27| life goes on

116 21 23
                                    

bölüm yüklemeyeli üç haftaya yakın bir süre olmuş... Belki bu yüzden uzun bir bölüm yazmam gerekirdi ama bu, diğerlerine göre daha kısa oldu idare edin artık <3

🌱

Son kez bakıyordum köye. Evlerine, bizim gidişimizi seyretmek için toplanmış insanlarına son kez bakıyordum. Bir daha unutmamak için zihnime kazımaya çalışarak bakıyordum.

Hava durgundu; rüzgarın en hafifi, en masumundan bile eser yoktu. Valizlerimden çanta şeklinde olanı sol koluma asmış, tekerlekli olanı ise sağ tarafımda sürüklüyordum. Önümde bizimkiler, yanımda Kyungsoo ve arkamda ise Jongdae, Sana, Junmyeon ve Dahyun vardı. Jongdae ve Kyungsoo havaalanına kadar eşlik edecek, diğerleri ise bizi burada uğurlayacaktı.

Nasıl mı hissediyordum? Emin olun, bundan kendim bile emin değildim. İçten içe buruk olmama rağmen kendime gülümsemem gerektiğini hatırlayıp duruyordum sürekli. Ama en azından başarılıydım da bu konuda.

Üzerimdeki tişörtü özellikle seçmiştim o gün giymek için. Beyaz ve düz bir tişörttü. Göğüs hizasında bulunan dört adet ince kırmızı çizgi, içi boş bir dikdörtgeni oluşturuyordu ve o dikdörtgenin içinde yine kırmızı renkli üç kelime yazılıydı.

Life goes on.

Evet, ben gidecektim ve hayat burada devam edecekti. Sevdiğim adamdan ayrıldığım için zorluk çekecektim ama benim hayatım da her şeye rağmen devam edecekti. Başa gelenler her ne türden olursa olsun, hayat devam ediyordu ve her şeyin üstesinden gelebileceğim bir günün uzakta da olsa beni beklediğini biliyordum.

Havaalanına gideceğimiz arabaların (evet, tek birine sığmıyorduk) yanına vardığımızda birkaç saniye durakladıktan sonra vedalaşmak için valizlerimi yere bırakmaya yeltendim ama Jongdae benden önce davranıp aldı onları elimden, ardından bagaja yerleştirdi özenle.

Başımı çevirip arkama baktığımda vedalaşma faslı çoktan başlamıştı bile. Jihyo Dahyun'la, Daniel Sana'yla ve Sehun ise Junmyeon'la sarılırken öylece durup buruk bir tebessümle baktım onlara. Birkaç saniye sonra eşler değişti, çaprazlamalar yapıldı ve Dahyun'la sarılır halde buldum kendimi. Daha önce söylemiştim ama bir kez daha teşekkür ettim ona. Aslında olmuş olan olaylar umrumda bile değildi o anda, sadece varlığı bile yeterli bir sebepti ona defalarca teşekkür etmem için.

Ancak sıra Junmyeon'a geldiğinde, ona sarılırken söylediğim sözler bir teşekkürden çok daha farklıydı. "Gitmeden önce sana bir iyilik yapmamı ister misin?" diye fısıldadığımda kulağına, yavaşça geri çekilip şaşırmış bir halde baktı yüzüme. Sorgulayıcıydı bakışları ve muhtemelen bir açıklama almayı bekliyordu. Ancak onun beklentisini karşılamak yerine kendimden emin bir şekilde gülümsedikten sonra Sana'ya yöneldim ve onun etrafına sardım kollarımı.

"Gitmeden önce sana bir sır vermemi ister misin?" dedim bu sefer, az öncekine kıyasla yalnızca iki kelimeyi değiştirmiştim kurduğum cümlede. O da şaşırmıştı, hissedebiliyordum. Junmyeon gibi geri çekilmeye de çalıştı ama ben buna izin vermeden sırtına daha da bastırdım ellerimi.

"Junmyeon senden çok hoşlanıyor."

Yalnızca Sana'nın duymuş olduğu bu sözcükleri mırıldandıktan sonra geri çekildim ve hiçbir şey yokmuş gibi tebessüm ettim. Sana ise afallamıştı, şaşkın bakışlar almıştı gözlerini. Sağ elini turuncu saçlarının arasına atıp bir güzel karıştırırken aklı yerindeymiş gibi görünmüyordu pek de.

Onun bu halini görmezden gelip birkaç adım attım geriye doğru, herbirinin yüzüne teker teker baktım son kez. Onlara son kez bakıyordum ve kalbimde yeşeren acıya inat, yalnızca gülümsüyordum.

struggle for life, kyungyeonWhere stories live. Discover now