6| a contract and a list

217 49 157
                                    

Do Kyungsoo gerçekten de inanılmaz bir adamdı.

Muayenehaneye geri döndüğümüzde aniden aklıma düşüveren bir fikirle birlikte, ona bir şey demek istediğimi söylemiştim. Ve bana yalnızca iki dakika ayırmasını.

Önce hastalarla ilgilenmem gerekiyor, demişti ki ben de bunu anlayışla karşılamıştım.

İçerideki üç hastayla iki elden ilgilenmişlerdi; Kyungsoo ve Junmyeon.

O sırada Dahyun, Jongdae ve Sana ise dün Güney Kore'den gelen tıbbi malzemeleri muayenehanedeki elden düşme dolaplara yerleştirmekle meşguldüler. Ben de boş boş beklemek yerine onlara katılmaya karar vermiştim.

Bir yandan nasıl yerleştirmem gerektiği konusunda Jongdae'den yardım alırken öteki yandan ise ara sıra göz ucuyla Kyungsoo'ya bakıyordum.

Son hastasını gönderdiğinde "İşin bitti mi?" diye seslenmiştim hevesli bir şekilde. Aldığım cevap elbette olumsuzdu, oluşturması gereken bazı raporlar (öyle miydi ki?) olduğunu söylemişti. Ve biraz daha beklemem gerektiğini.

Son yirmi dakikadır oturup bir şeyler yazmakla meşguldü. Artık onların rapor ya da her ne zırvalıksa, o şeyden olduğundan emin değildim. Sırf benimle konuşmamak için zaman öldürdüğünden şüphelenmeye başlamıştım.

Elimde kalan son ilaç kutularını da Jongdae'nin gösterdiği yere yerleştirdikten sonra ellerimi birbirine çarpıp tozunu silkeledim ve ardından hızlı adımlarla Kyungsoo'ya doğru ilerlemeye başladım. Hızlı ve öfkeli, o anki ben için oldukça uygun bir tabirdi.

"Senden yalnızca iki dakikanı istemiştim?" Karşısına dikilip sorgularcasına konuşmuştum, kınayan bir ses tonuyla.

Başını kaldırıp bana baktığında hiç istifini bozmadı. "İşimin olduğunu söylemiştim?"

"Öyle mi?" dedim sinirli bir gülüş atarken. "O işini bölmek zorundayım sanırım."

Masanın üzerinde duran boş kağıtlardan birini kaptım, ardından Kyungsoo'nun elindeki kalemi çekip aldım.

Ne yaptığımı anlamaya çalışırken donakalmış bir şekilde bakıyordu bana, tabi kolundan çekiştirip zorla ayağa kaldıracağımı ise tahmin etmemişti.

"N-ne yapıyorsun sen?"

Muayenehanenin kapısına dpğru sürüklerken "Vermek istemediğin iki dakikanı zorla alıyorum." dedim sinsi bir gülüşün arasında.

"Tamam tamam kolumu bırak, seninle geleceğim."

Ona güvenmeli miydim bilmiyordum ama bu sefer gerçeği söylüyormuş gibi duruyordu. Sanırım rezil olmaktan korkmuştu, kendi ekibine karşı.

Eh, olmuştu da zaten. Dahyun'un kaçamak gülüşü gözümden kaçmamıştı.

Muayenehaneden çıktığımızda kapının önünün iki tarafına sıralanmış taş sütunlardan birine oturttum onu.

"Yine ne istiyorsun?" derken hayattan bezmiş gibi görünüyordu. Ya da direk benden.

Elimdeki kağıdı Kyungsoo ile aramızda kalan düz yüzeyli taşın üzerine yerleştirdim. "Yeni bir şey değil, yalnızca sözleşme imzalayacağız."

"Sözleşme mi? Ne sözleşmesi?"

"Beni Kwabena'yla görüştüreceğinden emin olmam lazım."

Gözleri hayretle büyüdü. "Şerefim üzerine yemin ettirdin ya zaten!"

Omuz silktim. Ve kendi kendine mırıldandım. "Biraz şerefsizmişsin gibime geldi de..."

Sözlerimi duymuş muydu yoksa duymamış mıydı emin değildim. Fakat duymuşsa bile, anlamazlığa vermişti. "Efendim?"

struggle for life, kyungyeonWhere stories live. Discover now