Kafasının içinde hep son söz yankılanıyordu "Dışarı çık..!" Koşması gerekiyordu, koşmalıydı yoksa bu takıntılı düşünce onu çıldırtacaktı.

Muziki böyle sert konuşmalara alışkın değildi, kimse kendisine bu şekilde sesini yükseltmemişti. "Öğretmenin sorumsuzca hareket ettiğini dedirtecek kadar mı Muziki kendi dünyasına kapılmıştı" bu düşünce canını sıktı... gözleri dolmaya başladı. Sulu gözlü halinden, hiç hoşlanmıyordu.

Patika yolda ilerlerken aklına o an, anne ve babasının kazayı geçirdiği gece geldi hava yine böyle yağmurluydu. Hava en acı gününde yağmurlu olmasına rağmen neden hep yağmuru seviyordu.... Muziki elini kalbinin üzerine koydu derin bir iç çekti. Puslu havalar ona göre rahatlatıcı olsa da, kabul etmeliydi ki canını yakan bir tarafı da vardı.

Ormanlık alana gelmişti ki karşısına biri çıktı. Muziki hızlı adımlarla yürüdüğünden, olduğu yerde zor durdu. Duramasaydı karşısındaki kişiye çarpacaktı.

Saçları kar gibi beyaz, beline kadardı. Bir an kız olduğunu düşündü ama sonra dikkatlice baktığında erkek olduğunu anladı. Hiç tanıdık değildi, turist olabilir miydi, turistse hangi ülkeden geliyordu yoksa yolunu mu kaybetmişti... Kıyafetlerine bakılırsa fantastik bir kitaptan fırlamış gibiydi ve oldukça havalıydı. İleriye doğru bir adım atacakken, karşısındaki kişi birden alaycı ve keskin bir gözle onu tek bakışı ile durdurdu. Gözleri dik dik Muziki'yi bakıyordu, Genç adam çarpık bir gülümse ile arkasını dönüp ondan uzaklaşmaya başladı.

Muziki'nin bu gülümseme karşısında kalbi güm güm atmaya başladı, arkasından seslendi.

"Pardonnn, bekleyebilir misiniz" dedi...

Lakin sözcükleri hava da asılı kaldı. Genç adamın hiç duyar gibi bir havası yoktu.

Arkasına bakmadan ondan uzaklaştı, Muziki sadece arkasından bakmak ile yetindi. Genç adam adım attıkça saçları arkasından dalgalanarak onu takip ediyordu.

Arkasından gitmeye karar verdiğinde ise görünürde hiç kimse yoktu, hava da kararmak üzereydi. Hava durumlarını takip etmek gibi alışkanlığı olmasa da, havanın sert bir hal alacağı belliydi. Tayfun gibi rüzgar esintilerine yakalanmamayı karar verip, büyükannesini merak ettirmek istemedi.

Anne ve babasını sekiz yaşında trafik kazasında kaybettiğinden beri hayatını büyükannesi Madoka ile Japonya'nın Kyoto şehrinde yaşıyordu. Hayattaki tek akrabası büyükannesiydi.

Eve doğru ilerlerken arada arkasına bakıp gizemli gencin orada olup olmadığını kontrol ediyordu, farkında olmadan ormanın güneyine doğru yönünü değiştirmişti. Yaprakların arasında gözüne bir ışıltı geldi, sanki parlak küçük taş gibiydi. 

Eğilip baktığında taş değil de bir tohum olduğunu gördü. Birden ürperti hissetti biraz çekinse de sonra merakına engel olamayıp küçük tohumu eline aldı. Avucuna koyduğunda tohum etrafına yavaşça beyaz ışık yaymaya başladı sonra tüm etrafı fonusun içindeymiş gibi ışıkla sarıldı. Avucunu kapattığında ışık söndü. An içerisinde bugün yaşadığı tüm olumsuzluklar aklından silindi, gözlerini tohumdan alamıyordu. Avucunu tekrar açmasına rağmen, tohum ışık vermedi. Kafasını gökyüzüne doğru kaldırdığında yağmur taneleri yüzüne gelmeye başladı. Tohumu göğsüne basıp, hızlı adımlarla evin yolunu tuttu.

Eve geldiğinde büyükannesi evde yoktu. İçi rahatladı "büyükannem gözlerimden ağladığımı fark etmeyecek, onu durduk yere üzmek istemiyorum" dedi kendi kendine. 

Elindeki tohumu ne yapmalıydı, ondan ayrılmak istemiyordu. Hatta ona isim bile verebilirdi  belki adını en sevdiği çizgi film karakterlerinden birinin adını verirdi. Mesela "Casper" ya da "Mickey Mouse" koyabilirdi. Bunu düşününce kendi kendine sırıttı... Saçmalıyordu.

ArisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin