28| step by step

138 16 47
                                    

Aşağıda kalan şehir manzarası gitgide küçülüp gözümde adeta bir haritaya dönüşürken yüzümdeki sebepsiz tebessümü silme gereği duymadan bakışlarımı camdan aldım ve kucağımda duran küçük çantaya çevirdim.

İçine yalnızca yolculukta yardımcı olacağını düşündüğüm ve yanımda olmasını istediğim birkaç şey koymuştum. İçlerinden biri ise, Kyungsoo'yla olan anılarımızdan geriye kalan sayılı hatıralardan biriydi.

Siyah çantanın fermuarını yavaşça açtığımda minik bir oyuncak tavşanla karşılaşmayı bekliyordum, elbette penguen değildi beklediğim. Benimkini beklemiştim, Kyungsoo'nunkini değil.

Şaşkın bakışlarımı sevimli penguenin üzerine dikip neler olduğunu anlamaya çalışırken hemen onun yanına iliştirilmiş küçük bir not kağıdı çarptı gözüme, hiç vakit kaybetmeden tek elimin arasına aldım.

Ufak bir değiş tokuş yaptım. Baktıkça beni hatırlayabilesin diye, baktıkça seni hatırlayabileyim diye.

Yazılı olan bu iki cümlenin hemen yanına ise sevimli bir yüz ifadesi, bir de kalp çizmişti. Bütün bunlara bakarken yüzümdeki tebessüm daha da geniş bir hak aldı. Bilmiyordu ki bu not kağıdı bile benim için, bana onu hatırlatan bir hatıraya dönüşecekti.

O haklıydı. Oyuncak tavşana her baktığımda dolaylı yoldan aklıma Kyungsoo'nun gelmesi yerine direk penguene bakıp onu anımsayabilirdim. O da böyle düşünmüştü, kendisini değil beni temsil eden hatırayı görmek istiyordu günbegün.

Yanımda oturan kırklarındaki adamın tuhaf bakışlarını umursamadan penguenin kel kafasını okşadım şefkatle. Tuhaf, gerçekçi hissettiren bir şeydi bu. Sanki bir oyuncak değil de gerçekten sevdiğim adam vardı karşımda. Belki de ikisinin fena halde benzemesinden kaynaklanıyordu bu.

Belki aylar sonra, belki de yıl sonra; bunu gerçekleştirebileceğim bir gün gelecek miydi acaba? Belki çimlerde oturacağız, Kyungsoo kucağıma uzanacak ve ben onun saçlarını okşayabilecek miydim aşık gözlerinin içine bakarken? Bir oyuncak penguen değil, insan penguene ait olabilecek miydi parmaklarımın üzerinde gezindiği kafa?

Olacaktı, elbet günün birinde. Mesele bunun ne zaman olacağına dairdi yalnızca. Üç ay, altı ay... Bir yıl? Veya iki?

Bunu yakında anlayacaktım. Zira Kyungsoo'yu o köye hapseden kardeşini bulmaya gidiyordum ben şimdi. Ya bulacaktım onu, bulup abisinin yanına gönderecektim. Ya da hiç bulamayıp Güney Kore'ye dönecek ve Kyungsoo'nun bana geleceği günü ağlayarak beklemekten başka çarem kalmayacaktı.

Elimdeki pengueni çantaya geri koyup fermuarını çektim ve gözlerimi kapattım, başımı arkaya yasladım sakince. Gelecekte neler olacağına dair şuanda fikir yürütmem mümkün değildi ama ben yalnızca Tzuyu'yi aramaya gidiyor olabildiğim için mutluydum. Bunun için ise bir zamanlar organ mafyası falan olarak gördüğüm insanlara minnettardım.

🌱

flashback

"Size söylemem gereken bir şey var."

Elena'ya baktım, Victor'a ve ardından Theo'ya. Şaşkınlardı ancak sessiz kalıp devam etmemi beklediler yalnızca. "Bana yardım edin." dedim hemen ardından.

Anlamsız bakışlar dolaştı herbirinin gözbebeklerinde. Elena hiç vakit kaybetmeden kolumdan tutup bir köşeye oturttu beni. Bana doğru eğilmişken sarı saçları önüne düşüyordu ve çattığı kaşlarının altındaki gözleri endişeyle bakıyordu. "Sorun ne Nayeon?" O anda yardıma ihtiyacım olduğunu düşünmüş olmalıydı.

struggle for life, kyungyeonWhere stories live. Discover now