11.BÖLÜM

104 18 10
                                    

Geç geldiği için özür dilerim ve keyifli okumlar♥️❤

Bay Kim'i öyle görmek beni çok üzmüştü ama Jackson'a bir kez daha aynı şeyi yapamazdım. Korumalar Bay Kim'i arabaya götürürken bende arkalarından bakıyordum. Bir anda korumaların kollarında bayıldı. Hamen oraya gittim. Nabzını ölçtüm çok zayıftı. Tansiyonu düşmüş olabilirdi veya en kötü ihtimal kalp krizi geçiriyor da olabilirdi. Korumalar Bay Kim'i arabaya bindirdi bende hemen arkalarından bindim.

"Jackson arkamızdan gelin. Bay Kim'i hastaneye güvenli bir şekilde koyalım. Sen de işimizi hallet."

Jackson sadece başını iki yana sallayarak beni onayladı. Araba hareketlendi. Bay Kim'in tekrar nabzını ölçtüm biraz daha olsun iyiydi. Koruma bana ilaç kutusu uzattı.

"İlaçlarını almadı rahatsızlanma sebebi bu olabilir mi?"

Hemen ilaç kutusunu aldım suyu da alıp Bay Kim'e verdim. Kendini biraz  olsun toparladı. Araba hastane yolunun tersine sapınca bu işin içinde bir şey olduğunu anladım. Gözlerim önce Bay Kim'e daha sonra arabayı kullanan korumaya gitti.

"Hastaneyi geçtik."

"Biliyoruz Sarang Hanım. Bay Kim'in hastaneye gidildiği duyulursa işler karışır bu yüzden tedavisini evde yapılması gerekir."

Derin bir nefes aldım. Cebimden telefonumu çıkardım. Jackson'u arasam olmaz mesaj atsam hiç olmaz. En iyisi eve çağırmak. Jackson'a  mesaj attım. Araba yavaşlama başlayınca eve geldiğimizi anladım. Araba tamamen durunca korumalar Bay Kim'i eve götürüldüler. Arkalarından ben de gidiyordum. Bay Kim'i odasına yatırırlarken ben de steteskop ile onu kontrol ettim. Kalp atışı düzensizdi.

"Bay Kim yarın hastaneye gitmemiz gerek. Bizim hastaneye beni yani gelininizi ziyarete gelmiş gibi gösteririz."

Bay Kim cevap dahi vermeyecek haldeydi. Sadece kafa salladı. Bende odadan çıktım. Telefonumin titremesi ile cebimden çıkardım arayan Jackson'du.

"Prenses ben aşağıdayım ama beni içeri almıyorlar. Seni bekliyorum."

"Tamam sen bekle beş dakikaya ordayım."

Telefonu kapattım ve hızlıca aşağı indim. Jackson öldürücü bakışlar ile korumalara bakıyordu. Korumalara kapıyı açmalarını söyledim. İlk başitiraz ettiler sonra kararlı olduğumu görünce açtılar. Jackson korumalara o meşhur gülüşünü yaptı. Tüm dişlerini göstere göstere içeri girdi. Elinden tuttum ve ağaçlık alana götürdüm.

"Jackson biliyorum seni hep yarı yolda bıraktım. Bunun için çok üzgünüm."

"Sarang."

"Lütfen ben bitirene kadar dinle."
Jackson kafasını iki yana sallayarak onayladı. Ellerimi avcunun içine aldı. Derin bir nefes alıp kaldığım yerden devam ettim.

"Seninle çok uzun zamandır tanışıyoruz. Bana hiç bir zaman kötü davranmadın senin istediğin aşkı ve sevgiyi veremedim. Ben çok özür dilerim seni çok seviyorum. Hemde çok ama bu sevgi aşk değil abime hissettiğim sevgi gibi kalbim ona ait başka kimseye olmuyor seni bana baktığın gibi sevmeyi çok denedim inan bana denedim sonra bu evlilik işi çıktı. Beni lütfen unut ve hayatına başka birini al onu çok sev o da seni sevsin. Hoşçakal. "

Jackson'un ellimi bırakamıyordu. Ne kal gitme diyor ne de git. Bunu demesine ihtiyacım var. Çünkü son destekçim, o benim sığınağım. O, o benim kısacası her şeyimdi...

Bir anda Jackson beni kendine çekti ve öptü. Bu bu doğru değildi. Ama tepki dahi veremiyordum. Tüm uzuvlarım işlemini kaybetmeşti. Teoki verememe nedenim Jackson bunu yapmazdı. Şok eden kısım ise ona olan duygu ve düşüncelerimi söylendikten sonra onun hayatımdan çıkmasını beni hayatından çıkarmasını istediğim zaman yapmasıydı. Birisinin kükremesi ile Jackson benden ayrıldı. Arkama döndüğümde kızgın bakışları ve çatık kaşları ile bize bakan Nam Joon bize doğru yaklaştı. Yumruğunu sıkmış Jackson'un üzerine doğru gidiyordu. Önüne geçtim bana o kadar sinirli bakıyordu ki Nam Joon'u ilk defa bu kadar sinirli gördüm. Aslında bu ilk değil ama o zaman sarhoştu. Nam Joo'nun gitmesine bir ay falan kala  Yoongi'nin doğum gününü kutlamak için bir yerlere gittik ordan da bara gittik. Onlar içki içerken bana meyvesuyu almışlardı. Bu haksızlıktı. Somurta somurta meyvesuyumu içerken leş gibi içki kokan biri yanıma oturdu. Kalkıp gitmedim abimler sadece bir kaç adım ötemde kızlarla dans edip içki içiyorlardı tabii ben de Nam Joon'u izliyordum o yüzden yanımda oturan leş kokulu adamı umursamadım. Kız Nam Joon'a nerdeyse yapışmıştı ama Nam Joon kızı itikledi desem hayır o kızlara karşı hep nazik davranırdı. Belkide bulunduğu ortamda daha fazla ileri gitmemek içindi. Tüm sinir beynime sıçradı. Barmene döndüm ve bir içki istedim. Yanımdaki leş gibi içki kokan adam "içkin benden" dedi ve elindeki içkiyi havaya kaldırdı. Midemi ağzıma nasıl getiririm çalışmasına hoş geldiniz. Daha fazla dayanamayacağımı anladım ve kalktım. Tam gidiyorken adam elini belime doladı ve beni kendine doğru çekti. Ne kadar yapışabilirse o kadar yapıştı. Abime seslendim ama yüksek müzik sesi yüzünden duymuyordu. İşim şimdi bitmişti.  Ağlamak için kendimi zor tutuyordum. Gözlerimi kapattım çünkü bu iğrenç yüze daha fazla tahammül edemeyecektim. Bir anda adamın iğrenç kolları belimden çekildi. Gözlerimi açtığımda Nam Joon adamın üzerinde adama yumruk atıyordu. Çok çok sinirliydi. Nam Joon'un kolundan tuttum. Durması gerektiğini söyledim ama durmadı abimler geldi ve Nam Joon'u adamın üzerinden aldılar. Nam Joon'u ilk defa o zaman kızgın gördüm.

"Sarang çekil önümden!"

Kafamı iki yana salladım. Buna izin veremezdim. Çünkü Jackson Nam Joon'dan güçlüydü ve Jackson hep bu günü bekledi. Çünkü Nam Joon için ağladığım zamanlar sürekli Nam Joon'un suratını dağıtmak istediğini söylerdi. Nam Joon'un sesi ile irkildim.

"Sarang, sana çekil önümden dedim. Senin bir kocan varken nasıl böyle bir şey yaparsın!"

Neyi ima etmeye çalıştığını anladım. Nam Joon bunu bana demişti bana. Bu Nam Joon'un bana yaptığı üçüncü kırıcı sözüydü.
"Kendine gel Nam Joon senin karşında bir kadın var. Laflarına dikkat et ben nerde nasıl davranacağımı biliyorum. Şimdi git patronuna ne yaptığımı anlat. Ben her şeye hazırım."

Jackson'a doğru döndüm. Gülümsedim ve içeri doğru gitmek için hamla yapmıştım ki Nam Joon beni durdurdu.

"Jackson bu söyleşilerimi iyice düşün. Lütfen benden sana başka bir söz çıkmaz. İyi geceler sana "

Nam Joon'un elinden kurtuldum ve içeri girdim. Salona baktığımda hoş bir masa vardı. Hepsi benim sevdiğim yemeklerdi. Merdivenleri çıkarken aşağıdan kırılma sesleri geliyordu. Odaya girdim ve kapıyı kapattım. Üzerimdekileri çıkardım ve rahat bir şeyler giyinip yatağa yattım yorganı kafama kadar çektim. Çünkü korkuyordum. Onun ne yapacağını tam olarak bilmiyordum. Yine bana dokunmaya kalkarsa. Tanrım sen yardım et.

"SARANG!"

İşte şimdi bittiğimin kanıtı bu nasıl bir öfke dolu bir sesti. Odaya birinin girmesi ile yataktan sıçradım ama gelen kişi ile rahat bir nefes aldım. Ama yüzündeki endişe kaybolan korkumu yerine getiriyordu.

Diceksiniz ki bu kız nasıl güçsüz biri. Aslında değilim çok iyi dövüş ve savun sanatları biliyorum ama işin içine fobi girdi mi bitiksin. Biri her ne kadar iyi dövüşen biri olsada küçük bir hayvana fobisi varsa onun dövüş hareketleri bile boş. Aynı şey benim içinde karanlıktan çok korkuyordum ve bu adam korkum ile baya iyi işkence çaktırıyordu.

"Sarang kızım bu çocuğa ne yaptın da bu kadar öfkeli. Al şu anahtarı ve koridorun sonundaki gizli odaya gir. Orası Nam Joon'un küçükken saklanma odasıydı oraya git. "
Nam Joon mu? Nam Joon ne alakaydı. Yoksa, hayır bu imkansız Nam Joon burda yaşamıyor bile ve o evli. Daha fazla vakit kaybetmeden dediğini yaptım odadan koşar adım çıktım. Koridorun sonuna gittim ama bir şey yoktu elimi duvara sürttüm. Küçük bir delik vardı anahtarı oraya geçirdim tam oturdu. Hemen odaya girdim ve kapıyı kapattım. Burası çok karanlıktı hem de çok. Işığı aramaya başladım. Bulduğumda etraf aydınlanırken ben gördüklerim karşısında ne yapacağımı bilemedim. Ağlama Sarang. Ağlama...


Sana İhtiyacım var KNJ💫#wattys2019Место, где живут истории. Откройте их для себя