39.bölüm

662 50 8
                                    

     Arabanın içinde sıkıldığım için yılmaz 'ın telefonundan duygu ile konuşuyordum telefonu kapatıp yerine koydum

Karaca = selamı var

Yılmaz = o kadar konudan bana geldiniz mi ya

Karaca = kıskandın mı sen kankamı benden

Yılmaz = ne inkar edicem  kıskandım maşallah bir saattir konuşuyorsunuz beni böyle aramıyor he

Karaca = çünkü o benim kankam  hani benim seni kıskanmam gerek sonradan gelen sensin

Yılmaz = gelişim çok güzel oldu yenge ama hayatınıza renk geldi bak

Karaca = dogru diyorsun be yılmaz

   Biraz daha yol gittikten sonra merkezde durduk azer'in karşıda ki gri arabasını görünce kemerimi çözüp arabadan indim etrafıma bakınca bize dogru gelen azer'i görünce adımlarımı hızlandırıp boynuna atladım boynumda burnunu hissettim kollarımı boynuna daha sıkı sarıp gözümden akan yaşları umursamadan daha çok ona sarıldım

Azer = nefes alıyorum şükür bak bakim bana

      Ellerini boynum ve yanagım arasında ki çıkıntıya yerleştirip beni kendinden uzaklaştırdı

Azer= güzelim akıtma o yaşları de bana ne oluyor

Karaca = azer ben hiçbir şey anlamadım seninle ayrılınca babaannem yüzügü istedi sonra biz Kemal abilerle buraya geldik neden buraya geldik onuda anlamadım ki

Azer = şihh tamam güzelim bak yanındayım ben biz yan yanayız ayrılmadık aglama sen ben hallederim her şeyi sen yeter ki akıtma o yaşlarını

   Sessiz kalıp kollarımı Azer 'e tekrar sardım arkadan gelen öksürük sesiyle arkamıza baktık azer hiç istifini bozmayı beni kolunun altına aldı Kemal abim bakışlarını omzumda azer' in yüzüne çevirdi

Kemal = nişanlı kızı kaçırmak fikrinin senden çıkmadığını düşünerek burdayım

Azer = her şeyden en son benim haberim oldu Kemal bu arkandakiyle sizin o küçük şerefsiz planlamış her haltı

Yılmaz = abim gelim mi yanınıza bak yengemi sapasağlam getirdim yanına bir şey yapmazsın dimi

Azer = ite bak bir de konuşuyor orada lan neden buraya gelmeden haber vermiyorsun bana

Yılmaz = ee ama en son babalar duyar abi

Azer = yırtamazsın böyle sevimliliklerle bir oturalım konuşalım bakalım

   Hep beraber tahta bir çay bahçesi tarzında bir yere oturduk agaçların altında bir çardaga oturduk kemal abi karşıya siparişleri söylemeye gitti başım azer'in göğsünde boş gözlerle etrafı izliyordum iki çardak önümüzde bir aile vardı mesela üç dört yaşlarında ki çocuğa aldıkları dondurmayı agzına bulaşan kısımlarını temizlemeye ugraşıyordu bir adam ama çocuk ondan kaçıp duruyordu çocuk bir anda adamın yanından kalkıp bize dogru kaçmaya başladı gözlerimi açıp kapayıp emin olmak istedim çardagın arkasından bize bakıyordu minik elleri ile bize  susmamızı ister gibi işaret parmağı agzındaydı çocuğun yanında ki adam bizim yanımıza geldi

Adam = kusura bakmayın Azer oglum gel hadi yanıma

Karaca = adı Azer mi

Adam = evet oglum hadi daha fazla rahatsızlık verme insanlara

Küçük Azer = ama sen dondurmamı  alıcaksın gelmem ben seninle

Azer = bizim yanımıza gelmek ister misin adaş

sessiz haykırış Where stories live. Discover now