On altı

765 75 95
                                    

Adrien'ın dün bize gelmesinin bir nedeni olduğunu zaten tahmin ediyordum ama Kara Kedi olduğunu söyleyeceğini düşünmemiştim. Doğrusu, bunu söylediğinde ona hemen inanmamı garip bulmuştu ve defalarca aynı cümleyi tekrarlamıştı, "Ben Kara Kedi'yim," diye.

Tamam, anladım, sen Kara Kedi'sin. Ben biliyordum bunu zaten. Paris'e geldiğimde odandan aniden kaybolmanı açıklayamamıştın zaten, ayrıca Kara Kedi ile aynı ortamda bulunamıyordun ve sürekli gizemliydin. Yani bunu anlamamak için aptal falan olmak gerekir. Evet, o halde tüm Paris aptal.

Eğer bunları bilmiyor olsaydım sana inanmayacağım doğruydu aslında. Sonuçta kuzeninin bir anda kahraman olduğunu söylemesi normal bir şey değil.

Benden isteği, Paris'e gidip Uğurböceği'ne ulaşmamdı. İtiraf etmek gerekirse koskoca Paris'te kimliği gizli birine ulaşmak zordu ve bunu yapabilmek için büyük bir zekaya sahip olmak gerekiyordu.

Küçüklüğümüzde yaptığımız gibi yer değiştirseydik? İşte bu, sadece küçüklüğümüzde işe yarardı. Uzun zamandır birbirimizden ayrı yetişiyoruz ve karakterlerimiz çok farklıyken bu oyunu sürdürmek riskliydi.

Annem de Paris'e gitmemi ve biraz stres atmamı çok istediği için Adrien'ın bu isteğini kabul edebilirdim. En azından gitmek için bir sebebim olurdu.

Yatağımdan kalkıp salona ilerledim. Şanslıydım, annem dışarıdan yeni gelmişti. "Konuşmalıyız," dedim aniden.

Annem derin bir nefes verdi, "Bak canım, gitmek istememeni anlıyorum, bu yüzden sanırım artık konuşmamıza gerek kalmayacak."

"Aksine, gitmek istiyorum."

"Gerçekten mi?"

"Evet, oraya gitmeyeli uzun zaman oldu. Biraz stres atmak istiyorum. Hatta sanırım bir haftadan fazla kalmak istiyorum. Bu yılki eğitimimi tamamlayıp yazın oraya gidip gezmek ve orada devam etmek istiyorum. Mümkün mü?"

"Ne?" Sıkıntılı şekilde gözlerini kaçırfı annem, "Emin misin? Felix, zor olmayacak mı?"

"Orayı gezmek istiyorum ve bir haftanın yeterli olmayacağını düşünüyorum. Adrien'dan duyduğum kadarıyla da gezilecek çok güzel şeyler varmış. Son yılımı da orada tamamlayacağım, her şey için en iyisi olacak. İstediğin bu değil miydi?"

"Tamam, üç ay sonraya bir uçak bileti alacağım."

***

Havaalanına giderken arabada annem biraz endişeli görünüyordu ama her zamanki gibi belli etmemeye çabaladı. Gülümsüyordu, bana her zaman destek olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

16 yaşında olduğum için artık reşit sayılıyordum ve annem bu yüzden beni sıkmamak için adeta fazladan çaba harcıyordu.

Anneme veda ettikten sonra tüm hazırlıkları yarım saat içinde tamamlayıp uçağa bindim. Uçağın kalkmasımı beklerken Adrien'ın bana verdiği kolyeyi inceledim.

Kolyenin merkezinde 'yin yang' işareti vardı. İşaretin bir tarafı siyah benekli ve kırmızıydı, diğer tarafı ise yeşil benekli ve siyahtı. Uğurböceği'ne vermemi istemişti bu kolyeyi.

Peki, madem istemişti, ben de istediğini yapacaktım.

***

Annemin Paris'e uğraması ve beni François-Dupont Lisesi'ne kaydetmesiyle görevim başlamıştı.

Herhangi bir sınıfa kaydolduğumda bile gözlerden uzak kalıp gözlemleri yapmaya başlamıştım. Paris'te ve özellikle de bu okulda, Uğurböceği'ne benzeyen birileri olup olmadığına dikkat ediyordum.

Daha sonra siyah saçlı kızı gördüğümde dikkatimi çekti, onu daha önce de görmüştüm. Eyfel Kulesi'ne bakan banklardan birinde çizim yapıyordu. Belki de aradığım kişi çok yakındaydı?

Şüphelerimi doğrulamak için Uğurböceği'ne olan gözlemlerimi arttırmalı ve bu kızı da şüpheliler listesine eklemeliydim.

***


Olayların başlangıcının üzerinden bir yıl geçtiğinde hazır olduğumu hissettim. Uğurböceği bulunmuştu: Marinette Dupain-Cheng. Karşısına çıkmak için ygun tek bir zaman vardı, onun doğum günü. Ona kolyeyi de verebilirdim.

Annemin yaz ayında kalmam için tuttuğu evde dolaşırken telefonum çaldı. Arayan, Adrien.

Aramayı cevapladım, "Evet?"

"Son zamanlarda hiçbir şey demiyorsun. 1 yıl oluyor, ne yapmayı planlıyorsun?"

"Onu bulalı birkaç ay oluyor. Karşısına çıkmak için gerekli zamanı kolluyorum sadece."

"Bu iyi. Peki ne zaman?"

Derin bri nefes verdim, "Baan bırak. Eğer bir kere daha bana karışacak olursan vazgeçeceğim."

"Tamam, kuzen. Sana bırakıyorum." Güldü, "Sana güveniyorum. Şimdi kapatmalıyım, biliyorsun ki babam-"

"Alıştım, açıklama yapmana gerek yok, gidebilirsin."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattım ve mırıldandım, "Az kaldı, endişelenme kuzen."

SaudadeWhere stories live. Discover now