17| two people who realize their feelings

183 28 106
                                    

Kim bilir, belki de hayatımın en büyük şokunu yaşıyordum. Ama o an öyle bir andı ki; şokumu da, şokuma sebep olan olayı da, şokumun sorumlusu olan kişiyi de gözardı edivermiştim.

Az önce saçlarımda dolaşan elinin boşlukta sallanmasına sebebiyet vermiş olmamı umursamadan doğruldum yerimden. Kyungsoo'ya değil etrafıma bakıyordum, delicesine başımı çeviriyordum gözlerime endişe dolu bir duygu hakimken.

"I-Inaya... O nerede? Gece yanımdaydı, şimdi yok-"

Hiç durmaksızın farklı yönlere doğru çevirdiğim bedenimi zapt etmek istercesine omuzlarımı kavradı elleri sıkıca. İstemsizce de olsa durmak zorunda kaldım, nihayet onun gözlerinin içine baktım.

"Küçük bir çocuğu buraya getirip gece boyu toprağın üzerinde uyuklarken aklından neler geçiyordu bilmiyorum ama kızın annesi köyü ayağa kaldırdı. Çocuğunun kaybolduğunu sanmış kadın haklı olarak. Sabah güneş doğduğundan beri seferber olmuş halde onu arıyorduk-"

"Inaya'nın şu anda nerede olduğunu sormuştum..."

"Sözümü kesmeseydin söyleyecektim zaten. Sizi bulduğumda durumu pek iyi değildi. Gece boyu dışarıda toprağın üzerinde uyumak küçük bir çocukta nasıl bir etki yapar, tahmin edebilirsin bence. Sana'yla Junmyeon onu muayenehaneye taşıdılar. Önemli bir şeyi yok merak etme, yalnızca kendine gelmesi gerekiyor."

Tuttuğum nefesimi rahatlayarak dışarı verdim. En azından güvendeydi Inaya, bunu bilmem yeterliydi.

Yaklaşık son on iki saatin anlamsızlığını üzerimden atmak istercesine ellerimle alnımı gerdirirken gözlerimi yere dikmiştim. Kyungsoo'nun gözlerinin ise benim üzerime dikili olduğunu hissedebiliyordum. Ve o anda aklıma geldi gözlerimi ilk açtığımda karşılaştığım manzara. Düşünmeme dahi fırsat kalmadan yuvarlandı o sözcükler ağzımdan.

"Bu arada sen az önce ne yapıyordun? Hani şey... Gözlerimi açtığımda-" Tam olarak tabir etmekten utandığımdan, sözlerimin devamını getiremeden sustum.

Onun da aynı şekilde davranacağını düşünmüştüm, hatta buna emindim. Yanıldığımı anlamam ise oldukça hayret vericiydi.

Kyungsoo benim gibi kekeleyip gözlerini kaçırmak yerine dimdik, özgüven ve samimiyet dolu gözlerle bakmıştı bana. Dudaklarında tebessüm vardı. Ve konuşmaya başladığında asla kekelememişti.

"Bu sabah seninle gurur duydum Nayeon. Ve sana karşı daha önce hissetmediğim, ya da hissetmiş olsam bile hissettiğimi fark etmediğim şeyler hissettim."

Aptal kafamla bu sözleri alakasız yerlere çekip kendimi rezil etmek istemiyordum, bunun için kendimi zapt etmem gerekiyordu.

"Ne gibi?" diye karşılık verdim yalnızca. Konuşurken sesimin titrememiş olmasını diliyordum.

Omuz silkti Kyungsoo. "Ben de bilmiyorum, anlamlandıramadığım bir şeylerdi. Yalnızca... Sana bakarken seni ilk defa kendime bu kadar yakın hissettim. Hepsi bu."

Ya o neden bahsettiğini bilmiyordu, söylediklerinin ne anlama geldiğini kavrayamıyordu ya da ben mükemmel hayal gücümle hayal kuruyordum. İkincisi daha muhtemeldi. Bu yüzden cevap vermek yerine, yalandan boğazımı temizledikten sonra konuyu değiştirmeyi seçtim. "Ee şey peki... Beni neden uyandırmadın ilk geldiğinde? Ne zamandır başımda bekliyorsun?"

Düşünürken kaşlarını çattı hafifçe. "Bilmem... Bir saat falan olmuştur heralde. Uyandırmak istedim ama uyandıramadım nedense, kendin uyanana kadar başında beklemem gerekiyormuş gibi hissettim..."

Konu dönüp dolaşıp aynı yere gelecekti anlaşılan ve ben buna hazır değildim. Kızgın güneş hemen üzerimizde parıldamaya devam ederken sıcakladığımı hissettim. Sebebinin güneş olmasını umuyordum, belki de değildi.

struggle for life, kyungyeonWhere stories live. Discover now