1.Bölüm:Göl

1.3K 293 3.8K
                                    

Merhaba! Yeni bir kitap ve yeni bir bölümle geldim. Umarım seversiniz. İyi okumalar!

Bölüm şarkısı: Eskitilmiş yaz- Uyursam geçer mi? Üste bırakıyorum. Bir de mavi kelebeği koydum. Umarım beğenirsiniz.

Ilık ılık esen bir rüzgar... Ağaçların yaprakları sessiz bir şarkı mırıldanıyor. Kuşlar kimsenin anlamadığı bir dil de feryat ediyor. Göl kenarındaki sazlıklar rüzgarın ritmiyle gidip geliyor. Bir ileri bir geri giden boyunları rüzgara karşı koyamadan sallanıp duruyor.

Tıpkı kader gibi, hayat bizi kendine göre koordine ediyor. Nasıl yaşamamız, ne yapmamız gerektiğine o karar veriyor.Rüzgar gibi.

Göl, sonu görünmeyen bir göl. Boşluğun içinde epeyce ilerlemiş bir kayık görünüyor. Kuşların feryadı, ağaç yapraklarının şarkısı devam ediyor. Rüzgar, kayığa yön verip oradan oraya savrulmasına izin veriyor.

Bir başka balıkçı kayığı, rüzgarla hareket eden kayığa yaklaşıyor. Yaşlı bir balıkçı, kayığın da henüz can vermemiş üç balık taşıyor. Göl de süzülen kayıkta ise bir beden son nefesini vermiş.

Bir beden, bir can sonsuz, sessiz bir uykuya dalmış.

***

Bir telefon sesi, asla susmuyor. Saatin kaç olmasına aldırmadan ötmeye, insanı deli eden bir sesle çalmaya devam ediyor. Pes ediyorum. Kafamı yastıktan kaldırmadan, komodinin üzerindeki üzerindeki telefona ulaşmaya çalıştım. Oysa uyumadan önce hemen yanıma koymuştum telefonu. Elime telefon yerine bir kaç süs eşyası geliyor, tahmin etmek zor değil. Onları da düşürüp zar zor telefona ulaştım.

"Sabahın köründe aramak için mantıklı bir sebebin yoksa, bittin sen." Arayan her kimse tehdidimden pek etkilenmiyor, alışkın gibi sanki.

"Göl kenarında bir adam, ceset bulmuş, hemen git, haberi kap." Arayan Ali, bizim gazete de benim gibi muhabir aynı zamanda kameraman.

"Hemen gidiyorum, oldu bil." Telefon kapanıyor. Saat 6:49. Bu dünya da vazgeçilmez olan en büyük şey uykum ve o uykuya son vermemi sağlayabilecek şey ise işim.

Evet, bir gazeteciyim. Hayalim olan mesleği yapıyorum ve söylemekten gerekir ki bununla gurur duyuyorum. Yataktan hızlı adımlarla kalkıp elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım. Her zaman ki gibi kahvaltı yapmaya vakit yoktu. Gün her zaman ki gibi hızlı başlamıştı. Dolabın karşısında fazla oyalanan tiplerden değildim. Ancak elini dolaba attığında bulduğu ilk şeyi üzerine geçirecek biri hiç değildim. Kıyafetlerim hep düzenli olduğu için- bu tamamen palavra -aradıklarımı hemen buldum. Düz beyaz tişört, daha yeni aldığım kırmızı üzerine küçük beyaz çiçekleri olan bir etek. Unutmadan fular koleksiyonumdan nadide bir parça. Evet güne ve bir ölümle ilgili haber yapmaya hazırım.

Muhtemelen beni gören biri der ki: "Bu cici cici kıyafetleri giyip nasıl cinayet büro muhabiri olabiliyorsun?" Size cevabım şu: Hayat ölümle beraber yaşamı da getirir.Yaşam tüm zıtlıkları içinde barındırır. Tıpkı ying yang gibi. Her siyahın içinde beyaz, her beyazın içinde siyah vardır. Benim için uyarlanan hali ise "Renkler her yerdedir." Kendi şahsına münhasır biri olduğumu söylerler, haklılar ne söyleyebilirim ki.

Kısa bir hazırlık, uzun bir yolculuk sonrası olay mahallindeydim ya da bilmiyorum şahıs öldürüldükten sonra buraya getirilmiş de olabilirdi. Orasına şimdi bakacağım. Boynuma astığım fotoğraf makinesi ile sarı şeritli bölgenin içine girdim, cesedi yakından görüp fotoğrafını çekmeliydim.Gölün içine girmeden hemen önce sazlıkların içinde bir kayık bulunuyordu. Biraz daha yaklaştığımda kayığın içindeki cesedi gördüm. İçimin ürpermesine engel olamadım açıkçası.

NilüferUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum