"Ne istiyorsun benden? Bırak kolumu!"
Kapıya doğru sürüklerken kulağıma yanaşıp cevap verdi.
"Sana çok güzel bir sürprizim var Toprak Ayman."
Titrek sesimle ağzımı araladım.
"Bırak beni lütfen!"
"KES SESİNİ YÜRÜ!"
Koridora çıktığımızda kolumun acısından çığlıklar atmaya başlamıştım. Sesimi duyan kimse yokmuşçasına koşar adım sürüklenmeye devam ettim. Nereye gittiğimiz hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Ağlamaktan çıldıracak gibi olmuştum artık.

"Nereye getiriyorsun beni?"
Ses yok.
Merdivenlere yönelip en üst kata çıktık. Elindeki balyozla ne yapacağını düşündüğüm sırada dizlerim yerle buluştu. Önüme düşen saçlarımı çekmeden, düştüğüm yerden ne yaptığına bakıyordum. Elindeki balyozu kaldırıp son bir kez bana baktı ve ağzını araladı.
"Burada kapı vardı öyle mi?"

Bakışlarını duvara çevirip defalarca darbeler vurmaya başladı. Burası anlamadığım bir şekilde ortadan kaybolan gizemli kapının olduğu duvardı.
"Ne yapıyorsun sen psikopat manyak?!"
Beni duymadan elindeki balyozu savurmaya devam ediyordu. Kırılan boşluktan ağır bir rutubet kokusu yayılmıştı.
Çok geçmeden kapı büyüklüğünde bir boşluk açıp yakamdan tuttuğu gibi hızla ayağa kaldırdı.
Açtığı boşluğun ardında gördüğüm şey beni yıkacak güçteydi. Bu nasıl olurdu?
"Zindanda ki arkadaşına merhaba de."
Aklımın ucundan bile geçmezdi ama karşımda yorgun gözleriyle bana bakan kişi Ercem'di.

2 GÜN ÖNCE

ERCEM

"Sakin ol Toprak. Kurtulduk biz o cehennemden. Bu fırtınada bir yere gidemeyiz. Adam, temiz yüzlü bir adama benziyor. Yaşadıklarının etkisiyle böyle düşünüyor olabilirsin. Kim tanımadığı insanları evine almak istesin ki?"

Kafasını sallayıp devam etti.
"Haklısın. Sanırım ben fazla paranoyak davranıyorum. Çabuk gelin ama olur mu?"

Şiddetli fırtına sebebiyle sığındığımız küçük tahta evde kibrit kalmadığı için birazda yiyecek almak amacıyla bize yardım eden adamla birlikte dışarı çıktım. Bir kaç adım önümden ilerleyen adam arabaya yanaşıp bagajı araladı. Tam yanına yanaşacaktım ki bagajdan hızla çıkardığı küreğin sapını kafama doğru hedeflerken ağzını araladı.
"Ayaz beyin selamı var."
Duyduğum şeyle kısa süre bocalasamda kendimi son anda kurtarabilmiştim darbesinden.
"Şerefsiz! Sana güvenemeyeceğimizi bilmeliydim."

Beklemediği bir anda elinde ki küreği kavrayıp var gücümle almaya çalıştım.
O kadar kalıplıydı ki kürekten güç alarak beni yere fırlatmasına mani olamamıştım.
Düştüğüm anda kafamı büyükçe bir taşa çarptığım için beynim dönmeye başlamıştı. Gözlerim yavaş yavaş bulanıklaşırken gördüğüm son şey adamın yanına yanaşan Bıçak, küreği eline alıp bana doğru son darbesini savurmuştu.
Gerisi karanlık...

Yemyeşil dağlık bir alanda öylece yürüyordum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yemyeşil dağlık bir alanda öylece yürüyordum. Etrafta ağaçlardan başka hiç bir şey yoktu.
"Ercem!"
Duyduğum sesle birlikte geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım.
"Derin sen misin?"
Herşeyden çok sevdiğim kadın bana sesleniyordu. Heyecandan delirecek gibi olmuştum.
"Buradayım Ercem."
"Geliyorum birtanem. Az kaldı."
Öyle hızlı koşuyordum ki ona ulaşmak adına uçarak yol alıyordum sanki.
"Seni bekliyorum."
Sayısız ağacı geride bıraktıkça ona daha çok yaklaşıyordum. Karşımda uçurum olduğunu bile bile durmuyordum.
"Az kaldı Derin'im. Gelmek üzereyim."
Çitadan bile daha hızlı koşarak uçuruma ulaştım ve kendimi durduramayıp aşağıya sertçe çakıldım."

Islah OdasıWhere stories live. Discover now