11. Bölüm: Günahların özkıyımı.

5.3K 722 2.9K
                                    

Merhaba ^^ Nasılsınız?

Uzun bir bölümle geldim, umarım duyguyu geçirebilmişimdir.

Lütfen bol bol yorum yapın, bu bölüm ve yorumlarınız benim için çok önemli...

Müzik açıp öyle okuyun lütfen. Keyifli okumalar!

___

11. Bölüm: Günahların özkıyımı.

'Kırmızı yakışıyor diyerek beyaz kanatlarımı kırdınız. Ben bunu affedersem ölürüm.'
__

Aramızdaki sessizliğin derinliklerinde az sonra yaşanacak felaketin boğuk gürültüsü vardı. Farkındaydım, duyuyordum. Duyuyordum ve korkudan tir tir titriyordum. Rafa kaldırdığım tüm şüphelerim tek tek üzerime devrilmeye başladığında yerimde rahatsızca kıpırdandım.

Terk ettiğim yalnızlığım arkamdan bana sesleniyordu. Ben arkamı dönüp tenha dünlerime bakmaya bile cesaret edemezken birbirine sarılmış yalnızlığım ve geçmişim beni çağırıyordu. İstemiyordum. Kesinlikle geriye dönmek istemiyordum.

Kendimi dokunma bana çiçeğinden farksız hissediyordum. Bu çiçekler depremi önceden hissettikleri için depremden önce kendiliğinden kapanır ve yaprakları sanki rüzgâr esiyormuş gibi kımıldamaya başlar. Ve şimdi ben, tam da onun gibi kendi içime gömülmek, kapanmak ve kendime siper olmak istiyordum. Çünkü felaketi hissediyordum, çünkü az sonra yaşanacakların farkındaydım.

Söyleyeceğim kelimeleri taradığıma dair bir nida firar etti dudaklarımdan, Rüzgar'a bir an bile bakmadan hareketlendim. Gözlerimi yerden kaldıramıyordum.

"Benim," Sesimin titrediğini o an fark ettim, kaşlarımı çattım. "Benim gitmem gerek."

"Ne?"

Başımı salladım, bu Rüzgar'dan çok kendimi ikna etme çabasıydı.

"Gitmeliyim." Rüzgar'a bakmaya çalıştım fakat hemen gözlerimi kaçırdım. "Ders çalışacaktım, unutmuşum."

Ayaklandım. Rüzgar da ayağa kalktı.

"Yağmur?"

"Rüzgar, gitmeliyim."

"Gidemezsin. Konuşmamız gerek."

Kahvelerim hâlâ ona dokunma cesaretini gösteremiyordu. Umarsızca sehpanın arkasından çıkıp kapıya doğru adımladım. Elim kapı koluna gidince kolumdan tutup beni kendisine çevirdi. Sırtım kapıyla birleşirken gözlerim benden bağımsızca kızarmış gözlerine değdi.

"Gitmem gerek." dedim, sesim o kadar güçsüz çıkmıştı ki bir an kendime acıdım. Neredeyse gitmeme izin vermesi için yalvaracaktım.

Kolumdaki eli gevşedi, ben çoktan bakışlarımı kaçırmıştım.

"Üzgünüm." diye mırıldandı, "Gitmene izin veremem çünkü eğer şimdi gidersen ben bir daha bunları sana söylemeye cesaret edemem."

Gözlerim yanmaya başladı, aramızda bir adımlık bile mesafe yoktu. Başımla reddettim ve onu hafifçe geriye ittim. Yeniden arkamı döndüm, elim kapı koluna dokundu. Tam onu onu indirecekken Rüzgar tek bir cümle söyledi ve o cümle benim yere çakılmama neden olan bir kurşun gibiydi. Arkadan sıkılmış, kalbimi delmiş ama geçememiş bir kurşun gibi.

"Yağmur, ben sana yalan söyledim!"

Nefesim kesildi, kapının kolunu sıkan elim hissizleşmeye başladı. Tüm ağırlığımı kapıya verip gözlerimi kapattım. Hâlâ geç değildi. Yaralanmıştım ama henüz yaşıyordum. Ölmemek için gidebilirdim, hâlâ geç değildi. Toparlanıp kapıyı açtım ve dışarıya çıktım.

Rüzgarın GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin