9. Bölüm: Kalabalık gerçekler.

En başından başla
                                    

Cinnet geçirir gibi bağırdığı cümleden sonra tüm aynalar parçalandı ve bu sefer kulaklarımı dolduran ses kendi çığlığım oldu.

İrkilerek uyanmam Rüzgar'ın da uyanmasına neden oldu. Anında dolan gözlerimi etrafta dolaştırdım. Çardaktaydım. Renkli ışıklar hâlâ yanıyordu, hava aydınlanmamıştı ve Rüzgar yanımdaydı. Ben uyanana kadar başı başıma yaslıydı ve uyuyordu.

"Yağmur?" dedi uykulu bir sesle, "İyi misin?"

Sakinleşmek için derin derin nefesler alıp verirken başımı salladım ama tam o sırada başka bir şey oldu. Bir çığlık... Bir çığlık sesi kulaklarımızı doldurdu. Oysa daha gördüğüm kâbusun kalbime emanet ettiği korkudan kurtulamamıştım.

"Eray'ın sesi mi o?"

Kaşlarım havalandı, gözlerim mümkünmüş gibi biraz daha açıldı. Rüzgar'la aynı anda yerimizden fırlayıp eve koştuk. O önde, ben arkada. İçeri girdiğimiz an Rüzgar'ın adımları durdu. Sağında ama birkaç adım arkasındaydım, sağ eliyle beni de durdurdu. Ev hâlâ karanlıktı. Gözlerim önce Rüzgar'ı sonra bakışlarının hedefini buldu.

Eray'ın odasına açılan kapının tam önünde hareket eden siyah giyimli insan bile diyemeyeceğim o şeyi gördüğüm an yutkundum. Kendimi öyle şaşkın hissediyordum ki tepki bile veremedim. Rüzgar da ben de donakalmış bir şekilde onu izlerken bir anda karanlıktan kahkaha sesleri yükseldi. Üzerindeki şoku ilk atan Rüzgar oldu, dış kapının hemen yanındaki elektrik anahtarına basıp ışıkları açtı.

Gülen kişi Barış'tı, kendi odasının kapısının önünde yere çökmüştü ve kahkaha atmaktan yüzü kızarmıştı. Yüzündeki siyah şalı aşağı indirirken Gizem de gülüyordu. İki büklüm oldu ve gülerek yere çöktü. Az sonra Eray da elinde koca lambaderle koşarak ve de bağırarak odadan çıkıp etrafına bakındı. Bu, Barış'la Gizem'i daha da güldürdü. Öyle ki artık gülerken sesleri çıkmıyordu.

Yüzümü buruşturarak Rüzgar'a baktım. Onun da şaşkın bakışları beni buldu ama hemen Eray'a döndük. Gizem ve Barış'ı izleyip bir farkındalık yaşadı, gözlerini kapattı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Elindeki uzun lambaderi yere bıraktı, diğer eli kalbindeydi. Derin nefes alarak yere oturdu ve sırtını duvara yasladı.

"Sizin yapacağınız şakayı s*keyim." diye fısıldadı ve muhtemelen küfretmeye devam edecekken Rüzgar elleriyle kulaklarımı kapattı.
Kaşlarımı çatarak Rüzgar'a uzun bir bakış attım ama o Eray sustuktan sonra ellerini kulaklarımdan çekti.

"Gizem, siz manyak mısınız?" dedi Rüzgar öfkeyle. "N'apıyorsunuz gece gece?"

Gizem sakinleşmiş olsa da gülmeye devam ediyordu.

"Ona gece bizi korkutma dedik." Gülmekten sesi çatallaşmıştı. "Hak etti."

O an anladım, muhtemelen, gece bu yüzden Gizem yalnız kalmak istemişti. Başımı iki yana sallayarak gözlerimi devirdim. Eray yüzüne kapattığı elini çekip gözucuyla Gizem'e baktı ve ağlar gibi mırıltılar çıkararak başını tekrar duvara yaslayıp gözlerini kapattı.

"Bir de anneannemin giysilerini vermiş ya!" Bir anda gözlerindeki ağlar ifade yok oldu ve bakışlarına öfke yerleşti. Gözlerinin odağı karşısındaki boşluktu. "Barış, bu sefer seni öldüreceğim ve kimse beni bunun için suçlamayacak."

Ayağa kalkar kalkmaz Rüzgar öne atılıp Barış'a saldırmasını önledi. Barış sadece anlamsız tebessümler gönderiyordu Eray'a. Çatık kaşlarla onu izlemeye başladım. Bir ara gözleri bana kaydı ve gülüşleri ağır ağır soldu. Sonra Eray'a ve Rüzgar'a doğru bir adım attı.

Rüzgarın GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin