14. Bölüm

637 52 1
                                    

Mesaj aslında ilk bakışta heyecanlandırmış hatta sevindirmişti Meri'yi ama bazı duygular eksikti sanki, kendisi kadar Cemal'inde bir şeyleri vardı. Aşık olduğunu ya da sevdiğini hiç söylememişti ama bir şekilde sevgili olmuşlardı. Şimdi de duygusuz ve sıradan bir şekilde yazılmıştı bu mesaj sanki. Çoğu tanıdığı birden fazla mesaj göndermişken ve neredeyse hepsi üzüntüsünü, özlemini yazmışken sevgilim dediği adamın tek mesajı dümdüzdü. Teker teker okudu hepsini, tam kapatacakken de attığı ilk mesajın üzerinden aylar geçmesine rağmen o anda Cemal'in ikinci mesajı geldi.

"Neredesin?"

Okundu uyarısı ile hemen cevap yazmıştı, çok belliydi, eli tuşlara dokundu, yazdı sonra tekrar sildi. Yazdı tekrar sildi. Kalp atışlarının hızlandığı tam deli bir anında.

"Cemal, ben iyiyim merak etme." Diyerek gönderdi mesajı.

Bir şekilde söz vermişti amcasına Cemal bile olsa, kimse ile bir yıl görüşmeyecekti ama bu kısacık mesaj görüşmek sayılmazdı. Dönüşünde açıklardı nasıl olsa amcasına, hala ümitle yazdığına göre Cemal'de bekliyordu onu. O da sonra anlardı halini, zaten biliyordu tüm tehlikeyi, en azından merak etmezdi... Sonra cevabını beklemeden gözyaşları ile kapattı hesabını. Devam ederse tutamayacağını biliyordu kendi de.

Sonra tekrar derin bir nefes alarak doğum gününün tarihine, haberlere baktı. Görmek istemediği, kabul edemediği ve hala kalbinin derinliklerinde bir yerde doğru olmadığına inanmak istediği haberi buldu. Haberde annesi ve babasının resmi ve çok iyi tanıdığı babasına ait siyah jip sahilde kapıları açık halde fotoğraflanmıştı. Haberde ünlü avukat ve eşi, sahilde ölü bulundu diye yazılmıştı, o kadar. Herhangi bir detay, kimlerin yaptığı, en azından şüpheliler veya olayda tahmin edilebilecek zanlılar ile ilgili herhangi bir şey yoktu. Ertesi gün de, o hafta da, sonrasında da hiçbir şey yoktu. Bu kadardı işte hayatlarına verilen kıymet. Bu kadardı kendi hayatının değeri. Sinirle kapattı telefonu. Ağlasa bağırsa çağırsa hiçbir şey değişmeyecekti. Aylardır çektiği sıkıntı geçmeyecekti. Bir süre uzandı kaldı, şu dünyada kendine ait kalan tek alan olan küçük yatakta.

Kırgındı, üzgündü... Geldiği günlere dönmüştü ruh hali yine. Başta iyi geleceğini düşündüğü, özlediği her şey darmadağın etmişti tüm ruhunu. Bir süre sonra öfkeyle kalkıp amcasından aldığı zarfı alıp yatağına döndü. O yatakta dimdik bakışlarla derin derin nefes alarak kapalı zarfı inceledi dakikalarca. İçinden çıkacakların, onu daha da kötü yapabileceğini biliyordu ama bunu onlara yapan sebebi de deli gibi merak etmeye başlamıştı artık. Üstünde daha önce adını duymadığı bir yer adı vardı. Amcasının buluşmak için yazdığı yazı zarfın tam üzerindeydi. Zarfı açmadan önce, kafasına kazınsa da yer ve saat, tekrar tekrar okudu, "Saat tam 12'de Galata Kulesi'nde" sonra yırtmamaya, herhangi bir şeye zarar vermemeye çalışarak dikkatlice açtı.

Zarfın içinden önce bir sürü resim çıkmıştı. Tanımadığı bir sürü sert görünüşlü, takım elbiseli adamlar, değişik yerlerde fotoğraflanmıştı. Her resimde genelde bulunan bir adam ancak dikkatini çekmişti ama kim oldukları konusunda hiçbir fikri yoktu. Adamlar her ırktan, her renkten gibiydiler. Rus yada Gürcü olduğunu tahmin ettikleri, Araplara benzeyenler, Afrikalı zenciler... Şaşkın şaşkın bakıyordu sadece Meri. Sonra içinden çıkan kağıtları okumaya başladı. Bir sürü adres ve isimlerin olduğu listeler, yanlarında bol sıfırlı rakamların olduğu faturaya benzer kağıtlar ve bir kaç tane de flash disk zarfın içinden çıkmış Meri'nin yatağının üzerinde serilmişti. Önemli şeyler olduğu belliydi ama onun sade, masum hayatına ait değillerdi. Tekrar toparlayıp aynı yerine koydu Meri. Zarfın içinden çıkanlar umurunda bile değildi. Etkisinde kaldığı sadece ailesi ve kısacık bir mesajla bile olsa Cemal'le konuşmuş olmaktı. Belki ailesi ile ilgili bir şey görebilmek umuduyla açtığı zarf ona, hayatına çok uzaktı.

Zahide ve Hülya odasına gelmeden düşünceleri ve gözlerinde usul usul ona eşlik eden, kurumuş gözyaşları ile uyuyakaldı Meri.

Birkaç gün, yaşadığı cevaplarla dolu gecenin etkisinde geçmişti. Elinde olmadan enerjisi azalmış, neşeli halinden pek eser kalmamıştı. Kızlar onu çok eğlendirse de, piyano ve bale onu eski hayatına götürse de durgundu ve bu durgunluk yurt dışından döner dönmez soluğu yeğenlerinin yanında alan Selda'nın gözünden kaçmamıştı. Birlikte yazın son günlerini geçirdikleri bahçede Mina ve Sena'ya İngilizce çalıştırırken, Selda komiklikler yapıyordu, en sonunda dilinin altındaki baklayı çıkardı.

"Meri, Meri kuzum var sende bir şey, hala doğum günümde çıkan haberlere canın sıkılmıyor değil mi?" 

"Selda çok tatlısın gerçekten ama inan iyiyim ben. Haberlerde umurumda değil, saçma sapan şeyler işte. Havalardan herhalde, sıcak bunaltıyor artık beni." 

"Tamam öyle olsun, zorlamıyorum seni. Peki ablam konuştu mu seninle iki gün sonra hep beraber düğüne gidiyoruz, biliyorsun değil mi?" Meri'nin cevabına inanmamış olsa da, onu daha da sıkmak istemediğinden devam etmemişti Selda ama sevdiği arkadaşını da bir şekilde keyiflendirmek istiyordu hala.

Meri hayır anlamında şaşkın şaşkın başını sallarken, zoraki bir gülümseme ile yüzüne bakıyordu. 

"Tatlım, hani büyük halam vardı ya, bir kere ablama da gelmişlerdi. Onun büyük oğlu Serhat evleniyor, Trabzon'da düğün var. Biz de fırsat bu fırsat bir hafta oradayız." 

Şaşırmıştı Meri, sevinmişti de aslında ama evlerine misafir olarak gelen diğer oğlu Sinan gelmişti aklına birden, Kerem olmasa çirkin hareketlerine maruz kalacaktı. Tekrar görüşecek olmak rahatsız etmişti, belki bu düşünce suratına bile yansımış olabilirdi. Bir de tüm aile gideceğiz demişti Selda. Bu da Kerem'in de geleceği anlamına geliyordu ki o geceden sonra hiç karşılaşmamış olmalarına rağmen bir şekilde hep aklındaydı, bu da farkında olmadan yüzünün aydınlanmasına sebep olmuştu.  İçindeki sırlarla boğuşurken bir şekilde kendini hep onu düşünürken buluyordu zaten. Şimdi tüm hafta boyunca belki de onu sık sık görecekti, ama tabi uzaktan. Kafasında saniyeler içinde dönmüştü bunca düşünce. Yüzü de şekilden şekile girince yine Selda konuşmaya devam etti. 

"Sevindin mi, hoşuna gitmedi mi anlayamadım tatlım ama bence çok eğleneceğiz. Trabzon harikadır."

"Selda ablanla konuşmadık yani ben gelecek miyim bilmiyorum ama sevindim. Yani gitmeyi çok isterim. Biliyorsun Trabzon benim de bir şekilde memleketim. Kim bilir belki bende bir akraba bulurum orada!" Gerçekten gülümsüyordu bu sefer, içine yine bir umut bir huzur dolmuştu, Selda bir şekilde ona hep iyi geliyordu zaten. Uzun uzun Trabzon'u ve yapacaklarını konuştular bahçede, kızlar bir yandan etraflarında gülüşerek oynarken iki genç kadın da güneşin usul usul çekildiği saatlere kadar sohbet ettiler. 

Ertesi gün Sevinç kız kardeşinin bahsettiği seyahati en sonunda haber verdi Meri'ye, o da çok keyifli ve heyecanlı görünüyordu. Hazırlıklara hemen başlanmasını rica etmişti, ev çalışanlarından sadece Meri gidecekti ama herkeste bir hareket olmuştu, Hülya ve Zahide de bu sayede izin yapacaklardı. Tüm gün kızların eşyaları ile uğraştıktan sonra nihayet kendi içinde küçük bir valiz hazırladı Meri. Büyük gün yarındı, sabah sekiz gibi uçakta olacaklardı. 




MeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin