Bölüm 8 / Güven Sorunları Ve Yanlış Anlamalar (2)

887 42 12
                                    

"Gidelim!" Karşısına oturduktan sonra camdan dışarıya doğru kafasını uzatarak bağırmıştı ve hemen ardından tekerleklerden gelen tıkırtılarla düzenli nal sesleri doldurdu Max'in kulağını. Şaşkınlıkla Cross kalesine doğru bakarken, kocası ile bir araya gelişlerine dair kurduğu onlarca senaryoyu düşündü... Ancak bu mevcut gelişme, şu ana kadar endişeli zihninde önceden belirlediği o sahnelerden çok farklı gelişmişti.

Karşısında oturan şövalyeye dişi bir geyiğin gözleri ile bakarken aklından sessiz bir soru geçti; Neden..? Neden beni yanına alıyorsun?

Riftan kolunu ahşap arabadaki pencereye yaslamış, sanki kendisini aniden sıkıştırıp öpücüklere boğmamış ve ardından Max'i yıldırım gibi sürüklememiş gibi dinginlikle manzarayı seyrediyordu.

Babası, Max'in omuzunda duran ve fısıltıları kesilmeyen bir şeytan gibiydi, lanet olası kelimeleri asla kafasından çıkmıyordu; 'Kral Ruben ona kızıyla nişanlanmasını teklif etti, bu fırsatı asla kaçırmayacaktır!'
Ancak böyle düşünen tek kişi Dük değildi. Kızı da, çoktan bu cümleye inanmıştı.

Sonuçta Prenses Agnes yalnızca kraliyet ailesine mensup olduğu için kıymetli değildi... Saygıdeğer bir sihirbazdı ve kızıl ejderin öldürülmesinde rol alan savaşçılardan da biriydi aynı zamanda.

Şehrin üzerinde usul bir rüzgar gibi; aynı savaş alanında sırt sırta çarpışan benzer iki ruhun, aşıklara dönüşmesini baz alan hikayeler dolaşmaya başlamıştı bile ve bu masalın kokusunu yakalayan halk onların dönüşüyle birlikte görkemli bir düğünün haberini iple çekiyordu. Ünlü savaşçı Riftan ve yetenekli sihirbaz Agnes!

Saplanıp kaldığı bu düşüncelerle, boşanacakları fikrinin aklında iyice yer edinmesi, durdurulamaz bir çığ gibi içini ezip geçiyordu.

Düğünlerini gerçekleştiren rahibin bile böyle düşündüğünden emindi çünkü Cross dükünün zulmünü işitmeyen yoktu ve evliliklerinin sebebi de tam olarak buydu. Riftan'ın boşanma için elinde gayet meşru bir gerekçesi vardı böylece.

Ama neden bütün bunları yapıyorsun..? Max, şövalyenin yan profilden görünen etkileyici yüzüne doğru kaçamak bir bakış attı. Arabanın gidişiyle sürüklenen esinti kapının kilitleriyle oynayarak nazikçe sallıyordu. Gittiği zorlu seferin ardından soğukluğunu geliştirdiği surat ifadesi ulaşılamaz bir atmosfer yaratmıştı.

Max kocasını göz ucuyla süzmeye devam ederken, tepesinde kuş yuvasına dönüp düzensizce alnına dökülen saçlarının ve yanık teninin yakışıklı görüntüsüne daha da egzotik bir hava kattığını düşündü kısa bir an.

Prenses Agnes'i şahsen hiç görmemişti ama güzelliği hakkındaki hikayeler binlerce kez çalınmıştı kulağına. Sarı, mükemmel bukleleri ve zekayla ışıldayıp derin bir okyanusu andıran mavi gözleri vardı.. Eğer Riftan onun yanında durmayı seçerse, ikisinin afilli bir tablo çizimine benzeyeceğine şüphe yoktu.

Böyle düşününce, camdaki kendi yansımasına bir göz attı kıyaslarcasına; geniş alnı, biraz aşağıda kalan hafif burun kemeri ve kocaman gözleri yüzünden ona gerçekten tuhaf gelen yüzünün görüntüsü ile bakıştı. Küçük kahverengi çilleri yüzünü gölgeleyen kirler gibi duruyordu ve zapt edebilmek için ördüğü asi saçlarının tepesinden birer saman çıkıntısı gibi tutamlar fırlamıştı.

Gerçekten karısı olmasını istememesi için çok fazla neden vardı ve bu zihnini iyice allak bullak ederken tüm korkularının sonunda Senin için yapabileceğim bir şeyler olmalı.. diye düşündü. Benden ne isteyebilirdin ki?..

Riftan sanki kızın kendisini dikkatle incelediğini fark ederek aniden bakışlarını doğrudan ona çevirince, Max küçük bir lanet okuyarak hissettiği rahatsızlık içerisinde başını hızla eğdi.

"Biliyorum benimle olmak sana berbat hissettiriyor ama duygularını saklamaya çalış, çünkü bayık kalpli bir eş yüzünden kendi aracımı değiştirecek değilim."

Max, bulundukları yerde gittikçe artan gerginlik yüzünden aceleyle konuştu, "O-oh! Ha-hayır, hayır! B-b-berbat değil. As-as-asla böyle sö-söylemedim.."

Yalnızca bir saniye sonra adam adeta bir zehri tükürür gibi sormuştu. "Öyleyse yüzündeki bu tiksinme nedir?!"

Kız, ani bir savunma içgüdüsüyle yüzünü korumak için ellerini kaldıracak gibi oldu... Kafa karışıklığının onu korkutup gerginleştirdiği doğruydu ve yüzüne bu iç karartıcı duygularının yansıdığı şekil yüzünden ona nasıl bakmış olabileceğinin farkındaydı. İstemeden yanlış anlaşılmıştı. Kendisini kötü hissettirmiş olmalıyım...

"Bulunduğumuz konumların," her ikisini de işaret etmişti Riftan. "Ne kadar farklı ve saçma olduğunun farkında olduğunu biliyorum. Bu sıradışı bir durum değil..." Max'in inatçı sessizliğine karşı iç çektiği sırada, kız da endişe içerisinde bol bol ter atıyordu. Bu kez daha kararlı bir ses tonuyla devam etti, "Ayrıca hakkında pek bir şey bilmiyorum ve senin de aynı durumda olduğunun farkındayım. Ancak sen benim karımsın artık ve yemin ettiğimiz gün de söylediğim gibi, kalan tüm hayatım boyunca yanımda olacaksın. Ama böyle yanında olduğum her an korku içerisinde titrer ya da bana tiksinerek bakarsan seni karım gibi görmeye nasıl devam edebilirim?"

" K-k-kalan hayatın boyunca?.. S-sen b-beni b-bırakmayacak mısın?" Max'in şaşkın bakışları, adamın yüzünün öfke ya da benzeri başka bir duyguyla çarpılmışa dönmesine neden oldu.

" Üç yıl önce evlendik. Sana göre bir çiftin sonsuza dek beraber yaşaması cennetten düşme bir hayal filan mı sadece?"

Kız ona geniş boynundan ikinci bir baş çıkmış gibi baktı... İnanamadı; gerçekten evlilik bağlarını kopartmayı düşünmüyor muydu yani?

Belki de yalnızca yalan söylüyor.. Prenses ile nişanlandığını duymadığımı sandığı için benimle belki de alay ediyordur.

Riftan'ın ağzından dökülen sözlere rağmen, Max ve duyguları yalnızca korkunç bir kabusun karanlığına gömülmüş gibiydi.

Under The Oak TreeWhere stories live. Discover now