25. Bölüm: "Özür dilerim ama kendine gelmen için bunu yapmak zorundayım."

Start from the beginning
                                    

"B-ben artık üstümü giyeyim. Çok üşüdüm." diyip hemen yere attığım kıyafetleri aldım ve banyoya girdim. Daha deminki olayın şokunu atlatamadan böyle bir şey söylemesiyle gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum. Utancım az da olsa geçmiş, mutlu olmuştum.

Kokumu seviyordu.

Koku benim için oldukça hassas bir konuydu ve bu yüzden çok mutlu olmuştum işte.

Düşünmeye biraz ara verip kıyafetleri giydim ve banyodan çıktım. Taehyung hâlâ ayakta öylece durup banyo kapısına bakıyordu. Beni görünce kendine gelip kafasını iki yana sallamış ve "Çıkalım mı?" demişti

"Oh, nereye?"

"Dışarıda biraz dolaşırız diye düşünmüştüm." dediğinde üzerindeki kıyafetleri yeni fark etmiştim. Her zamanki takım elbiselerinden farklı olarak o da benim gibi kazak ve kot pantolon giymişti. Ve bu haliyle de aşırı güzel görünüyordu.

Of, bu adam mı bana bakacaktı?

"Hey, niye öyle bakıyorsun? Gitmek istemiyor musun yoksa? Üzgünüm ben ister-"

"Saçmalama. Tabii ki de istiyorum. Dalmışım öyle. Gidebiliriz." diyip gülümsediğimde o da bana aynı şekilde karşılık vermiş ve kapıyı doğru yürümeye başlamıştı. Ben de arkasından onu takip ederken Yoongi ve Jimin Hyung bize sırıtarak bakmıştı.

"Biz biraz dolaşacağız. Akşam görüşürüz."

"İyi eğlenceler." diyip yeniden sırıttıklarında içimden ikisine de söverek Taehyung'a döndüm. "Çıkalım hadi."

Ardından evden çıkmış ve arabasına doğru yürümeye başlamıştık ki birden durup bana dönmüştü. "Saçlarını neden kurutmadın? Hasta olacaksın." diyerek kaşlarını çattığında dudaklarım istemsizce büzülürken "Üzgünüm, aklıma gelmedi." demiştim.

O da cebinden çıkardığı kalın, siyah bir bereyi kafama geçirmiş ve hafifçe gülümsemişti. "Şimdi oldu. Üşüme."

Kocaman gülümserken onu kendime çekip sarılmamak için gerçekten kendimi zor tutmuştum. Böyle düşünceli olması beni bitiyordu. Neden bu kadar güzeldi ki, of.

"Teşekkür ederim." dediğimde önemli olmadığını söyleyip arabaya geçmişti. Ben de yanındaki yerimi alıp kemeri takmıştım ve yola çıkmıştık.

"Nereye gideceğiz?"

"Birkaç yıl önce gitmeyi çok sevdiğim bir göl vardı. Bana iyi geliyordu. Seni oraya götürmek istiyorum. Ama aramızda kalsın burası, hiçkimse bilmiyor çünkü."

Beni kimsenin bilmediği ve ona iyi gelen bir göle mi götürüyordu? Tutun beni düşeceğim şimdi.

"Kimse bilmiyorsa beni neden götürüyorsun ki?" diye merakla konuştuğumda bana dönüp bir süre bakmış ve yeniden önüne dönüp cevap vermişti.

"Çünkü şu sıralar değer verdiğim nadir insanlardan birisin."

Derin bir şekilde yutkunup şaşkınca ona baktım. Bana artık alıştığını ve yanımda rahat olduğunu biliyordum ama değer veriyorum demesi gerçekten çok ayrıydı. Çok güzeldi.

"Sen de benim için öylesin. Gerçekten çok değerlisin. Anlatamayacağım kadar."

Bana şaşkınca döndüğünde ona bakmayıp cama çevirdim kafamı. Neden bu kadar açık konuşmuştum ki? Onu sevdiğimi bu kadar belli etmemeliydim. Bana değer vermesi, onun beni benimle aynı şekilde sevdiğini göstermezdi.

Beni utandırmamak için olsa gerek hiçbir şey söylemediğinde içimden teşekkür etmiştim ona.

🐰

Yolun kalanı sessiz bir şekilde geçmişti. Söylediği yere geldiğimizde arabayı durdurup park etmişti ve yine konuşmadan dışarı çıkmıştık. O an büyülenmiş bir şekilde karşımdaki manzaraya bakmıştım.

Koskacaman bir ormanın ortasındaki masmavi bir göl. Tertemiz ve sessiz. Gerçekten aşırı güzeldi.

"Burası çok güzel." diye mırıldandım büyülenmiş bir şekilde.

"Evet, önceden kendimi kötü hissettiğimde buraya gelip otururdum saatlerce. Şimdi işlerden fırsat bulamıyorum."

Kafa salladığımda bir süre sessiz bir şekilde öylece durmuştu. Önümdeki manzarayı hafifçe gülümseyerek izlerken belimde hissettiğim kollar ve boynumda hissettiğim kafasıyla gülümsemem yüzümde donmuştu.

"N-ne yapıyorsun?" diye heyecanla konuştuğumda "Bir süre böyle kalalım, lütfen." diyip boynuma küçük bir öpücük bırakmıştı.

TANRIM!!!!

Nefesim ciddi ciddi bir yerlerime kaçarken kalbimin hızından bahsetmeme gerek bile yoktu. Titriyordum. Heyecandan tir tir titriyordum.

Öylede durduk. Belki 1 belki 2 saat. Hiç kıpırdamadan. O bana belimden sımsıkı sarıldı. Arada boynumdan ve yanağımdan öptü. Bense hiçbir şey yapmadan yerimde kalakaldım heyecandan.

Belimdeki kolların yavaşça çekildiğini hissettiğimde öksürerek o hariç her yere baktım. Utançtan yüzüne bakamıyordum ki.

"B-biraz yürüyelim mi? Araba kullanmak istemiyorum şu an."

Hızlı hızlı kafamı sallayarak onayladığımda yürümeye başlamıştı. Ben de peşinden gidiyordum. Issız yerden ayrılıp ana yola çıkmış, kaldırımdan üzerinde yürütmüştük.

Sessizlikten sıkılmış olacak ki konuşmaya başlamıştı.

"Yarın okulun başlıyor. Ne yapacaksın?"

"Ne yapayım? Her zamanki gibi sessiz sessiz oturacağım."

"Üzerine gelmelerine izin verme. Laf atarlarsa gereken cevabı ver."

"Gereken cevabı vermeseydim şu an burada, senin yanında olamazdım zaten." diyerek güldüğümde o da kahkaha atmıştı.

"İçinde çok yaramaz bir çocuk ya-"

Sözünü kendi kendine kestiğinde şaşkınca ona baktım. Gözlerinin karşıda tek bir yere odaklandığını görmemle ben de oraya bakarken bir adam olduğunu görmüştüm. 40 yaşlarında bir adam. Sırıtıp buraya bakıyordu.

Taehyung'a yeniden döndüğümde daha da çok şaşırmıştım. Gözleri dolmuş, elleri titriyordu. Tanrım, gerçekten çok kötü görünüyordu.

"İyi misin? Ne oldu? Cevap versene bana Taehyung. Kendine gel."

Hiçbir cevap vermedi. Gözleri hâlâ karşıda bize sırıtan adama dolu dolu bakıyordu.

Ne yapmalıydım? Kendine gelmesi gerekiyordu. Aklıma gelen fikirle dudağımı ısırarak Taehyung'a baktım. Umarım bunun için bana kızmaz veya benden iğrenmezdi.

"Özür dilerim ama kendine gelmen için bunu yapmak zorundayım. "

Ardından hiçbir şey düşünmeden ıslak dudaklarımı onun kuru dudaklarına bastırdım.

-

Evett artık Taehyung'un geçmişini öğrenme vakti..

Ve ilk öpücük geldi heheheh

Umarım beğenmişsinizdir oy ve yorumları bekliyorum 🤞🤞

Bitch Boss | TaekookWhere stories live. Discover now