Bölüm 3&4 / Düğün Günü

1.1K 43 22
                                    

Ç.N.: Bölüm yüksek ihtimalle çok uzun olduğu için ya da bilemiyorum, belki de sırf heyecan olsun diye ikiye bölünerek atılmış.d Bozmak istemedim ilk başta ancak zaten bölümler kısaydı ve 500 küsür kelimecik tutup üzerine bir de konu bölünürken iki bölüme ayırmamın bir mantığı yok gibi geldi..O yüzden birleştirdim. Keyifli okumalar!

"Giysilerini çıkart."

Max, düğündeki onca karşılamanın sonunda, bir dadı tarafından gelin odasına götürülmüştü. Hizmetçilerin de yardımıyla kendisini temizlemiş, kocasının kendisinin ardından odaya gelişine dek yatağın üzerine oturarak beklemişti ve ardından Riftan'ın ağzından, tutkusunun sınırlarını zorladığını belli edercesine bir tonla çıkmıştı bu cümle.

Dadı gitmeden önce, 'Kocana sessizce itaat etmeli ve senden her ne isterse istesin kayıtsız şartsız yerine getirmelisin.' demişti. Nasıl, kayıtsız şartsız bir itaatkarlığı, kıyafetlerini çıkartmasını istemesi kapsayabilirdi ki? Gerçekten ne yapacağını bilemiyordu ancak üzerindekileri çıkartıp atan adam, kendisine doğru sert bir bakış fırlattı. "Ben mi çıkartayım?"

Şaşkınlık içerisinde nefes aldı Max... Riftan Calypse, bükülerek şekil verilen demirlerden yapılma gibiydi. Omuzları kendisinin iki katı kadar, boynu uzun ve kalın, beli ince ve düzdü. Derisi zarif bir tazı gibiydi. Aslında, karşılaştırıldığında oldukça gülünçtü.

Maximilian, zaten onun diğer şövalyeler arasında bile eşsiz bir fiziğe sahip olduğunu biliyordu, ancak yine de bununla yüzyüze gelmek ezici hissettirmişti ve zorlukla yutkundu. Babası bile kendisine vurduğu zaman bu denli acıya sebep oluyorsa, Riftan'ın ona bir kere vurmasıyla neler olabilirdi kim bilir?

"Korkunç görünüyorsun." Şövalyenin buz gibi çıkan sesi Max'in ürpermesine sebep oldu. Yatağa doğru yürürken doğrudan kendisine bakıyordu ve koca bedeni şöminenin altın sarısı ışığında parlarken, kızın görüş alanını kapattı. "Benden zerre kadar hoşlanmıyorsun, değil mi?"

"A-ah. B-b-...Ben.."

Riftan, Max'e doğru eğildiğinde, mükemmele yakın yüzündeki siyah gözleri, ürkütücü bir parlaklıkla kısıldı ve dudakları alayla büküldü. "Elbette. Dük'ün kızı kalbinde düşük seviyeli bir şövalye için asla yer ayırmaz."

Sesinin saf düşmanlıkla dolduğunu duyduğunda kızın vücudu bir yaprak gibi titredi... Bir kadın kocasına aitti, isterse pekala dövülebilirdi ve fiziksel şiddet ne kadar ağır olursa olsun toplum buna müsamaha gösterirdi. Max, kocasının iradesine kalmış olduğunun bilincindeydi ve şu anda Riftan'ı kızdırmış olabileceği fikri alnından birkaç damla terin süzülmesine sebep oldu.

"Buraya gel, ne yapman gerektiğini biliyorsun."

Max, ne yapması gerektiğini gerçekten bilemediğini söyleyecek cesareti kendisinde bulamadığını hissetti ve eğilen yüzü koyu bir gölgeyle kaplanırken, ayak uçlarına baktı suçlulukla.

"Eğer ilk gece, sorumluluğumuzu yerine getirmezsek, bu evlilik geçersiz sayılır. Birlikteliğimizin feshini mi istiyorsun?" Göz bebekleri, onun gözlerinin derinliklerindeki karanlığa yakalandığında Max yeniden titreyince, Riftan'ın dudakları büküldü. "Çıkıp gitmemi istiyorsan, söyle."

"..."

"Eğer şimdi susuyorsan ve başlarsak, ortasında durmamızı isteyemezsin."

Max boğazının daraldığını hissederken ikinci kez sertçe yutkundu, eğer şimdi böyle dönecek olursa babası onu kesinlikle affetmezdi. Daha ilk günden, kaçmak gibi bir şansı yoktu... Gözlerini kapattı ve Riftan titreyen elleriyle kemerini gevşetti.

Under The Oak TreeWhere stories live. Discover now