11 🐾 Mutluluğu elinize verebilen insanları sevin

503 96 14
                                    

Bazı anlar vardır. Elinizde olmadan mutlu hissettiğiniz, kalbinizdeki o boşluğun ısındığını fark ettiğiniz ve kendinizi gülümserken bulduğunuz... 

Tam olarak o anı yaşıyordum. Kim Taehyung ciddi anlamda bana kendimi mutlu hissettiriyordu. 

Annem evde yoktu ve okuldan döndüğümden beri tek yaptığımız oturup konuşmaktı. Konuşmayı seviyordum. Elimde değildi, bazen çok saçma şeyler hakkında da olsa konuşmak istiyordum. İçimi döktüğümü hissediyordum. Dürüst olmak gerekirse az konuşan insanları hep havalı bulmuştum, çünkü konuşmalarını, diyaloglarını ya da fikirlerini insanlara aktarmak yerine kendi içlerinde hallediyorlardı. Fakat ben bunu asla başaramıyordum. Okulda sessiz bir çocuk olduğum için eve gelmemle sanki günlük kelime sınırımı doldurmam gerekiyormuş gibi hissediyor ve konuşmaya başlıyordum. Bu meseleyi annem olduğu zaman annemle, o işte olduğu zamansa Bay Melark'la hallediyordum. Bu yüzdendir ki Taehyung'la ilk tanışmamızda ve Taehyung'un Bay Melark'a anlattığım herşeyi bildiğini söylediği zamanda oldukça utanmıştım. Fakat tuhaf bir şekilde kendimi ona yakın hissediyordum. 

Şuan o mutfaktaydı. Bense mutfağımızın yanında bulunan balkondaydım. Taehyung'un bana bakıp el salladığı balkonda. Annemin balkonda kendi yetiştirdiği taze nanelerden alıyordum. Taehyung bunların yemeğe çok yakışacağını söylemişti. Bende neden olmasın diyerek hemen balkona çıkmış ve taze nanelerden biraz toplamaya başlamıştım.

Balkondayken bile yemeğin o leziz kokusunu alabiliyordum. Taehyung babasından aldığı doktor genlerinden farklı olarak mükemmel bir şekilde yemek yapıyordu. Bıçakları ustaca kullanışı, pişirdiği etleri saniyeler içerisinde çevirişi ve tavadaki sebzeleri şefmişçesine havada döndürüşü o kadar havalıydı ki. Elimde olmadan tüm yemek yapışını ağzım açık bir şekilde izlemiştim. Geç ona yardım etmeyi yerimden kalkıp su için yalvaran ciğerime bile istediği şeyi vermemişti. Şuan bu görüntünün bir saniyesini bile kaçıramazdım. 

En sonunda hipnotize olmuş şekilde izlediğim Taehyung, yaptığı yemekleri tabaklarımıza bölmüş ve her ne kadar ihtiyacı olmasa da sırf benimle oturup vakit geçirmek için o yemekten yemişti. 

Hazırladığı şahane sofradaki leziz yiyeceklerin hepsini yedikten sonra üzerime düşmesini beklediğim ağırlığın gelmemesine oldukça şaşırmıştım. Normalde bu kadar güzel yemeklerden oldukça çok yedikten sonra kesinlikle hareketlerimin bile kısıtlanmasına neden olan bir ağırlığın esiri altına alınırdım. Fakat şuan o yorgunluktan eser yoktu. Tabii ki bu iyi bir şeydi.

Taehyung sofrayı kuran kaldırsın mantığı yaparak asla o mantığa uymayan şekilde sofrayı bana toplatmış ve içeri, benim odama geçerek yemek yaparken izlemeyi çok istediğini söylediği bir filmi açmaya koyulmuştu.

Taehyung'un bana atıp gittiği bulaşık, alışık olduğum için kolaylıkla bitmişti. Hava biraz esiyordu ki kış da zaten kapıya dayanmıştı. Sonbaharın son haftalarındaydık. Gazeller birikmişti ve bu ağaç evin bulunduğu yeri oldukça güzel yapıyordu. Gerçi dün o kadar da güzel sayılmazdı ama...

Sonbaharı seviyordum. Ağaçlardaki yaprakların dökülmesini, yağmurun tatlı tatlı yağmasını ve en çok da gazellerin arasında kaybolmayı... Hepsini seviyordum. Tamam, bir sonbahar çocuğu olmayabilirdim. Dürüst olmak gerekirse ilkbaharı daha çok seviyordum zaten. Ama yine de bu mevsim hoştu. Her ne kadar ismiyle ve özellikleriyle tezat olsa da içimi ısıtıyordu.

Hava hafiften esiyordu ve yerini geceye bırakmıştı. Mutfakta işim bitince lambasını kapatmış ve karanlık koridordan geçip ilerisindeki odama doğru ilerlemiştim.

Taehyung çoktan filmi bilgisayarımdan açmıştı. Elindeki fareyle laptoptaki son ayarları yapıyordu. Ve itiraf edeyim muhteşem bir ortam hazırlamıştı. Mısırımız, aburcuburumuz yoktu. Yani ben öyle sanıyordum. Fakat şuan gördüğüm malzemelerle oldukça yanıldığımı anlamıştım. Tanrı aşkına bunları nereden bulmuştu? Kendi evimde bulunan erzaklardan bile haberim yoktu.

Bay Melark // VminTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang