Yekta kurallarının üçüncüsü, anlamayacağın şeyi sorgulama. Özellikle karşındaki kişi bir mafyaysa hiç sorgulama.

Gözlerimi ovuştururken "Sen hiç boyattın mı?" diye sordum muhabbeti devam ettirmek için. Beklemeden tam da tahmin ettiğim gibi "Hayır." diye yanıt verdi, zaten Korel'i pembe saçlıyı bırak sarı saçlı bile hayal edemiyordum. Bu hâli tam olarak kendisiydi sanki, üstelik ona fazlasıyla yakışıyordu.

Dudaklarımı ıslattığımda siyah harelerin odağı kısacık bir an oraya düştü, refleksle yaptığı bu hareketi takmayıp "Benim lise yıllarım biraz tuhaf geçti. Dudağıma piercing bile yaptırdım ama sonra çok acıdığı için çıkarttım." dedim. O günler aklıma düştüğünde kendime tekrar küfrettim, hangi akılla yaptırmak istemiştim bilmiyordum. Resmen dudağımı delmişlerdi be, ufacık bir aksesuar için çekilir çile değildi. Canım tatlıydı benim.

Son cümlemle birlikte dudağının bir kısmı havalandı, "Senden de bunu beklerdim." dedi. Kaşlarım çatılırken "Niye o?" diye sordum anlamayarak, dudağının kenarını kaşıyıp "Tatlı canın yüzünden buradasın sonuçta." diye yanıtladı sorumu. Eh bir yandan haklıydı, 'Benim gurur ve onurum her şeyden önde gelir!' diyen eski türk filmi başrolleri gibi olsaydım şu an burada olmazdım. Ölü olurdum.

Aklıma ilk karşılaştığımız gece geldiğinde vücuduma bir ürperti geldi. Manyak herif beni ölümle tehdit etmişti. Kenarlarda bekleyen, o zamanlar tanımadığım fakat şu an arkadaşım olan adamlardan önüme bastırdığı sertliğe kadar hatırlıyordum. O gün çok korkmuştum, çünkü hadi ama, karşımda şimdiye kadar gördüğüm en korkutucu adam duruyordu. Hem de beni tehdit ediyordu. 

Bir anda zihnimi okumuş gibi "Seni öldürmem." dedi bakışlarını önüne çevirip. Gözlerime dökülmüş inatçı tutamları bir harekette geriye itip "Elbette, sonuçta sözümü tutuyorum ve seninle çalışıyorum." dedim rahatça. Sanki her dakika beni öldürecek tehlikesi yaşayan ben değilmişim gibi konuşmak kolaydı ama adamın en ufak ani hareketinde yüreğim hopluyordu. Buna o sert bakışları ve sürekli çattığı kaşları da dahildi. 

Dudağının bir kısmı havalanırken bana yandan bir bakış attı, "Evet, o yüzden." diye onayladı umursamaz bir yüz ifadesi takınıp. Bu adamda bazı zamanlar dediklerimi onaylama huyu vardı, öyle olduğunu ikimiz de biliyorsak ve ben söylemişsem neden tekrar onaylıyorsun bunu? Yalnız neyse ki içimizden geçirdiklerimiz duyulmuyor, yoksa benim kafa çoktan bedenimden ayrılmıştı.

Bunun üstüne aramıza çöken sessizlikle dışarıdan gelen silah seslerinin kesildiğini fark ettim. Yanımdaki beden havaya gergin bir nefes bırakırken ben bir anda içimde oluşan kötü hisle ona baktım, çatık kaşlarının altındaki siyahlarını bana çevirmeden kapıya bakmaya devam etti. Israrla gözlerimi ondan çekmeyerek bir şey demesini bekledim fakat yaklaşık beş dakika boyunca ağzını açmayı bırak gözlerini gözlerime bile değdirmedi. En sonunda "Ne oldu?" diye sordum vazgeçişle.

Dudaklarını hızla yalayıp "Bir şey yok." dedi, sesi tam aksini iddia ederken. Aslında her zamanki gibi kaskatı ve sertti ama bedeninden bedenime süzülen gerginliği fark ediyor ve hissediyordum, bu yüzden "Korel, ne oldu?" diyerek tekrarladım sorumu. Bir soluk verip gözlerini bana çevirdi, harelerindeki sert bakış oturduğum yerde istemsizce küçülmemi sağladı. Bu hareketim üstüne kaşları daha çok çatıldı ve sonunda gözlerindeki bakışı biraz olsun yumuşatarak "Şimdiye gelmeleri gerekiyordu." diye açıkladı. 

Benim de kaşlarım çatılırken "Neden gelmediler?" diye sordum tedirginlikle. Biz vuruyoruz diğerleri ölüyor demek kolaydı ama şu an ciddi anlamda korktuğumu hissediyordum. Herhangi birisine zarar gelmiş olma düşüncesi içimdeki korkuyu harlarken Korel rahatlatmak ister gibi "Biraz uzun sürmüştür." dedi. Söylediği hiçbir inandırıcılığı olmayan cümlenin korkumu azaltmadığını gördüğünde sıkıntılı bir nefes verip "Hepsi bu âlemin en iyileri Yankı, bir şey olmaz onlara." diye devam etti.

Mafya [bxb] • TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin