{Aşk sarhoşu}

6.8K 842 617
                                    

Taehyung'u anlamak, gecenin zifiri karanlığında tüm yıldızları saymak kadar zordu. Aklımı karıştırıyordu. O gün, son sözlerini söyledikten sonra bir daha konuşmamış, hıçkırıklarımı dinleyip saatlerce orada oturmuştu.

Konuşmamıştık. Hatta ben onun sızdığını bile düşünmüş, yine de orada öylece oturmuştum. Sonra birden hareketlenmiş "Geri geleceğim" deyip gitmişti. O gittikten sonra bile kapının önünden ayrılmamıştım. Hatta uyuyamamıştım.

"Jeongguk. Sevgilim, beni dinliyor musun?"

"Hmm" demiş, sorusunu sonradan algıladığımdan yorgun bakışlarımı, bedenimi dikleştirerek ona çevirmiştim. "Evet. Evet dinliyorum" demiştim aceleyle.

Ji Eun bende bir tuhaflık olduğunu sabah, evime geldiğinden beri biliyordu. Sebebini biliyor olmaktan korkuyordu ve sormuyordu. Beni bu kadar kötü etkileyebilecek tek şeyi biliyordu çünkü.

"Yemeğine de dokunmadın. Hasta mı oluyorsun?"

Çatalımı ve bıçağımı hızla almış, etimden ufak bir parça kesip istemeyerek de olsa ağzıma atmıştım. Midem dün geceden beri çalkalanıyordu. Ji Eun'u istemeyerek endişelendiriyordum.

Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Ji Eun harika bir kadındı. Beni mutlu ediyordu fakat her gün bende olması elimde olmadan sinirlenmeme sebep oluyordu.

Biliyordum, amacı beni yalnız bırakmayıp kafayı yememi engellemekti fakat ben yalnız kalamadığım için kafayı yemek üzereydim.

Hızlı ve sinirli tavrımla bedeni oturduğu sandalyede hafifçe geriye gitmiş, kaşları havalanmıştı. Onu üzmek istemiyordum fakat sinirleniyordum. Öyle bir haldeydim ki her duyguyu dibine kadar yaşıyordum.

Yapamayacağımı anlayıp çatalımı ve bıçağımı tabağa sertçe bırakmış, yüzümü ellerimle kapatıp dolu gözlerimin görünmesini engellemiştim.

Ellerim sinirden titriyordu. Diğer masalardaki herkes susmuş, boğuk sesleri kesilmişti. Muhtemelen bize bakıyorlardı. Şu an hiçbir şey umrumda değildi. Kendimi toparladım derken tekrar dağılmıştım.

Toparlanacak gücü artık kendimde göremiyordum. Eve gitmek, günlerce uyumak istiyordum. Ya da hiç uyanmamak istiyordum. Sonuncusu kesinlikle daha cazip geliyordu.

"Ben, eve gidip dinlenmeliyim. Kendimi pek iyi hissetmiyorum" demiştim aceleyle. Ellerim hala yüzümü örtüyordu çünkü ağlıyordum. Sesim fazlasıyla çatlamıştı.

"Pekala. Sen nasıl istersen"

Ji Eun, görevlilerden birine at arabasını kapının önüne getirmesini söylemiş, görevli onaylayarak hızlı adımlarla yanımızdan ayrılmıştı.

Sakin kalmaya çalışmıştım. Bana kendini unutturmuyordu. Kafamdan silip atmama izin vermiyordu. Beni ayakta duramayacağım kadar üzüyor, sonra aklımı yitireceğim kadar aşık davranıyordu. Ortası yoktu ve benim feleğim şaşıyordu.

Düşüncelerim ve duygularım düğüm olmuştu. Çözmesi imkansız geliyordu. Beni yersiz ve saçma hareketlere sürüklüyordu. Elimde değildi. O kadar doluydum ki abartılı davranmadan duramıyordum. Dengesiz bir adama dönüşmüştüm.

"Arabanız hazır efendim"

Gözlerimden yaşlar süzülse de ellerimi yüzümden çekmiş, adamın masaya bıraktığı tahta kutuya yediklerimizin tuttuğundan fazla para koymuş, oturduğum deri kaplama sandalyeden kalkıp Ji Eun'un elini aşırı hareketlerime rağmen nazikçe kavramıştım.

Mekandan hızlı adımlarla çıkmış, at arabasının önüne geldiğimizde Ji Eun'un elini bırakmadan binmesine yardım edip ardından ben de binmiştim. Arabanın önünde bekleyen adam tahta kapıyı kibarca kapattığında ellerim saç köklerimde dolanmış, dalgalı uzun tutamları parmaklarımın arasında sırarak çekiştirmiştim.

Morbidezza •taekook•Where stories live. Discover now