4. Bölüm

821 58 1
                                    

Kalabalık sınır daha önce sık sık geçtikleri Türkiye'ye açılan bir kapıydı sadece. Bir gün tanımadığı insanlardan, bilmediği bir sebeple kaçmak için geleceği bir yer olacağını asla tahmin edemezdi. Gelen o telefondan sonra, düşünmeden iki üç parça kıyafeti sırt çantasına atmış, evde bulduğu az miktarda parayı amcasının söylediği gibi toparlamış, akşamın bu saatinde kendi doğum günü partisinde eğlenmek yerine bir bilinmeze sürükleniyordu.

Aklında sadece hala görüşemediği, telefonları kapalı olan annesi ve babası vardı. Saatler önce Cemal ile evden çıktıklarından beri hiç görüşmemişlerdi. Amcasının sesi kulaklarında çınlıyordu. "Felaket!" demişti. Korktuğu şeyin olmaması için dua ederken, oturduğu buz gibi soğuk bankta onu ısıtan tek şey gözlerinden usul usul akan ılık yaşlardı. Cemal'den de ses çıkmamıştı, amcasının sözleri olmasa da aramazdı zaten hareketleri kırıcıydı ama ihtiyacı vardı işte ona ya da birine bir şekilde... Zaman kavramını kaybetmiş bir halde o bankta otururken çaresizdi.

Bu korku dolu düşüncelerle neredeyse bir saat bekledikten sonra amcası Suliko daha önce görmediği eski bir kamyonetle, yaşlı bedenine pekte uymayan spor bir şapka ile yüzünü gizlemiş şekilde usulca yanına geldi. Hafif aksayan yürüyüşünü çok iyi bilmese belki de tanıyamayabilirdi Meri de. Yanına gelir gelmez de sımsıkı sarıldı yeğenine. Kendisinin ve çok sevdiği karısı Lale'nin çocukları olmadığından, çok değer verirdi Meri'ye.

"Yavrumm..." ağlıyordu.

"Amca korkutma beni! Neden geldik buraya? Annem ve babam nerede?"

"Meri... Çok kötü şeyler oldu... Güçlü olmalısın... Hepimiz güçlü olmalıyız!"

Kalp atışları hızlanmıştı, cevap veremiyordu çünkü böyle bir konuşmanın devamında gelecek sözlerin neler olabileceğini tahmin ediyordu. Bacakları titremeye başladığında tekrar o soğuk banka kontrolsüzce oturdu.

Amcası gelene kadar sayısız şey geçmişti aklından, zaten hep kötü şeyler gelirdi akla önce ama çaresizce reddetmişti Meri o düşünceleri. Göz göze gelmemeye çalışan amcasına inat o karşısındaki adamın tüm hareketlerini dikkatle inceliyor bir cevap bulmaya bulmaya çalışıyordu farkında olmadan. 

"Luka ve Leyla... Benim canlarım..." 

"Amca sakın!" Sesi zorlukla çıkmıştı Meri'nin, hatta amcası duymaktan çok hissetmişti o kelimeleri. 

"Onları kaybettik!"

Bu iki sözcükle artık vücudu hissizleşmişti... Kulaklarında amcasının sözleri sanki tekrar tekrar yankılanıyor gibiydi. Ağlayamıyordu, konuşamıyordu, tepki bile veremiyordu. Dünya durmuştu.

"Onu engellemeye çalıştım, çok uğraştım kızım ama inat etti. Onlar yapmış olmalı!"

Suliko ağlayarak konuşmaya devam etse de Meri bakışlarını sabitlediği noktadan ayırmadan ne konuşulduğunu anlamadan sadece dinliyor gibiydi. Zaman o bankta, hep bildiği sınır kapısında kulaklarında amcasının sesi uğuldarken durmuştu. 

Suliko hızla konuşmaya devam ediyordu.

"Ben de kaçacağım, yengenle birlikte gideceğiz! Bunların şakası yok... Beni iyi dinle canım kızım... Sana bir emanet vereceğim çünkü senden başkasına güvenemem, sen de kimseye güvenme ve sakın beni de arama! Tam bir yıl sonra doğum gününde İstanbul'da zarfın üzerine yazdığım adrese gel yavrum. Ben orada olacağım, eğer olmazsam benim de başıma bir şey gelmiş demektir. O zaman bu dosyayı Türk polislerine ver! Anladın mı beni Meri! Yavrum... Güçlü ol lütfen... Hiç zamanımız yok..." Konuşuyordu yaşlı adam ama Meri şuursuzca aynı noktadaydı... Amcasının en sonunda omuzlarından tutup onu sarsması ile kendine geldi.

"Kızım anladın mı beni?"

"Nasıl oldu?" aklında sadece bu vardı...

"Bende bilmiyorum, beni aradı Luka, onu beklememi istedi. Bekledim, iki saat kadar bekledim ama ne gelen, ne de arayan! Merak ettim, çok aradım, önce açılmadı sonra bir polis açtı, kim olduğumu söylediğimde anlattı, sahilde başlarından vurulmuş halde bulunduklarını söyledi... Gidemedim bile... Kardeşimin yanına gidemedim bile..." Hıçkırarak ağlıyordu adam...

"Nereden biliyorsun peki öldüklerini? Ya yalansa... Ya biri bizi kandırıyorsa?" inanmak istemiyordu duyduklarına çaresizce...

"Gördüm... Beni getiren kamyonet var ya, o benim eski bir dostum. Polisin söylediği sahile götürdü beni... Ne yazık ki gerçek..."

"Amca kim bunlar?"

"Rus silah tüccarları! Çok tehlikeliler... Tiflis'te genç bir çocuğun babası geldi bir gün bize, oğlunu arıyordu. Bu işlere bulaşmış, her yerde hükümette bile adamları var! Yaşlı adamın elinde de oğlunun telefonu bir sürü kayıt, video... Bunları bitirecek bir sürü belge. Hiç istemedim bu işe karışmamızı ben! Ama Luka haline çok üzüldü adamın, kurtarmak istedi çocuğu gencecikti, ama kendini, bizi... Neyse... Bu kadarını bilsen yeter... Tekrar söylüyorum sakın unutma çok tehlikeliler! Senin gitmen lazım..."

"İnanamıyorum..."

"Bende yavrum..."

"Ben ne yaparım İstanbul'da? Ne yapacağım sen gelene kadar? Amca ben de seninle geleyim."

"Olmaz, Lale bile gelmemeli ama onu durduramadım. Seni de yanımda tehlikeye atamam. Benim peşimden gelecekler o kesin! Ama seni belki tahmin etmezler! Sen de kimse ile ama kimse ile görüşmeyeceksin!"

"Amca Cemal? O da çok şey biliyor. Onu da uyarmalıyız!" Amcasına açıklamasa da bir an onunla gitmek gelmişti aklına. Hayatı altüst olmuştu zaten, O da tehlike altında olabilirdi. Korurdu da onu..

"Sakın Meri! O çocuğa hiç güvenmiyorum!"

"Ama amca, biz..."

"Biliyorum! Sakın... Cemal bu dava ile girdi hayatımıza, bir şey var onda! Sakın kızım arama onu söz ver bana..."

"Tamam... Söz..." Kabusta gibiydi hala, bir gün içinde altüst olan hayatı için hissizleşmişti. Üzgündü hem de çok! Annesi ve babası onun tüm dünyasıydı, her şeyiydi ama ağlayamıyordu bile. Bir de Cemal! Ya doğruysa, amcasının hissettikleri doğruysa korkunç bir durum olurdu bu!

Bir süre sessizce, karmakarışık düşüncelerle o bankta oturduktan sonra Suliko, tekrar ve tekrar Meri'ye buluşmalarını ve yapacaklarını anlattı. Kendi getirdiği bir miktar parayı da Meri'ye verdi. Bu kısa sürede yapabilecekleri zaten fazla bir şey yoktu. Adamcağız korku içindeydi, yaşlı gözlerindeki üzüntü, pişmanlık o kadar belliydi ki bu duygularını anlatmasına zaten hiç gerek yoktu. Ellerini defalarca öptü kendi evladı gibi sevdiği yeğeninin. İki ayrı bilinmeze gidiyorlardı. Zordu ama, en sonunda vedalaştılar.

Amcasının son ricası ile telefonunu da bırakarak, Cemal'i aramayacağına tekrar söz vererek çok fazla düşünmeden ilerledi sınır kapısına doğru. Arkasında bıraktığı tüm hayatı, anıları kalbini bıçak gibi kesiyordu zaten. Attığı her adım daha da ağırlaşırken arkasına dönüp bakamadı bile. Memur rutin işlemlerini yaparken, güvenlik onu tüm geçiş yapanları kontrol ettiği gibi incelerken boş gözlerle izliyordu sadece. Amcasının onu izlediğini tüm kalbi ile hissediyordu ve onun için de korkuyordu ama kendisi için hissettikleri koca bir karanlık gibiydi. Kapısını açmış bekleyen koca bir karanlık...

MeriDonde viven las historias. Descúbrelo ahora