Arabanın arkadaki büyük kapısının önüne geldiğimizde kapı beklenmeden açıldı. Üşümüş bedenimi hızla arabadan içeri sokarken Tuncer de doğal olarak benimle birlikte girmişti. Büyük arabanın içi dışından da büyük gibiydi, dışı siyahla kaplı olan arabanın içi krem rengiyle döşenmişti. Yaklaşık on kişi koltuklara geçmiş, iki kişi de yüksek tavan sayesinde ayakta duruyordu.

Bir anda arabanın en büyük koltuğunda oturan Korel sert bir sesle "Yekta, otur sen." dedi. İrkilip arabayı inceleyen gözlerimi ona çevirdiğimde gözlerinin direkt olarak bende olduğunu gördüm, siyah hareleri hep olduğu gibi içten içe korkutmuştu beni. Yutkunup Tuncer'in muhtemelen farkında olmadan omzumdan çekmediği kolundan sıyrıldım ve boş bir koltuğa geçtim. Kaba adam, 'Yektacığım oturur musun, görüş açımı kapatıyorsun.' demek yerine sanki kölesiymişim gibi emir vermişti. Bir ara nezaket dersleri versem gayet hoş olurdu aslında.

"Helal lan sana Yekta!" Kenardan Deniz abinin söylediği şeye sırıtıp yüzümü ona çevirdim. Bu sırada onun yanında ayakta duran Semih de ona katılarak "Harbiden ha, kırk yıllık ajan gibiydin!" dedi heyecanla. Kendilerinin bundan çok daha büyük işler yaptığını elbette ki tahmin etsem de böyle demeleri sırıtışımın genişlemesine sebep oldu. Oyuncu bir tavırla saçlarımı karıştırıp "İsterseniz boş olduğum bir vakit ders verebilirim size." dedim.

Kulağıma gülüş sesleri dolarken Özgür "Ne dedin de dikkatini dağıttın adamın?" diye sordu. Bu sefer duymamış olduklarını anlayıp gülümsedim ve "Meslek sırrı." dedim, ki bu yalan değildi. Mesleğim kendimi bel altı bahanelerle rezil etmek olmuştu, bir sonrakini merakla bekliyordum. Aklıma o an sadece bu tür bahanelerin gelmesi benim suçum değildi ki sonuçta.

Bunun üstüne Altan "O zaman Korel abiye soralım." dedi. Kaşlarım çatılırken "Ne alaka?" diye sordum, Özgür sırıtıp "Hepimizin mikrofonları Korel abiye bağlıydı." diye yanıtladı sorumu.

Anında boynuma kadar kızardığımı hissederken gözlerimi ağır çekimle Korel'e çevirdim. Oturduğu yere fazlasıyla yayılmış olan adamın irisleri alayla parıldıyordu, bakışlarımız kesiştiğinde dudağının bir kısmı havalandı. Yüzümü kısaca süzüp gözlerini gözlerimden ayırmadan "Evet, gerçekten meslek sırrı. Çok profesyonelce kıvırdı olayı, bu işin ustası olacak yakında." dedi.

Alt dudağımı utançla ısırıp imayla söylediği sözlere zorlukla gülümsedim. Evet, boşalma sorunumun olması kesinlikle çok profesyonel bir hamleydi. Benden başkasının da gururunu ve onurunu bu denli rahat bir şekilde geride bırakabileceğini düşünmediğim için bu alanda birinciydim, o da bundan bahsetmişti. En azından diğerlerine de söylememişti, hepsinin diline ikinci kez düşemezdim. Bu bana bile fazlaydı yani.

Şükrü abi takdirle "Bu çocuktan iyi şeyler olacak, her durumda bir şeyler buluyor." dedi. Korel'in gözlerindeki alay artarken "Evet, özellikle de süreyle ilgili iyi işler çıkartıyor. Başka durumları bilemem ama sahada tam vaktinde geliyorsun." dedi. Birkaç kişi saf saf onu onayladığında gülüşümü bozmamaya çalışarak başımla onayladım onu, yaptığı imayı başka kimse anlamamıştı neyse ki.

"Abi çıktı otelden!" Kucağında ve yanındaki koltukta iki tane bilgisayar bulunan Doğan bir anda heyecanla bağırdığında Korel saniyesinde az önceki alaydan sıyrılıp ayağa kalktı. Birkaç adımda Doğan'ın yanına gidip oturdu, çatık kaşlarının altındaki gözlerini bilgisayarların ekranlarına kilitledi. Kısa bir süre baktıktan sonra "Tuncer." dedi, kapının yanında ayakta duran Tuncer hızla telefonunu cebinden çıkarttı. Bakışmadan isimleşmeye geçmişlerdi galiba, ama ben hâlâ anlamıyordum.

Mafya [bxb] • TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin