1.BÖLÜM - DOĞUM

401 15 10
                                    




"O, her canlıyı bir damla sudan yarattı."


Camdan dışarıya bakınca az önce durmuş olan yağmurun tekrar başladığını gördüm. Eylül ayına yeni girmiştik ve aynı günün içinde hem güneşin yakıcı sıcağına hem de sağanak yağmura rastlayabilirdiniz. Bu durumun en güzel yanı ise yağmurdan sonra ortaya çıkan gökkuşağı olsa gerekti.

Babam, küçükken bana, gökkuşağını getirerek doğduğumu söylerdi hep. Şöyle anlatırdı doğduğum günü:

3 Eylül 2002 günü, sağanak yağmur öyle fena bastırmış ki babam, arabayı iş yerinin garajında bırakıp eve metroyla dönmüş. Çünkü biricik, sevgili karısı yani benim canım annem, karnı burnunda, bana hamileymiş. Yağmurlu havalarda, bitmek tükenmek bilmeyen İstanbul trafiğine takılıp hamile eşini yalnız bırakmak istememiş.

Genç ve yakışıklı avukat, evine vardığında güzeller güzeli karısı, ıslanıp alnına yapışmış saçlarını eliyle geriye itip "Sıçan gibi ıslanmışsın. Araba nerde?" demiş.

"Size daha hızlı kavuşabilmek için metroya bindim," diye cevap vermiş annemin karnını okşayarak.

"Sanırım, kızımızın da bize yetişmek için acelesi var. Bugün hiç durmadan kıpırdandı karnımda."

Nitekim annemin dediği gibi de olmuş. Gece yarısından sonra sancıları artıp sıklaşmış. Babam hem heyecanlı hem de şaşkın vaziyette, annemi hastaneye yetiştirebilmek için araç aramaya başlamış. Saatlerdir hiç durmadan yağan yağmur yüzünden, şehirde hayat felç olmuş ve pek çok yol kapalı olduğu için bu hiç de kolay olmamış. Neyse ki babam sonunda -zar zor uyandırdığı- bir komşumuzun arabasıyla, deyimi yerindeyse sel olmuş yollardan evimize en yakın hastaneye ulaştırmış annemi.

Doğumum; annemin tansiyon düşüklüğü, artan kanaması, kendi doktorunun olduğu hastaneye yağış yüzünden gidememeleri gibi olumsuzlukların üst üste gelmesiyle beraber hayli zor geçmiş. Sabaha dek beni doğurabilmek için uğraşmış. Yağmur öyle şiddetli ve durmaksızın yağıyormuş ki beni doğurtan ebeler bile yağmurdan bahsedip "Durmayacakmış gibi yağıyor, kızın adını Yağmur koyarsınız artık." demişler.

Ama öyle olmamış çünkü ben doğduğum an, yağmur bir anda dinmiş. Öylece birdenbire kesilivermiş. Sanki durmak için o anı seçmiş. Ve yağmurun ardından, şehrin her yerinden gözüken kocaman, parlak bir gökkuşağı çıkmış.

Babam ve anneme göre, beni yağmur getirmiş, ben de gökkuşağını getirmişim. Bu yüzden adımı, İspanyolca' da " Sudan gelen mucize" anlamına gelen Mila koymuşlar.

***
Sessiz yağmur damlaları cama vurdukça gülümsedim. Babamı özlemiştim; bana hikâyeler anlatışını, annemi her öptüğünde yüreğimde yeşeren mutluluk tohumunu, doğru bildiğinden asla vazgeçmeyen erdemli duruşunu, insanın içine işleyen bakışlarını, huzur veren sesini...

Gerçi babam yaşasaydı bile sesini duyamazdım. Tıpkı şu an cama çarpan damlaları duyamadığım gibi. Her şeyin değiştiği o kötü güne aklım kayarken burnuma gelen yanık kokusuyla ne zamandan beri alnıma dökülen kâkülümde tuttuğum saç düzleştiricisini saçımdan çektim. Aslında saçlarım pırasayı andırır nitelikte dümdüzdü ama kâküllerimi düzleştirici makinesiyle düzeltme ihtiyacı hissediyordum. Düzleştirici ile işimi bitirip prizden çıkardığım fişiyle beraber makineyi soğuması için kenara bıraktım. Üzerimdekilerin olup olmadığına bakmak için odamın köşesinde duran köşeleri ahşap kaplamalı boy aynamdan birkaç adım uzaklaştım. Koyu kumral saçlarım düz bir şekilde omuzlarımdan aşağıya dökülürken kâküllerim hemen kaşlarımın hizasında bitiyordu. Tenimin rengi açıktı, hafif buğday tenliydim ama yüzüm saçlarımın koyuluğundan mı bilmiyorum sanki daha da beyaz duruyordu. Beti benzi attı deyimi galiba tam da benim yüz rengin için ifade ediliyor olmalıydı. Soluk tenimden yakınsam da yanaklarımı allık veya başka bir ürünle renklendirme fikri hoşuma gitmiyordu. Yandan aldığım dudak nemlendiricisiyle hafifçe dudaklarımı nemlendirirdim. Gözlerimle uyumlu olması için giydiğim koyu yeşil pamuklu kazağımın omuzlarını düzeltip kazağımın uç kısımlarını siyah ve bacaklarımı tam saran kot pantolonumun içine kattım. Omuzlarım ufak tefek ve az da olsa düşüktü. Aslında genel yapı itibariyle ufak tefektim. Boy olarak da çok uzun değildim ve kemiklerim sayılacak derecede kilo almayan bir yapıya sahip olduğum için genelde insanlar olduğum yaşımdan daha küçük sanıyorlardı. Aynada kendime bakarken az önce yaktığım bir tutam saçımı ellerimle hafifçe düzelttim. Dolaptan dışı siyah Jean içi yünlü bir mont alıp üzerime geçirdim. Aynadaki gördüğüm görüntüden memnun kalarak içimden 'işte hazırım' diye düşündüm.

SUDAN GELEN MUCİZE (KİTAP OLDU)Where stories live. Discover now