5. Bölüm:Ev

382 166 1.3K
                                    

Merhaba, iyi okumalar!

Sehtap Erener - Olsun 

Renkli bir sokak. Çeşitli renklerde led ışıkları ile yapay bir şekilde parıldıyor. Gök kapkara, gökyüzü bulutlar yüzünden görünmüyor. Saat kaç? Bilmiyorum. İçimi kasıp kavuran bir ateş var, o ateşin aydınlattığı sokakta yürüyorum. Çevrem de bir sürü insan var. Renkli kapıların, renkli ışıltıların bir arada olduğu barlar sokağındaydım. Genç yaşta bir çok insan, saatin kaç olduğunu umursamadan ellerindeki şişelerle ortaya gülücük saçıyorlar, eğleniyor olmalılar. Hayatlarının en güzel dönemlerinde dert tasa bilmeden aile parası ile orada burada eğleniyorlar. Ama hayır genelleme yapmak istemiyorum. Yüzü düşük, düşünceli görünen insan sayısı da az değil. Benden küçük sayılabilecek kızların giyindiği kıyafetler iddialı, ağırlıklı olarak siyah giyinilmiş gibi ama siyah rengin aralarında küçük cam parçaları gibi parlayan bir sürü kız var. Hayır giyindiklerini yadırgamıyorum, herkes özgür sonuçta. Sadece bu kızların arasında boyfriend dizleri yırtık pantolonum ve xxxl tişörtüm ile basit, sıradan görünüyorum. Gerçi böyle giyinmeyi seviyorum ya, orası da ayrı bir mesele. 

Onca konuşan insanın yanında, bir de anlamsızca çalan şarkılar var. Boğulduğumu hissediyorum. Ama burada olmamın bir sebebi var: Bora komiser.

Sokakta bulunan gece mekanlarının önünden hızlı adımlarla ilerlerken sonunda aradığım mekanı buluyorum. Ne demişti Zeynep komiser: "Zodiac"  Açıkçası güzel isim. Turuncu açık kapının üzerinde led ışıkla "Zodiac" yazıyordu, yazının alt ve üst kısımlarında yıldız figürü vardı. Kapının dışına kadar gelen ses diğer müziklere göre daha hoştu. Kalabalığın içinden sıvışıp mekana girdim.  Lacivert duvarların üzerinde bin bir çeşit ışıltı vardı. Göz yormayı bırak bir arada mükemmel görünüyor. İnsana galaksiyi seyir zevki veriyordu. Ortam loş sayılırdı. Onu nerede arayacağımı düşünürken dans pistini direk eledim.  Geriye lavabo ve bar tabureleri kalıyordu.  Kalabalığın içinden insanlara değmemeye çalışarak pisti geçtim.  Biraz daha yürüdüğüm de bar taburesinin üzerinde oturan Bora komiseri gördüm. Dağıtmış gibiydi, sanırım gibisi fazlaydı. Yanına temkinli adımlarla yaklaştım. Bir sandalye çekip yanına oturdum. Kafasını bir an bile kaldırmadı. Gözleri yarısına kadar dolu bardağındaydı.  Çatık kaşları, dağınık saçları, ne düşündüğünü belli etmiyordu. Beni fark etmemişti bile.

"Elindekini içmeyi düşünmüyorsun herhalde?" Gözleri kapanıp açıldı. Kirpiklerinin bir anlığına titriyordu. Elindekinden bir yudum aldı. Yavaşça yutkunup, tadını çıkardı. Gözleri beni buldu.

"Ne arıyorsun burada?" Sözleri kaya gibi sertti. Mimiksiz suratında tek bir kas bile oynamıyordu.  İfadesiz değildi. Bakışların da bir kızgınlık, yorgunluk vardı. "Senin için geldim." Kelime oyunlarına gerek yoktu, neden burada olduğum açıktı. Kafasını kaldırıp derin bir nefes aldı.

"Ne içersiniz?" Kafamı çevirdiğim de sarı saçlarını topuz yapmış, dövmeli bir adamı gördüm. Bora komiserin elindekini gösterdim. Adını bilmiyordum. "Beyefendinin içtiğinden alabilir miyim?" Arkasını dönüp raftan bir şişe indirdi ve bardağın çeyreği kadar doldurdu. Bardak önümde dururken, gözlerimi yine Bora komisere çevirdim. Bakışları karşıdaydı. Benimle ilgilenmiyordu bile. Acaba sarhoş mu olmuştu? Ama kelimeleri düzgün, hareketleri dengeliydi. Bardaktan bir yudum aldım. Tadı garipti, dilimdeyken hoş bir tad veriyordu, boğazımdan geçtiği an ise yakıyordu.  İçkiye karşı bir bağımlılığım özel bir ilgim yoktu, sadece önemi olmayan bir içecekti. Beni etkilemiyordu. 

Elimi çeneme koyup, onu izlemeye başladım. İzlemem de garip bir durum yoktu, sadece öylesine tanımak için, hani bazen konuşmadan bir insanı tanımaya çalışırsın ya, tamamen böyle. Elimdeki bardakta sakin bir akıntı var gibi yavaş yavaş yudumladım.Gözlerim kirpiklerinde yanağındaki çizgi geziniyordu. Benimle konuşup konuşmaması önemli değildi. Gözlerimin önündeydi. Sakin bir tavırla içkisini yudumluyordu. Bazen konuşmaktansa susmak daha güzeldi sanki. 

NilüferWhere stories live. Discover now