Mafya [bxb] • Tamamlandı

By valentinusx

4.1M 264K 250K

Korel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve a... More

Page 1
Page 2
Page 3
Page 4
Page 5
Page 6
Page 7
Page 8
Page 9
Page 10
Page 11
Page 12
Page 13
Page 14
Page 15
Page 16
Page 17
Page 18
Page 19
Page 20
Page 21
Page 22
Page 23
Page 24
Page 25
Page 26
Page 27
Page 28
Page 29
Page 30
Page 31
Page 32
Page 34
Page 35
Page 36
Page 37
Page 38
Page 39
Page 40
Page 41
Page 42
Page 43
Page 44
Page 45
Page 46
Page 47
Page 48
Page 49
Page 50
Page 51
Page 52
Page 53
Page 54
Page 55
Page 56
Page 57
Page 58
Page 59
Page 60
Page 61
Page 62
Page 63
Page 64
Page 65 • son

Page 33

64.3K 3.8K 3.1K
By valentinusx

Merhabalar, nasılsınız?

Bir önceki bölümden çok uzun bir zaman geçtiği için size tavsiyem son 2-3 bölümü tekrar okumanız. Olayları hatırlamak açısından faydalı olur.

Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. İyi okumalar ❤

Yusuf'un Ağzından

Ağzıma kocaman bir cips daha sokarken çenemle televizyonu işaret ettim ve "Bak bu kadın yalan söylüyor ha, bir boklar çıkacak bunda." dedim uzman bir dedektif edasıyla. Yirmi bir yıllık Müge Anlı ve benzeri programlar tecrübeme dayanarak söylüyorum ki, her zaman en çok ağlayan kişi katil çıkardı.

Annem elinde ördüğü beyaz atkıya bulaştırmamak için parmak ucuyla aldığı cipsi ağzına koyup "Yok oğlum o adamı sevdim ben, yazık evi de kiraymış zaten." dedi hüzünle. Ona baygın bir bakış atarak "Yav anne sebebi de var işte, acıma şunlara katil besbelli." diye homurdandım. Evi kira olanlar cinayet işleyemez diye bir kural mı vardı sanki?

Bana gözlerini kısarak bakıp "Sen neden evdesin, ara Yekta'yı çıkın gezin de milletin günahını alma oturduğun yerde." dedi. Parmağımın ucuna tabaktaki cips kırıntılarını yapıştırıp ağzıma koyarken "Yekta benimle takılmıyor artık." diye mırıldandım. O kocaman evde mafya sevgilisiyle takılıyordu, ben evde annemle Müge Anlı izliyordum resmen. Bakın, adaletsizlik.

Kurduğum cümleyle gözleri parıldarken oturduğu yerde hızla dikleşti ve "Ay sevgili mi yaptı yoksa?" diye sordu hevesle.

Kırmızı alarm! Anne cephesine yanlış bir bilgi verildi!

Gözlerim hızla açılırken "Yok annem ne sevgilisi, Yekta'dan bahsediyoruz. Onun sevgilisi çizgi romanlar, sit-comlar ve yemekler." dedim hızlıca. Eğer Yekta bunu söylediğimi annesinden duyarsa bana çeşitli işkenceler yapardı, baş işkence aleti de dili olurdu. Saniyede yirmi beş kelime konuşabildiğini düşünürsek kesinlikle olurdu.

Canım annem bana birkaç saniye daha gözlerini kısarak bakarken bir anda Müge Anlı'nın bağıran sesine başka bir ses daha karıştı, zil sesi. Ben rahatça arkama yaslandığım sırada annem az önceki konuyu unutmuş bir şekilde salondan çıktı ve ardında kurtarıcımın olduğu kapıyı açmaya gitti. Derin bir nefes alıp verdim, Yekta'nın gazabından kurtulmuştum.

Tabakta kalan son kırıntıların kırıntılarını yalarken annem henüz gideli birkaç saniye olmasına rağmen bana seslendi. Muhtemelen Görkem'in geldiğini düşünerek ayaklanırken uyuşuk adımlarla salondan çıktım ve yandan annemin sırtının kapattığı kapıya doğru ilerledim.

Görüş açım düzleştiği anda annemin kısacık boyunun kapatamadığı dev gibi bedeni gördüm. Gözlerimin kocaman olmasıyla eş zamanlı olarak adımlarım da duraksadı. Dudaklarımdan yaratıcı bir küfür çıkarken beynim anında ikinci kırmızı alarmı vermeye başlamıştı. Bu adamın burada ne işi vardı amına koyayım?!

Kaşlarım çatık bir şekilde kollarımı göğsüme bağladığımda annem bakışlarını ondan çekip bana çevirdi. Gözlerinde gördüğüm bariz hayranlık gözlerimin kısılmasına sebep olurken hevesli bir sesle "Oğlum arkadaşın gelmiş, durmasana öyle kütük gibi. Maşallah, böyle dağ gibi arkadaşların olduğunu bilmiyordum." dedi. Kaşlarım daha da çatılırken annemin 'dağ gibi' arkadaşımın bir mafya olduğunu bilse ne tepki vereceğini düşündüm. Muhtemelen beni terlikle kovalayıp 1 ay evden çıkarmazdı.

Ters bakışlarımı kapıda dikilen Tuncer'e çevirdiğimde annemi hayran edecek nesi var diye üstten bir süzdüm.

Jilet gibi bir takım, boyalı ayakkabılar ve bakımlı bir yüz. Pekâlâ, benim bir parmağı delik çorabım ve diz yapmış eşofmanıma oranla daha lüks giyiniyor olabilirdi ama benim bir tarzım vardı. Kızlar artık böyle serseri giyimini seviyordu zaten. Öyle değil mi?

Annemin bakışlarını hâlâ yüzümde hissederken yüzüme yapmacık bir tebessüm oturtup "Neden geldin, arkadaşım?" dedim son kelimeye vurgu yaparak. Onun dudakları da benimki gibi yapmacık bir şekilde kıvrıldı ama gözlerinde bu durumdan eğlendiğini gösteren parıltıları görebilmiştim. Başını hafifçe sağa eğip "Burada mı konuşalım yoksa içeri girmeye izin var mı?" dedi.

Annem hemen "Buyrun, buyrun." diyerek ona yol verdiğinde ben de sessizce surat astım. Bu kadın herkese karşı kibar olsa da iyi giyimli iyi konuşan birisini gördüğünde hemen yanında dolaşmamı istiyordu, sanki iyi arkadaşlar sadece kaliteli kişilerden olurdu. Aslında mesela bizim sokağın köşesindeki şarapçı bu adamdan daha az sinir ediyordu beni.

Annem Tuncer'i direkt olarak salona doğru yönelttiğinde ben de arkalarından sessizce ilerledim. Tuncer'in iri bedeni bizim toz pembe koltuğumuzun büyük bir kısmını kapladığında ben de hemen çaprazındaki tekli koltuğa geçtim. Annem "Ben bir çay demleyeyim." diyerek hiç oturmadan mutfağa ilerlediğinde hemen başımı ona doğru yaklaştırıp "Senin ne işin var burada?" diye fısıldadım.

Dudağının bir kısmı kıvrılırken "Biraz misafirperver olsana çocuk, misafirim ben." dedi. Kaşlarım çatılırken cevap vermek için ağzımı açtım ama annem elinde üç çayla salona girdi. Bu kadar kısa sürede çay demlenemeyeceği için bize demlediği çayın hâlâ sıcak olduğunu düşünmüştüm. Yekta'yla takıla takıla ben de gereksiz ayrıntılar üzerinden saçma çıkarımlar yapmaya başlamıştım anasını satayım.

Tuncer'le yüz yüze en son kısa zaman önce mahallelinin toplandığı zamanda görüşmüştük. O gün gayet normal bir şekilde konuşmuştuk, hatta giderken telefonuma numarasını bile yazmıştı. Sinirlenmediği ve gıcık olmadığı sürede konuşulabilir bir insan oluyordu ama bu konuşmadan henüz birkaç saat sonra bana bir mesaj atmıştı. Gece saat üç buçukta beni uyandırmasının sebebini sorduğumda ise sıkıldığını söylemişti! Gecenin üç buçuğunda!

Annem elindeki çayları sırasıyla bana ve Tuncer'e verdikten sonra birisini de kendi eline aldı ve tekli bir koltuğa oturarak direkt konuya girdi. "Ne işle uğraşıyorsun oğlum?"

Tuncer bakışlarını ona çevirdi ve ufak bir tebessüm eşliğinde "İş adamıyım." dedi. Annem ağzının içinde birkaç maşallah geveledikten sonra "Yusuf'la nereden arkadaşsınız?" diye sordu. Bunları sorgulamak amaçlı değil de mahalledeki diğer ablalara 'Benim oğlum iş adamlarıyla arkadaş!' diye hava atmak için sorduğunu bence sadece ben anlamıştım.

Kaşlarım kalkık şekilde ona bir bakış attığımda bana yandan göz kırptı ve "Gıda, dağıtım." dedi sadece. Bu gıdanın ne olduğunu tahmin etsem de annem "Maşallah." dedi tekrar. Kadın hayatım boyunca bana bu kadar maşallah çekmemişti be!

"Yusuf da doktor olacak inşallah, bir bitirse şu üniversiteyi kaza bela çıkmadan." Annemin sözleri üstüne Tuncer ilgiyle "Sorun mu yaşıyorsun üniversitede?" diye sordu. Omuz silkip "Ufak tefek şeyler." dedim sadece. Nedense kendimi babasına şikayet eden çocuklar gibi hissetmiştim bir an.

Annem yine ortaya atılıp "Kötü pis çocuklar oğluma uyuşturucu vermeye çalışmış. Tabii benim oğlum reddedince birkaç zaman peşini bırakmadılar ama işe polis karışınca kurtulduk o beladan da çok şükür." dedi. Tuncer'in kaşları bir an çatılsa da kendini toplayıp "Uyuşturucuya bulaşan kişilerden kurtulması iyi olmuş. Polisler de bu konuya hâlâ tam bir çözüm bulamadı." dedi sanki şikayetçi gibi.

Annem hafif sitemle "Sorma evladım, Allah belasını versin o uyuşturucu tüccarlarının da mafyaların da." dedi. Tuncer bu bedduanın üstüne öksürmeye başladığında dudaklarımı birbirine bastırıp gülüşümü tuttum ve oyuncu bir tavırla "İyi misin?" dedim.

Öksürüğü birkaç saniye içinde dindiğinde yüzü hafifçe kızarmıştı bile. Bana yandan bir bakış atıp "Çay yaktı boğazımı." dedi, ardından anneme dönüp "Biz Yusuf'un odasına geçsek bir sorun olur mu?" diye sordu. Bu fikir benim de işime geldiğinde hızla ayağa fırlayıp "Evet evet hadi gidelim." dedim. Birkaç dakika daha dursak ya bu adam annem yüzünden ölecekti ya da benim tüm hayatım hakkında bilgi sahibi olacaktı.

Yarısı dolu çay bardağımı ve onunkini geçerken mutfağa bırakıp odama geçtim. O da hemen arkamdan geldiğinde kapıyı kapatıp kollarımı göğsümde birleştirdim. O gayet rahatça yatağıma uzandığı sırada ben "Ne işin var burada?" dedim salonda sorduğum soruyu tekrar ederek. Gözleri hiç acele göstermeden tüm odamda gezinirken ben de büyük bir sabırla beklemeye başladım. En sonunda bakışlarını bana çevirdi ve hafifçe omuz silkip "Sıkıldım." dedi.

Sinirli bir nefes alırken "Ya deli misin be adam, her sıkıldığında evimi mi basacaksın sen benim?" dedim anneme gitmemesi için yüksek olmayan bir tonda. Dudaklarını düşünür gibi büzerken "Neden olmasın?" diye mırıldandı sanki bu fikir normalmiş gibi.

Gerçekten bu adam çift karakterliydi. Sinirlenince çok korkunç oluyordu ama bazen de böyle her şeyle dalga geçiyordu. Bu hâlini daha makul bulsam da bunu belli etmeden kaşlarımı çattım ve "Peki ben nasıl eğlendireceğim seni, ayı mı oynatayım?" dedim alaylı bir tonda. Dudaklarından kısa bir gülüş çıkarken "Neden olmasın?" dedi yine.

Bu adam beni sinir etmek için mi var olmuştu?

Bir sabır çekip kocaman bedeniyle kapladığı yatağıma doğru ilerledim. Azıcık bıraktığı yere ondan olabildiğince uzağa oturup sırtımı yatak başlığına yasladım. Bu sırada aklına bir şey gelmiş olmalı ki ciddileşti ama konuşmak için benim tam olarak yerleşmemi bekledi.

"Sana uyuşturucu satmaya çalışan kişiler kimdi?"

Sorduğu soruyla kaşlarım havalanırken "Ne yapacaksın, satamadıkları için azarlayacak mısın?" dedim alayla ama o ciddiyetini hiç bozmadan "Sana şiddet uygulayan kişiler kimdi?" dedi üzerine basa basa. Bir anda bu ortam değişikliğine şaşırsam da "Bizim üniversiteden, ismini bilmiyorum." dedim dürüstçe.

Israrlı bakışlarını yüzümden çekmeden "Tarif et." dedi kesin bir tonda. Gözlerim istemsizce kısılırken "Mavi gözlü, kısa boylu çelimsiz birisi. Yanında da 3 kişi var, onlarla satmaya çalışıyorlar." dedim. Yüzü kasılırken "Onlar da var mıydı sana şiddet uygulayanlar arasında?" diye sordu. Bu konuya neden bu kadar takılmış olduğunu bilmesem de "Birliktelerdi işte." dedim biraz umursamaz bir sesle. Üstünden aylar geçmişti bu olayın, üstümdeki etkisi de geçmişti.

Kısa bir an yüzünde tehlikeli bir ifade oluştuğuna adım adım tanık oldum. Dudakları hafifçe kıvrılırken gözleri de çakmak çakmak olmuştu ama bu ifadeden ufak bir süre zarfının sonunda kurtuldu ve "Film izlemek istiyorum." dedi konudan son derece uzaklaşarak.

Yapacak daha iyi bir işim olmadığı için hemen yatağımın yanındaki laptopu alıp ikimizin bacaklarının üstüne koydum. Arama motoruna girerken "İstediğin bir film var mı?" diye sordum. Başını iki yana salladığında kısaca düşünüp daha sonra yeni çekilmiş mini bir diziyi açtım. Ona yandan bir bakış atıp "Neredeyse iki film süresi ediyor, yarısını bugün yarısını da başka zaman izleriz." dedim. Başını sallayıp usluca onayladı beni.

Dizinin ilk iki bölümü çok akıcıydı. Dizi eskilerde yaşamış bir satranç ustasının hayatını ele alıyordu ve şimdiye kadar beni hikâyeye son derece çekmişti, bu yüzden hızla üçüncü bölüme geçtim ama tam bu sırada telefonuna bir mesaj geldi. O elini cebine atarken ben de bölümü başlatmak için hazırda bekliyordum ama gelen mesaj her neyse yaklaşık beş saniye içinde az önceki rahat yüz ifadesinin adım adım kasılmasına sebep oldu. Yüzünün rengi çekilirken "Bir sorun mu var?" diye sordum merakla.

Sanki o birkaç saniyede soyutlanmış gibi sesimi duyduğunda hafifçe irkildi. Ona merakla bakan gözlerimi gördüğünde yutkunup "Yok, ama benim acilen gitmem lazım." dedi. Seni ilgilendirmez cümlesini kibarca ifade ettiğinde başımı hızla sallayıp "Tamam, sonra görüşürüz." dedim ama az önceki panik hâli gözümün önüne geldiğinde "Gidebilecek misin, bırakayım istersen." dedim sorarcasına.

Dudaklarına ufak bir tebessüm oturturken "Endişelenme doktor, hallederim ben." dedi. Bu benim de dudaklarımda minik bir tebessüm yeşermesine sebep olurken "Dizi de üçe bölündü, beni bir gün fazladan göreceksin." dedi sahte bir üzüntüyle. Dudağımdaki gülümseme sırıtmaya evrilirken "Neyse ki dizi güzel." dedim oyuncu bir tavırla. Ilık ılık güldü.

Kısa bir süre içinde ayaklandı ve anneme veda ederek evden ayrıldı. Giderken gayet rahat görünse de gergin olduğunu hissetmiştim, onu bu denli geren şeyin ne olduğunu merak etsem de camdan sessizce gidişini izlemek dışında bir şey yapmadım.

••

Yılların izini taşıyan duvarlara ev sahipliği yapan bu büyük köşkün en güzel odalarından birisine sahip olan Elmas, makyaj masasında oturmuş hafif çekik gözlerine koyu bir makyaj yapmakla meşguldü. İpek gibi saçları omuzlarından dökülürken onlara bir müdahale yapmakla uğraşmadı ama dolgun dudaklarına kan kırmızısı bir ruj sürmeyi es geçmedi. Üstündeki siyah kısa elbisesi belini tam anlamıyla sarıyor, kabarık eteği dizlerinin bir buçuk karış üstünde bitiyordu. Her zamanki gibi bakımlıydı.

Bir eliyle saçlarını omzundan savurdu ve odasından çıkarak sabahın erken saatleri olması sebebiyle sessiz olan evde ilerlemeye başladı. Her adımında ayağındaki topuklunun sesi yankılanırken aklından Yekta uyanmış olsaydı şimdiye dibimde biterdi, diye düşündü. O şeytan tüyüne sahip çocuk şeytanı bile diz çöktürmüştü, ama Elmas'ın ona olan sempatisinin nedeni bu değildi. O çocuk kadına Korel'in küçüklüğünü hatırlatıyordu. Henüz masum olduğu zamanları.

Dudaklarından kısa bir nefes çıkarken merdivenlerden aşağı indi ve yeşil gözlerini tüm katta gezdirmeye başladı. Hiçbir aksilik olmadığına kanaat getirdikten sonra ince topuklarını mutfağa doğru ilerletti ve sabah kahvesini yapmak için makineye bir fincan yerleştirdi. Sabah kahve içmeden ayılabilen insanlardan değildi. Korel gibi alkolle ayılmak yerine daha sağlıklı bir alternatif olan kahveyi tercih ediyordu. Her ne kadar spor yapsa da o bir kadındı ve metabolizması erkekler gibi değildi, her gün o denli alkol alsa fit vücudu tuzla buz olurdu.

Kahvesinin hazır olduğunu haber veren sesle beyaz fincanı bir tabağa yerleştirip adımlarını salona doğru ilerletti. Günün bu saatleri salon sessiz olurdu, kahve içmek için ideal bir ortamdı. Ama salona giderken adımlarının durmasına sebep olacak bir şey oldu.

Elindeki kahveye dikkat ederek hemen yanından geçtiği pencereye tekrar bakışlarını çevirdiğinde, gördüğü manzara göz bebeklerinin titremesine sebep oldu. Elinde az önceye kadar son derece dikkatli tuttuğu kahve bardağı yere düşerek binlerce dolar verdiği ayakkabısını kirletirken onun yeşil gözleri pencereden ayrılmıyor, hemen kapının önündeki bahçeye bakıyordu.

Kalbi sanki maraton koşmuş gibi hızlanırken kurumuş ağzını ıslatmak için yutkundu ve buz tutmuş ellerini yumruk yaptı. Bir kısmına kahve sıçramış bacaklarını güçlükle hareket ettirerek hızlı adımlarla merdivenlere doğru ilerledi. Dik merdivenlerden çıkarken birkaç kez tökezlemesinin sebebi ayağındaki topuklular değil, beyninde yanan alarmın sesiydi.

Koşar adımlarla Korel'in odasına ulaştığında kapıyı çalmadan içeri girdi. En ufak sesi bile fark eden Korel, kapının açılma sesiyle irkilerek hızla doğruldu. Yanında yatan beden ise yanağını yastığa sürtüp uykusuna devam etti.

Elmas başka bir zaman olsa Yekta'nın burada olmasına şaşırabilirdi ama şu an bu ayrıntı aklının ucundan bile geçmiyordu. Korel sanki saniyeler önce uyanmamış gibi son derece açık bir ses tonuyla "Ne oldu?" diye sordu, aynı anda yatağın üstündeki gömleğine de üstüne geçirmek için uzanmıştı.

Kapının ucundaki kadın heyecanın getirdiği adrenalinle nefes nefese kalmıştı. Bu yüzden "Geri döndü." derken bir nefes boşluk aldı ve Korel'in bile tepki vererek duraksamasına sebep olacak o cümleyi kurdu.

"İshak Demirel geri döndü!"

••


İshak demirel babaları, hatırlamayanlar için ufak bi hatırlatma

bölüm nasıldı? çok dolu dolu bir bölüm değildi ama hikayenin temposu artacağı için böyle bölümler gerekli

sizce ishak'ın gelişi nelere yol açacak?

yusuf-tuncer ikilisini seviyor musunuz?

yeni bölümü en kısa sürede yayımlamaya çalışacağım. şimdilik sizi seviyor, öpüyor ve gidiyorum❤

26.05.21 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

723 64 4
Ölüm beni asla kurtaramıcak.... Yaptıklarım affedilecek şeyler değildi ama bunların hepsi milletim içindi.. 3. Dünya Savaşı'nın kıvılcımı ben olama...
471 55 7
Matilda, acıdan her şey yolundaymış gibi bahsediyorsun. harry edward styles fanfiction.
1M 41.7K 40
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
Haz By 🍀

Romance

131K 1.5K 15
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...