2. Bölüm

1.5K 61 2
                                    

2015 Mart

Batum sert geçen kışın ardından, Mart ayında havaların hafif hafif yumuşamaya başladığı ılık günlerden birini yaşıyordu. Sıradan, normal insanların sakin hayatlarında yaşadıkları sıkıntıları kadar sıkıntı, telaşları kadar telaş vardı Meri'nin ve ailesinin de hayatında ya da öyle görünüyordu çünkü, o günlerde tek gündemleri artık yirmi beş yaşına gelmiş olan kızlarına yapacakları büyük yaş günü kutlaması idi. Her sene küçük bir davet verdikleri için artık bu kutlama bir gelenek gibi olmuştu, annesi bu özel günle bizzat kendisi ilgileniyordu. 

Evde ve daveti verecekleri otelde doğum günü için hazırlıklar devam ederken, Meri erken biten dersinin ardından, okuluna çok yakın olan babasının ofisine geçmeye karar verdi. Zaten ofise gitmek için kendince bahaneler üretiyordu, özellikle de son zamanlarda başka heyecan verici bir sebep vardı. Cemal, esmer, uzun boylu genç ve çok yakışıklı avukat,  babasının ofisinde çalışmaya başlayalı daha altı ay olmuştu ama Meri kesinlikle etkisi altındaydı. Ofiste ilk karşılaştıkları andan itibaren bir çekim olmuştu aralarında, babasının yanında olmasına rağmen, Meri henüz ona bir karşılık vermemesine rağmen kaçamak bakışlarını esirgemiyordu Cemal. Cüretkar ve hırslı olduğu kesindi. Babası herkese övüyordu zaten bu genç avukatı, zekasından iş bitiriciliğinden bahsediyordu her fırsatta. Meri de bu genç avukatın henüz adını koyamadığı ilgisinden çok memnundu.

O gün de yine heyecan içinde, ofisin bulunduğu tarihi binanın eski mermer merdivenlerinde ağır ağır ilerlerken, arkasında kendisine doğru yaklaşan birinin varlığını son anda hissetti. Okul çıkışı genellikle olduğu gibi üzerinde siyah, etekleri şifon, ince bale kostümü, aynı renkte yakası kürklü uzun kaşmir kabanı vardı. Arkasındaki kişinin hızlıca yaklaştığı ayak sesleri ile istemsizce irkildi. Bir anda Cemal ile hiç olmadıkları kadar yakın olmuşlardı. Kendisinden bir basamak aşağıda olmasına rağmen hala oldukça uzun sayılırdı genç adam. Gözlerinin içi parlıyordu, nefes nefese kalmıştı ve muhteşem karizmatik, çarpık bir gülüşle Meri'nin korkmuş güzel yüzünü seyrediyordu.

"Korkuttunuz beni!" diyebildi kap atışlarını bastırmaya çalışırken Meri. Bu yakınlık kesinlikle başını döndürmüştü ama halinden de çok memnundu. Zaten onu biraz görebilmek için türlü bahanelerle buraya geliyordu, istediği hatta hayal ettiğinden fazlası olmuştu. 

"Seni korkutmak istemedim özür dilerim, ama içeri girseydin yine rahat konuşamazdım."

Meri şaşkındı, hala nabzını kontrol altına alamamıştı ve ilk defa yaşadığı bu duyguların fazlası ile etkisi altındaydı ama Cemal çok rahattı. Şaşırmış gibi davranarak, hafif hafif gülümserken Meri, konuşmaya yine o devam etti.

"Meri, tatlı Meri! Sen harikasın, çok ama çok güzelsin... Babanın yanında çalışıyorum, daha birbirimizi hiç tanımıyoruz ama, ben seni aklımdan çıkaramıyorum! Buraya her gelişinde aklım başımdan gidiyor... Artık bunu saklamak istemiyorum!"

Loş merdiven boşluğunda saniyeler içinde dökülüvermişti bu cümleler Cemal'den. Kendine çok güvendiği zaten belliydi ama bu kadarı Meri'nin kesinlikle beklediği bir şey değildi. "Şaşırdım!" diyebildi sadece, içten içe sevinçten deliriyordu ama belli edemiyordu. Tekrar aynı özgüvenle Cemal devam etti...

"Hemen cevap verme! Bu akşam buluşalım, böyle ayak üstü olmaz biliyorum, seni daha iyi tanımak istiyorum sadece... Sende istersen eğer?"

"Tamam" dedi Meri. Usulca, içindeki çoşkuyu bastırarak, kibarca gülümsedi sadece.

O akşam ve sonrasında geçen tüm günlerde ise çok güzeldi her şey. Cemal son derece saygılı ve kibar davranıyordu Meri'ye. Her fırsatta görüşüyorlardı ama yine de özlüyordu Meri, ilk defa yaşadığı bu duyguların aşk olduğuna emindi.  Doğum gününe sayılı günler kala hayatı kesinlikle toz pembe bir hale dönüşmüştü. İşe, harika bir aileye, sanata, aşka isteyebileceği her şeye sahipti.

Büyük günden birkaç gün önce babası doğum gününde mutlaka yanında olacağına söz vererek kısa bir Rusya seyahatine çıkmıştı. Aylardır, kendisi gibi  avukat olan abisi Suliko ile birlikte büyük bir gizlilikle uğraştıkları davanın peşindeydi. Meri birkaç defa bu dava ile ilgili bazı tartışmalarına kulak misafiri olmuştu, ama varlığı farkedilir edilmez konu ikisininde ciddileşmesi ile son buluyordu. Diğer işlerinden farklı olarak bu davadan hiç ama hiç bahsetmiyorlardı. Amcası babasına göre daha yaşlı, daha tecrübeli ve biraz da sağlamcı bir avukattı, Luka kadar saldırgan değildi.

"Bu son Suliko, eğer bu sefer de bulamazsam sana söz veriyorum bu işi bitireceğim." dediğinde telefonda amcası olduğunu ve yine bu davadan çekilmeleri için ısrar ettiğini anlamıştı Meri. Kapanan telefonun ardından gülümseyerek babasının yanına, çalışma odasına geçti. Baba kız bakışlarıyla anlaşıyorlardı zaten, yine konuşmamışlardı. Ertesi sabahta gün ağarmadan yola çıkmıştı zaten Luka.

Babasının gidişi, gittiği diğer seyahatlerden hiç farklı görünmese de içindeki sıkıntı, amcasının tedirgin konuşması yüzündendi. Annesi bunu farketmezdi, ya da edemezdi. Hayatlarının hiçbir döneminde aslında baba kızın iç dünyası ile ilgili değildi zaten. Onları çok severdi, belli de ederdi ama o özel bağ Meri ve Luka arasında daha başkaydı.Leyla daha çok onların önemli anlarında ortaya çıkardı. Zaten hayatının büyük bir kısmında yorucu şekilde çalışmak zorunda kaldığından, daha küçük bir bebekken o ilişkiden ne yazık ki uzak kalmıştı. Meri'yi adını da aldığı Türk anneannesi Elif büyütmüştü. Güzel bir bebekliği ve çocukluğu olmuştu anneannesi ile, bu sebeple hiç eksik hissetmemişti kendisini.

Merak içini kavururken doğum gününe artık bir gün kala tüm dikkatini Cemal'e vermeye çalışıyordu Meri ama O da büyük ihtimalle babasının yokluğundan, ofisteki işlerle meşguldü ve stresliydi. Kısa telefon konuşmalarında da manasız şekilde hep babasını soruyordu. Ne zaman geleceğini, tam olarak nerede olduğunu, en son ne dediğini ısrarla tekrar tekrar soruyordu. Artık sıkıldığı son konuşmasında da sevgilisine özellikle takılmak istemişti Meri.

"Canım sen babama mı bana mı aşıksın? Ben anlayamadım! Kıskanıyorum bak..." Bu esprisi ile Cemal'in ani ve sert çıkışı da bir olmuştu.

"Ne demek bu Meri! Saçmalama!"

"Tamam kızma, espriydi!"

"Ben sadece babanın yerini merak ettim. Giderken hiçbir şey söylemedi. Bak biliyorsan söyle önemli işler var!"

"Cemal, bilmiyorum dedim! Kaç kere sordun! Babam tedbirini almıştır. Gelince çözersiniz, takma bu kadar! Bak doğum günüm yarın, anneme ve babama senden bahsedeceğim, tartışmayalım böyle gereksiz şeyler için..." Tepkisine anlam veremiyordu Meri, sakinleştirmeye bile çalışmıştı.

"Tamam! Ama sen bir haber alırsan, ya da amcandan öğrenirsen hemen bana haber ver olur mu!"

"Cemal, tamam canım haber veririm..."

Bu kadardı... Kısa telefon konuşmaları sadece babasının nerede olduğu üzerineydi. Ailesine ilişkilerini anlatacağını söylemesine rağmen aklındaki tek şey babası ve nerede olduğu idi. Kırılmıştı biraz, hatta bu sesine de yansımıştı ama Cemal sanki bu haliyle hiç alakadar değildi.

Birkaç saat kafasında bu düşünceler, küçük hayal kırıklıkları ile geçtikten sonra annesinin son hazırlıklar için uğrayacağı otelden dönüşünü bekliyordu Meri evde. Sakindi, ikisi için küçük bir masa kurmuş en sevdiği cevizli salatayı yapmıştı, ama Leyla eve geldiğinde hiçte mutlu hiçte alışık olduğu üzere keyifli değildi. Bembeyaz bir yüz ile konuşmadan salona geçmişti. İnce narin vücudu titriyor bile olabilirdi.

"Anneciğim, iyi misin?" diye sorduğunda, annesinin gözlerindeki korku dolu bakış o an farkında olmasa bile Meri'nin tüm hayatı boyunca aklından çıkaramayacağı bir bakıştı. Sorusunun cevabı da yoktu, boş boş bakıyordu sadece.

"Anne korkutma beni, bir şey mi oldu? Babamla mı ilgili?"

"Kızım, babanı bekleyeceğiz, anlattıkları doğruysa..." Yoktu devamı, konuşmak istemiyordu Leyla. Sadece elleri iki yanağında, korku dolu gözlerle boş boş bakıyordu...

MeriOù les histoires vivent. Découvrez maintenant