¤ 1 ¤

1.1K 85 97
                                    


Sherlock, odasının üst katından gelen ağlama sesiyle gözlerini açtı. Çok sık uyuyan birisi değildi. Uyku ihtiyacını, sıradan bir insana göre daha az görüyordu. Ama sonuçta o da bir insandı ve arada bir uyuması gerekiyordu. Kalkıp ne olduğuna bakmak istedi ama zaten ne olduğunu biliyordu. Minik Rosie yine uyuyamamıştı. Ve John... elinden geldiğince çabalıyordu. Rosie için hem baba hem anne olmaya çalışıyordu. Eğer John'un mahcup hissetmeyeceğini bilseydi, John ve Rosie'nin yanına giderdi. Fakat öyle hissedeceğini biliyordu. Şu an bile hissettiğinden emindi ve yanına giderek bunu daha da kuvvetlendirmek istemezdi. Öte yandan, Rosie'nin vaftiz babasıydı o. Rosie'yi seviyordu ve John'un, onun yardımına ihtiyacı olduğunu da biliyordu. Ne ara bu kadar umursayan birisi hâline gelmişti böyle? Mycroft'un, onun bu hâline söyleyeceği sözleri duyabiliyordu.

Yatağında doğrulup ayağa kalktı Sherlock. Vaftiz kızının ve John'un ona ihtiyacı vardı. John mahcup hissedecek diye tüm bunları duymazdan gelemezdi. Odanın kapısını açtı ve John'un odasına giden merdivenlere baktı. Rosie hâlâ susmamıştı ve Sherlock bu konuda ne yapması gerektiğinden emin değildi. Yapabileceği herhangi bir şey varsa eğer, yapardı. Ama ne kendisi ne de John, bebekler konusunda uzman değildi. Özellikle Sherlock, insanlardan pek anlamıyordu. Bu bebekler için de geçerliydi. Ama Mycroft'tan daha iyi olduğuna da emindi.

Merdivenlere doğru yöneldiğinde, John'un kapısının açılma sesini duydu. Hızla arkasına dönüp, kendi koltuğuna oturdu ve her zamanki pozisyonunu aldı. Kucağında ağlayan Rosie'yi, kollarında sallayarak susturmaya çalışan John, Sherlock'u kendi koltuğuna oturduğunda fark etti. Gözleri kapalıydı Sherlock'un ama yine de mahcup bir şekilde başını eğerek, üzgün bir ses tonuyla, "Uyandırdığımız için özür dilerim. Ne yapmam gerektiğini bilemedim."dedi John.

Sherlock gözlerini açmadan, "Uyandırmadınız. Sen her uyuduğunda bu demek olmuyor ki, ben de uyuyorum."diye cevapladı sakin bir ses tonuyla John'u. John bunun yalan olduğunu biliyordu. Sherlock'un her ne kadar normal bir insan kadar uyumuyor uyumuyor olduğunu biliyor olsa da, şu anda uyumaya ne kadar ihtiyacı olduğunu görebiliyordu. Yine de bir şey demedi, diyemedi. Ne söyleyebilirdi ki? Sherlock'un, sırf kendisini kötü hissetmemesi için böyle söylediğini biliyordu.

Sherlock gözlerini açtı ve karşısında duran adama ve kucağındaki meleğe baktı. İçini ısıtan bir görüntü olabilirdi bu şayet Rosie ağlamıyor olsaydı. Rosie'nin her bağırışında kalbinde bir sızı hissediyordu Sherlock. "Masal anlatmayı denedin mi?"diye sordu Sherlock. İşe yarar mıydı bilmiyordu ama ebeveynler çocuklarına onlar uyumadan önce masal anlatırdı. Rosie de çocuktu sonuçta.

"Anlamayacak olmasına rağmen, evet denedim."diye cevapladı John sıkıntıyla. Kızının ağlaması ve elinden hiçbir şey gelmiyor oluşu onu yıkıyordu. Koltuğundan yavaşça ayağa kalktı ve odanın içerisinde dolanarak susturmaya çalıştı Rosie'yi. "Aklına gelebilecek her şeyi denedim..."diye mırıldandı John. Kızının karnının tok olduğunu biliyordu. Ne gazı vardı ne de ateşi. Ama kızının sahip olduğu bir şey vardı. Bir boşluk, eksiklik. John elinden geldiğince o boşluğu kapatmaya çalışsa da, yeterli olmuyordu.

Sherlock aklına gelen düşünceyle, yavaşça ayağa kalktı. "Her şeyi denediğine emin misin?"diye sordu, pencereye doğru ilerlerken. İşe yarayıp yaramayacağını bilmiyordu ama öyle umut ediyordu. Hatta emin bile sayılabilirdi. Onu her zaman sakinleştirmeyi başaran şey, neden Rosie'yi de sakinleştirmesindi ki?

John dolanmayı bırakarak, arkası dönük olan Sherlock'a baktı. "Evet yani... Aklında bir şey mi var?" Bu ses tonunu daha önce de duymuştu. Hem de bir çok kez. Aklında bir şey vardı. Kendisinin bulamadığı bir şeydi muhtemelen.

Sherlock başını John'a doğru hafifçe çevirdi ve ağlayan küçük meleğe baktı. John'un sorusuna cevap vermeyerek, koltuğa oturmasını işaret etti. Pencereden biraz uzaklaşarak, eline kemanını aldı.

Sherlock'un aklındaki şeyi anlayan John, hafifçe gülümsedi ve koltuğuna oturdu yavaşca. Bu onun aklına nasıl gelmemişti ki? Rosie günlerdir bu hâldeydi ve bunu engellemek için her şeyi denemişti. Keman hariç... Kemanın işe yarayacağını umarak, kemanı çalmaya hazırlanan Sherlock'a baktı.

Sherlock, pencerenin önüne geçti ve dışarıya bakarak, kemanı çenesi ile omzu arasında yer alan boşluğa yerleştirdi. Diğer elinde tuttuğu yayı, kemanın tellerinin üzerinde gezdirerek, çalmaya başladı.

Yumuşak ve huzur dolu ses, odada yükseldi. Gergin olan kaslarının, yumuşamaya başladığını hissetti John. Kucağında duran ve ağlamaları azalan Rosie'ye baktı. Şimdi huzurlu görünüyordu. Kızını kollarında sallayarak, uyumasına yardımcı olmaya çalıştı. Ama buna gerek yoktu. Huzur dolu olan keman sesi, bunu yeteri kadar iyi yapıyordu zaten.

Bir süre sonra Sherlock, kemanı çalmayı bitirerek, kemanı indirdi. Hafif bir gülümseme ile arkasına döndü ve oluşan manzaraya baktı. Rosie tıpkı bir melek gibi uyuyordu. İşte şimdi içi ısınmıştı Sherlock'un. John'un ona baktığını gördü ve başını hafif yana çevirerek ne olduğunu sordu. John başını iki yana sallayarak fısıldadı, "Teşekkür ederim."

Sherlock kemanını her zaman koyduğu yere bıraktı ve ilerleyerek, John'un karşısına oturdu. "Gidip uyusan iyi olacak."dedi John'a bakarak. Gözlerini kısmıştı John. Uykusuzluktan dolayı yanıyor olmalıydı. Ayrıca gözlerinin kızardığını da görebiliyordu. John, Rosie'yi sallamaya devam ederek, "Sen?"diye sordu. Sherlock'un uykulu olduğunu görebiliyordu. Neredeyse her zamanki gibi görünse de, üzerinde belli belirsiz bir yorgunluk vardı.

"Dediğim gibi, benim sizlerin aksine o kadar çok uyumam gerekmiyor."dedi gözlerini devirerek Sherlock. Biraz daha konuşurlarsa Rosie uyanacaktı. Ve bunu ikisi de istemezdi. John başını iki yana sallamaya başladı ve, "En son ne zaman iyi bir uyku aldın Sherlock?" diye sordu.

"Ben gayet iyiyim John. Biraz daha konuşmaya devam edersek, Rosie uyanacak." John'un böyle bir soru sormasının anlamsız olduğunu düşünüyordu ve John'un da aslında bu sorunun cevabını bildiğinden emindi. Kendisinden duymak neyi değiştirirdi ki? Ayağa kalktı ve John'u beklemeye başladı. Oturmaya devam ederse, bu konuşma uzayacakmış gibi hissediyordu.

"Seni uyandırdığımız için özür dilerim." diye mırıldandı John, gözlerini Sherlock'tan kaçırarak. "Kaç defa söylemem gerek John? Siz uyandırmadınız, ben uyanıktım."dedi Sherlock, yalanını devam ettirerek. John böyleyken bile yeteri kadar mahcuptu. Eğer zaten uyanık olduğu yalanını söylemeseydi, daha da mahcup olacaktı sanki bu mümkünmüş gibi. John Sherlock'un yine yalan söylediğini görmezden gelerek başını salladı. Kendisini şanslı hissediyordu. Fazla şanslı. Ve ne zaman kedisini bu denli şanslı hissetse, kaybediyordu. Resmen dibe çöküyor, bir şekilde yeniden toparlanıyor ve tekrar kaybediyordu.

John da yavaşça ayağa kalktı ve odasına gitmeden önce, Sherlock'a yaklaştı. Rosie'nin uyanmaması için fısıldayarak, "Tekrardan özür dilerim ve teşekkür ederim."dedi. Sherlock olmasaydı, şu an hâlâ Rosie'yi uyutmaya çalışıyor olurdu. Sherlock elini önemli değil dercesine sallayarak, "İyi geceler, John."dedi. Eğer John'a bıraksa, ondan sabah olana kadar özür diler ve ona teşekkür ederdi, hem de buna hiç gerek olmadığı hâlde. John'un kucağındaki Rosie'ye doğru eğilerek, başını hafifçe öptü ve John'a bakmaktan kaçınarak kendi odasına girdi.

Sherlock'un arkasından bakakalan John, başını yeniden iki yanına salladı. Bu Sherlock'tu. Daha normal davranmasını beklemek doğru olmazdı. Zaten onu böyle tanımış ve böyle kabul etmişti John. Yine de son zamanlarda Sherlock'un bir şekilde daha katlanılır hâle geldiğini de fark etmemiş değildi. İç geçirerek, odasına doğru yöneldi. Rosie'yi uyanmadan yatağına yatırmalıydı. Tekrardan uyanmasını istemezdi.

Yatağına oturmuş olan Sherlock, daha önce hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordu. Nedenini bilse de, kabul etme aşamasını aşamamıştı daha. Aşabilir miydi, bilmiyordu ama kesinlikle sahip olduğu şeyleri kaybetmek istemiyordu. Yatağına uzandı ve tüm düşüncelerini uzaklaştırdı. Elini, başı ve yastığın arasına sıkıştırarak, gözlerini kapattı.

***

Hepinize yeniden merhaba. Daha iki gün önce, ara vermiştim. Ama bir anda ilham aklıma bir kurgu geldi ve içime de yazma isteği...

Neyse, umarım beğenmişsinizdir. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ♡♡♡

(Kelime : 1096)

IT'S ALWAYS GOOD TIME (Johnlock)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant