3. Bölüm: Sokak

572 204 2.4K
                                    

Merhaba, iyi okumalar dilerim!

Dil Tengi - Bir ağaç olsam

Doğa'nın köpeğinin ismini "Pera" olarak değiştirdim, böyle daha güzel bence.

Çok uzun bir bölümle sizlerleyim! Yazmaya doyamadığım için uzun bir bölüm oldu.

Karanlık, her çocuk karanlıktan korkar değil mi? Nedir bizi korkutan şey? Karanlığın içinden gelen korkutucu bir yaratığın bizi yiyecek olması mı, yoksa karanlıkta görme duyumuzu kaybettiğimiz için karşımıza çıkacak olan belirsizlik mi?

Karanlıklar içerisindeyim. Bu karanlığın sebebi  gözlerimin önüne inen perde mi, yoksa gerçekten gördüğüm tek şey karanlıktan mı ibaret mi? Bilmiyorum. Sanki gözlerime inen perde gibi her uzvum kullanılmaz hal de.Ense kökümdeki şiddetli ağrı vücudumun her yanına yayılıyor. Kirpik uçlarımdan ayak parmaklarıma kadar her yanım sızı içerisinde. Gücümü toparlayıp da ayağa kalkamıyorum, güçsüzlük her hücreme yayılmış bir virüs gibi. Karanlıkta olmak beni korkutuyor. Nerede olduğum, saatin kaç olduğu her şey hafızamdan silinmiş gibi. Bilinçli bir uyku halindeyim. Ya da öyle olduğumu düşünerek kendimi avutuyorum. Bilmiyorum.

Karanlıkta olmaktan nefret ediyorum, kendimi güçsüz hissettiriyor. Ayağa kalmak istiyorum ama ayağa kalkmayı bırak göz kapaklarımı aralayacak gücü kendimde bulamıyorum. Umudum damla damla tükeniyor. Lütfen diyorum: "Lütfen biri beni bu karanlıktan kurtarsın." Hayatım da ilk defa kimliği belirsiz birinden yardım istiyorum. Belki beş dakika belki de saatlerdir burada, bu karanlığın içerisindeyim. Uyku ve uyanıklık arasında hani olur ya; rüya da iken rüya da olduğunu fark eder ve uyanmak için elinden gelen her şeyi yaparsın. "Uyan!" Uyan diyorum kendime, bir güç beni karanlığın içinde hapsetmeye devam ediyor. Hayatım boyunca olduğu gibi, hiç kimseden destek almadan kalk ayağa, kalkamıyorum.

Bütün umudum tükenip karanlığa mahkum olacağıma inandığım an da bir ses duyuluyor. Boş karanlık mahzen de. Belki de mahzen diye hitaplandırdığım yer, sadece geçmişe gömülü kalan korkularım.

"Doğa?" Doğa? Benim ismim. Sesin sahibi hızlı adımlarla yanıma yaklaşıyor. Adım seslerinden anlıyorum geldiğini, yedi büyük adım atıyor yanıma gelmek için. Çenemin üzerinde bir parmak geziniyor. Kafamı görebileceği bir açıyla yukarı kaldırıyor.

"Ne oldu sana?" Cevap yok. Dudaklarım birbirine mühürlü, sessizlik yemini etmiş gibi, açılmıyor. Bir el önce sırtımdan tutuyor, sonra diğer eli diz kapaklarımın arkasın da hissediyorum. Küçük bir duraklamanın ardından bedenim zeminden ayrılıyor. Son bir gayret  göz kapaklarımı aralamaya çalışıyorum, ilk denemem de açılmıyor. Sanki bu beden , bu gözler benim değilmiş gibi bana ihanet ediyor. Bir iki kıpırdama sonucu yemin bozuluyor, gözlerimi aralıyorum.

Ufak sarsılmalar ile bir yol da ilerliyoruz. Bakış açım da endişeyle derinleşmiş koyu kahve gözler var, bir şeyler söylüyor belki de mırıldanıyor, bilmiyorum. Hafızam beni yanıltsa da , onu tanıyorum, kurtarıcımı. Belki de saatlerdir huzursuzluk için de bulunduğum bilinçsizlik halinden kurtuluyor, kapalı gözlerimin ardından rahat bir uykuya geçiyorum.

Artık karanlıkta değilim.

***

"Durumu nasıl?"  Tok pürüzsüz bir adamın sesi, çok yakınlardan geliyor kulağıma. Göz kapaklarım aralanıp açılıyor. Karşım da bembeyaz lekesiz bir tavan var. Kendi odamdaki tavanın aksine yıldızsız. Kaşlarımı çatıp etrafıma bakıyorum, çok yabancı geliyor bana somun rengi olan duvarlar. Pencereden görebildiğim kadarıyla gök kararmış, ışıltılı yıldızlar semayı süslüyor. Başımda ki sızıya aldırmadan yerimde doğruldum. toparlanırken kolumda bir acı belirdi, katlanan kolumun üzerindeki serum iğnesi damardan çıkmış, bulunduğu bölgeyi acıtmıştı. Bantlı yerlerinden tutup yavaşça iğneyi kolumdan ayırdım. İğnelerden nefret ediyorum. Gerçekten.

NilüferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin