37. Bölüm

291 26 0
                                    

İnsanın gideceği bir yer yokken adımlaması çok zordu. Bir planı yoktu, gitmek istediği bir yer konuşabileceği hiç kimse yoktu. Saatler birbirini kovalarken yapabildiği tek şey muhtemel bir kamera kaydına yakalanmamak ve iz bırakmamaktı. Peşine düşecek insanlar artık daha da fazlaydı. Kerem belki kırılmış ve onu bırakmış olabilirdi. Kalbi bu fikri deli gibi reddetse de şimdilik aklını bu fikre ikna etmek zorundaydı. Cemal'in ise peşinde olduğu dava için burada bile onu takip ettiğini ve artık bir avukattan fazlası olduğunu biliyordu. Böylesi büyük ve gelişmiş bir şehirde imkansızı istemekti biliyordu ama iz bırakmadan on sekiz gün boyunca yok olmak zorundaydı. 

Yaşlı çiftten ayrıldıktan sonra biraz daha sakin düşünebilmiş ve soğukkanlılıkla ne yapacağına karar vermişti. Sahilde umutsuzca oturduğu bankta, kucağında eliyle küçük lokmalar aldığı ama yutmak için bile büyük efor sarf ettiği bir simit vardı. O simit bitmedi, bitmezdi de kendine bile itiraf edemediği pişmanlıklar boğazına dizilirken küçücük lokmaları yutabilmesi imkansızdı.

Pişmandı hayatına girip te sebep olduğu kişiler için...

Pişmandı belki de daha bilmediği ama kendisi yüzünden başına bir şey gelmiş olabilecek insanlar için...

Ve pişmandı, çok pişmandı sevdiği adamın tüm hayatını riske attığı için... 

Daha saatler geçmişken bile deli gibi özlediği sevgilisinden ümidi kesmek istiyordu. Üzüldüğünü peşine düşeceğini düşünmek istemiyordu çünkü ona kızmalıydı, kızmalı ve kabuğuna çekilmeliydi. Ailesi için, sevdikleri ve korumak zorunda oldukları için uzak kalmalıydı. 

Saatler ilerledikçe sahilin çehresi ve ziyaretçileri değişmeye başlamıştı. Kalabalık bir mağazadan aldığı, kimliğini, hatta dişiliğini bile gizlemek için seçtiği salaş giysileriyle yürürken, saçlarını içine topladığı bereyi iyice indirdi. Gece yarısı olmak üzereydi ve bu gece için aklındaki tek fikir bir bara gidip sabaha kadar orada kalmaktı. Üşüyordu, çekiniyordu ama daha iyi bir yol bulana kadar sokaklarda kalmaktan nispeten iyi bir düşünceydi. 

Geceler ve gündüzler saatler kadar hızlı geçmeye başlamıştı. Böylesi dev bir şehirde bir insanın korkuları aslında en büyük silahı oluveriyordu bunu fark etti Meri. Bu şehir, yaşadıkları karşısına çıkan her zorluk ona güç katmaya başlamıştı ve bunu yeni fark ediyordu. Onu affetmeseler de sevdikleri için güçlü kalacaktı. 

Şehrin, insanların sıradan bir hayatı varken gördüğü yüzü ile gerçek hali bambaşkaydı. İlk geceyi barda önce eğleniyormuş, içiyormuş gibi geçirdikten sonra sabaha karşı mekanın boşalmaya başlamasıyla tuvalete gizlenmişti. Kabinlerden birine kendini kilitlemiş sessiz gözyaşları dökerken saatler geçirmişti. Sesi duyulacak fark edilecek diye ödü koparken de sabah temizliğe gelen genç ama yaş almış ve  bir o kadar da hırpalandığı yüzündeki yaralardan belli olan kadının onu görmezden gelmesi ile kaçıp çıkmıştı mekandan. 

İki gece daha bu şekilde idare ettikten sonra kadın onu uyarmış yakalanırsa başına iş alacağını bildiğinden kendince akıllar vermişti. Evine dönmeliydi kadına göre Meri! Haklıydı... Anası babası merak ederdi, yok muydu kimsesi? Soruları ardı ardına sorarken farkında değildi kadın, sorduğu sorular değil kalbine indirdiği hançerlerdi teker teker. Kadın sığınma evleri vardı bildiği, devlet kol kanat gererdi. Polise de gidebilirdi onlar yardımcı olurlardı. Niye buralarda sürünüyordu ki zavallıcık! 

Minnetle teşekkür etti Meri... Bilmiyordu nasıl yardımcı olduğunun, sıkıca da sarıldı sanki tüm sevdiklerini kucaklar gibi ve devam etti yoluna. Sabahın cılız ilk ışıkları bile zorluyordu yorgun gözlerini, üç gecedir uyumadan doğru dürüst yemek yemeden daracık bir tuvalet kabininde geçirdiği saatler yüzünden en çokta gözlerinden okunuyordu bitik hali. Gözaltlarına yerleşen morluklar zayıf bedeninin iyice zayıfladığının da işareti gibiydi. Yürüdü yürüdü, parklar sahiller kısacası kamera olmamasını umduğu her sakin mekan şimdilerde onun sığınağı gibiydi. 

MeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin