{Yirmi}

6.3K 922 379
                                    

Gözünün görmediği aşka gönül katlanırmış derler. Gerçekten de öyleymiş. Kendi evimde, yalnız başıma geçirdiğim birinci ayımdı. Taehyung'a dair hiçbir şeyi getirmiyordum aklıma. Meğer görünce daha çok özlüyormuşum ben. Bir aydır görmesem de göremeyeceğimi bildiğimden katlanıyordum. Daha az acıyordu canım.

O gün, Ella'nın evinde kalmıştım. Ella, kahyasını bizim malikaneye gönderip eşyalarımı aldırtmıştı. Ertesi gün Otis'e bana ait, değerli olan ne varsa satmasını söylemiştim. Birkaç gün sonra her şey satılmış, elime geçen parayı biriktirdiğim paraya ekleyerek kendime bir malikane almıştım. Çok büyük sayılmazdı ama küçük de değildi.

Bir aşçı, iki hizmetli almıştım yanıma. Kahyaya gerek duyacak kadar insan barındırmıyordum evimde. Zaten fazlasına yetecek param da yoktu.

Kendimi meşgul etmek adına sürekli yeni bahçemle uğraşıyordum. Diğer bahçemdeki çiçeklerimin solmasını istemediğimden Otis'e söylemiştim ilgilenmesini.

Birkaç saat önce resim dersi vermiştim. Taşındığımı, öğrencilerimin ailelerine bir mektupla iletip yeni adresimi vermiştim.

Mutluydum. Kendimi ilk defa uzun süreden sonra boş ve rahat hissediyordum. Kafam bomboştu ve düşünmüyordum. Buraya taşındığım ilk zamanlar, gecelerce ağlamama sebep olan, asla aklımdan çıkmayan adamı artık düşünmüyordum. Aklıma birden güzel yüzü düşse gözlerimi kapatıyor, derince iç çekip kendimi toparlıyordum.

Ji Eun ile daha sık görüşüyorduk artık. Evim onlara daha yakın bir yerdeydi. Yakın zamanda nişanlanmayı düşünüyorduk. Bay Richard'a söylemek için kendimi tamamen toparlamayı bekliyordum. Henüz pek hazır değildim. Biraz daha zamana ihtiyacım olduğunu hissediyordum.

Elimdeki deri kaplı kitabı, yanımdaki ufak masaya bırakmış, kitabın yanındaki fincanı elime almıştım. Dudaklarıma götürdüğüm fincandaki çayımdan koca bir yudum almış, avcumdaki büyük tabağına geri bırakmıştım.

Ji Eun birazdan gelecekti ve birlikte piknik yapmak için yakınımızdaki bir nehrin kenarına gidecektik. Onunlayken Taehyung'un konusunu bile açmıyordum. İkimiz de onu konuşmayı bırakmıştık. Zaten konuşmak fazlasıyla saçma olurdu çünkü bir ilişkimiz vardı.

Fincanı tekrar eski yerine koymuştum. Kafamı arkaya atarak koltuğa yaslamış, gözlerimi kapatıp uzun bir soluk vermiştim. Yalnız hissediyordum. Bir sevgilim, dostlarım, beni seven büyüklerim vardı fakat yapayalnız hissediyordum. O evden ayrıldığımdan beri yarımdım. Diğer yarımı orada bırakmıştım.

Başımı hızla iki yana sallayıp düşüncelerimden anında kurtulmuştum. Kapalı gözlerime çatık kaşlarım eklenmiş, uzunca aldığım nefesi sertçe dışarı vermiştim.

Sonra kapı çalmıştı. Gözlerimi yavaşça aralamış, Oturduğum koltuktan uyuşuk hareketlerle kalkmıştım. Hizmetlilerden biri kapıya bakmıştı. Misafir salonunda olduğumdan sesleri duymuştum.

"Merhaba David. Bugün nasılsın?"

Ji Eun'un şen sesi kulaklarıma dolduğunda gülümsemiştim. Hizmetlilerimle iletişim halinde olmaya bayılıyordu. David ve Helen da Ji Eun'a bayılıyordu. Aşçım Maria ise Ji Eun'un yemek konusunda yeteneklerini öve öve bitiremiyordu.

Neredeyse her gün bendeydi ve Maria ile yemek yapmayı seviyordu. İkisinin de yemekleri harikaydı. Yedikçe yiyesim geliyordu.

"Harikayım Leydim. Teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"

"Harikayım!"

Kapıda durup iki bedeni izlemiştim. Ji Eun bir süre David ile kapıda konuşmuş, ardından yeni fark ettiği bana kaymıştı bakışları. Yerinden hafifçe sıçramış, gülümsemesi genişlemişti.

Morbidezza •taekook•Where stories live. Discover now