Aynadaki Kan

By krasimiraa

162K 9.7K 17.2K

2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geç... More

Giriş
Ülkeler ve Şehirler
1. Kısım: Aynadaki Kan
1. İnci ve Safir
2. Limon Şerbeti
3. Av Sonrası Ziyaret
4. Ateş Bacayı Sarmış
5. Hayaller
6. Sıradan Bir Hatun Değilim
7. Gök Gözlü Gelinim
8. Saray Oyunları
9. Kıyametin İlk Kıvılcımı
10. Savaşçının Kanı
11. Yeni Bir Yol
12. Toparlanmak
13. Yerini Bildirmek
14. Kim Olmak İstiyorum
15. Olmak İstediğim Han
16. Daimi Zadesen
17. Hasbihaller ve İstişareler
18. İncelen İp
19. Birinci Artena Seferi
20. Korsan Müsveddesi
⚜️Aspargon Kızları⚜️
21. Kanımızdan Gelen Darbe
22. Denizden Gelen
23. Kendine Özel
24. Düşteki Düşüş
25. Omena'nın Alameti
26. Kaderin Keskin Yüzü
27. Seni Kaybettim
28. Bedel
29. Yedi Gün
30. Deniz ve Yıldız
31. Izdırap
32. Acılar ve Kararlar
33. Bazı Dostlar ve Eski Meseleler
34. Ölümcül Tutku
⚜️İki Yol⚜️
35. Omena'nın Kızı ve Quadre'nin Oğlu
36. Doğum Bir Mucize
37. Ölüm Kader mi Yoksa Lanet mi?
38. Eylemler ve Sonuçlar
⚜️Düş ya da Yüksel⚜️
🏆2020 Watty Ödülleri Kazananı🏆
🔆İnanç🔆
⚔️Asperan Hanedanlığı Tarihi⚔️
2. Kısım: Yakuttaki Kan
2.1. Karşılama
2.2. Haber
2.3. Endişe
2.4. Zehirli Sözler
2.5. Tehlikeli Dans
2.6. Kan Tadı
2.7. Sedef Sandık
2.8. Merhem ve Kabus
2.9. İz Peşinde
2.10. Yemin
2.11. Eksik Parça
2.12. Tatsız Meseleler
⚜️Prens, Prenses ve Grandüşes⚜️
2.13. Gerginlik ve Yorgunluk
2.14. İşkızdan Zadesene
2.15. Zambak ve Kılıç
2.16. İhanet
2.17. Han ve Hanım
2.18. Hediye
2.19. Benim Devrim
2.20. Basamaklar
2.21. Hatırlatma
2.22. Bazı Yalanlar
2.23. Dert ve Derman
⚜️Sadakat Neydi?⚜️
2.24. Aslan ve Kaplan
2.25. Uyarılar ve İşaretler
2.26. Küçük Adımlar
2.27. Bir Takım Kararlar
2.28. Hanedan Kanı
⚜️Yüksel ve Yönet⚜️
2.29. Tesadüf
2.30. Sıkıntılar
2.31. Atlar ve Filler
2.32. Görüşmeler ve Kararlar
2.33. Kaybeden Hanım
2.34. Yedek Hanzade
⚜️İtiraf, Hakikat ve Tertip⚜️
2.36. Karanlığın En Dibi
2.37. Değişim
2.38. Aşka Şans Vermek
⚜️Hüküm ve Sınanma⚜️
2.39. İntikam Uğruna
2.40. Dönüş
2.41. Meydan Okuma
2.42. Kukla Ustası
2.43. Maskeler
⚠️ÖNEMLİ: Bölümler Neden Geç Geliyor?⚠️
3. Kısım: Safirdeki Kan
3.1. Aspargon Gardiyanı
3.2. Sargunlu Cadı
3.3. İhtiyatlı Hükümdar
3.4. Hanedan Yılanı
3.5. Doğunun Küçük Hanı
3.6. Adil Olamayan
3.7. Gecikmiş Ferman
3.8. Savaşa Doğru
3.9. Onur Meselesi (YENİ BÖLÜM)
Yeni Bir Kitap Yazıyorum

2.35. Perdenin Arkası

969 78 279
By krasimiraa

1420 Senesi - Kış Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı

Büyük Hanım Müge

Aspargon'a kar yeni yeni düşmeye başlamışken almıştık kesin zafer haberini. Beklediğimiz sonuç buydu. Ashan halkı bize katılmak isterken Gerbena askerlerinin yapabileceği hiçbir şey yoktu. Dönüş yolu başlamıştı oğullarım için. Teoman Bey'den gelen mektuplar iki kardeşin savaşta ne kadar etkin dövüştüğünü söylüyordu. Aslanlarımdan beklediğim hareket işte buydu. Böyle böyle ikilik çıkarmaya çalışanların ağızlarını kapatıyorlardı.

Diğer yandan İdil sayesinde harem ve Altınova kaynayan kazana dönmüştü. Gökben'in korsanla kaçtığı gerçeği o günden beri konuşuluyordu. Bazı hatunlar bana dahi sormuşlardı. Gerçeği reddetmemiştim elbette. İdil'in hırs uğruna iftira atan biri olduğu düşüncesine kapılmamalıydı kimse. Söylemesi gerekli değildi fakat Gökben'e sıkıntı olduğu doğruydu. Kendi hatasını nasıl telafi edeceğini merak ediyordum.

Gerçi bazı hatunlar her şeye rağmen onun tarafındaydı. Herkes aşık olurmuş da eski devirler geride kalmış da... Fakat geleneklere düşkün hatunlar bu durum karşısında mesafelerini belli etmişlerdi. Ben ise bu durumu kaidelere aykırı olduğu için başından beri onaylamadığımı fakat han oğlumun kararına kimsenin karşı çıkamayacağını söylemek durumundaydım.

Efran Bey çalışma odama girdiğinde ballı ıhlamur çayımı yudumluyordum. "Hoş geldin Efran Bey. Umarım güzel haberler getirmişsindir."dedim.

Efran Bey karşıma oturdu. Elindeki mektupları önüme bıraktı. "Gökben ve kraliçe ablasının yazışmaları. Kraliçe orijinalleri gönderdiğini söyledi. Fakat burada elle tutulur bir bilgi yok. Sadece Sargun'da bulunduğunu gösteriyor."

"Kraliçe Catherine tarafsız davranıyor."dedim porselen fincanı yerine bırakırken. "Kardeşine arka çıkmaya niyeti yok. Kendine rakip olamayacağı için alaşağı etmeye de yanaşmıyor. Kendi ülkesiyle fazla meşgul." Yıllardır görüşmediği kardeşiyle iletişim kurmaya istekli bir izlenim vermemişti şimdiye kadar. Zaten istese de bu mümkün olamazdı. Ne Sargun Kraliçesi buraya gelirdi ne de Korkut ve Gökben oraya giderdi.

Laf arasında şifacı Henry'yi de sormuştum. Sargunlu olduğunu biliyordum. Belki bir şey yakalardım. Fakat o konuda da bir şey dememişti. Sargun'da adı Henry olan yüzlerce kişi olduğunu ve şifacılığın ayırt edici bir özellik olmadığını yazmıştı. Henry'yi araştırmam hala bir sonuca varmamıştı. İkisinin de Sargunlu oluşu hoşuma gitmiyordu. Bir bağlantı olduğunu hissediyordum.

Gökben bir işler karıştırıyordu. Hanlığa karşı bir hareketi yoktu fakat nişanın tek başına bir işe yaramayacağının o da farkındaydı. Bu sebeple kendini güçlendirmeye çalışıyordu. Pasif biri olarak durmayacağını defalarca göstermişti. Öyle olsa işim daha kolay olurdu. Fakat o hanımlıkta da rakipsiz olmak istiyordu. İkimiz arasında bir iktidar savaşı kaçınılmazdı. Bu savaşı başlamadan bitirmeye niyetliydim ve bu uğurda tüm kaynaklarımı seferber etmiştim. Gökben'e dair her türlü bilgiyi elde etmeye çalışıyordum. Gerek geçmiş gerek günümüz öğrenebildiğim her şey önemliydi. Bu araştırmayı belki yıllar önce yapmalıydım fakat o hatunun saraya girebileceğini girse dahi onca olaydan sonra hanım olabileceğini hiç düşünmemiştim. Oğlumun İdil'e olan itimadına bel bağlamakla hata etmişim. İdil Aspargon'un en iyi hanımı olsa dahi ona nikah kıymayacaktı Korkut. Gökben'e kafayı takmıştı.

Çalışma odamda harem evraklarını inceliyordum. Saray raporları da bu sürede bana geliyordu. Oğlumun yokluğunda saray idaresi bendeydi. Vilayetlerimizde her şey yolundaydı. Ufak tefek sorunlar olsa da halledilmeyecek gibi değildi. Bu sıralar Kisre valisini yakından takip ettiriyordum. Şimdiye kadar hiç açık vermemişti. Gökben'in seçimi yerindeydi. Fakat bu adamın devlet işlerinde ne kadar tecrübeli oldu tartışılırdı. Duyumlarıma göre sıradan bir adamdı. Bu da başka sorunlar karşısında bocalayabileceğini gösterirdi. Adamın bocalaması Gökben'in aleyhine olurdu. Danışmadan verdiği kararların sonuçlarıyla yüzleşebilecek miydi görmek lazımdı. Onu zayıflatabileceğim her yönden zayıflatacaktım. Hata üstüne hata yapmasını sağlayacaktım. Eğer elime daha güzel bir fırsat geçmezse onu üst üste gelen küçük hamlelerle vuracak, son darbeyi indirecektim. Aspargon'un boşanan ilk hanımı olacaktı. O tahta otursa bile uzun süreli olmayacaktı.

Odamın kapısı çalındı telaşla ve içeri Asya girdi. "Hanımım haremde sorun çıktı. Sizin gelmeniz elzem."

"Ne oldu? Torunlarımla ilgili bir şey yok değil mi?"

"Yok. Baş Hanzen Gökben, Hanzen İdil'e ceza vermeye kalktı. Harem birbirine girdi."

"Ne? Bu ne cüret!"diyerek yerimden kalktım. "O hatun kendini ne sanıyor?!" Ah Korkut! Başımıza açığın işlere bak! Öyle birine Baş Hanzenlik verirsen ilk fırsatta bu gücü kullanmaktan çekinmez. "Ne oldu hemen anlat."dedim yol boyunca ilerlerken.

"Birkaç gündür aralarında ufak atışmalar olmuş. Gökben tartışmaya yanaşmasa da İdil ufak şeyler yapmış. Mesela önünde reverans yapmamış, o hareme girince ayağa kalkmamış, bu ve bunun gibi Baş Hanzen'e yapılmaması gereken şeyler." Ah İdil, kaideleri ezbere bilirken neden başına iş açıyorsun? Şevval'in bu işte parmağı vardı. Yoksa İdil asla harem atışmalarına karışmazdı. Şevval onu parmağına dolamış kulağından kalbine akıtıyordu zehirlerini.

"Gökben de Baş Hanzen makamını kullanıyor bu duruma dur demek için. Fakat İdil'in herkesin önünde cezalandırılmasına izin veremem!" O Baş Hanzense ben de Büyük Hanımdım.

"Harem ikiye ayrıldı. Hanzen İdil'i savunanlar onu korumak için öne atıldı. Baş Hanzen Gökben'i savunanlar da geri durmadı. Hatunlar birbirine girdi." Ne olursa olsun haremde kargaşaya müsaadem yoktu.

Taşlığa yaklaşınca sesler duyulmaya başladı. Bağırışlar, çağırışlar, hakaretler... Kapılar açıldığında önümdeki manzara korkunçtu. "Büyük Hanım Müge!"dedi Asya yüksek sesle. Ellerim önümde bağlı, gözlerim oldukça sertti. Hatunlar durulup iki yana ayrıldığında hemen reverans yaptılar.

"Bu ne utanmazlık! Bu ne arlanmazlık! Bu ne had bilmezlik!"dedim gittikçe yükselen bir tonla. İki tarafta da gözlerimi gezdirdim. Bir tarafın en arkasında Gökben'i diğer tarafın en arkasında ise İdil ve Şevval'i gördüm. "Leman Kalfa!" Leman Kalfa öne çıktı. "Derhal izahat ver. Ne bu hal? Nasıl engel olmazsın?"

"Hanımım, sesler üzerine hareme geldiğimde hatunlar atışmaya başlamıştı. Öğrendim ki Hanzen İdil Baş Hanen'i görünce ayağa kalkmamış, reverans yapmamış ve bu davranışı çok kez tekrarlamış. Baş Hanzen daha fazla bu hakareti kabul edemeyeceğini söyleyerek gereği neyse yapılsın demiş. Ağalar da Hanzen İdil'e elli falaka vurmak için gelince arbede çıkmış." Gözlerim büyüyerek Gökben'e baktım. O ise cesurca bana dikmişti gözlerini. Haklı olduğunu biliyordu. Sinsi yılan. Oyununu ne güzel oynuyordu böyle.

"Hanedana bir erkek evlat vermiş, yıllarca Baş Zadesen olmuş, sonra hakkıyla Baş Hanzenlik makamını idare etmiş birine böyle bir ceza elbette ki uygun değildir!"dedim. Hatunlar arasında mırıltılar yükselmeye başlamıştı. İdil'i tamamen cezasız bırakmam bu defa hatunların bana da cephe almasına sebep olurdu. Fakat falakaya yatırılmasına da müsaade edecek değildim. Hele ki bir zamanlar yönetiminden yarı yarıya sorumlu olduğu hatunların önünde. "Falaka yerine bu aylık harçlığının dörte biri kesilecek."dedim. Bu defa bana öfkeyle bakan İdil'di. Haremde paraya ihtiyacı olmadığını biliyordum. Boşa öfkeleniyordu. Ben her zaman onun yanındaydım fakat haklı bir durumu haksıza çevirmem benim otoriteme de zarar verirdi. En adil ceza buydu. Hem İdil'in itibarı sarsılmayacak hem de Gökben'e yapılan saygısızlık cezasız kalmayacaktı.

Gökben, "Baş Hanzen'e yapılan saygısızlığın karşılığı bellidir Büyük Hanım. Yine de siz kıymetli Hanzeninizi kanatlarınızın altına almaya devam edin. Umarım bu kararınız daha büyük saygısızlıklar ortaya çıkarmaz."dedi mesafeli bir tonla.

"Baş Hanzenle odamda görüşeceğim. Hanzenler de çalışma odamda beklesin."dedim ve hızla arkamı dönüp odama gittim.

Ellerimi arkamda bağladım. Pencereden dışarıyı izliyordum. Odamın kapıları açıldı. O yana döndüm. Gökben lacivert elbisesinin içinde karşımdaydı. Başında safir taç vardı. Safir... Suna da pek severdi safir kullanmayı. Gökben başını eğerek reverans yaptı. Gözlerini benimkilere dikerek bakmaya başladığında yüzündeki bu korkusuz ifadeden rahatsız olmuştum. Daha dünkü hatun bir anda başımıza hanım kesilmişti.

"Sizin adaletli olacağınızı düşünmüştüm."dedi. "Fakat eski Baş Hanzeninizi korumaktan geri durmuyorsunuz."

"Elbette onu her daim koruyacağım. Bu yeni bir şey değil. Benim gönlüm her daim İdil'den yana olacak. Sen hiçbir zaman onun gibi olamayacaksın. Bu gerçeğe bir an önce alışsan iyi olur."

"Yakında hanım olacağım gerçeğine de siz alışsanız iyi olur Büyük Hanım. Kaidelere göre Han ve Hanım eşittir."diyerek bana benden daha fazla yetkiye sahip olacağını hatırlatıyordu. O kadar kolay değildi o işler.

"Kaide, kaide, kaide... Diline sakız ettiğin o kelimeye göre senin şu anda burada bulunmayı bırak yeri belli bir mezarın olsa kendini şanslı sayman gerekirdi. Lakin buradasın. Kaidelere rağmen hareme girdin, hanedana iki evlat verdin ve Baş Hanzenliğe kadar yükseldin."dedim ona doğru birkaç adım atarak. "Gördüğün üzere kaide dediğin şey bir günde yıkılıp geçilen bir şeymiş Gökben Hatun." Tam önünde durdum. "Büyük Hanım olarak kararımın adil olduğunu biliyorum. Sen de biliyorsun. Şimdiye dek sabrederek erdemli davranmıştın. Fakat sen de hırsına yenik düştün. İçinde kalan ezikliği ilk fırsatta İdil'i ezerek tatmin etmeye çalıştın."

"Evet yeterince sabrettim Büyük Hanım. Eski Baş Hanzen'e gösterdiğim müsamaha haremdeki sıradan hatunların bile saygısızlaşmasına sebep oldu. Siz bir hanım olarak haremde itaatsizliğe müsaade etmiş miydiniz? Pek sanmıyorum. Bu noktadan geri dönüş yok. Bunun farkında olun."

"Bu noktadan her an geri dönüş olabileceğinin en yakın örneği İdil, önünde duruyor. Yerinde olsam nikah kıyılmadan ortada ahkam kesmezdim. Haremde ne zaman ne olacağı belli olmaz."

Gökben alaycı bir gülüş yerleştirdi dudaklarına. "Keşke önyargılarınızı yıkabilseniz. O vakit çok iyi anlaşabilirdik. Size hayran olduğum öyle çok konu vardı ki... Hanımlık yolculuğunda yol göstericim, öğretmenim olabilirdiniz. Fakat siz karşımda olmayı, ayağımı kaydıran, yoluma taş koyan olmayı tercih ediyorsunuz. Ama ben hızlı öğrenen biriyim. Önüme koyduğunuz taşlara rağmen bu makamı hakkıyla idare eden bir hanım olacağım. Size rağmen Aspargon'u başarıyla yöneteceğim."

Alayla gözlerimi devirdim. Hala ahkam kesmeye devam ediyordu. "Yüksekten uçanın düşüşü de sert olur Gökben Hatun. Buraya kadar yükselebilmenin tek sebebi han oğlumun aşkı. O aşk olmadığında sen de olmayacaksın!"

"Tıpkı sizin Yaman Han'ın aşkıyla var olmanız gibi..."

"Yaman'ın aşkı... Gücümün kaynağı han aşkı olsaydı defalarca kaybederdim. Benim gücüm hanımlık ruhunun içime işlemesinden geliyor. Sende bu ruh yok. Hiçbir zaman olmadı ve olmayacak da. Sen bir aşkla var oldun ve o aşkın yok oluşu da senin sonun olacak."

"O aşk şimdiye dek onca hatuna rağmen yok olmadı. Şimdiden sonra da yok olmaz."

"Küçük kız, aşkın bedenle var olup bedenle yok olacağını sanacak kadar toy."dedim elimi onun çenesine götürerek. Yüzünü şöyle bir inceledim. "Gençlik geçer gider, şehvet söner biter, geriye zihinde karşılık bulan hayaller kalır. Hayal ve gerçeğin yansıması kesiştiği müddetçe aşk bakidir. Ne zamanki gerçekler hayali öldürür, o vakit aşk da ölür. Bu sana Büyük Hanım öğüdüdür. Kulağına küpe edesin."dedim ve elimi çenesinden çektim.

Söyleyecek bir şey kalmamıştı. Gökben dışarı çıktığında ben de çalışma odasına geçtim. Şevval ve İdil ayakta bekliyordu. Şevval rahatken İdil'in yüzü asıktı. Onu gurur kırıcı bir cezadan kurtardığım için minnettar olması gerekirken surat asıyordu. Reveranslarını bitirdiklerinde yerime oturdum. Onlara oturmalarını söylemedim. "Haremde neler oldu?"diye sordum sakince.

Şevval, "Her şey ortadaydı Büyük Hanım. Baş Hanzen bize güç gösterisi yapmaya başladı. Sanki biz hanedana evlat vermemişiz gibi davranıyor."

"Peki Baş Hanzene bu kozu kim verdi?" İdil'in gözleri yerdeydi. Şevval bana bakıyordu. Hala cevap vermemişlerdi. "Kaideler gereği ona reverans yapmanız, o girdiğinde ayağa kalkmanız gerekir. Size düşen saygıda kusur etmemekti."

İdil, "Ölürüm de o hatunun önünde eğilmem!"dedi hırçın bir tonla.

Derin bir nefes aldım. "Ben seni akıllı bir hatun bilirdim İdil. Oysa sen kolayca duygularının esiri olabiliyormuşsun. Gurur yapa yapa neredeyse gururun yerle bir oluyordu. Şimdi ne oldu? O hatunu herkesin gözünde haklı gösterdiniz. Eski Baş Hanzen ise şımarık, tahammülsüz ve yenilgiyi hazmedemeyen olarak akıllara yazıldı." İdil'in yanakları gittikçe daha da kızarıyordu.

"Siz de bana ceza vererek o hatuna destek çıktınız!"

"Falakaya yatırılmak daha mı çok hoşuna giderdi?"dedim sertçe. "Haremin ortasında yere yatırılmak ve herkesin içinde ayaklarına üst üste inen sopalara dişini sıkmaya çalışmak daha mı uygundu?" Cevap vermedi. "Senin itibarını kurtardım ben orada!" Şevval'e döndüm. "Senin ise ne haltlar karıştırdığını görmediğimi sanma. Karmaşa senin hoşuna gidiyor. Sen kazanamadın kimse kazanamasın. Sen gözden düştün herkes gözden düşsün."

"Benim hiçbir zaman öyle bir amacım olmadı Büyük Hanım. Sadece bu kararın haksızca olduğunu düşünüyorum. Evet hiçbir zaman Baş Hanzen olamayacağımı biliyordum fakat bu makamı İdil hak ederken yerine o hatunun konmasını kabullenemiyorum." Sesine istediği kadar inandırıcılık katsın, yalanlarına gözüm toktu. İdil'i o kışkırtıyordu. İdil'in aldığı her cezayla kendini tatmin edecekti. Bu durumun bitmesi gerekiyordu.

"Han oğlum gelene dek Düşmüş Saray'a gönderileceksin."dedim Şevval'e. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Başını iki yana salladı.

"Hayır, Düşmüş Saray'a gidemem. Bunu yapmayın Büyüm Hanım."

"Sen haremde olduğun müddetçe harem huzur bulmayacak. Aklın başına gelirse ne ala, gelmezse sonraki gidişin daimi olur!"dedim ve ikisini de gönderdim odamdan.

En iyisi buydu. Hem Aydan o kadar küçük değildi artık. Onun yokluğunda ben bakardım Aydan'a. Çok daha iyi olurdu. İki hafta haremde Şevval'in sebep olduğu problemler yaşanmazdı. Bu sırada İdil'in de kafasını kimse boş laflarla doldurmaz o da kendini sorgulardı. En azından ben öyle umuyordum.

***

Han oğlumun şehre girişi haber verildiğinde son hazırlıklarla ilgileniyordum. Büyük bir zafer kutlaması olacaktı. Üç gün sürecekti. Sadece Altınova'da değil tüm vilayetlerde yemekler dağıtılacak, kurbanlar kesilecekti. Savaş ganimetlerinin bir kısmı yoksullara verilecekti. Gökben de hazırlıklarla yakından ilgileniyordu. Saraydaki hazırlığın takibini baştan sona yapmıştı. Eksikler için bana gelmiş, emirlerimi uygulamıştı. Rolünü iyi oynuyordu. İnsanlara yansıttığı imaj Büyük Hanım'la uyum içinde olan Baş Hanzen'di. Oysa gerçeği biz biliyorduk. O ve ben asla anlaşamayacaktık.

Çoğu kişi bu değişimi çabuk kabullenmişti ve bu durum canımı sıkıyordu. İnsanlara rüşvet dağıttığından şüpheleniyordum. Ne de olsa Suna'dan bunu öğrenmişti. Parayla güce ulaşmayı. Oysa asıl sadakat kalpte olandı ve günün sonunda yanında sana kalpten bağlı olanlar kalırdı.

Korkut'un saraya gelişi için bahçeye çıktık. Gökben bordo bir elbise giymişti bugün. Omuzlarına da kürk atmıştı. Başında yakut taç vardı. Kendince hanedana yaraşır bir hanım olduğunu gösteriyordu. Göstersindi bakalım. Defne ve Göktuğ iki yanında heyecanlıydı.

İdil bugün sade giyinmişti. Başına ince bir taç takmıştı. Eskiden kullandığı yüksek taçlardan vazgeçmişti. Balamir'in omzuna elini atmış, ifadesiz gözlerle atının üstünde bahçeye giriş yapan Korkut'u izliyordu. Şevval'in gözlerinde ise başka parıltılar vardı. Düşmüş Saray'da iki hafta geçirmek hiçbir şeyi değiştirmemişti. Aydan annesinin koltuğuna sokulmuş sıkıca sarılırken gözlerini benden kaçırıyordu. Aydan sadece kardeşlerinden değil bizlerden de kopup gidiyordu.

Korkut iyice yaklaşıp atından indiğinde Defne ve Göktuğ babalarına doğru koştular. Balamir gidecekken İdil onu yerinde durması için kolundan sıkıca tutmuştu. Aydan ise bu defa babasına hamle etmemişti. Oysa babasını en çok bekleyen oydu. Korkut bir koluna Defne'yi diğerine Göktuğ'yu alıp yaklaştı. Gökben'i alnından öptü.

Gökben, "Hoş geldin Korkut Han. Nice zaferler bizim olsun."diyerek karşıladı onu ve çocukları aldı. Korkut Aydan'a yöneldi. Aydan annesine iyice sokuldu. Sanki kollarının arasında kaybolmak istiyordu.

"Güzeller güzeli kızım. Seni çok özledim."dedi Korkut. Aydan başını yavaşça çıkardı. Koyu gözleri babasındaydı. "Bak, mendilini sapasağlam getirdim. Beni bütün düşmanlardan korudu. Hep kalbimin üstünde taşıdım."dedi Korkut dizlerinin üstüne çökerek. Aydan önce mendile sonra babasına baktı.

"O zaman hep sende dursun. Sarayda da düşmanlar olabilir."dedi ve yavaş adımlarla annesinden uzaklaştı. Korkut onu tutup sıkıca havaya kaldırdı ve etrafında döndürdü.

"Elbette her daim yanımda taşırım. Bana başka mendiller de işle tamam mı? Şans için, sağlık için, huzur için, istediğin her şey için. Ben hepsini saklarım."

"Olur."dedi Aydan gülümseyerek. Nihayet ikna olmuştu. "Pembe yapsam bile yanında taşır mısın?"diye sordu babasının sakallı yüzünü ellerinin arasına alarak.

"Taşırım tabi."dedi Korkut gülümseyerek. Sonra gözleri Balamir'i buldu. "Aslanım, sen nasılsın?"

"İyiyim han babam."dedi Balamir. Annesinin kolundan kurtularak babasına yaklaştı. Kısaca sarıldı. "Sen yokken sarayı ben korudum. Artık kılıcı çok iyi tutabiliyorum."

"Aferin sana. Elbette ben yokken sarayı sen koruyacaksın. Cesur oğlum benim."

İçeri ilerledik. Gökben çapkın bakışlarla Korkut'u süzüyordu. "Dinlenmen için hamamı hazırlattım. Savaş yorgunluğuna iyi gelir."derken gözleri Korkut'un gözlerindeydi. Korkut da muzipçe gülümseyerek karşılık verdi.

"İyi düşünmüşsün. Yol yordu. Savaş beklediğimden de kolay geçti. Bu durum diğer sömürgeleri gündeme almamız gerektirdiğini düşündürüyor. Gerbena iki sömürgeyi bu kadar korumasız bıraktıysa bunda üzerine gidilmesi gereken bir iş vardır."

"Belki de seni iyice içlerine çekmek istiyorlardır."dedim. "Hem seferden yeni geldin. Hemen başka seferler mi düşünmeye başladın?"

"Arayı çok uzatmamak lazım hanım annem."dedi Korkut. Yaman'ın aksine savaşmaktan hoşlanmıştı. Odasına doğru ilerlerken Gökben de onunla gitti. Öğleden sonrayı beraber geçirecekleri aşikardı.

Asya yanıma geldi. "Hanımım Teoman Bey sizinle görüşmek istiyormuş." Kaşlarım çatıldı. Gelir gelmez beni görmek istemesinin sebebi güzel olsa iyi olurdu.

Çalışma odama gittim. Teoman Bey elinde deri kaplı bir muhafazayla karşımda duruyordu. Baş selamıyla karşıladı beni. "Zaferdeki payın için seni tebrik ederim Teoman Bey."dedim.

"Teşekkür ederim Büyük Hanım."

"Bu kadar acele olan nedir? Konağına gidip dinlenseydin. Karın yolunu gözlemiştir."dedim hafif alayla. O da aynı şekilde güldü.

"Bunun bir formalite evlilik olduğunu siz de pekala biliyorsunuz."diyerek hatırlatmada bulundu.

"Bunca sene birbirinizi daha iyi tanımışsınızdır. Kalplerinize illa bir şeyler dokunmuştur." Yüzündeki ifade alaycıydı.

"Suna ve benim birbirimize karşı bir şey hissetmemiz mümkün değil."

"Sen ne dersen o. Gerçi bu evliliğin asıl amacı Suna'nın kontrol altında tutulmasıydı. Fakat pek amacına uygun bir evlilik gibi görünmüyor. Bana onunla ilgili elle tutulur hiçbir şey vermiyorsun."

"Yeterince kontrol altında değil mi Büyük Hanım? Yine bir olaya mı karıştı?" Suna hiçbir şey yapmazken bile bir şeyler yapabilen biriydi. Bu da soru muydu şimdi? Sanki Suna'yı tanımıyordu.

"Bilemiyorum. Onun attığı adımdan senin sayende haberim olması gerekirken ben kendi yöntemlerimi kullanmak zorunda kalıyorum Teoman Bey. Sanki tarafın hiçbir zaman ben olmamışım da aslında hep Suna'nın kölesi olmuşsun gibi bir izlenim bırakıyorsun." Son cümleme bozulduğu bakışlarından belliydi. Fakat gerçek buydu. Eskiden Suna'yla ilgili daha işe yarar şeyler verirdi. Şimdi ise bu bilgiler azalmıştı.

"Suna bu sıralar kabuğuna çekildi Büyük Hanın. Zihin okumak için özel bir yöntem bulunmadığına göre yeni hamlelerini henüz öngöremiyorum. Kızıyla ilgileniyor daha çok. Biliyorsunuz Burçin Hatun gebe ve ilk ayları problemli geçti. Suna sık sık ziyaretine gidiyor. Kontrolsüz bırakmıyorum elbette. Fakat tüm haberler kızıyla ilgilenen bir anne olduğunu gösteriyor."

"Hah!"diye bir kahkaha attım. "Oğluyla ne kadar ilgilenip ölümünden sonra bile oyun peşinde koştuysa kızına ilgisi de o kadardır onun."

Omuz silkti. "Diğer yandan devlet işleri beni epey meşgul ediyor. Baş Danışman olarak ilgilenmem gereken çok şey var. Fakat kendimi bu belgelerle affettirebileceğimi düşünüyorum."diyerek deri muhafazayı masaya bıraktı.

Gözlerim kahverengi muhafazadaydı. "Bu nedir?"

"Müstakbel gelininizin geçmişi."dediğinde bir kaşım havaya kalktı. Oturmasını işaret ettim. Muhafazayı açtım. Bilmediğim ne vereceğini merak ediyordum. Kağıtları incelemeye başladım. Gökben'in doğum belgesi önümdeydi. "Edwardsların kızı olduğunu biliyordunuz zaten. Burada aileyle ilgili detaylar belgeleriyle mevcut." Kardeşlerin doğum belgeleri de önümdeydi. Henry ismini görünce belgeyi elime aldım.

"Henry Archer kim?" Gülümsüyordu. "Şifahaneye alınan Henry değildir herhalde? Adamın soyadı başka değil mi?"

"Grim. Henry Grim. Sahte soyad. Henry Gökben'in üvey kardeşi."dediğinde gözlerim zaferle parlamıştı. O işte bir iş olduğunu biliyordum. Sadece ne olabileceğini çözememiştim. Yine de temkinli olmakta fayda vardı.

"Peki kanıtın nedir? Sargun mührü sadece belgedeki ismin ve soyismin kraliyet tarafından onaylandığını gösterir. Bizdeki Henry ve kağıttaki Henry'nin bir olduğunu gösteren ne?"

"Kraliçe Catherine ailenin son tablosunun basit bir kopyasını gönderdi."diyerek kağıtlara bakmamı söyledi. Karıştırarak o resmi buldum. Henry diğerlerinin biraz daha kenarındaydı. Dokuz on sene öncesinin çizimi de olsa onun Henry olduğu belliydi. Bu işimi görürdü. Sonuçta koskoca kraliçe bizim saraydaki bir şifacı hakkında bu kadar hikaye uydurmak için uğraşacak değildi. Fakat içimden bir ses bir yandan onu bana ispiyonlamamak için mektuplarda ketum davrandığını söylüyordu. Henry'yi sorduğumda cevapsız bırakırken bu bilgiyi Teoman Bey'le paylaşması da ilginçti. Teoman Bey devam etti, "Ve Henry bir Omena Rahibi olarak eğitilmiş. Edwardslar Omena'ya derinden bağlı bir aile olmalarıyla biliniyorlar. Eski güçlerine kavuşarak en yüksek makamlara gelebilmek için pek çok adak verdikleri söyleniyor."

Sargun ve Gerbena Omena inancının en yaygın olduğu ülkelerdi. Arbatun da bunlar arasındaydı fakat diğerleri kadar öne çıkmıyordu. Tipkos ve Ravesna ise bu inancı kendilerine oyuncak etmişti. Henry'nin Omena rahibi olarak eğitilmesi beni hem şaşırtmış hem de bu durumu yadırgamadığımı fark etmemi sağlamıştı. Şaşırmam Gökben'in bunu bile bile onu şifahaneye almasından, yadırgamamam ise öyle bir aileden başka türlü çocuklar çıkamayacağını bilmemdendi.

"Doğan'ın ölümünden sonra Korkut'un Omena'ya yaklaşımı belli." Henry'nin nefesini kesmeye yeterdi bu. Gökben abisini kendi elleriyle ölüme götürmüştü. Bu karar onun hanımlığını etkilemezdi belki ama sarayın içine kadar soktuğu en yakın destekçisini kaybetmesini sağlardı.

"Belgelerin arasında Gökben'den tamamen kurtulmanın yolu da var. Diğer evrakları inceleyin."dedi kendinden emin bir ifadeyle. Evrakları karıştırdım. Ladinay'da kıyılan bir nikahın belgesi vardı. "Eldoris Ashaio, Sylvio Ashaio. Gökben kaçtıktan sonra kendini gizlemek için kullandığı isim. Sylvio ise kaçtığı korsan Aquilo Estasakis. Muhtemelen korsan bunları Simir Makos'ta yaptırdı. Kaçış için her şeyi düşünmüş. Fakat ne olduysa Gökben'in yolu tekrar hareme düşmüş."

"Sarayın ihtişamı daha tatlı gelmiştir. Zengin bir ailede doğdu, Suna'nın yanında neredeyse Burçin'le eş bir eğitim gördü. Korsan ona bunları veremezdi."diyerek kendi düşüncemi belirttim. Sonra aklıma takılan diğer soruyu sordum. "Bunlara yeni mi ulaştın?"

"Gökben kaçtıktan birkaç ay sonra elime geçti."

"Onca sene elindeydi ve sesini çıkarmadın."dedim hayretle. "Suna'dan da mı sakladın?"

"Evet. Suna'nın o hatunla tanışması ve onu seçilmiş ilan etmesi bana doğru gelmedi. Yiğit'ten sonra Suna eskisi gibi olamadı. Bu değişim barizdi. Kaybetmeyi sindiremedi ve gerçekdışı düşüncelere kapıldı. Hanlığın kaderinin kendi elinde olduğuna inanmaya başladı. Gökben köle pazarındaki sıradan hatunlardan biriydi. Bir anda onu yanına alıp yetiştirmeye başladı. O hatuna ilahi anlamlar yükledi. Açıkçası hatunun kaçması herkes için en iyisiydi. İyi hoş sonradan döndü fakat o dönem hatunun kayıplara karışması daha iyiydi."

"Bunca zaman elinde tutup neden şimdi önüme getiriyorsun? Gökben'den daha önce kurtulabilirdim."

"Gökben'in hanımlığa kadar yükseleceğini düşünmemiştim. Haremdeki hanzenlerden biri olur, öyle sürer sanmıştım. Hem diğer yandan hanın gönlünü de hoş tutmak gerekiyordu."

"Korkut'a yaranmak için o hatunla ilgili her şeyi sakladın yani?" Soruma cevap vermedi.

"Han tatmin olduğu müddetçe hanlıkta işler daha iyi yürür. Bu böyledir. Eğer bu gerçekleri açık etseydim Korkut Han yıllardır beklediği sevgilisinden kopmak zorunda kalacaktı. Daha sancakta bir hanzadeyken bile aylarca o hatunun yasını tuttu. Han olarak elde etmişken kaybetmesi onu daha kötü bir buhrana sürüklerdi. Yönetemeyen bir han ise tahta uzun süre tutunamaz. Balamir henüz küçük bir çocuk. Toygar ise eğitimli bir hanzade iken tahttaki hanın başarısızlıkları hanlığı iç karışıklığa götürürdü. Balamir mi, Hanzade Toygar mı diyen gruplar ortaya çıkardı. Kim bilir belki bu fırsattan istifade Suna da kendine başka yandaşlar toplar canı kimi isterse onu desteklerdi. Yıllarca işin içinden çıkamayacağımız bir duruma sürüklenirdik. Gerbena üzerimize atlamak için fırsat kollarken, Hasbükan sırtımıza hançeri indirdi indirecek derken Korkut Han'ı bu şekilde Gökben'den koparmak hanlık adına doğru olmazdı."

Açıklaması mantıklı olsa da Gökben'den daha Yaman ölmeden kurtulabileceğim gerçeğini değiştirmiyordu. "Peki isim farklılığını nasıl kanıtlayacağız? Gökben bundan çok rahat sıyrılır. Sahte belge hazırlatılmış der ve biter. Üstelik daha birkaç ay önce İdil ortaya korsan dedikodusunu atmışken üstüne bu eklenince ikimiz de zan altında kalırız. Mağdur rolünü oynamak tam ona göre. Elini güçlendirmekten başka bir işe yaramaz bu."

Belindeki koyu kahverengi kuşaktan kehribar rengi bir şişe çıkardı. "Gerçekler kendi dudaklarından döküldükten sonra belgeye ihtiyacınız bile kalmayacak." Şişeyi önüme bıraktı. "Çok etkili bir dozda hazırlanmış doğruluk iksiri. Soru seçimlerinde doğru ilerlerseniz herkesin içinde onu bülbül gibi konuşturabilirsiniz."dedi. Gözlerindeki ifade sinsiydi. "Eğer ki bu da yeterli olmazsa nikahlarını kıyan tangayı ve kayıtlarını alan vali yardımcısını şahitlik etmeleri için çağırırız. Tangaylar güçlü hafızalarıyla bilinirler. Hem halkımız Ulu Tanrı'nın yegane temsilcilerinin yalan söylemeyeceğine gönülden inanıyorlar."

Şişeyi parmaklarımın arasına aldım. Avucumun içinde dolandırdım. Teoman Bey bütün planı yapmıştı. "Peki neden Gökben'den şimdi kurtulmak istiyorsun?"diye sordum. Böyle bir kararı neden verdiği önemliydi.

"Gökben Hatun Korkut Han üzerinde fazla etkili olmaya başladı. Bu etki sizin de benim de işimize gelmez. Bize sizin sözünüzden çıkmayacak, düzenin tıkırında ilerlemesini sağlayacak sessiz biri lazım ki İdil Hatun tam da öyle biri. Hem sevenleri de oldukça çok."

"Doğru dedin. İyi iş başardın Teoman Bey. Sadakatinin karşılığını alacaksın."

"Güveninizin tam olması benim için yeterli Büyük Hanım."dedi ve odadan çıktı.

Şimdi sırada bu planı harekete geçirmek vardı. Gökben'in yemeğine veya içeceğine kattırmak benim için sorun olmazdı. Bu akşam ziyafette pek çok önemli aile burada olacaktı. Hepsinin içinde önce Henry'yi sonra nikahı itiraf ettirirsem Korkut Henry'nin ölüm fermanını mühürlemek ve nişanı bozmak zorunda kalırdı. Onca kişiyi karşısına alacak değildi.

Her şeyin sorunsuz ilerlemesi için biraz yatıştırıcıyla karıştırırsam Gökben yerinden kıpırdayamaz her soruma cevap vermek zorunda kalırdı. Evet. Bu şekilde olacaktı. Birden içime ferahlık dolmuştu. Gülücükler yüzüme yerleşmişti. Bahar benim için erken gelmişti. Bu yıl kutlamalarda kestireceğim kurbanı Gökben'den kurtulmanın şükranı olarak sunacaktım.

Asya'yı çağırdım. Olcakları anlattım. Plan üzerinde defalarca konuştuk, her şeyi netleştirdik ve şişeyi eline verdim. Mutfakta bu işi o halledecekti. Gökben'in yediğine içtiğine katacaktı. Önce sakinleştirici verilecek sonra tatlısıyla birlikte doğruluk iksirini alacaktı. Böyle böyle dilinden tüm itirafları kopartacaktım.

Sena ve Gülçin'i yanıma çağırdım. Gösterişli kıyafetlerimden birini seçtim ve akşam için hazırlığımı başlattım. Saçlarım özenle yapıldı. Gözlerime sürme çekildi. Dudaklarım renklendirildi. Kıyafetim nefti yeşil tonlarındaydı. Üzerinde yer yer altın motifler vardı. Eteği hafif kabarıktı. Kehribar taşlarıyla süslü altın bir taç tercih ettim bugün. Sallantılı uzun küpelerimi taktım. Tacımla uyumlu olacak şekilde kehribar taşları vardı. Elbise zafer dolu gözlerimin rengini iyice belirginleştirmişti. Sürme bu etkiyi iyice artmıştı. Aynada son kez kendime baktıktan sonra odadan çıktım.

Zafer yemeği için büyük salon hazırlanmıştı. İçerisi oldukça kalabalıktı. Gelişimin duyurulmasıyla herkes ayağa kalktı. Beyler baş selamı verirken hatunlar reverans yaptı. İçeri girdiğimde Gökben Korkut'un hemen yanında ayaktaydı. O da kaidelere uymuştu. Tekrar yerine oturduğunda Korkut Gökben'in elini avcunun içine almış, şefkatle tutuyordu. Bakışları aşk doluydu. Gökben ise halinden memnundu. Bakalım han oğlum hanım edeceği hatunun gerçekleri günyüzüne çıkınca neler yapacaktı?

Oğlumun diğer tarafındaki yere oturdum. Nişan ilan edildiği için İdil ve Şevval artık ana masada bulunmuyordu. Fakat yerleri ana masanın en yakınındaydı. Önce tebrikleri aldık misafirlerle sohbet ettik. Sırayla masamızda ağırlamaya çalıştık herkesi. Zafer hakkında konuşuldu. Sonraki seferler hakkında muhabbet edildi. Korkut sefer planlarını açıkça söylemiyordu. Fakat seferlerin devamının geleceğini de hissettiriyordu. Vakit ilerledikçe çocuklar odalarına götürüldü. Birazdan olacaklar sırasında çocukların hiçbirinin burada bulunmasını istemiyordum. Buna şahit olmalarına gerek yoktu. Hele Defne ve Göktuğ annelerinin düşüşünü görmemeliydi.

Sakinleştiricilerin etkisi yavaş yavaş görülüyordu. Gökben ziyafetin başındaki kadar canlı değildi. Yorgundu. Uykusu gelmiş gibiydi. Arkasına yaslanmış sakince konuşulanları dinliyor, sohbete eskisi kadar katılmıyordu. Gözlerim Asya'yla kesişti. Tatlıların dağıtılma vakti gelmişti. Misafirlerin üzerindeki ilk heyecan da azalmıştı. Yemeğin ağırlığının çökmesi de etkiliydi bunda. Müzik yavaşlarken sohbetler mırıltıya dönüşmüştü. Yemek boyunca Korkut ve Gökben örnek çift gibi davranmıştı. Korkut'un aşk dolu bakışlarına kendince karşılık vermişti Gökben. Herkes inansa bile ben inanmıyordum onun samimiyetine. Hele son öğrendiklerimden sonra hiç inanmıyordum.

Tatlılar bitmeye başladığında ben de sorgumu basit sorularla başlattım. Önce günlük hayattan konuştum Gökben'le. Gün içinde ne yaptığı, saray hayatının nasıl geçtiği, nişan hakkında ne hissettiği, düğün hakkında ne düşündüğü gibi şüphe uyandırmayacak sorularla zihnini asıl sorguya hazırladım. Gökben her soruya açık açık cevap veriyordu. İnsanlar bu cevapları samimiyetten sanıyordu. Oysa doğruluk iksirinden en iyi verimi almanın yolu buydu. Önce zihni basit sorularla doğru cevap vermeye alıştırırdın, sonra asıl sorulara geçerdin. Sorgu boyunca doğruları berrak bir şekilde açığa çıkarmaya alışan zihin asıl sorulara geldiğinde çaresizce gerçekleri söylemeye devam ederdi.

Gökben vakit ilerledikçe donuklaşmaya başladı. Sakinleştiricinin ve iksirin tesiri gözle görülür haldeydi. Kolları gevşemiş, arkasına yaslanmış, kesik kesik nefes alıp veriyordu. Elini sık sık başına götürüyor şakaklarını ovuyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Artık ana sorgu için daha ciddi sorulara geçme vaktiydi. "Gökben,"diye seslendim. Ağır ağır bana döndü.

"Efendim Büyük Hanım." Ses tonu sakin, gözleri sönüktü ve göz bebekleri yavaş yavaş irileşiyordu. Trans haline doğru ilerliyordu.

"Sen Sargun'dan geliyordun değil mi?"

"Evet."dedikten sonra dudaklarını birbirine bastırdı.

"Bildiğim kadarıyla kraliyet ailesine mensupsun. Doğru, değil mi?"

"Öyle. Evet. Edwards Ailesi." Derin bir nefes aldı. Neden birden bu soruları sormaya başladığımı düşünüyor olmalıydı. Diğer yandan da neden amansızca cevap verdiğini idrak etmeye çalışıyor gibiydi.

"Sargun Kraliçesi ablan oluyor o zaman?"

"Evet. Öyle."

"Neden bu bilgiyi daha önce açıkça paylaşmadın bizimle?" Kaşları çatıldı. Tekrar ağır bir nefes aldı.

"Çünkü,"duraksadı. Cümlelerini seçmeye çalışıyordu. Bu duraksamanın ardından ilginç şeyler çıkacağını hissediyordum. "çünkü kendi başarımla yükselmek istiyordum."diye toparladı.

"Ablanla görüşüyor musunuz?"

"Hayır!" Hızlı ve sert bir cevaptı.

"Neden? Her şeye rağmen ablan değil mi?"

"Değil. Ben onu abla olarak görmüyorum." Öfkeyle soludu. Oturduğu koltuğun kolçaklarını tuttu sıkı sıkı. Gözlerini kapattı bir süre. Sonra Korkut'a döndü, "Kendimi iyi hissetmiyorum. Odama dönsem iyi olacak."dedi kalkmaya çalışarak. Fakat yapamadı. Korkut endişeyle ona bakıyordu.

"Hayatım iyi misin?"

"Değilim. Başım ağrıyor. Odama gitmek istiyorum." Nefesleri uzun ve kesik devam ediyordu. İlaçlar bedenini anbean ele geçiriyordu. Bir şeylerin yolunda olmadığını fark etmiş olmalıydı.

"Ağalar, Baş Hanzene yardım edin."dedi Korkut. Ağalar bize doğru geliyordu. Gitmesine izin veremezdim.

"Biraz otur Gökben."dedim usulca. "Han oğlum zaferden yeni geldi. Kutlamanın ilk günü odana çekilmen ayıp olur. Sen artık sadece Baş Hanzen değil, Korkut Han'ın nişanlısısın. Başın için bir ilaç getirtebiliriz."diyerek araya girdim. Gökben'in gözleri üzerimdeydi. Gitmek istiyordu. "Otur lütfen."dedim ve yerine oturdu. "Ablanla tam olarak neden görüşmek istemediğini merak ettim?"diye sordum gözlerinin içine bakarak.

Korkut, "Hanım annem bu soruların yeri mi şimdi?" Misafirler de bize dikkat kesilmeye başlamıştı. Müzik durmuştu.

Oğlumu umursamadım. "Sohbet ediyoruz han oğlum. Ne var bunda?"dedim masumane bir tonla. Gökben'e döndüm. Gökben dudaklarını birbirine bastırdı. Dişleri dudaklarına geçti. "Cevap vermeyecek misin?"

"Cevap vermek istemiyorum."dedi kendini zorlayarak.

"Ablanla neden görüşmek istemiyorsun?"diye sordum net bir şekilde. Korkut da huzursuzlanmaya başlamıştı.

"Çünkü,"dedi Gökben zorla, gözleri kızarmaya başlamıştı. Yaşlar birikiyordu. Suskunluk uzuyordu.

Korkut, "Ne yapmaya çalışıyorsun?"dedi sertçe. Elimi havaya kaldırdım susması için. Buradan önemli bir cevap alacağım Gökben'in halinden belliydi. Bu cevap beni direkt olarak evlilik sorusunu sormaya geçirebilirdi. Geri dönüş yoktu ve her şeye rağmen Gökben'i konuşturacaktım.

"Cevap ver!"dedim sertçe Gökben'e bakarak.

Artık gözleri iyice dolmuştu. Başını iki yana sallarken gözlerinden iki damla yaş indi. "Çünkü oğlumun ve sevdiğim adamın öldürülmesine yardım etti."dedi tek seferde. Oğlu mu? Bir de oğlu mu vardı? Eviliğin üstüne bu bilgi çok faydalı olmuştu.

Bu cevapla salona hayret dolu bir sessizlik çöktü. Gözlerim Korkut'u buldu. Hiçbir mimik yoktu. Sert bakışları benim üstümdeydi. Öfkeyle nefes alıp veriyordu. Hatunun açıklarının ortaya dökülmesinden rahatsız olduğu belliydi.

Korkut, "Bu kadar yeter! Baş Hanzen odasına gidiyor!" Herkesin gözü üzerimizdeydi. Fısıltılar mırıltı halini alıyordu. Gökben oğlu olduğunu itiraf etmişti. Bu bile onu haremden atmama yeterdi, fakat nikahı da itiraf ettirerek itiraza yer bırakmayacakım. Yani Gökben odasına falan gitmeyecekti. Han oğlum bu gerçeği biliyor muydu bilmiyor muydu anlayamamıştım fakat biliyor olsa bile halk bilmiyordu. Bakalım herkesi karşısına alacak gücü kendinde bulacak kadar gözü dönmüş mü?

"Hiçbir yere gitmiyor!"dedim öfkeyle.  Gökben'e döndüm. Gökben olduğu yere yığılmış gibiydi. Zihninde saklamaya çalıştığı her anı gün yüzüne çıkmış olmalıydı. Doğruluk iksirinin etkisindeyken anılarla baş etmeye çalışmak okyanusun ortasında dev dalgalara karşı dümeni kırık bir gemiyi kontrol etmeye benzerdi. Dalgalar her daim kazanırdı. Doğruluğun her daim kazandığı gibi. "Gayrımeşru bir oğlun mu vardı?"

"Ailios meşru bir evliliktendi." Gözleri hem öfkeliydi hem acı doluydu. Evlat acısı taptaze bir şekilde oradaydı fakat bunu umursayacak durumda değildim. İstediğim şeyi elde etmiş, nikahı itiraf ettirmiştim. İnsanlar şaşkınlıkla bize bakarken Korkut hızla ayağa kalktı. Gökben'i de kaldırdı.

"Kutlama burada bitti Müge Hanım!"dedi Korkut.

Diğer taraftan İdil de ayağa fırladı. "Ne oldu Korkut Han? Gerçekleri öğrenmemizden neden bu kadar rahatsız oldun? Her şeyin benim dedikoduculuğumdan ibaret olmadığının ortaya çıkması canınızı neden sıktı?" Ah İdil, konuşmanın sıradı değildi şimdi. Gözlerim onun üstündeydi. Oturması için sertçe bakıyordum fakat oturmaya niyeti yoktu. "Benim yerime koyduğun hatun hiç kimse tarafından kabul edilmeyeceği için mi bu telaş?" Korkut'un öfkeli gözleri İdil'in üstündeydi. "Hanım olacak hatunun evli ve çocuklu olması Aspargon tarihinde görülmüş şey değil!"diyerek konuşmasını bitirdi İdil ve yerine oturdu. Kalabalıktan çoğu ses İdil'e katılır şekildeydi. Gökben ayakta zar zor duruyordu. Korkut kimseye kulak vermeden onu çıkarmak için hamle ettiğinde ben de ayağa kalktım.

"Han oğlum."dedim. Korkut'un durmaya niyeti yoktu. "Şifacı Henry'nin kim olduğunu ve saraya nasıl girdiğini merak etmiyor musun?" Korkut olduğu yerde durdu. Bana döndü.

"Oğlumun hayatını kurtaran şifacıyı da mı bu oyuna dahil ediyorsun?"

"O çoktan oyunun içine girmiş bile. Söylesene Gökben. Henry senin neyin ve onu saraya sokmak için ne yaptın?" Gökben dudağını ısırıyordu konuşmamak için. Başını hızla iki yana sallıyordu. Olduğu yerde titriyordu. "Cevap ver Gökben!"

"Henry-benim-üvey-abim." Kelimeler zor da olsa dudaklarından dökülmüştü. Korkut bu defa şaşkınlıkla ona döndü. İşte bunu bilmediği yüz ifadesinden belliydi. Gökben bunu ondan saklamıştı.

"Peki Henry Sargun'da ne olarak yetiştirildi?"diye devam ettim.

Korkut dişlerini sıkarak, "Müge Hanım! Yeter! Haddini aşıyorsun!"diyerek tekrar çıkmak için hamle ettiler. Gökben onun kolundan destek alarak zorla yürümeye çalışıyordu.

Önlerine geçtim. Elim durmalarını emreder gibi havadaydı. "Hiçbir yere gitmiyorsunuz. Cevap ver Gökben. Henry ne olarak yetiştirildi?"

İstemeyerek vereceği cevap dudaklarının ucunda dönüyordu. Nihayet kısık bir sesle konuştu. "O-me-na ra-hi-bi." Artık tüm bedeni titremeye başlamıştı. Korkut bu bilgiyle öfkeyle solumaya başlamıştı. Omena onun kırmızı çizgisiydi ve Gökben bu çizgiyi aşmıştı. Bir an elleri gevşer gibi oldu. Gökben dengesini kaybedince tekrar tuttu.

"Bir Omena rahibini saraya sokmak için ne yaptın?"

"Büyük Hanım!"dedi Korkut uyaran bir tonla. Fakat umurunda değildi. Umurumda olan tek şey herkesin içinde Gökben'in dilinden dökülecek olan itiraflardı. Korkut Gökben'i götürecek olduysa da hızla önlerini kestim. Gökben'i kolundan yakaladım.

"Henry saraya nasıl girdi?"dedim sertçe gözlerine bakarak.

"Oğlumu kurtardı."

"Oğlun nasıl hastalandı?"

"Özel-bir-ilaç-verdik." Korkut'un gözleri Gökben'in üstünde dondu. Yüzündeki ifade pek çok şey barındırıyordu.

Korkut, "Ne yaptın?"dedi fısıldar gibi.

Gökben gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Yüzleşmek istemediği her şey gün yüzüne çıkmıştı. Perde açılmıştı ve arkasında pek çok sürpriz barındırıyordu. "Panzehiri Henry'de olan özel bir ilaç verdik."dediğinde Korkut ellerini ondan çekti. Gökben olduğu yerde sallandı. Masaya tutunmaya çalıştı.

Korkut, "Sorgu burada bitti Büyük Hanım!"dedi ve Gökben'i tutarak dışarı çıkardı. Herkes bize bakıyordu. Neler olacağını merak ediyorlardı. Birlikte salonu terk etmelerinin ardından ne olacağını ben de merak ediyordum. Bu itiraflara rağmen Gökben'i hala yanında tutmaya devam edecek miydi?

Misafirlerin şaşkınlığı sürerken, "Kutlama bitmiştir."dedim ve ben de salonu terk ettim. İnsanlar bir süre merak içinde duyduklarını konuşacaklardı. Dedikodu kazanı bu defa benim tarafımdan harlamamıştı.!Laf üstüne katılacak laflar benim işime gelecekti ve Gökben geri dönüşü olmayan o yola hapsolacaktı.

Han oğlumun odasında olduğunu öğrenince ben de oraya yöneldim. Gökben'i sorduğumda askerlerden yanıt alamadım. Korkut onlara Gökben hakkında konuşmayı yasaklamıştı. Bu da hatunun akıbetini merak ettirmişti. Her şeye rağmen Gökben'i hanım ilan etmeye kalkamazdı. Bu noktadan sonra olmazdı. Gökben'in harem hayatı bitmişti. Herkesin içinde evli ve çocuklu olduğunu kendi ağzıyla itiraf etmişti. Ölüp ölmemeleri umurumda değildi. Evli, boşanmış ya da dul kalmış hiçbir hatun şimdiye kadar hanım olmak bir yana hareme dahi alınmamıştı. Hem tüm bunların ötesinde Göktuğ'yu da kendi eliyle hasta etmişti. Hanedan kanının canına kast etmişlerdi ve bunun cezası idamdı.

Han oğlumun odasının önüne geldiğimde haber vermeme gerek kalmadan içeri alındım. Han oğlum ayaktaydı. Arkası dönüktü. Yanan şömineye bakıyordu. Bana dönmedi. Bir şey söylemesini bekledim fakat konuşmadı. Ellerini arkasında bağlamış öylece duruyordu. "Ne olacak şimdi?"diye sordum. Cevap vermedi. Sessizlik uzadıkça uzadı. Ona doğru yaklaştım. Adım seslerim odada yankılandı. "O hatunu hanım yapamazsın. Evli ve çocuklu olduğu bilinen hiçbir hatun zinhar haremde duramaz. Hiç kimse kabul etmez bunu. Halk sokağa dökülür. Asker sana arka çıkmaz. Hem hanedan kanına kast ettiğini de itiraf etti. Ne olduğu belli olmayan bir ilacı Göktuğ'ya içirdi. Küçücük çocuk ölümün eşiğinden döndü. Biz yana yakıla çare ararken o sırf Omena rahibi abisini saraya sokmak için benim torunumun, senin oğlunun canını tehlikeye attı." Yanına geçtim. Kapkara gözlerinde şömineden yansıyan alevler dans ediyordu. Kaskatı hali beni korkutmaya başlamıştı. "Korkut, bir şey söylemeyecek misin?" Elimi yavaşça omzuna koydum. Hızla bana döndü ve elimi itti. Gözlerindeki öfkeyi içimde hissettim.

"Sen ne yaptın?"diye sordu.

"Çok daha önce yapmam gerekeni yaptım. Gökben'in foyasını ortaya çıkardım." Gözlerinde kin vardı. Küçümser bakıyordu. "Sen o ne olduğu belirsiz hatunu başımıza hanım etmeye kararlıydın. Ben hanedanımızı, hanlığımızı o oyunbozandan korudum."

"Sen, benim soframa, ilaç soktun!"dedi gittikçe artan bir tonla.

"Mesele bu değil Korkut. O hatunun nasıl biri olduğunu görmen gerekiyordu. Oğlunu ve sevdiği adamı öldüren ablasından intikam almak için senin gücünü kullandığı aşikar! Seni sevdiğini bile düşünmüyorum. O düzenbaz, ikiyüzlü hatun için beni karşına mı alacaksın?"

"Sen benim soframa ikinci kez ilaç soktun! Yıllar evvel babamın gözdesine oyun kurmak için yaptığın gibi! Hatırlarsan sen basit bir hatun için iki oğlunu günlerce yatağa düşürdün!" Bu söylediğini bilmesi mümkün değildi. Nasıl bilebilirdi?

"Gökben farklı mı sanki? O, iktidar için Göktuğ'yu ölümün eşiğine getirdi. Siz en azından güvendeydiniz."

"Senin yolundan gitmesi seni neden bu kadar rahatsız etti?"

"Hala onu savunuyorsun. Gözlerini kör etmiş senin. Omena rahibi abisiyle sana kara büyü yapmışlar. Asıl meseleyi görmezden geliyorsun."

"Asıl meseleyi görmezden gelen sensin!"dedi sesini yükselterek. "Sen Gökben'i devirmek uğruna benim otoritemi çiğnedin! Herkesin içinde bana emir vermeye cüret ettin! Emrimi hiçe saydın! Aspargon Han'ının tüm otoritesini yerle bir ettin! Söylesene, yıllar evvel dul kalan Gökben mi hanlık için daha tehlikeli yoksa oğlunun tahtına göz diken sen mi?"

Suçlaması karşısında gözlerim öfkeyle büyüdü. "Ben hiçbir zaman tahtına göz dikmedim. Gökben'in oyunlarını görmeni istedim. O sandığın kadar masum biri değil." Sabırla derin bir nefes aldım. Anlamak istemiyordu. Görmeyi reddediyordu. O hatun hırsları için hareme girmişti. Başımıza felaketten başka bir şey getirmeyecekti. Onu herkesin içinde konuşturmaya mecburdum. Başka türlü ondan kurtulmam mümkün olmayacaktı. Ya canını alacaktım ya da konuşturacaktım. Elime onun da kanını bulaştırmak istememiş bu yolu seçmiştim. Benim öldürmemdense herkesin gözünde ölmesi daha etkiliydi. Ben öldürseydim iktidar savaşını kazanmak için yaptı denecekti. Bu şekilde ise hanlığı korumak için yaptığım görülecekti. "Gökben daha tehlikeli oğlum. Yatağına aldığın hatunun arkandan neler çevirdiğini görmek canını acıttığı için bana dayanağı olmayan iftiralarla saldırma."

"Ben onun her şeyini biliyordum!"diye bağırdı. "Her şeyi bile bile onu hareme aldım! Geçmişine rağmen onu kendime hanım ettim! Ama sen buna katlanamadın. Yanımda senin seçtiklerinden başkası olduğu için tahammül edemedin. Seçimlerime müdahale edememek seni çıldırttı ve gücün hala sende olduğunu göstermek için bu oyunu oynadın. Sen sadece Gökben'i alaşağı etmedin, sen benim otoritemi de yerle bir ettin! Benim emrimi çiğneyerek bu hanlığın tek hanımı olduğunu herkese gösterdin! Gökben dışarıdan bir hatun. Cezası neyse bedelini öder. Fakat sen hanlığı içeriden çürüten bir hastalığa dönüşüyorsun!" Gözlerindeki nefret içimi acıtmıştı. Beni nasıl hastalık olarak görürdü? Tek amacım hanlığın güçlenmesi, oğlumun yanında güvenilir hatunlar olmasıyken bana nasıl bunu derdi? Bana doğru bir adım attı. İşaret parmağını bana doğrultarak konuştu. "Sana olan tüm güvenimi, inancımı bu gece bitirdin. Öz annem bir hatun için beni hiçe saymaktan çekinmezken Gökbenmiş, İdilmiş, Şevvalmiş daha kimler arkamdan neler yapar! Bu kozu herkese verenin sen olduğunu asla unutma Büyük Hanım!"

"Han oğlum, o hatun senin aklına girmiş. Benim senin önüne geçmek, seni hiçe saymak gibi bir niyetim asla olmadı, olamaz. Senin saltanatının daim olması için yaptım her şeyi. O hatun senin felaketin olacaktı. Saltanatını koruyamayacaktı. Gerçeklere kör kalma. Aç gözlerini."

"Kendini bunlarla kandırma Müge Hanım. Han babama da aynısını yaptın. Her daim onu kontrol ettin. Hiç düşündün mü belki senin hırslarına boyun eğmek onu senden o denli uzaklaştırdı diye? Kardeşini öldürttün ona! Yetmedi yeğeninin idam fermanını mühürlettin! Han dahi olsa bunlara ferman vermek kolay mı sanıyorsun?"

Suçlamaları karşısında hayrete düşmüştüm. Neleri günümüze taşımıştı böyle. Kaşlarım çatıldı. "Ben kimseyi öldürtmedim. Taht bizim hakkımızdı ve siz yaşayın diye ne yapmamız gerekiyorsa onu yaptık! Evlatlarının canı söz konusu olduğunda sen de anlarsın beni de babanı da!"

"Evlatlarımın canı neden söz konusu olsun? Karşıma beni sınamak için kardeşimi mi dikeceksin? Sıradaki hamlen bu mu? Sana boyun eğmediğim için beni mi alaşağı edeceksin? Toygar'ı daha iyi mi kontrol edebileceğini sanıyorsun? Bu oyunundan sonra seni Arbatun'a sürerdi o! Fakat ben sadece Düşmüş Saray'a yollayacağım!"

"Ne?"dedim sarsılmış bir halde. "Oyunları oynayan Gökben iken cezayı ben mi çekiyorum?"

"İstersen seni de onun yanına, kızıl zindana göndereyim? Onu düşürmek uğruna nasıl kendini de düşürdüğünü daha iyi düşünürsün belki?" Gökben'i kızıl zindana kapatmıştı demek. Orası hakkında idam fermanı verileceklerin kapatıldığı yerdi. Bu durumda Henry de onunla orada olmalıydı. En azından tek ceza alan ben değildim ve Gökben'in sonunu gerçekten getirmiştim. Bu durumda bir müddet Düşmüş Saray'da kalmak canımı o kadar sıkmazdı. Hem han oğlum da kapıldığı bu saçma düşünceleri sorgular gerçekleri görürdü.

Odadan çıkmadan önce son kez Korkut'a döndüm. "Peki Gökben ve Henry hakkında ne karar vereceksin?"diye sordum. Cevap vermedi. Gözleri hayal kırıklığı doluydu. Oğlumun yüzünde daha önce hiç görmediğim bir ifade vardı. Bakışı, duruşu, sessizliği bir an içimi üşütmüştü. Şöminenin önündeki bu hali ürkütücü bir tablo gibiydi. Daha fazla uzatmadım. Odadan çıktım. Akıbetlerinin ne olduğunu nasılsa öğrenirdim. İkisinin de idamını duymayı sabırsızlıkla bekleyecektim.

Odama döndüğümde pek çok şey dönüyordu zihnimde. Fakat ben istediğimi elde edişime odaklandım. İşte olmuştu. Gökben'in işi bitmişti. Han oğlum öfkeyle karar verip beni saraydan sürmüş olabilirdi fakat Gökben'i de idam koğuşuna yollamıştı. Öfkesi dinince döneceğimi biliyordum. Fakat Gökben'in böyle bir şansı olmayacaktı. Korkut onu kızıl zindana atsa da idamına hükmedebilir miydi bilemiyordum. Ne de olsa büyük aşkıydı. Fakat Gökben'in bir daha bu sarayda bulunamayacağı kesindi. Saraydan ya ölüsü çıkacaktı ya dirisi. Her halükarda Gökben bertaraf edilmişti. Böylece İdil eski makamına kavuşacaktı. Hemen olmazdı belki ama öyle ya da böyle Baş Hanzenlik makamına İdil geçecekti. Han oğlum inatçıydı. Fakat biriyle evlenmek zorundaydı. Şevval'i seçmeyeceğine göre büyük oğlu Balamir'in annesi olacaktı bu seçim. Her şeye değen bir itiraf olmuştu. Beklediğime değmişti. Gökben yüksekten düşmenin ne kadar sert olduğunu acı bir şekilde öğrenecekti.

***

-Haremde çıkan kavga hakkında ne düşünüyorsunuz? İdil mi haklı Gökben mi? Müge'nin başka ceza vermesi ve verdiği ceza doğru muydu?

-Teoman Bey'in belgelerle gelişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce samimi mi?

-Müge'nin Gökben'e kurduğu oyun hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Korkut Gökben ve Henry hakkında ne karar verir? Tahminlerinizi okumak isterim.

Sonraki bölüm Gökben'den olacaktır. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

Continue Reading

You'll Also Like

69.7K 6.4K 100
Daha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞ...
1.1M 131K 94
Benim ismim Gül, ya da Rose. Geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalmıştım. O iki adam hayatıma girdiğinde her şey tepetaklak oldu. Birisi bana aşık...
57K 7K 27
-Antik Tanrılar Serisi -2- Kronos ve Rhea'nın oğlu, gökyüzünün ve yıldırımların tanrısı, bütün tanrıların ve bir zamanlar insanların kralı olan Zeus...
1.7M 92.2K 91
Babasının inadına üvey kardeşiyle küçük bir iddia uğruna okuldaki garsonu kendine aşık etmeye karar verdiğinde pişman değildi Ela. Yada o kişinin duy...