Şu an ise çayını içerek, John'un koltuğunda oturmuş olan Mrs. Hudson'ı
dinliyordu. Daha doğrusu, dinliyormuş gibi yapıyordu. Arada bir de Mrs. Hudson'ın yanında olan Rosie'ye bakıyordu.

"Sherlock? Beni dinliyor musun sen?"diye sordu Mrs. Hudson, Sherlock'a dargın bir bakış atarak. Dedikodu yapmayı seven birisiydi ama Rosie ile pek keyifli olmuyordu. Gerçi Sherlock'ta Rosie'den farklı sayılmazdı ama en azından bazı imalarını anlaması daha yüksekti. Anlasa da anlamamazlıktan geldiğiyse, tamamen ayrı bir konuydu.

"Evet, Mrs. Hudson, en son yan dairede olanları anlatıyordunuz ve ben de her ne kadar beni ilgilendirmiyor olsa da, dinliyordum. En azından bir kısmını." diye yanıtladı Sherlock, çayından bir yudum alarak. Dinlemeyi bir yerden sonra bırakmıştı. Mrs. Hudson konuşmaya başladıktan beş saniye sonra yani. Aslında beş saniye dayanabilmiş olması bile bir başarıydı. Kafasını kurcalayan sorunlarla, Mrs. Hudson'ın yöntemiyle baş edemezdi. Tabii kendi yöntemi de pek işe yaramıyordu.

"Emin ol genç adam, seni de ilgilendiriyordu."dedi Mrs. Hudson imalı konuşmalarını hâlâ devam ettirerek. Biraz ilerisinde duran Rosie elindeki oyuncağını yere düşürünce, eğilerek oyuncağı yerden aldı ve Rosie'ye geri verdi. Ama biraz daha dikkatli olmalıydı çünkü eğilirken kalçasını hesaba katmamıştı.

"Sizi ilgilendiriyordu, Mrs. Hudson. Ve diğer komşuları. Ama beni? Hayır, beni kesinlikle ilgilendirmiyordu."diye itiraz etti Sherlock, çayından yudumlamaya devam ederek. Bu konu ne kadar çabuk kapanırsa o kadar çok rahat edecekti. Ama burada bahsettiğimiz kişi          Mrs. Hudson idi. Öyle kolay kolay pes edecek hâli yoktu. Bugün imalarını bırakması, yarın da bırakacağı anlamına gelmiyordu.

"Emin misin Sherlock?"dedi kendisine özgü sırıtışını kullanarak. Az kalmıştı, buna emindi. Ucunu bırakmayıp, başladığı işi bitirecekti.

"Kurabiye."dedi Sherlock ansızın.

"Affedersin?"diye sordu Mrs. Hudson, kaşlarını anlamadığı için çatarak. Sherlock konuyu değiştirme konusunda en az Mrs. Hudson kadar kararlıydı anlaşılan.

"Biraz kurabiye alabilirim."dedi Sherlock, Mrs. Hudson'ı başından savmak için. Kaba olmayacak bir şekilde gitmesini söylemeye çalışıyordu ama bu pek mümkün olacak gibi de durmuyordu doğrusu.

"Ben senin ev sahibinim -"

"Bilirsiniz, çayın yanında gayet iyi gidiyor. Hem belki Rosie de sever."diye sözünü kesti Sherlock. Bunu bütün gün devam ettirebilirdi. Yine de tercihen, öyle olmamasını da ummuyor değildi.

"Sherlock, dinle. Biliyorum bunu kabullenmeyeceksin ama önce -"

"Neden buradasınız?"dedi Sherlock, daha fazla kibar olamayacağını düşünerek. Gerçekten, Rosie bu kadına nasıl katlanmıştı?

"Canın sıkılıyordu."diye cevap verdi Mrs. Hudson Sherlock'un sorusuna. Pekâlâ o da vardı tabii ama daha çok John evde yokken bazı göndermelerde bulunmak istemişti. Yani sonuçta Sherlock John'a göre daha iyi yaklaşıyordu bu duruma.

"Benim mi sizin mi?"dedi Sherlock, Mrs. Hudson'a bakarak. Ona kalırsa cevap belliydi. Sonuçta bu durumdan sadece birisi zevk alıyordu ve o kişinin Sherlock olmadığı da herkes tarafından fark edilebilirdi. Mrs. Hudson dışındaki herkes tarafından.

"İkimizin de. Ama daha çok senin."diye karşılık verdi kendisinden emin bir hâlde, Sherlock'un karşısında oturan kadın.

Sherlock 'bu kadarı yeterli' modunda ayağa kalkarak, kapıya doğru ilerledi ve açtı. Eliyle kapıyı ne nazik ne de kaba bir şekilde göstererek, "Televizyon izlerken sıkılmayacağınızı düşünüyorum. İstersiniz Rosie kalabilir. Ne de olsa o, beni rahatsız edecek kadar konuşamıyor henüz." dedi.

Mrs. Hudson, sinirli ve kırgın bir şekilde Rosie'yi kucağına alarak Sherlock'un onlar için açtığı kapıdan çıktı. Sherlock, Mrs. Hudson'ın tavrı üzerine gözlerini devirerek kapıyı arkalarından kapattı.

Mrs. Hudson'ın anlattıklarından tam olarak rahatsız olduğu söylenemezdi ama yine de olmuştu. Katlanabileceği kadar katlanmıştı zaten. Ama o bir John Watson değildi. Dinlemek istemiyor olmasına rağmen, dinleyecek değildi ya? Tüm bu düşünceleri zihninden uzaklaştırarak kolundaki saate baktı. John'un ve bakıcının gelmesine az kalmıştı.

***

Sherlock'a asırlar gibi gelen bir süre sonra, John yanında bir kadın ile içeri girdi. Sherlock, biraz John'a baktıktan sonra gözlerini John'un arkasında duran ve etrafı inceleyen kadına çevirdi.

John, Shelrock'un gözlerindeki soğukluğu fark ederek, ikisini tanıştırması gerektiğini düşündü. Boğazını gerginlikle temizledi ve, "Sherlock, bu Babs. Babs, bu da Sherlock."

Sherlock emindi ki, hiç de hoş bir tanışma değildi ve asla da iyiye gitmeyecekti...

***

Öncelikle merhaba! Bugün kendimi şaşırtarak -farklı hikâyelere de olsa- bölüm yayımladım, seviliyorsunuz😘❤ ncelikle merhaba! Bugün kendimi şaşırtarak -farklı hikâyelere de olsa- iki bölüm yayımladım, seviliyorsunuz😘❤

Kadının isminin neden Babs olduğu hakkında pek bir şey söyleyemem. Tek söyleyebileceğim, Babs isminin anlamı Yabancı demek ve o da bir yabancı falan. Başka isim bulamadım bir de...

Umarım beğenmişsinizdir, yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın♡♡♡

(Kelime Sayısı : 1092)

IT'S ALWAYS GOOD TIME (Johnlock)Where stories live. Discover now