seni seviyorum." Ve sonra uykuya daldı.

***

Ve yazar gülerek uzaklaşır

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

11K 971 30
Üç Güzel Texting serisinin 3. kitabı. Elçin'in hikayesi. ___ Bir hacker ve yılların stalkerinin bilinmeyenlerle dolu hikayesi. Anonim:Çok usta bir s...
3.8K 483 18
Başlangıç tarihi:12 Kasım 2022 Her şey bir ödev ile başladı.
1M 37.4K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
149K 809 57
Size sevdiğim kitapları önerilen umarım beğenirsiniz